diorex
sampiyon

Canım Aliye, Ruhum Filiz - Sabahattin Ali Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Canım Aliye, Ruhum Filiz kimin eseri? Canım Aliye, Ruhum Filiz kitabının yazarı kimdir? Canım Aliye, Ruhum Filiz konusu ve anafikri nedir? Canım Aliye, Ruhum Filiz kitabı ne anlatıyor? Canım Aliye, Ruhum Filiz kitabının yazarı Sabahattin Ali kimdir? İşte Canım Aliye, Ruhum Filiz kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 14.02.2022 10:00
Canım Aliye, Ruhum Filiz - Sabahattin Ali Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Sabahattin Ali

Derleyen: Sevengül Sönmez

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9789750826672

Sayfa Sayısı: 160

Canım Aliye, Ruhum Filiz Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Büyük sıkıntıların yaşandığı çalkantılı dönemlerde bile ailesinin sorumluluğunu taşıyan bir yazarın eş ve baba olarak portresini çizen bu mektuplar, Sabahattin Ali'yi yakından tanımamızı sağlıyor. 

"Bundan sonra hiç kimse sana benim kadar yakın olmayacak. Beraber Almanca öğreneceğiz, ben İngilizce öğrenmek istiyorum, beraber İngilizce dersi alacağız, ben kitaplar tercüme edeceğim, bunları beraber okuyacağız, neşeli ve kederli olacağız, ne olursa olsun, bütün bunlar hep beraber, hep ikimizin iştirakiyle olacak ve başka hiç kimse karışmayacak." 

Tarihsiz bir mektuptan...

"Sen nasılsın? Keyfin yolunda mı? Sevgilim, Filiz'im nasıl? Onun bir fotoğrafçıda, hiç olmazsa vesikalık bir resmini çıkartıp gönder. Kendinin de bir resmini yolla. İkinizi de fevkalade göreceğim geldi."

-24. VIII. 1944 tarihli mektuptan-

Canım Aliye, Ruhum Filiz Alıntıları - Sözleri

  • Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku..Ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim.Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz.
  • "Sular bulanmadan durulmaz derler."
  • Ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim. Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz.
  • Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku...
  • Artık bu serseri hayat epeyce sıkıntı vermeye başladı.
  • “ Şimdi gözlerim arkada değil ileride, geçen güzel günlerde değil, gelecek güzel günlerde..”
  • Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku… Ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim. Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz.
  • “dünyadaki bütün felaketlerin, uygunsuzlukların, bayağılıkların sebebi işte bu her şeyden evvel kendini düşünmek illetidir”
  • Ben hala her şeyin düzeleceğine inanıyorum ve sinirlerimi bozmamaya gayret ediyorum.
  • "İnsan alıştığı, güzel bulduğu, kendine yakın bulduğu yerlerden ayrılırken sanki vücudunun bir kısmını orada bırakıyormuş gibi üzülür."
  • İnsan başkalarına yardım ettiği, başkalarını sevdiği kadar yükselir. Dünyada hayatın bir tek manası varsa o da sevmektir. Hatta mükabele edilmesini bile beklemeden sadece sevmek. Başka bir insanı bahtiyar edebilmek, kendini bahtiyar edebilmekten daha güç fakat daha insancadır. Bugün böyle düşünenlere saf, hatta enayi derler. Fakat ne derlerse desinler, biz kalbimizin ve kafamızın doğru bulduğu şeyleri etrafın ne dediğine bakmadan yapmalıyız..
  • İnsan alıştığı, güzel bulduğu, kendine yakın bulduğu yerlerden ayrılırken sanki vücudunun bir kısmını orada bırakıyormuş gibi üzülür.
  • Ben son zamanlarda her şeyden ümidimi kesmiş, kendimi gülen, oynayan hayattan ayırarak birkaç türlü kitabın arasına atmış bulunuyordum. Sen bu karanlık ömrümün içine bir sevinç ışığı gibi, kurumaya yüz tutan ekinlere can veren bir nisan yağmuru gibi birdenbire geldin. Ben bu kadar bol hayat ve saadet yağmuru altında kendimi unutmuş gibiyim. Şimdi ömrümün bir tek gayesi var: bir gün evvel sana kavuşmak, seni kollarımın arasına almak, güzel, temiz yüzüne saatlerce, senelerce hiç doymadan bakmak. Ancak o zaman tam neşeli, senin istediğin gibi neşeli olabileceğim. Senden ayrı, senden uzak bulunurken benden nasıl neşeli şeyler istiyorsun?

Canım Aliye, Ruhum Filiz İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Yüreği güzel insanlara sevmek yakışıyor!: Bir yazarı tanımanın en iyi yolunun eserlerinin yanı sıra kaleme aldığı otobiyografisi, günlükleri ve mektuplarının olduğu söylenebilir. Özellikle de günlükler ve mektuplar bir yazarın kalbine ve ruhuna açılan bir pencere gibidir. Zira bir yazar, hikâye, roman ve tiyatro gibi eserlerinde kendi iç dünyasını kahramanları aracılığıyla ve perdeleyerek okura açarken, günlükleri ve mektuplarında ise herhangi bir sansüre tabi tutmadan olduğu gibi ortaya koyar. O nedenle haberleşme araçlarının çok kısıtlı olduğu yıllarda yetişmiş yazar ve şairlerin sevdikleri ve dostlarıyla yaptığı mektuplaşmaların çok kıymetli olduğunu düşünüyorum.           • • • yazar/sabahattin-ali’nin eşi ve kızına yazdığı “kitap/canim-aliye-ruhum-filiz--15322” adıyla yayınlanan mektuplarını okurken bir kez daha bu duyguyu yaşadığımı belirtmeliyim. Sabahattin Ali’nin 1935-1948 yılları arasında yazdığı bu mektuplar, onun nişanlılık, nikâh, evlilik ve sonrasında yaşadığı duyguları, sıkıntıları, umutları ve umutsuzlukları o kadar güzel resmediyor ki okurken adeta Sabahattin Ali’yle seviniyor, üzülüyor, sıkıntı çekiyor ve umuda kapılıyorsunuz. Bir eş ve baba olarak onun doyamadığı eşine “canım Aliye”, kızına da “ruhum Filiz” diye hitap ederken nasıl sevgiyle ve aşkla dolu kocaman bir yüreğe sahip olduğuna şahit oluyorsunuz.                • • • Onun ailesini geçindirmek için yaşadığı gurbet acısını, özlemlerini ve katlandığı sıkıntıları okudukça içiniz burkuluyor ve hüzünleniyorsunuz. Satır aralarından hangi şart ve koşulda olursa olsun ev geçindirmenin ne demek olduğunu, parasızlığın ve işsizliğin ne demek olduğunu daha iyi anlıyorsunuz. Hele hele bir dönem aynı sofrayı paylaştığı ve arkadaşlık yaptığı insanların iftiraları sonrasında cezaevi süreçlerinde yaşadıklarını okudukça yüreğiniz burkuluyor. “İnsan insana bunu yapar mı?” demekten kendinizi alamıyorsunuz.            • • • Velhasıl, “Canım Aliye, Ruhum Filiz”de yer alan mektuplar bir yandan Sabahattin Ali’nin iç dünyasının kapılarını aralarken, bir yandan da şair ve yazar olarak yetiştiği dönemin ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi ve psikolojik iklimine de ayna tutuyor. Tüm bunların yanı sıra Sabahattin Ali’nin genç yaşta yaşama veda etmesine neden olan psikolojik ve siyasi iklimle ilgili önemli ipuçları veriyor.  O nedenle mektupları okurken hem yüreği sevgiyle dolu bir insanı tanımanın gururunu yaşadım; hem de onu genç yaşta eşi, çocuğu ve ülkesinden koparanları gördüğümde de kalbim sıkıştı ve ruhum hüzünle doldu diyebilirim.    • • • Her bir satırı, sevgi, aşk ve özlem kokan bu mektupları okurken, ben de kitabı daha önceden okumuş birçok okurun dediği gibi, keşke mektupların yazıldığı Aliye hanım ve kızı Filiz’in mektupları da yayınlansaydı dedim. Ama olsun, bu kadarı da yetiyor yüreği sevgi ve aşkla atan, güzel insanları güzel seven bir adamı, eşini ve çocuğunu tanımaya. “Dünya hayatının bir tek manası varsa o da sevmektir. Hatta mukabele edilmesini bile beklemeden sevmektir” diyen bu koca yürekli ve naif adamı daha yakından tanımak isteyen okurlara “Canım Aliye, Ruhum Filiz”i mutlaka okumalarını tavsiye ederim. Özellikle de "bir kadın nasıl sevilir, bir çocuk nasıl sevilir"i görmek isteyen okurlara…   Keyifli okumalar dilerim!  (nalkan)

Güzel bir sabaha Merhaba.. Tek kelimeyle kitaba düştüm. Kitabı yüzümde kocaman bir tebessüm, yüreğimde sevgi pıtırcıklarıyla okudum. Kitabı okurken Sabahattin Beyciğimin çok sevgili olan Aliyesine olan o saf sevgisini tüm samimiyetiyle ve gerçekliğiyle size hissettiriyor. "Sonra öyle 'Ben resimdeki gibi güzel değilim' diye yazma. Sen benim için her halinle güzelsin. Seni her halinle seveceğimden bir an bile şüphe etmeni istemem.." şu sözde ki içtenlik.. O kadar içli yazılmış mektuplar kii o "Aliye'ciğim" deyişi Sabahattin Beyciğimin sesiyle kulaklarımda çınladı. Sabahattin Beyciğimin, Aliyesine duyduğu sevgisi o kadar içten, samimi, yürekten ki birbirlerine olan sevgilerine özenmemek, düşmemek mümkün değil. Yazılanlar gerçekten o kadar yürekten yazılmış ki sizi de içine alıyor. Cici kızı Filiz'e olan ilgi ve sevgisini de unutmamak lazım tabii..Var ol yüreği güzel adamm.. Samimiyetiyle, sıcaklığıyla, şefkatiyle yüreğinizi okşayan bir kitap. Kesinlikle okumanızı tavsiye ederim. Keyifli okumalar.. (CİMBOMUNKIZI)

Aile Olmak: Sabahattin Ali'nin karısına ve çocuğuna yazdığı mektuplardan oluşan bir baş yapıt.İlk öncelikle söylemeliyim ki sizi eski zamanlara götürüp teknolojinin olmadığı o masum duygularla yazılmış mektuplar içinizi ısıtacak.Dönemin zorluklarını ne kadar ağır olursa olsun eşine ve çocuğuna sığınan bir baba göreceksiniz.Her mektubunda aslında ayrı bir gülümseme ve eskilere ait betimlemelerle karşılacaksınız.Bu kitabında en çok sevgi ne demek onu anlamış oldum ne kadar zorluk yaşarsa yaşasın Sabahattin Ali eşine çocuklarına sımsıkı sarılması beni derinden etkiledi.Yazarı anlamak ve onun yaşadıklarını hissetmek için ayrıca çok iyi bir kitap olduğunu düşünüyorum.Kitabı okuduktan sonra aile olmanın gerçek anlamını ruhunuzda hissedeceksiniz.Son olarak sevdiğim bir alıntıyla incelememi bitirmek istiyorum. “Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku… Ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim.Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz.İnsan muhittin bayağı, manasız, soğuk tesirlerinden kurtulmak istediği zaman yalnız okumak fayda verir.Bana en felaketli günlerimde kitaplarım arkadaş oldu.Fakat bu yetmiyor. Şiirlerimde de gördün ki, kitaplara rağmen çok ıstırap çektim. Çünkü candan bir insanım yoktu.Sen benim yarım kalan tarafımı ikmâl edeceksin.” (Mert Özekçin)

Kitabın Yazarı Sabahattin Ali Kimdir?

Sabahattin Ali, 25 Şubat 1907'de Edirne Vilayeti'nin Gümülcine Sancağı'na bağlı Eğridere kazasında doğmuştur.

Babası piyade yüzbaşısı (Cihangirli) Selahattin Ali Bey'in görev yerlerinin sık sık değişmesi dolayısiyla, ilköğrenimini İstanbul, Çanakkale ve Edremit'in çeşitli okullarında tamamlamıştır.

Edremit'e göçtüklerinde bölge Yunan işgalinde olduğu için emekli olan babası aylığını alamamış ve aile çok zor günler geçirmiştir. İlkokulu bitirdikten sonra parasız yatılı olarak Balıkesir Öğretmen Okulu'na giren Sabahattin Ali, beş yıl burada okumuş, daha sonra İstanbul Öğretmen Okulu'nda mezun olmuştur (1926). Bir yıl kadar Yozgat'ta ilkokul öğretmenliği yapmış, Millî Eğitim Bakanlığı'nın açtığı sınavı kazanarak Almanya'ya giderek iki yıl orada okumuştur (1928 - 1930).

Yurda döndükten sonra Sabahattin Ali, Orhaneli’nde ilkokul öğretmenliğine atandı. Aydın ve sonra Konya ortaokullarında Almanca öğretmenliği yapmıştır.

Konya'da bulunduğu sırada, bir arkadaş toplantısında Atatürk'ü yeren bir şiir okuduğu iddiasıyla tutuklanmış (1932), bir yıla mahkûm olarak Konya ve Sinop cezaevlerinde yatmış, Cumhuriyetin onuncu yıldönümü dolayısıyla çıkarılan af yasasıyla özgürlüğüne kavuşmuştur (1933). Cezaevinden çıktıktan sonra Ankara'ya giden Sabahattin Ali Millî Eğitim Bakanlığı'na başvurarak yeniden göreve alınmasını istemiştir. Dönemin bakanı Hikmet Bayur'un "eski düşüncelerinden vazgeçtiğini ispat etmesini" istemesi üzerine Varlık dergisinde "Benim Aşkım" adlı şiirini yayımlayarak (15 Ocak 1934) Atatürk'e bağlılığını göstermeye çalışmıştır. Aynı yıl Bakanlık Neşriyat Müdürlüğü'ne alınmış, Ankara II. Ortaokul'da öğretmenlik yapmıştır.

16 Mayıs 1935 günü Aliye Hanım ile evlenmiş, 1936'da askere alınmış, 1937 Eylülünde kızı Filiz Ali dünyaya gelmiştir.

Yedek Subay olarak askerliğini Eskişehir'de tamamlamış, 10 Aralık 1938 de Musiki Muallim Mektebi'nde Türkçe öğretmeni olarak göreve başlamıştır.

1940 yılında tekrar askere alınmış, askerliğini yaptıktan sonra Ankara Devlet Konservatuarı'nda Almanca öğretmenliği yapmıştır (1941 - 1945).

"İçimizdeki Şeytan" romanı milliyetçi kesimde büyük tepki toplamıştır. Nihal Atsız'ın hakkında yazdığı hakaret dolu bir yazıya karşılık dava açmış, dava sırasında çok sıkıntı çekmiştir. 1944 yılında davayı kazanmasına rağmen tepkilerden kurtulamamıştır. Olaylı duruşmalar sonunda bakanlıkça görevinden alınmış, İstanbul'a giderek gazetecilik yapmaya başlamıştır (1945). Ancak fıkra yazdığı La Turquie ve Yeni Dünya gazeteleri, Tan olayları sırasında tahrip edilince işsiz kalmış, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz'la Marko Paşa, Malum Paşa, Merhum Paşa, Öküz Paşa gibi siyasal mizah dergilerini çıkarmıştır (1946 - 1947). Ancak, bu gazeteler tek parti iktidarının baskılarıyla karşılaşmış, dergilerin isimlerindeki Paşa ifadesiyle "Milli Şef" İsmet Paşa ile alay edildiği iddiası ile kapatılmış, yazılar ve yazarları hakkında kovuşturmalar açılmıştır.

Sabahattin Ali dergilerde çıkan yazılarından dolayı üç ay hapis yatmış, karşılaştığı baskılardan bunalmıştır. Ali Baba dergisinde yayımladığı "Ne Zor Şeymiş" başlıklı yazıda, içinde bulunduğu durumu şöyle anlatmaktadır: "Çalmadan, çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi?"

Bir başka dava nedeni ile 1948'de Paşakapısı cezaevinde üç ay yatmıştır. Çıktıktan sonra zor günler geçirmeye başlamış, işsiz kalıp, yazacak yer bulamamıştır. Yurt dışına gidebilmek için pasaport almak istemiş, alamamıştır. Yasal yollardan yurt dışına çıkma olanağı da bulamayınca Bulgaristan'a kaçmaya karar vermiş fakat para karşılığı anlaştığı Ali Ertekin adlı kaçakçı tarafından Jandarma karakolunda katledilmiş daha sonra da cesedi 2 Nisan 1948 tarihinde Bulgaristan sınırında şaibeli bir şekilde bulunmuştur.

Sabahattin Ali'yi öldürdüğünü itiraf eden ve Milli Emniyet mensubu olduğu iddia edilen Ali Ertekin, dört yıla hüküm giymiş; fakat birkaç hafta sonra çıkartılan aftan yararlanarak serbest kalmıştır.

Bulgaristan’ın Eğridere (Ardino) kentinde, Sabahattin Ali’nin 100. doğum yılı kutlandı. 31 Mart 2007 günü gerçekleşen toplantıya, başta Bulgaristan Yazarlar Birliği Başkanı olmak üzere Sofya ve Bulgaristan’ın çeşitli kentlerinden Türk ve Bulgar yazarlar, şairler, okurlar ve Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali katıldı. Bütün eserleri 1950’li yıllardan beri Bulgaristan’daki tüm okullarda okutulduğundan, Sabahattin Ali bu ülkede çok tanınan bir yazardır.

Sabahattin Ali yazı yaşamına şiirle başlamış, hece vezniyle yazdığı ve halk şiirinin açık izleri görülen bu ürünlerini Balıkesir'de çıkan ve Orhan Şaik Gökyay tarafından yönetilen Çağlayan dergisinde yayımlamıştır (1926).

Servet-i Fünun, Güneş, Hayat, Meşale gibi dergilerde de yazan (1926 - 1928) Sabahattin Ali, bu arada öykü de yazmaya başlamış, ilk öyküsü "Bir Orman Hikayesi" Resimli Ay'da yayımlanmıştır (30 Eylül 1930).

Toplumsal eğilimli bu öyküyü Nazım Hikmet, şu sözlerle okurlara sunmuştur: "Bu yazı bizde örneğine az tesadüf edilen cinsten bir eserdir. Köylü ruhiyatının bütün muhafazekâr ve ileri taraflarını, iptidaî sermaye terakümünü yapan sermayedarlığın inkişaf yolunda köylülüğü nasıl dağıttığını ve en nihayet, tabiatın deniz kadar muazzam bir unsuru olan ormanın muğlak, ihtiraslı hayatını, kımıldanışların zeki bir aydınlık içinde görüyoruz".

Sabahattin Ali, af yasasından yararlanarak hapisten çıktıktan sonra, özellikle Varlık dergisinde yayımladığı "Kanal", "Kırlangıçlar", "Arap Hayri", "Pazarcı", "Kağnı" (1934 - 1936) gibi öyküleriyle dikkati çekmiştir.

Sabahattin Ali Anadolu insanına yaklaşımıyla edebiyata yeni bir boyut kazandırmıştır. Ezilen insanların acılarını, sömürülmelerini dile getirmiş, aydınlar ve kentlilerin Anadolu insanına karşı takındıkları küçümseyici tavrı eleştirmiştir.

1937'de yayınlanan Kuyucaklı Yusuf romanı, gerçekçi Türk romanının en özgün örneklerinden biridir.

Sabahattin Ali'nin halk şiirinden esinlenerek yazılmış şiirlerini içeren Dağlar ve Rüzgâr (1934) adlı kitabı yazın çevrelerinde ilgi uyandırmış, örneğin Yaşar Nabi, Hakimiyeti Milliye'de şu övücü satırları yazmıştır: "Bu kitabın mümeyyiz vasfı halk edebiyatı tarzında bir deneme teşkil etmesidir. Sabahattin Ali'nin tecrübeli muvaffak neticeler vermiş. Ve bize, şiirleri doğrudan doğruya bir halk şairi elinden çıkmamış olduklarını hissetirmekle beraber, o tanıdığımız ve sevdiğimiz samimi edayı tattırabiliyor. Komplike imajlardan kaçınılmış olması, bu şiirlere büyük bir sadelik vermiş." Ancak, Sabahattin Ali, bu kitabından sonra şiirle ilgilenmemiş, sadece öykü ve roman yazmıştır.

'Leylim Ley', 'Aldırma Gönül' gibi halk dilinden yararlanarak yazdığı şiirler herkes tarafından bilinir.

Sabahattin Ali, Varlık'ta Esirler adlı üç perdelik bir oyun da yazmış (1936), ancak bu türü de bir daha denememiştir.

Sabahattin Ali Kitapları - Eserleri

  • Kuyucaklı Yusuf
  • Bütün Şiirleri
  • Çakıcı'nın İlk Kurşunu
  • Değirmen
  • Hep Genç Kalacağım
  • Kağnı - Ses - Esirler

  • Kamyon
  • Mahkemelerde
  • Markopaşa Yazıları ve Ötekiler
  • Sırça Köşk
  • Yeni Dünya
  • İçimizdeki Şeytan
  • Öyküler Şiirler ve Oyun

  • Arabalar Beş Kuruşa
  • Canım Aliye, Ruhum Filiz
  • Bütün Öyküleri - 2
  • Bütün Öyküleri 1
  • Üç Öykü
  • Bütün Eserleri
  • Dağlar ve Rüzgar

  • Değirmen - Dağlar ve Rüzgar
  • Kuyucaklı Yusuf - İçimizdeki Şeytan - Kürk Mantolu Madonna
  • Dağlar ve Rüzgar - Kurbağanın Serenadı - Öteki Şiirler
  • Tüm Eserleri - Öyküler
  • Kırlangıçlar
  • Kağnı
  • Ses

  • Kağnı - Ses
  • Kürk Mantolu Madonna
  • Aldırma Gönül
  • Esirler
  • Bütün Öyküleri - 3
  • Bütün Öyküleri - 4
  • Bütün Öyküleri - 5

  • Tüm Eserleri - Oyunlar Şiirler Mektuplar Yazılar Tutanaklar
  • Köpek
  • Bir Delikanlının Hikayesi
  • Bir Cinayet Sebebi
  • Seçme Şiirler
  • Gramofon Avrat
  • Ehliyetsiz İktidar

  • Leylim Ley
  • Benim Meskenim Dağlardır
  • Beyaz Bir Gemi
  • Şiirler
  • Mehtaplı Bir Gece
  • Sabahattin Ali Seti
  • Kuyucaklı Yusuf

  • Değirmen-Esirler
  • Tüm Eserleri
  • Gönül Yayıncılık Sabahattin Ali Seti 12 Kitap
  • Bir Fotoğraf Camı: Çektiği ve Çekemediği Fotoğraflarıyla Sabahattin Ali
  • Yeni Dünya ve Ses
  • Sırça Köşk ve Masallar
  • Değirmen ve Kağnı

  • Sabahattin Ali - Bütün Eserleri (Özel Deri Ciltli Kutulu)
  • Asfalt Yol
  • Değirmen - Sırça Köşk
  • Seçme Öyküler 1
  • Yeni Dünya - Sırça Köşk
  • Balaca Həsən
  • Devlerin Ölümü - Bir Aşk Masalı - Koyun Masalı - Sırça Köşk

  • İstanbul'u Dinliyorum - Leylim Ley (2 Kitap Birden)
  • Hasan Boğuldu - Sevgi Neredeyse Tanrı Oradadır (2 Kitap Birden)
  • Gramofon Avrat - Nedime
  • Seçme Öyküler 2
  • Dağlar ve Rüzgar-Esirler
  • Ses & Duvar ve Diğer Öyküler
  • Seçme Öyküler

  • Kürk Mantolu Madonna

Sabahattin Ali Alıntıları - Sözleri

  • ⊰ benim aşkım ⊱ “Sensin, kalbim değildir, böyle göğsümde vuran, Sensin “Ülkü” adıyla beynimde dimdik duran. Sensin çeyrek asırlık günlerimi dolduran; Seni çıkarsam, ömrüm başlamadan bitiyor. Hem bunları ne çıkar anlatsam bir dizeye? Hisler kambur oluyor dökülünce yazıya. Kısacası gönlümü verdim Ulu Gazi’ye. Göğsümde şimdi yalnız onun aşkı yatıyor.” 1934 (Şiirler)
  • Herkes kendi havasında ve menfaat peşinde. (Kağnı)
  • °Ben dünyadan ziyade kafamın içinde yaşayan bir insanım. (Bütün Eserleri)
  • Ben zannediyorum ki, olan şeylerin karşısında şu anda duyduğumuz elem ve ızdırap, bunların niçin böyle olduğunu düşünmekten bizi menedecek kadar kuvvetlidir. (Bütün Öyküleri - 2)
  • Anlarsın niçin uzak yerlere baktığımı, İçinde yaşanmaz bir dünyada yaşıyorum. (Leylim Ley)
  • Ve ozaman kalbimi sen alacaksin ! (Gramofon Avrat)

  • İçindeki bütün yıkıntılara, bütün kederlere rağmen başını yere eğmek istemiyordu. (Kuyucaklı Yusuf)
  • Çünkü azlıkta kalanlar çok olanlara nedense tepeden bakarlar. (Kırlangıçlar)
  • “Şimdi şiir bence senin yüzündür Şimdi benim tahtım senin dizindir Sevgilim, saadet ikimizindir Göklerden gelen bir yadigar gibi.” (Çocuklar Gibi)
  • İki kişi birbirlerini yeni tanıdıkları zaman havadan sudan bahsetmek âdettir. (Kamyon)
  • Dünyada bir tek insana inanmıştım. O kadar çok inanmıştım ki, bunda aldanmış olmak, bende artık inanmak kudreti bırakmamıştı. (Kürk Mantolu Madonna)
  • "Rızkını vermediğimiz, veremediğimiz müddetçe ne çocuk, ne nüfus isteyemeyiz. Karnını doyuramadığımız, sıhhatini koruyamadığımız, tahsilini temin edemediğimiz her çocuk, "Bu memlekete yüz milyon lazım!" diyenlerin gözüne, onları gaflet uykularından uyandırmak için sokulmuş birer parmaktır." (Ehliyetsiz İktidar)
  • "Hiçbir fikre inanmadıkları için fikirlere, insanı insan eden duygulara yabancı oldukları için insanlık sevgisine, herhangi bir şeyi bilip öğrenemeyecek kadar beyinsiz ve tembel oldukları için bilgiye ve kitaba düşman olanlara lânet olsun..." (Ehliyetsiz İktidar)

  • “Hanım, burası neresi? Mahpus koğuşu, hırsız yatağı. Adamın gözünden sürmeyi çalarlar.” (Ses & Duvar ve Diğer Öyküler)
  • İçimde, kendime de izah edemediğim karışık ve üzücü birtakım hisler belirmişti.” (Yeni Dünya)
  • Ve onların arasında nasılsa kalmış olan beyaz bir kasımpatı, buraları örten siyah perdenin üzerinde geçmişi görmek için bırakılmış bir delik gibiydi (Arabalar Beş Kuruşa)
  • 'Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi..' (İçimizdeki Şeytan)
  • Gökyüzüne baktı, bir bulut aradı ve bekledi… (Kamyon)
  • Elbette, dünyada her şey parayla olur... (Beyaz Bir Gemi)
  • Aya hitap eder gibi, şarkısına devam etti: Ayın şavkı vurur sazım üstüne Söz söyleyen yoktur sözüm üstüne Gel ey hilâl kaşlım, dizim üstüne, Ay bir yandan, sen bir yandan sar beni. (Kamyon)

Yorum Yaz