Cânân - Peyami Safa Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Cânân kimin eseri? Cânân kitabının yazarı kimdir? Cânân konusu ve anafikri nedir? Cânân kitabı ne anlatıyor? Cânân kitabının yazarı Peyami Safa kimdir? İşte Cânân kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Peyami Safa

Yayın Evi: Ötüken Yayınları

İSBN: 9789754370805

Sayfa Sayısı: 256

Cânân Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Çarpık Batılılaşma maceramız cemiyetimizin istinatgâhı olan aileyi zedeler. Tutkularının esiri olan kimi aile fertleri bile aldatıcı vaatlerin ve anlık heveslerin peşine düşerler. Bu uğurda kutsal değerleri zedelemeyi göze alan bir aile babasının uğradığı hüsranın ve geri dönülmesi güç pişmanlıklarının romanıdır.

Cânân Alıntıları - Sözleri

  • Galiba yaşamaktan pek yorulmuşum..
  • Ben zeki bir düşmanı, ahmak bir dosta tercih ederim.
  • "Hayal gücü, âdeta başkalarının tekelinde, kalabalık bir meydan."
  • Dünya böyledir. Kimse kimseye acımaz..
  • "... merhamet iradenin miskinliğidir."
  • "Güzelliğin bütün sırrı, sır olmasındadır; en bayağı, en çirkin şey, bizden gizlendikçe gözümüze güzel görünür, en güzel sandığımız şeylerin tahlili de onların bayağılını ve çirkinliğini bize gösterir."
  • "Her geçen gün, ümitlerinden birkaçını da beraber götürüyordu."
  • Mutlu ol, çünkü kimse senin üzgün olmanı umursamıyor..
  • "... muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir... denizin dibinde boğulurken bile Allah'tan ümidi kesmemek lazımdır."
  • ihtiyarladığınız gün anlayacaksınız ki, şimdi size müthiş görünen bu şeyler... hayatta pek olağandır.
  • galiba yaşamaktan pek yorulmuşum.
  • öyle sabırsızlanıyor, öyle içi içine sığmıyor ki.
  • Kimse kimseye acımasaydı, hiçbir insan acınacak hâlde bulunmazdı..
  • "Galiba yaşamaktan pek yorulmuşum."

Cânân İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Peyami Safa, edebiyatına hayran olduğum; ideolojik duruşunu beğenmediğim bir yazar. Buna karşın "Canan" isimli bu eser, Peyami Safa'nın okuduğum tam 8. kitabı oldu. Anlatmak istediğim şudur ki, bir okur olarak benim için en önemli konu, yazarların edebi kişiliğidir. Onun dışında bir yazarın özel hayatında neler yaşayıp yaşamadığı veya benimkine uygun görüşlere sahip olup olmadığı, nazarımda önemli değildir. Umarım sizler de bu görüştesinizdir. Çünkü bizi burada bir arada tutan tek şey, edebiyatın ta kendisidir. Kısaca Peyami Safa'dan bahsetmek gerekirse, okuduğum romanlarında olaylardan çok psikolojik tahlillere önem veren, toplumdaki ahlaki çöküntüyü ele alan, zıt kavramları iç içe işlemeyi seven, Türkiye'nin doğu-batı çatışmasını işlemeyi seven bir yazardır... Safa'nın eserlerinde, insanın ruh halinin, psikolojik tasvirlerinin derinlemesine bir şekilde önümüze sunulduğunu, bununla birlikte birçok sosyolojik tespitin de yer aldığını görürüz. Canan isimli bu eserde de Peyami Safa'nın yukarıda saydığım her zamanki konularından olan derin psikolojik tahlillerine, toplumdaki ahlaki çöküntülere değinmesine ve Türkiye'nin doğu-batı çatışmasını işlemesine şahitlik ediyoruz. Tabii ki tüm şahitliklerimiz Peyami Safa'nın bakış açısı çerçevesinde gerçekleşiyor... Kitabın konusu ise karakterler üzerinden anlatıldığında daha iyi anlaşılabilecek olup şu şekildedir: Kitaba ismini veren Canan, mevki, makam ve para için her şeyi yapabilen, isteklerini elde edebilmek için hırslı, bencil, ahlaksız, namussuz biri olmayı göze alabilen, sevgi, aile gibi değerleri hiçe sayan, iyi giyimli, kıyafetine dikkat eden, maddiyata önem veren, Avrupai tarzda konuşan ve erkeklerle istediği gibi oynayan alımlı bir kadındır. Üzülerek ifade etmek isterim ki, kitapta Canan için kullanılan birçok kelime, kadınlara karşı kullanılmaması gereken aşağılayıcı ve hakaretvari kelimelerdir. Bu yönüyle Peyami Safa'yı eleştirmemek olmaz... Lami ise, beş yıllık evliliği olan, genç ve geleceği parlak bir erkektir. Canan ile tanıştıktan sonra, karısı Bedia'yı aldatmaya başlar ve karısı ile sevgilisi arasında kalır. Bedia ise, Peyami Safa'ya göre bir ahlak timsalidir ve her kadının sahip olması gereken gelenekçi, maneviyatı yüksek, dindar bir kadın modelidir. Peyami Safa’nın hemen her kitabında olduğu gibi bu kitabında da karakterlerin isimlerini "tesadüf" eseri koymadığı açıktır. Canan, gönülden sevilen, gönülden sevmiş, sevgili anlamına gelir. Bedia, yeni ve görülmedik en güzel şey, sanat eseri, beğenilen ve takdir edilen şey demektir. Lami ise parlak, parlayan demektir. Kitapta işlenen konular ise, ahlak, aşk, haz, ihanet, evlilik ve aile gibi konulardır. Tüm bu konular elbette Peyami Safa'nın görüşleri çerçevesinde işlenmiştir. Bu noktada, Safa'nın görüşlerinin büyük bir kısmına katılmadığımı, insanların nasıl yaşaması gerektiğine karışılmaması gerektiğini, "toplum mühendisliği"nin her zaman daha kötü sonuçlar ortaya çıkardığını da ifade etmek isterim. Bırakın insanlar istediği gibi yaşasın. Herkes sizin kafanızdaki sınırlara göre, tanımlara göre veya "ahlak" kavramınıza göre yaşamak zorunda değil. Oscar Wilde der ki: "Tanımlamak, sınırlamaktır." Ne insanları tanımlayın, ne sınırlayın ne de ayıplayın. Sadece gölge etmeyin, başka ihsan istemeyiz... Ahkam kesmeyi bırakıp kitaba dönecek olursak, Canan, okuduğum diğer Peyami Safa kitaplarına nazaran edebi yönü daha zayıf olan bir eserdi. Öyle vurucu edebi cümlelere ve etkileyici psikolojik analizlere rastlamadım. Tüm bunlarla birlikte, eserin akıcı, zorlamayan ve okuru hep canlı tutan bir yapısı vardı. Zaten Peyami Safa cümlelerini okumak benim için her zaman bir zevk olmuştur. Keyifli okumalar dilerim. (Semih Doğan)

Arka arkaya iki Peyami Safa kitabi okumus oldum bu ay.Bu defa Canan adlı kitabın bende olusturdugu izlenimleri aktaracagım.Itiraf etmeliyim ki kitabı okurken baştan sona sinirlerim hop oturdu hop kalktı.Sonunu da sevmedim zaten .Genel anlamda kitapta yaşananlara bakınca erkeklerin yaptıgı pek çok eylemin herkes tarafından olağan karşılanması ,aldatmanın,hesapsız mal mülk satmanın normal görüldügü diger tarafta ata binen bir kadın hakkında laf edilecegini düşünmeleri sinirlendirdi beni.Daha nice örnekler verebilirim.Simdi Peyami Safa severler kızacaktır bana,kitabın yazıldıgı zamanı düşünmemis oldugumu sanmayın,günümuzde de degişen pek bir şey yok!Yazarın insan psikoloji üzerine anlatmak istediklerini anlamamakla suçlayacaklardır.Onu da anladım efendim anladım ama benim sinir oldugum nokta karakterlerin yaşadıkları degil cevredekilerin davranışları oldu. Ah içimden geçenleri size yazmayacam da kime yazacam degil mi?Kitabın konusundan kısaca bahsedeyim de yukarıda yazdıklarımı desteklesin. Canan adinda bir kadın herkes buna aşık.Ugrunda neler neler feda ediliyor.Bu aşıklardan biri evliligini bitirir ve Canan'a kavuşur.Geride kalan eşine,her erkek böyle şeyler yapar geri döner dolaşır sana gelir elbette derler, falan filan. Aşktan gözü kör olan adamsa Canan'in kulu kölesi olmuş ama olaylar hiçte onun istedigi gibi gitmez. Yazar kuşkusuz Türk edebiyatinin önde gelen isimlerinden ama okurken beni şaşırtan etkisinden çıkamayacagım satırlar okumak isterdim.Izlemek istemedigim diziler gibiydi kitap adeta.Kitapla ve sevgiyle kalınız. (Nilgün)

Peyami Safa. Benim için Türk romancılığının zirve isimlerindendir. Kurduğu muhteşem olay örgüsü, kullandığı fevkalâde üslubu, her bir kelimesini itina ile seçip bunları muazzam bir şekilde kullanması, oluşturduğu kitap karakterlerinin en iyi şekilde fiziksel ve ruhsal betimlemelerini yaparak bize aktarması, onu zirve isimlerden biri yapıyor. Peyami Safa kitaplarındaki karakterleri, okuyuculara o denli iyi aksettiriyor ki günlük hayatta gördüğüm insanlarda onun romanlarındaki karakterlerden esintiler buluyorum. Misal Bir Akşamdı kitabındaki çapkın Kamil, Şimşek kitabındaki düşkün, hastalıklı Müfid... Hepsi bendeki varlığını koruyor. Bütün karakterler kimi zaman yolda yürürken, kimi zaman iş yerinde çalışırken, kimi zaman televizyonda bir oyuncu olarak, kimi zaman başka bir kitap karakterinde kendini tekrar gösteriyor. Yazar bunu yaptığı olağanüstü betimlemeleriyle ve tahlilleriyle sağlıyor. Bu kitaba gelecek olursak... Bedia, Cânân ve diğerleri... Aslında kitapta özünde 2 karakter vardı; iffeti simgeleyen bedia ve ihtirası simgeleyen Cânân... Ve bu karakterlerin arasında kendine yer açma mücadelesinde olan diğer karakterler... Kitap Lâmi'nin kendisini, afif ve babayani bir kadın olan Bedia'yı terk edip; ikbalperest, ihtiras sahibi, haris, yılankâvi, bilumum çeşit şenaat sahibi aşüfte Cânân'ın kollarına atmasını konu ediniyor. Cânân öyle kötü niteliklere sahip bir karakter ki şimdiye kadar okuduğunuz bütün kötü kadınları unutun. Lâmi ise böyle düşkün bir kadına aşık olan bir adam. Bu öyle bir aşk ki tiryaki gibi, büyülenmiş gibi payansız, perestişkar bir aşk... Lâmi'nin aşkını, hislerini okudukça kendinize hakim olamayacak ona deli gibi kızacak ve hatta hakaret edeceksiniz. Cânân ise daha önce hiç görmediğiniz kadar haris ve aşüfte bir kadın. Neler yaptığını nasıl bir insan olduğunu okudukça yalnızca dehşete düşeceksiniz. Kitabın sonu ise şaşırtmadı. İffet sahibi kadın daima kocasının yolunu gözledi ve geri geldiğinde tabi ki ağuşunu açtı, canı yana yana sevdiğini bağrına bastı... (E' ❀)

Kitabın Yazarı Peyami Safa Kimdir?

Peyami Safa (d. 1899, İstanbul - ö. 15 Haziran 1961), Türk hikâye ve romancısı. Server Bedi takma ismini de kullanan yazar romanlarının yanı sıra, düşünsel yapıtları, polemikleri, köşe yazarlığı ve gazeteciliği ile de tanınır.

Servet-i Fünun dönemi şairlerinden İsmail Safa'nın oğludur. Sivas'a sürgüne gönderilen babasının orada ölmesi üzerine 1901 yılında iki yaşında yetim kalmış, bu yüzden "Yetim-i Safa" adıyla anılmıştır. Babasız büyümenin acılarının yanı sıra, sekiz dokuz yaşlarında yakalandığı bir kemik hastalığı dolayısıyla 17 yaşına kadar, bu hastalığın fiziksel ve ruhsal bunalımlarını yaşamıştır. Doktorlar kolunun kesilmesinde karar kılmış, fakat Safa bunu kabul etmemiştir. Daha sonraları bu günlerdeki tecrübelerini "9. Hariciye Koğuşu" adlı romanında okurlarıyla paylaşır. Hastalık ve savaşın yol açtığı maddi sıkıntılar dolayısıyla öğrenimini sürdürememiş, 13 yaşında hayatını kazanmak ve annesine bakmak için Vefa İdadisi'ndeki öğrenimini yarıda bırakmıştır. Karton Matbaası'nda bir süre çalışan Peyami Safa, Posta - Telgraf Nezareti'ne girmiş, I. Dünya Savaşı'nın başlamasına kadar orada çalışmıştır (1914). Daha sonra Boğaziçi'ndeki Rehber-i İttihat Mektebi'nde öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Dört yıl çalıştığı bu okulda, hem öğretmiş, hem de kendi çabasıyla Fransızca'sını ilerletmiştir. Buradaki izlenim ve deneyimlerini "Biz İnsanlar" adlı eserinde kullanmıştır 1918 yılında ağabeyi İlhami Safa'nın isteğine uyarak öğretmenlikten ayrılmış ve birlikte çıkardıkları "20. Asır" adlı akşam gazetesinde "Asrın Hikâyeleri" başlığı altında yazdığı öykülerle gazetecilik yaşamına başlamıştır. İmzasız olarak yazdığı bu hikâyelerin tutulması üzerine Server Bedi takma adını kullanmaya başlayan Peyami Safa, daha sonra 1921'de Son Telgraf gazetesinde yazmış, oradan da Tasvir-i Efkâr'a geçmiştir. Daha sonra Cumhuriyet gazetesine geçmiş, 1940 yılına kadar bu gazetede fıkra ve makalelerinin yanı sıra, roman da tefrika etmiştir. 1960'lı yıllara kadar başta Milliyet olmak üzere birçok gazete ve dergide yazan Peyami Safa 27 Mayıs'tan sonra Son Havadis gazetesinde yazmaya başlamıştır (1961). Aynı yıl Erzurum'da yedek subaylığını yapmakta olan oğlu Merve'nin ölümü üzerine büyük bir sarsıntı geçiren Peyami Safa, iki üç ay sonra İstanbul'da vefat etmiştir.

Edebî hayatı

İlk romanlarında sola yakın görüşler taşıyan Peyami Safa, bir hastanın psikolojisini anlattığı otobiyografik romanı Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nu (1931) Nazım Hikmet'e ithaf etmişti. Bu roman hariç, 1922-1939 yılları arasında yazdığı Mahşer (1924), Şimşek (1928), Fatih-Harbiye (1931) ve Biz İnsanlar (1939) adlı romanlarında Doğu-Batı sorunsalını karakterlerde somutlaştırarak işledi. Safa, bu romanlarında, ruh hallerini çözümlemede, kurguda, dilinin kıvraklığında, anlatım tekniklerindeki denemelerde başarılı bulunurken romanlarında düşünceyi öne çıkarması dolayısıyla eleştiriler aldı. II. Dünya Savaşı sırasında Nasyonal Sosyalistlere yakınlaşmasıyla dikkat çeken Safa'nın gerçekçi roman çizgisi Matmazel Noraliya'nın Koltuğu (1949) ile mistisizme yöneldi. İlk uzun hikâyesi "Gençliğimiz"i 1922 yılında neşreden Peyami Safa, para kazanmak amacıyla yazdığı kitaplarında, ilk defa ağabeyi İlhami Safa'nın takma ad olarak kullandığı, annesi Server Bedia Hanım'ın adından uyarladığı Server Bedi müstear adını kullanmış, bu takma adla yüzlerce eser vermiştir. Bunlar arasında en sevilenler Cingöz Recai macera romanları ile Cumbadan Rumbaya adlı romanı olmuştur. Peyami Safa, Türk kültür yaşamında yayımlandığı yıllarda hayli etkili olmuş Hafta, Kültür Haftası (1936, 21 sayı) ve Türk Düşüncesi (1953-1960, 63 sayı) dergilerini çıkarmıştır. Asıl ününü romancı olarak yapan Peyami Safa, bazı uzun öyküleri ile de dikkati çekmiş, yazar Batılı kaynakların bir "Zalim" olarak tanıttıkları hun hükümdarı Attila'yı aklamak amacıyla aynı adda bir de tarihsel roman yazmıştır. Tüm bu üretkenliğine rağmen yeterince tanınmamış ve tanıtılmamıştır.

Hakkında yapılan çalışmalar

Prof. Dr. Mehmet Tekin, Doç Dr. Mehmet Önal ve Dr. Nan a Lee Peyami Safa hakkında birer doktora tezi vermişlerdir. Beşir Ayvazoğlu'nun yazar (Peyami Safa) hakkında Ötüken Yayınları'ndan çıkmış, biyografik bir eseri bulunmaktadır. Zülfikar Uğur Yıkan, 2004 yılında Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde "Peyami Safa'nın Server Bedi İmzalı Romanları" konulu Yüksek Lisans tezini hazırlamıştır. Yazar-çevirmen Sabri Kaliç 2011 yılında Peyami Safa'nın "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" romanını "Exterior Diseases - Ward: 9" adıyla İngilizceye çevirmiştir.

Ayrıca internet üzerinde Peyami Safa hakkındaki bilgilere ulaşabilceğiniz " www.peyamisafa.biz " şeklinde bir internet adresi mevcuttur.

Peyami Safa Kitapları - Eserleri

  • Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
  • Fatih Harbiye
  • Yalnızız
  • Sözde Kızlar
  • Matmazel Noraliya'nın Koltuğu
  • Bir Tereddüdün Romanı

  • Cânân
  • Selma ve Gölgesi
  • Biz İnsanlar
  • Mahşer
  • Şimşek
  • Bir Akşamdı
  • Cingöz Recai - Esrarlı Köşk

  • Attila
  • Cumbadan Rumbaya
  • Cingöz Recai - Arsen Lüpen İstanbul'da
  • Cingöz Recai - Elmaslar İçinde
  • Cingöz Recai - Mişon'un Definesi
  • Eğitim - Gençlik - Üniversite
  • Cingöz Recai - Zeyrek Cinayeti

  • Cingöz Recai - Cingöz Kafeste
  • Cingöz Recai - Tiyatro Baskını
  • Cingöz Recai - Cingöz'ün Esrarı
  • Havaya Uçan At
  • Cingöz Recai - Sherlock Holmes İstanbul'da
  • Cingöz Recai - Şeytani Tuzak
  • Türk İnkılabına Bakışlar

  • Cingöz Recai - Kral Faruk'un Elmasları
  • Cingöz Recai - Kaybolan Adam
  • Cingöz Recai - Sultan Aziz'in Mücevherleri
  • Kadın, Aşk, Aile
  • Din, İnkılap, İrtica
  • Osmanlıca, Türkçe, Uydurmaca
  • Sosyalizm, Marksizm, Komünizm

  • İstanbul Hikayeleri
  • Cingöz Recai - Cingöz Recai'nin Harikulade Sergüzeştleri
  • Kartal Pençesinde
  • Amerika'da Bir Türk Çocuğu
  • Ah Minel Aşk
  • Deli Gönlüm
  • Kağıthane Faciası

  • Göztepe Soygunu
  • Cingöz Recai - Kibar Serseri
  • Sanat, Edebiyat, Tenkit
  • Cingöz Recai - Kral Faruk'un Elmasları 2
  • 20. Asır Avrupa ve Biz
  • Yazarlar, Sanatçılar, Meşhurlar
  • Sherlock Holmes'e Karşı Cingöz Recai

  • Son Şarkı
  • Cingöz Recai - Sağdan Üçüncü Söğüt
  • Cesur Çocuklar
  • Hikayeler
  • Kızıl Çocuğa Mektuplar
  • Cingöz Recai - Cingöz Recai'nin Harikalı Sergüzeştleri
  • Bir Varmış Bir Yokmuş

  • Gün Doğuyor
  • Nasyonalizm Sosyalizm Mistisizm
  • Polis Hafiyesi Kartal İhsan’ın Maceraları
  • Seçmeler
  • Tilki Leman'ın Harikulade Maceraları
  • Mistisizm
  • Cingöz Recai - Beyaz Cehennem

  • Doğu Batı Sentezi
  • Çekirge Zehra'nın Harikaları
  • Millet ve İnsan
  • Milli Mücadele'nin Üç Kahramanı 1
  • Korkuyorum
  • Küçük Alp'in Yıldızı
  • Kızlar ve Yıldızlar

  • Zıpçıktılar
  • Bir Akşamdı
  • Cingöz Recai - Madam Çiviciyan'ın Gerdanlığı
  • Kavga Yazıları
  • Milli Mücadele'nin Üç Kahramanı 2
  • Gençliğimiz
  • Deniz Kızı

  • İki Öksüz Arkadaş
  • Cingöz Merih’te
  • Zümrüdüanka Kuşu
  • Sosyalizm
  • Milli Mücadele'nin Üç Kahramanı 3
  • Ramazan Geceleri
  • Allo... Allo... Yetişiniz!

  • Edebi Akımlar ve Fikir Cereyanları
  • Karım ve Metresim
  • Mahutlar
  • Çılgın Akşamlar
  • Kavga Yazıları
  • Şeytana Uyanlar
  • İçimdeki Yangın

  • BİZ İNSANLAR
  • Paşa Kızı ile Köylü Çocuğu
  • Yürekli Çocuklar

Peyami Safa Alıntıları - Sözleri

  • Protoplazmadan insan şuuruna ve oradan da medeniyetlerin tarihine çıkınca önümüzde yığılan harikalar, Allah’a inanmayı bırakıp da tesadüf maymununa iman etmeyi maskara edecek bir zenginliğe varıyor. Hemen ilave edeyim: Allah’ın ispatı bu kadar kolay değil.Fakat,bu kadarcık bir düşünme bile, Allah’ın mevcut olmadığını ispat etmenin imkansız derecede zor olduğunu hissettirmeye kafi. Aziz okuyucular,bu dar sütundan daha fazlasını beklemezler sanırım. Şu kısa okuyucu mektubu göründüğü kadar ehemmiyetsiz değildir: “Koca Peyami, Şu Allah, Allahçı lafları senin ağzına yakışmıyor.Çünkü kafan işliyor ve mantığın sağlamdır. Yoksa sende de mi öte dünya korkuları başladı?..” İmza yerinde de şu cümle " Komünist filan değil.Sadece Allahsız:Sahir kafalı bir okuyucun” Diyen koca kafalı, dünyanın Eflatun'dan,Farabi'ye, İbn-i Sina'ya, Mevlana'ya,Newton'a,Hegel'e,Einstein'a,Bergson'a ve bugün hayatta bulunan doğulu, batılı meşhur ilim adamları ve filozoflara varıncaya kadar “Kafası işleyen” ve “Mantıkları sağlam” yüzbinlerce dahi ve mütefekkir Allah’a inanırlar. Kafası dalavereden başka bir şeye işlemeyen karaborsacılar,vurguncular,düzenbazlar ve çeşit çeşit günahkarlar arasında Allah’a inanmayanlar pek çoktur. Allah’ı körü körüne inkar etmek kolaydır ve çok kârlı görünür: İnsanı hesap vermekten,mes’uliyetten,vicdan azabından,ceza korkusundan kurtarır.Fakat Allah’ı metafizik felsefi ve ilmi delillerle inkâr etmek, ispat etmekten daha zordur.Allah fikri öyle bir güneştir ki,onsuz her izah karanlıkta kalır. Allahsız filozoflar bile hedefini şaşırmayan karanlık bir tabiat şuuruna inanmışlardır.Arada,bir kelime ve derece farkından başka bir şey kalmaz.Mahiyet aynıdır. Ben Allah’a öteki dünya düşüncesinden en uzak olduğum çocukluk çağımda inanmaya başladım.Bütün ömrüm bu inancımı kontrol etmekle geçti.Mizacım bakımından,inanmaktan ziyade şüphe etmeye meylim vardır.Boşuna inanmaktan ve boşuna şüphe etmekten çok sakınırım.Bence şüphe edilecek şeyden şüphe etmek,ahmaklıktır.Benim imanım şüpheye karşı adım adım kazanılmış bir dikkat,inceleme,tenkid ve bilgi zaferidir. Allah,kendisini kabul ettirmek için insana yeter derecede bilgi imkanı vermiştir.Fakat gizli bir varlığın (hele Allah’ın) yokluğunu isbat etmek için her şeyi bilmek lazımdır.Hiç kimse bu külli bilgiye sahip olduğunu iddia edemez.Allah’a inanmak değil,inanmamak insanın boyunu aşar.Unutma ki insanlar arasında Allah’a inanan dehalar ve büyük zekâlar pek çoktur,eşekler arasında hiç yoktur!” :) 22 Eylül 1958 Milliyet (Kavga Yazıları)
  • — Odur, o melun! Demek hâlâ yalının etrafında dolaşıyormuş! Ah, edepsiz, rezil... (Cingöz Recai - Mişon'un Definesi)
  • Hakikaten, insan sevdiklerinin kadrini yokluklarında anlıyor. (Sözde Kızlar)
  • Sherlock Holmes çok az konuşan, çok az gülen, daime düşünen ve tetkik eden bir adam olduğu malûmdu. (Cingöz Recai - Kaybolan Adam)
  • Bana evlenmekten bahsetme, hayatımda yangından, zelzeleden, fırtınadan, yıldırımdan, hastalıktan ziyade evlenmekten korkarım. (İstanbul Hikayeleri)
  • Biri size: "Niçin böyle düşünüyorsunuz?" diye sorsa verilecek hiçbir cevap bulamaz, fakat öyle düşünmekten de kendinizi alamazsınız. (Cingöz Recai - Arsen Lüpen İstanbul'da)

  • Tecrübe ile hasıl olmuş bir istikşaf, bir seziş hassam vardır. (Korkuyorum)
  • Devrimbazın inkılâptan ve medeniyetten hiçbir şey anlamadığı, 36 senedenberi bu mefhumları hiçbir derlitoplu eserle anlatmaya çalışmamasından bellidir. (Doğu Batı Sentezi)
  • Allahtan korkmayanların hükümettten, kanundan, nizamdan korkacaklarını sanmak boşunadır. Onların iblis zekası en belli ahlak suçunu bile kitaba uydurmasını bilir. (Kavga Yazıları)
  • Canın sıkıldıkça kitaplara sarıl. (Cingöz Recai - Cingöz'ün Esrarı)
  • Erkeklere galebe eden insan, kadınlara mağlûb olur. (Attila)
  • Anlaşılmayan ruhlara deli demek adettir, (Selma ve Gölgesi)
  • İki millet döğüşmezse, bu, onların seviştiğini değil, fakat birinin ötekini yeneceğinden emin olmadığını gösterir. (Nasyonalizm Sosyalizm Mistisizm)

  • "Zira, para kolay kazanılır ama hayat insana iki defa gelmez " (Cingöz Recai - Elmaslar İçinde)
  • “ Önü çirkin ve arkası güzel bir mahluk gibi yalan, başkasından bize doğru geldiği zaman iğrenç, bizden başkasına gittiği zaman sevimli bir şeydi. “ (Bir Akşamdı)
  • "İstanbul'da 'sosyete' dedikleri şeyin bir lâhana turşusu gibi karışık olduğunu bilmiyordu." (Mahşer)
  • Hakikati aramak günah değildir... (Cingöz Recai - Sultan Aziz'in Mücevherleri)
  • " Uykuyu taklit edelim.. " . (Attila)
  • İnsan yaptığını çeker, bunu bilesin.. (Yalnızız)
  • “Bir insanı tamamıyla tanımak için bazen asırlar bile yetişmez; kâfi derecede tanımak için bazen bir an bile yetişir.” (Bir Tereddüdün Romanı)