Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi - Bahaeddin Ögel Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi kimin eseri? Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi kitabının yazarı kimdir? Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi konusu ve anafikri nedir? Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi kitabı ne anlatıyor? Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi PDF indirme linki var mı? Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi kitabının yazarı Bahaeddin Ögel kimdir? İşte Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Bahaeddin Ögel

Yayın Evi: Türk Tarih Kurumu

İSBN: 9789751631534

Sayfa Sayısı: 920

Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi’ni, "Hun imparatorluğu" değil de; "Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi" adı ile adlandırdık. Çünkü bu imparatorluk, 300 yıl, binlerce kilometrelik ve aklın alamayacağı genişlikteki toprakları, akıl ve mantık üzerine kurulmuş bir düzen ve tıpkı bir saat işleyişi gibi, idaresi altında tutmuştur. Bölünüp, dağıldıktan sonra da yaşamış, bu engin devlet tecrübesinden paylarını alan Mete'nin torunları, yer yer yeni devletler kurmaktan geri durmamışlardı. Yeni devletler kurarken de, bu büyük geçmişi unutmamışlar. Mete'nin hatırasına dayanmışlar ve atalarını, kendi tarihlerine de yazdırmışlardı.

İmparatorluk nedir veya ne değildir? Bu kitabımızı yazarken ve ad koyarken, bunu çok düşündük. Büyük Hun Devleti, tıpkı bir insan vücudu gibiydi. Devletin binlerce kilometre uzaklıktaki bir köşesinde, başkentin haberi olmadan hiç bir şey olamazdı. Her şey, başkente haber verilir ve başkentin buyruğuna göre işler yoluna konurdu. Mete'nin kurduğu bu devlet, bundan dolayı "büyüklük" ve "İmparatorluk" adına lâyıktır. Büyük Hun İmparatorluğu, herkesin aklına estiği gibi idare ettiği, feodal bir devlet değildi. Uzun yaşamasının ve yüzyıllar boyunca hatırlardan silinmemesinin sebebi de budur.

(Önsözden)

Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi Alıntıları - Sözleri

  • Ay ile gün, Türk ve Hun geleneklerinde, ikinci derecede kalır. Hunlarda esas olan göktür. Ancak bu Hun vezirinin, Hunların inanış ve geleneklerine aykırı bir mektup örneği verdiği de düşünülemez. Bu mektubun girişi, Göktürklerin, "Tengride bolmış", yani "gökte olmuş" deyişine çok benzer.
  • Baba ölünce, oğulun üvey anneleri ile evlenmelerine, levirat denir. Ayrıca bunun yanında bir kardeşin, ölen küçük veya büyük bir kardeşin kanları ile evlendikleri görülür. Bu iki gelenek de, vesikalarımızda görüldüğü gibi, Hunlar arasında yaygındı.
  • Batı Türkistan'a giden Sakalar ise, Sai-wang adı ile tanıtılıyordu. Çincede wang sözü, "kral, prens" demektir.
  • Koyun kemiğinden fal bakma: Bu gelenek eski Ortaasya ile Çingiz çağı Moğollarında çok yaygındır. Atilla da savaşa başlamadan önce koyun kemiğini yaktırarak fala baktırmıştır.
  • "At yetiştirme" ve "at kurbanı" geleneklerinin de, Hunlara ait bir âdet olduğu, birçok kimseler tarafından kabul edilmiştir. Bu gibi inanışları biz, en eski Kore'de de görebiliyoruz.
  • O. Franke, eski Çin'deki silah ve elbise reformlarını, kısa; fakat Çin düşüncesinin gelişme ve değişmesi içinde araştırmıştır. Çin'de eski görüşler, giyinme ve yaşama geleneklerinin değişmesine, şiddetle karşı idiler. Çünkü Konfüçyanizm'de, giyim, müzik ve törenler büyük bir yer tutuyordu. Fakat bu katı töreler de, yavaş yavaş değişmeye başlamıştı. Daha doğrusu yeni düşünce akımları, bu katı törelere karşı gelmişlerdi.
  • Saka kavim adı, Herodot'un da gayet kesin olarak dediği gibi, Saca, Greklerin İskit sözü gibi deyimdir.
  • Şanyü sözünün karşılığı, sonsuz genişlik ve büyüklük demektir.
  • Zaferi kazanmadan ölmek, büyük ve uyanık kimselere yaraşan bir şey değildir.
  • Hunlar, savaşçı ve savaş seven insanlardır. Bir fırtına gibi ortaya çıkarlar ve şimşek gibi kaybolurlar.

Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Hunlar hakkında Türkçe olarak okunabilecek en birinci kaynak. Doğrudan çince kaynak tercümelerinden elde edilen bilgilerin yer alması açısından çok mühim. Pek çok kaynağın da temelini oluşturyor. Akademik dilin yanısıra eski sözcükler de bir hayli yer alıyor ama bu okunmasına engel değil. (okuyan.öğretmen)

Bahaeddin Ögel, Çince, Rusça, Almanca gibi muhelif kaynak dillerini bilen ve İslâm öncesi Türk tarihi için tek başına ekol oluşturabilmiş mühim bir müverrihti. Üniversitedeki hocamız Bahaeddin Ögel'in asistanı olduğunu söylediğinde bacaklarımızı indirmiştik. Eserde bilhassa kaynak metinler aktarılırken sık sık tekrar etme yoluna gidilmiş lakin bunca yıldan sonra bile Hunlar için ilk elden bakılacak eserlerdendir. (Furkan Gedik)

Büyük Hun İmparatorluğu: Kitabı aldım baktım evet işte aradığım gerçek kaynaklı, detaylı, eğitici, mükemmel olan o kitap. Kimse bu 2 cildi de almadan Hun tarihini biliyorum demesin! Burada ezber bozacak detaylı güzel mükemmel bilgiler var. Bu kitabı da araştırma yapmak için, köşe yazısı yazmak veya tartışılan konuyu aydınlatmak için kullanabilirsiniz ayrıca normal kitap olarak da okunur çok kaynaklı bu alanda yazılmış en iyi kitap Hun tarihini bilmek isteyen bu kitabı okuması lazım çünkü tekrardan söylüyorum hem detaylı hem çekici hem kaynaklı hem de akıcı. Mükemmel bir eser adeta baş yapıt. Almanızı şiddetle öneririm. (Toprak Küstür)

Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi PDF indirme linki var mı?

Bahaeddin Ögel - Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Bahaeddin Ögel Kimdir?

Mehmet Bahaeddin ÖGEL (d. 21 Nisan 1923, Elazığ - ö. 7 Mart 1989), Türk Tarih Profesörüdür.

21 Nisan 1923 yılında, Elazığ’ın Çarşı mahallesinde doğmuştur. İlk ve orta eğitimini Elazığ ve Malatya'da tamamlamış, 1940-41 yılları arasında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü'ne kaydolmuştur.

Şemsettin Günaltay ve Afet İnan’ın okuttukları Orta Asya Türk Tarihini esas alarak bölümüne devam etmiş; Arkeoloji, Sinoloji ve Rusça derslerini de yardımcı branş alarak, 1944-45 yılında fakülteden mezun olmuştur. Mezuniyetinden sonra MEB’e başvurmuş, 30.06.1945’te Erzurum Lisesi Tarih-Coğrafya öğretmenliğine tayin edilmiş ve 31.10.1947 yılına kadar bu görevi sürdürmüştür. 1947 yılında çıkan bir kanundan faydalanarak Prof.Dr. Wolfram Eberhard’ın yanında doktora çalışmasına başlamış; “Uygur Devletinin Kuruluşu” isimli tezini hazırlayarak 1948 yılında doktor ünvanı almış, 1949 yılında G.T.T. kürsüsüne asistan olarak atanmıştır.

Bahaeddin Ögel, çıkan bir yasa sonucu bilgi ve görgüsünü arttırmak üzere dört aylığına İran’a gönderilmiş, aynı yıl Alman Hükümeti’nin bursundan faydalanarak Almanya’ya gönderilmiştir. Almanya ve Türkiye’deki çalışmaları sonucu “Liao Devrinden Önceki Kitanlar” isimli doçentlik tezini hazırlamış ve 1957 yılında Eylemli Doçentliğe atanmıştır. “Alexandre Von Humbold Vakfı” bursundan faydalanarak 1959 yılında tekrar Almanya’ya gitmiştir. 1961 yılında Taiwan Hükümeti'nden Taipei’de ki “National Cheng-chi Üniversitesi”nde misafir öğretim üyeliği daveti almış, 1962-64 yılları arasında Taiwan'da görev yapmıştır. Sino-Turcica adlı eserini tez olarak sunmuş ve 1964 yılında Profesör ünvanı almıştır.

42 yıllık akademik hayatını Ankara Üniversitesi'nde geçirmiş, bölüm başkanlığı yapmış; MEB, MGK, TRT, DPT, TİB, TTK gibi pek çok kuruluşta danışman, raportör, üye veya idareci olarak görev almış; pek çok araştırma enstitüsünde çeşitli ünvanlarla faaliyet göstermiştir. Bahaeddin Ögel, Orta Asya Türk Tarihi ile ilgili Çin arşivlerine inerek araştırmalar yapan sayılı tarihçilerdendir. Özellikle Türk Kültür Tarihi alanında önemli çalışmalar hazırlamıştır. Alman ekol ve metotlarını Türk araştırmacılara tanıtmış ve Türk metotları ile kaynaştırarak özgün bir metot geliştirmiştir. Türk tarihinin bütünlüğü, Türklerin göçebeliği, Türk-Moğol meselesi gibi pek çok tarihsel mesele hakkında tezler ortaya atmıştır. Alanıyla ilgili 20 cilt kitap ve 120'den fazla makale yazmıştır. Almanya, İngiltere, İtalya, Danimarka, Macaristan, Avusturya, İran, Milliyetçi Çin (Taiwan), Moğolistan, SSCB (Türkmenistan, Tacikistan ve Azerbaycan) gibi ülkelerde ilmi çalışmalar yürütmüştür. Almanca, İngilizce, Çince, Farsça, Rusça, Moğolca bilmektedir ve Çağdaş Türk Lehçeleri'ne vâkıftır.

Ankara Üniversitesi’ndeki görevinin yanı sıra Ondokuz Mayıs Gençlik ve Spor Akademisi, Kara Harp Okulu ve Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü’nde, Gazi, Selçuk ve Fırat üniversitelerinde Türk kültür tarihi ve siyasî tarih konularında dersler verdi. 22 Ekim 1984’te tayin edildiği Tarih Bölümü başkanlığından 7 Mayıs 1986’da istifa etti. Türk Tarih Kurumu’nun aslî üyesi olan Bahaeddin Ögel 7 Mart 1989’da Ankara’da vefat etti. Cenazesi 9 Mart’ta Kocatepe Camii’nde kılınan namazdan sonra Karşıyaka Mezarlığı’na defnedildi.

Bahaeddin Ögel Kitapları - Eserleri

  • Türk Mitolojisi 1.Cilt
  • Türk Mitolojisi 2. Cilt
  • Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi
  • İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi
  • Türklerde Devlet Anlayışı
  • Türk Kültürünün Gelişme Çağları
  • Türk Kültür Tarihine Giriş (9 Cilt Takım)
  • Türk Mitolojisi
  • Türklerde Devlet Anlayışı
  • Çingiz Han'ın Türk Müşavirleri
  • Türk Kültür Tarihine Giriş 1
  • Türklerde Devlet Anlayışı

Bahaeddin Ögel Alıntıları - Sözleri

  • Saka kavim adı, Herodot'un da gayet kesin olarak dediği gibi, Saca, Greklerin İskit sözü gibi deyimdir. (Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi)
  • Kırgızların ceza sistemi çok sertti. Memleket meseleleri üzerinde münakaşa yapanlar ve haydutluk edenlerin başları kesilirmiş. Hırsız çocukların kesilen başları, babasının boynuna takılır ve baba kuru kafayı ömrünün sonuna kadar çıkaramazmış. (İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi)
  • Türklerde şahıs köleliğinden ziyade kabile köleliğine rastlamaktayız. (İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi)
  • yalnız şunu söyliyelim ki, günlük hayatta daha çok mavi rengi gösteren “gök” deyi­mi, türk mitolojisinde de aynı rengi göstermiyordu. mavi rengin bir çok tonları vardır. türkler yeşile bile gök derlerdi. bu rengin kutsal düşüncede anlamı, daha da değişirdi. “gök yeleli kurt” demek, mas­mavi yeleli bir kurt demek değildir. bu daha çok, saçların aklığını ifade ederdi. yine daha çok, saçlara düşen aklıkla edinilen tecrübeyi göste­rirdi. (Türk Mitolojisi 1.Cilt)
  • Çin kaynaklarına göre Göktürkler, öldürdükleri insanlar kadar mezarları üzerine taş dikmekte idiler. (İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi)
  • Umumiyetle Göktürkler mezar üzerine bir ev yaparlar ve evin duvarlarına ölünün resimlerini çizerlerdi. (İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi)
  • Öyle anlaşılıyor ki Mete'nin esas adı da eski Türkçe'deki "Bogatur" ve orta Türkçe'deki "Bahadır"dan başka bir şey değildi. (Türk Mitolojisi)
  • "At yetiştirme" ve "at kurbanı" geleneklerinin de, Hunlara ait bir âdet olduğu, birçok kimseler tarafından kabul edilmiştir. Bu gibi inanışları biz, en eski Kore'de de görebiliyoruz. (Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi)
  • "Bir kına iki kılıç sığmaz." (Türk Mitolojisi)
  • ''Devlet güçlü oldukça, Türk olmayanlar da, devlet için hizmet vermişlerdi. Onlar da onurlanmış ve devlet içinde saygı bulmuşlardı.'' (Türklerde Devlet Anlayışı)
  • Mete, M.Ö. 176 yılında Çin imparatoruna yazdığı mektubunda, söze şöyle başlıyordu: "Gök tarafından tahta çıkarılmış Hunların Büyük Hakanı..." (Türklerde Devlet Anlayışı)
  • “Hunlar ancak Osmanlı Türkleri ile mukayese edilebilir.” Otto Franke (İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi)
  • ''Katolik kilisesi, mitolojiden kurtulmuştu. Fakat Hristiyanlık abasına bürünmüştü '' (Türklerde Devlet Anlayışı)
  • ''Eski Yunanlılara göre, kendi dil alanlarının dışında kalan bütün kavimler, barbar idiler. Bunlar, hiçbir manevi önem ve değeri olmayan, insanlardı. '' (Türklerde Devlet Anlayışı)
  • "altın bir yay gün doğusundan, gün batısına doğru uzanıyormuş. üç gümüş ok ise kuzeye doğru gidiyormuş!"* (Türk Mitolojisi 2. Cilt)
  • ''Selçuklular çağında Süryani Mikail, kendi vekayinâmesinde Türklerin Yüce Tanrılarına, Kan Tengri dediklerini yazıyordu.'' (Türklerde Devlet Anlayışı)
  • Türklerde kapı, çoğu zaman güneye açılır. Radlof Kumalak falı dolayısıyle verdiği, evin yönleri hakkındaki bilgileri, sunmadan geçemeyeceğiz. Bu falda ev, dokuz bölüme ayrılmıştır. Kapı, (bosaga) yanına, -ev bir ata benzetilerek-, "kuskun yanı" denmiştir. Arkasına "alın" (Mangalai), denmektedir. Sırtımızı kapıya çevirdiğimiz zaman sağ yanımıza gelen taraf, "öz yan" (öz cak), yani kendimizin yanıdır. Sol taraf ise, "Düşman yanı", (duspan cak) idi. Evin tam ortası ise "kalb, yürek", idi. Ocak yeri de burada idi. Bu anlayış Türklerde, ver yer değişmektedir (Türk Mitolojisi 2. Cilt)
  • Baba ölünce, oğulun üvey anneleri ile evlenmelerine, levirat denir. Ayrıca bunun yanında bir kardeşin, ölen küçük veya büyük bir kardeşin kanları ile evlendikleri görülür. Bu iki gelenek de, vesikalarımızda görüldüğü gibi, Hunlar arasında yaygındı. (Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi)
  • "Baş-Hatun", resmî törenlerde de, hakanın yanında bulunurdu... Uygur Hakanlarının, Çin İmparatorunun öz kızı olan, "Çinli Hatunları" da vardı. Eski Türkler bu gibi Çinli Hatunlar için, yine Çince'den gelen "Kon-çuy" deyimini kullanırlardı... (Türk Kültürünün Gelişme Çağları)
  • O. Franke, eski Çin'deki silah ve elbise reformlarını, kısa; fakat Çin düşüncesinin gelişme ve değişmesi içinde araştırmıştır. Çin'de eski görüşler, giyinme ve yaşama geleneklerinin değişmesine, şiddetle karşı idiler. Çünkü Konfüçyanizm'de, giyim, müzik ve törenler büyük bir yer tutuyordu. Fakat bu katı töreler de, yavaş yavaş değişmeye başlamıştı. Daha doğrusu yeni düşünce akımları, bu katı törelere karşı gelmişlerdi. (Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi)