Burukluk - Emil Michel Cioran Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Burukluk kimin eseri? Burukluk kitabının yazarı kimdir? Burukluk konusu ve anafikri nedir? Burukluk kitabı ne anlatıyor? Burukluk kitabının yazarı Emil Michel Cioran kimdir? İşte Burukluk kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Emil Michel Cioran
Çevirmen: Haldun Bayrı
Tasarımcı: Semih Sökmen
Orijinal Adı: Syllogismes de L'Amertume
Yayın Evi: Metis Yayıncılık
İSBN: 9789753420389
Sayfa Sayısı: 96
Burukluk Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
"Herşeyi yıktıktan sonra kendini de yıkmayan bir kitap, bizi beyhude yere azdırmış olurdu."
Kimi zaman ciddi, kimi zaman gülünç bir düşünce derlemesi olan Burukluk, ilk paragrafından son paragrafına aynı saplantıyı sürdürür: Hem kaygı hem gülümseme dolu bir şüpheyi muhafaza etmek.
İÇİNDEKİLER
Sözün Körelmesi
Uçurum Dolandırıcısı
Zaman ve Kansızlık
Batı
Yalnızlık Sirki
Din
Aşkın Canlılığı
Müzik Üzerine
Tarihin Başdönmesi
Boşluğun Kaynağında
Burukluk Alıntıları - Sözleri
- bir tek hakiki olan sevilmeye değerdir
- “Derin” olmak kolaydır: kendimizi kusurlarımızın içinde boğulmaya bırakalım yeter.
- Ayakta bir karar alırım; uzanırım — ve iptal ederim.
- "Bu kurumlu havanız nereden geliyor?" "Hayatta kalmayı başardım, anlıyor musunuz? Kendimi şafakta öldürüp öldürmeyeceğimi sorduğum onca geceden sonra hayatta kalmayı..."
- "Gözleri içine düşmüş kırık bir kukla gibiyim."
- Fizik ile psikolojinin doğmalarından epey evvel, acı maddeyi parçalıyordu; keder de ruhu...
- Bezginlik anlarında ruhun ve mekânın en alt noktasına doğru kayarız; vecdin çok uzağına, Boşluğun kaynağına doğru...
- Ayakta bir karar alırım; uzanırım — ve iptal ederim.
- Müzik, mutluluk ülkesine tutulmuş ruhların sığınağıdır l
- Tanrı'ya gitmek için imana uğramanın gerekiyor olması ne yazık!
- "Özgürlük mü? Afiyeti yerinde olanların safsatası."
- Sinir hastalığı edinmek zahmetsiz bir iş değildir, bunu başaranın, her şeyle büyüyen bir serveti olur: başarılarla da, yenilgilerle de.
- Bitip giden bir aşk öylesine zengin bir felsefi sınavdır ki, Bir berberi Sokrates’in dengi yapar.
- "Kendi mezar taşını yazan bir yerkürede, terbiyeli cesetler gibi davranacak kadar ağır başlı olalım."
- Aşka, hırsa, topluma sırt çevirenlerden kendinizi sakınınız. Vazgeçmiş olmanın intikamını alacaklardır.
Burukluk İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Kitabı bitirdiğim zaman kendime şu soruyu sordum: Cioran, beni karanlık bir tünele mi itti, yoksa karanlık bir tünelde olduğumu mu gösterdi? Burukluk benim için cevaplardan ziyade ardından bolca sorular sorduran bir kitap oldu. Burukluk, E.M.Cioran'ın aforizmalarından derlenen bir kitap. Aforizma, basit bir tanım olarak, az söz ile çok anlam ifade eden düşünceler demek. Bu özelliği ile aforizmalar şiire benzetilebilir. Yani aforizmalara filozofların şiirleri de diyebiliriz. Yazarın, az söz ile çok şey anlattığı aforizmalarına geçmeden önce çocukluğundan biraz bahsetmek istiyorum. Cioran'ı, daha doğrusu onun kasvetli anlatımını, karamsarlığını ve kötümserliğini anlamak için çocukluğunu bilmek gerektiğini düşünüyorum. Çünkü çocukluk, insan hayatı ile ilgili sırları veren en önemli dönem. Hepimiz çocukluktaki izlerimizin üzerinde gezeleriz yaşamımız boyunca. Yazar, 1911 yılında Romanya'da dünyaya geliyor. Babası papaz, annesi ise bir tanrıtanımaz. Cioran'ın bu iki zıt kutup arasında kalması, düşüncelerinin normal insanlara göre farklı ve çok yönlü olmasını sağlıyor. Ayrıca ömrü boyunca, inanmadığı bir Tanrı ile mücadelesinin sebebinin de anne ve babası arasındaki bu zıtlık olduğunu düşünüyorum. Kendisi, çocukluğunun mutlu geçtiğini ifade ediyor ama "Bunun tek sorumlusu hafızamın sakatlıklarıdır." diye de ekliyor. Hayatındaki ilk dönüm noktası, ailesi tarafından yatılı bir okula verilmesi oluyor. O günden sonra anne ve babasından nefret etmeye başlıyor. Belki de insanları sevmemesinin ve onlara güvenmemesinin temelinde de bunlar yatıyor. Yatılı okulda ilk deneyimleri can sıkıntısı ve yalnızlık olan yazar bu dönemde Dostoyevski ile tanışıyor. Dostoyevski onun en büyük yoldaşı oluyor. Yatılı okula verilmesi ile birlikte çocukluk kapısı yüzüne kapanıyor ve kendi içine doğru bir yolculuğa başlıyor. Hayatındaki ikinci dönüm noktası ise yirmili yaşlarda başlayan uyuyamama hastalığı oluyor. Kendisi bunu, bir insanın başına gelebilecek en büyük dram olarak nitelendiriyor ve bu hastalık hayatının sonuna kadar devam ediyor. "Uyku ile geçen gecenin sonrasında sabah uyanan birinde bir şeye başlıyor olma yanılsaması vardır. Ama sizi bütün gece uyku tutmadıysa hiçbir şeye başlamazsınız. Hiç uyku uyumayan biri için gece ile gündüz arasında fark yoktur. Bir türlü bitmek bilmeyen zamandır bu." Hayatındaki bu iki dönüm noktası olay, Cioran'ın düşünce yapısını oldukça etkilemiş olacak ki, Buruklukta ve diğer kitaplarında geçen belli başlı temalar şunlar olmuş: yalnızlık, can sıkıntısı, bunalım, boşluk duygusu, sessizlik, hiçlik, intihar saplantısı ve Tanrı/sızlık. Cioran ile akla karamsarlık ve kötümserliğin gelmesi çok normal ama yazar bunları birer olumsuzluk olarak görmüyor. Yalnızlığını, can sıkıntısını ve ümitsizliğini seviyor. Daha doğrusu bunları kabullenmiş. Yirmi yaşında -kendine göre- bütün gerçekleri görüp pes etmiş. Aforizmaları ise bu kabullenişliğin bir feryadı aslında. "Altmışıma kadar bildiğim şeyler yirmisinde öğrendiğim şeylerdi. Bir ömrün, bir arayışın boşuna geçen kırk yılı." Gelelim Cioran ve intihar saplantısına. Yazar, "Yaşamak, savaşı kaybetmektir." derken intiharı bir zafer olarak görüyor. Ömrü intihar düşüncesi ile birlikte geçmiş ama bu düşüncenin kendisini yaşama bağladığını söylüyor. " Sadece canım isteyince ölmek elimde olduğu için yaşıyorum. İntihar fikri olmasa, kendimi çoktan öldürmüş olurdum." Yani intiharı cebinde bir koz olarak ömrünün sonuna kadar taşımış. Cioran kendisini nihilist olarak değil bir redçi olarak tanımlıyor. Bazı yerlerde inkarcı ve isyancı olarak tanımlansa da, bana göre isyancı da değil. Çünkü isyancı bir soruna çözüm bulmak için isyan eder. Cioran sorunlarına bir çözüm aramadığı gibi onlarla barışık bir halde yaşıyor. Cioran'ın bazı alıntılarının anlamsız ya da eksik anlam taşımasının sebebi genellikle çeviri kaynaklı oluyor. Çünkü yazar Fransızca olarak yazdığı eserlerde retorik bir dil kullandığı için bunun başka dillere çevrilmesi zor. Tıpkı retorik bir dille yazılan divan edebiyatı şiirlerinin başka bir dile çevrildiğinde anlamını yitirmesi gibi. Öğrendiğimde şaşırdığım bir bilgi ise Cioran'ın Almanya'da öğrenciyken Hitler hayranı olması ve onun için faşist gazetelere güzellemelerde bulunması oldu. Almanya'dan sonra Romanya'ya dönen Cioran yine aynı şekilde Nazivari bir oluşum olan Demir Muhafızlar'ı da desteklemiş. Ayrıca yazarın aynı dönem antisemitist açıklamaları da var. İlerleyen yıllarda bu faşist düşüncelerinin değişip değişmediğini dair ise bir bilgi bulamadım. Burukluk bende nasıl bir etki yaptı? Buna yine yazarın kendi alıntısıyla cevap vermek istiyorum. "Her şeyi yıktıktan sonra kendisini de yıkmayan bir kitap, bizi beyhude yere azdırmış olurdu." Son olarak, sitede hala kitabı okumayıp, okumayı düşünenler var ise onlara şöyle seslenmek istiyorum: Düşünsel anlamda farklı, yıkıcı ve sarsıcı bir yolculuğa hazır olun. (Mustafa A.)
Cioran bey ile tanışmak için geç kalmış olsamda kitabı çok beğendim. Düşüncelerini , bazı bakış açılarını. Sadece Tanrı'ya yaklaşımı beni rahatsız etti . Mesela; "Tanrı'dan kurtulup kendi içine düşmek niye? Leşi leşle ikame etmek niye? " rahatsız edenlerden sadece biri. :/ Onun dışında güzel kitaptı çok severek okudum . Tavsiye ederim. (LiLi)
Xoşbəxtliyi hamı sevir, sən bədbəxtliyini sevə bilərsənmi?: Dörd divar fəlsəfəsinin görkəmli filosofları-- yalnızlığı, ümidsizliyi, inamsızlığı, çıxmazlığı hər zərrəsi ilə yaşayıb, hiss edən sizlər, başı həyat, sonu ölüm olan körpünün ortasında ilişib qalan, atdığı hər addımda büdrəyib yıxılmaqdan qorxan, xoşbəxtliyi ən uzaq bir xəyal kimi görən, gündüzlərini "yaşamağa" məcbur keçirib, gecələri ruhunu əsir alan tənhalığı ilə üzləşən, düşünən, düşünən, düşünən... İçində bir-birinə küskün olan tərəflərini heç vaxt barışdıra bilməyən, yastığı göz yaşlarına dəsmal olan, metroda, parkda, avtobusda təsadüfən rastlaşdığı insanlara baxışları ilə yalvarıb: "Bax mən buradayam , mənim üzümdəki saxta təbəssümə aldanma, inan mənə, o təbəssümün altında nə qədər əziyyət, göz yaşı, yalnızlıq gizlənib, mən o təbəssümün altında gizlənməyə məcburam, yalvarıram sənə, məni o saxta təbəssümlə qiymətləndirmə, mənə kömək et" deməyə çalışan, qarşılığında gözlərinin içinə iki saniyə belə baxmaqdan aciz olan insanların etinasız göz süzdürmələri ilə qarşılaşan sizlər... Yazdıqlarımı tək sözlə ifadə etməli olsam, yəqin ki, bu, "BURUKLUK" olardı. Bəzi kitablar var ki, biz onları doğru zamanda oxumuruq, yanlış zamanda oxuduğumuz belə kitablar bizə "vaxt itkisi" kimi görünür. Emil Michel Cioran fəlsəfəsi ilə gec tanış oldum, amma yaxşı ki, belə oldu. Əgər bu kitabı bir neçə il öncə oxusaydım, mənim üçün bu qədər dəyərli olmazdı. Qısacası, "Burukluk" kitabı doğru zamanda oxuduğum doğru kitab oldu. Kitabları başa düşməkdən çox hiss etməyə üstünlük verən biri olduğum üçün, Cioran'ın bütün o "qarmaqarışıq" sözlərini qəlbimlə hiss edib, ağlımla dərk etməyə çalışdım. Cioran mənim bir çox şeyin fərqinə varmağıma kömək etdi: •Ümidsizliyimizin, yalnızlığımızın yaranmasında bir çox insanın əməyi olduğu danılmazdır, amma bizim rolumuzun az olmadığı da bir həqiqətdir. Vacib olan isə, bizə məxsus olanı sevməkdir, bu yalnızlığımız olsa belə. Yəni: "Derin" olmak kolaydır: kendimizi kusurlarımızın içinde boğulmaya bırakalım yeter. • İntihar heç vaxt problemlərin həll yolu ola bilməz. Cioran'ın bu pessimist fəlsəfəsində intihara "ümidsizcəsinə" qarşı olmasına heyran qaldım. "İntihara meyilli olmak, yasalara saygılı pısırık katillere mahsustur, öldürmekten korktuklarından, kendilerini yok etmeyi düşlerler, cezalandırılmayacaklarından emin olarak..." • Nifrət duyğuların ən güclüsüdür. Fərqindəyəm, bu çox klişə bir sözdür. Amma bir o qədər də doğrudur. Bir insana nifrət edərək fərqində olmadan o insanla aramızda çox güclü bir bağ yaradırıq. Sevgidən belə güclü olan bu bağ, sevginin əksinə, bizə daha çox ziyan edir. "İnsanlara duyduğum nefretin azaldığına, dehşete düşmüş bir halde şahit oluyorum; beni onlarla birleştiren son bağın gevşemesine..." Yazacaqlarım bu qədər, əgər öz yalnızlığınızı, ümidsizliyinizi sevmək istəyirsinizsə, bu kitabı oxuyun. Xoş mütaliələr! (Nurlana İsmayılova)
Kitabın Yazarı Emil Michel Cioran Kimdir?
Emil Michel Cioran (Emile Michel Cioran), Rumen yazar. (8 Nisan 1911 Răşinari, Romanya - 20 Haziran 1995 Paris) filozof, deneme yazarı ve tanınmış 20. yy. retorik sentezcisidir. Eserlerinin bir bölümünü Fransızca bir bölümünü ise Rumence kaleme almıştır.
Ortodoks bir papazın oğlu olarak dünyaya gelen Cioran, Sibiu şehrinde Colegiul National Gheorghe Lazăr Lisesi'nde okumuş ve on yedi yaşından itibaren Bükreş'de felsefe ve estetik öğrenimi görmüştür. 1928 yılında burada iken Eugéne Ionesco ve Mircea Eliade ile tanışmış ve onlarla sıkı bir dostluk kurmuştur. 1932'den itibaren düzenli olarak bazı dergilerde yazmaya başlamıştı. Bükreşli entellektüeller Eiserne Garde adlı radikal, faşist, anarşist partinin kabartması gibiydiler. Cioran, diğer bazı entellektüeller gibi bu gerçeği inkâr etmiyordu. Ve bolşevizmin boğdurucu şiddet ruhuna doğru yanılsamayla çekildiklerini görüyordu. Daha sonra bu düşüncelerindeki samimiyetin sıkıntılarını kendi öz eleştirisinde verirken etki altında kalmasından ve buna olan şaşkınlığından dolayı özür dileyecekti.
2. Dünya Savaşı'nın başlangıcına kadar Eiserne Garde'nin sempatizanı, Hitler'in ve antisemitizmin takipçisiydi. 1933'de Hitler hakkında yazdığı şey çarpıcıdır: "Hitler kadar bugün bizi etkileyen, sempati uyandıran ve hayranlık bırakan başka bir politikacı lider göremiyorum!" Daha sonra bu açıklamasını şu şekilde soruyla karşılamıştır: "Öyleyse hümanizm nedir, neyini kaybetmiştir eğer Röhm-Putsch katliamında o denli moral ve ruhen zaten her şeyini kaybedenler öldürülüyorsa?!" 1933'den 1935'ye kadar Cioran, Berlin'de kalır. 1937'den sonra ömrünün geri kalan kısmını çatı katında bir evde yaşadığı Paris'de geçirir.
Önceleri Rumence yazan Cioran, 1945'den itibaren de Fransızca yazmaya başladı. Bir filozof olarak Fransızca dilinde isminin ilk duyulduğu, ya da okunduğunda etkileyici ve sürükleyici bir yumuşaklığı olamadığını düşünerek ismine M. kısaltmasını yani Michel eklemesini koydu. Bu isim değişikliği böylece tarihe E. M. Cioran olarak kaydoldu ve yazılarındaki etnik muhalifliğinin belirgin karakteri oldu. Cioran, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki tarihteki deneme yazarları ve radikal kültür eleştirmenleri içerisinde önemli bir yere sahiptir. Gerek denemelerinde, gerekse eleştirilerinde öncesinde pesimistçe yola çıkarken şaşkınlık yaratan yanılgılarının ve özdeyişlerinin vardığı zirve çaresizliktir. Bu tespite istinaden şunu söylemiştir: "Hiç bir kriterin olmadığı bir dünyada yaşamak isterdim" Hiç bir prensibin ve formun olmadığı bir dünya! Bir dünya ki, belirsizlikler diyarı; çünkü bizim şu ana dek yaşadıklarımız tamamen formlara, kriterlere bağlı o kadar yavan.
Lisansını Bergson üzerine hazırladığı bir tezle aldı. 1934'te Bükreş'te yayımlanan ilk kitabı Sur les cimes du d'sespoir Ümitsizliğin Doruklarında, kendisinin de kabul ettiği gibi, sonradan Rumence ve Fransızca yazdığı her şeyin özünü barındırır. Hayatın trajik boyutundan habersiz olmakla suçladığı Bergsonculuk'tan o dönemde koptu. 1937'de, dini bir krizin ürünü olan ve tartışmalar yaratan kitabı Gözyaşları Ve Azizler Üzerine yayınlandı. Aynı yıl, Bükreş Fransız Ensititüsü'den bir burs alarak Paris'e gitti ve oraya yerleşti.
1995 yılında Alzheimer hastalığından öldü. Cioran konservatif felsefeye olan ilgisini ilk gençlik yıllarında kaybetmiş, kişisel düşünce ve lirizm adına sistematik düşünce ve soyut spekülasyonlarda bulunmayı reddetmişti; "Hiçbir şeyi keşfetmedim. Ben sadece kendi hislerimin sekreteri olmaya devam ettim" Son dönem eserlerinde kötümser hava çoğu eleştirmen tarafından çocukluğundaki olaylarla ilişkilendirilmiştir. Ancak ondaki septiklik, nihilizme yakın duruşun tek bir sebebe irca edilemeyeceği de söylenebilir. Jean-Paul Sartre ve Albert Camus gibi tanınmış varoluşçu yazarların eserlerindeki beşeri yabancılaşma teması henüz 1932'lerde genç Cioran'ın eserlerinde görülmektedir. "Varoluşun kendi evimizin hiçliği kendi sürgünlüğümüz olması mümkün mü?" diye sormaktaydı Cioran o yıllarda. Cioran insanlığın trajedisini değil fakat kendisi gibi hem düşünen hem hisseden bir ontolojik vatanından sürgüne gönderilmişliğin kolay kolay kimsenin hesabını yapmadığı iç çekişleriyle , bir yurtsuz kimliğiyle yaşamış ve yazmıştır. Dünyanın her günkü işleyişini, acılarını, sevinçlerini genelden ayrı düşen yönüyle kimi zaman buruklukla kiminde de kahırla yorulmuş bir farkındalıkla ilmek ilmek kitaplarına işlemiştir. Koyunun derdinden geçenlerin, hatta koyunun derdinde bile olmayanların hayatı muştulamalarının, rezilliklerinin ve kaybolmuş bir vicdanla bu hayatı olurlamalarıyla bir kez daha bu temele harç atanların asla anlayamayacakları bir yanlış yerde aranan 'cephane' olarak bilinmektedir. Öteden beri aynı döngünün aynı kıvrak zekayla birer parçası olmuş adam gibi adamların adam olmayan adamlıklarının ipliğini pazara çıkarmış ve aynı kahpeliği masallardan oluşmuş fazilet, uluhiyet ve vicdan tarzı tanımı kendi ellerinde oyuncak olmuş kutsal yaftalı aşağılık kavramları zihinlerin harcı yapan devridaim işbirlikçilerinin uyuttuğu bir insanlığı sersemliklerinden silkinmeye ömrünü adanmış eşsiz bir bilge.
Emil Michel Cioran Kitapları - Eserleri
- Tarih ve Ütopya
- Çürümenin Kitabı
- Burukluk
- Ezeli Mağlup
- Doğmuş Olmanın Sakıncası Üstüne
- Gözyaşları ve Azizler
- Var Olma Eğilimi
- Yeni Tanrılar
- Umutsuzluğun Doruklarında
- Parçalanma
- Zamana Düşüş
- Aveux et Anathèmes
- Avare Düşünceler
Emil Michel Cioran Alıntıları - Sözleri
- Siyasî mücadelelere zarara uğramadan karışılamaz; çağımız, kanlı görüntüsünü o ilkelerin tabulaştırılmasına borçludur: Yakın geçmişteki sarsıntılar o ilkelerden, onların bir yanılgıyla çiftleşmesi ve bu yanılgıyı kolayca fiiliyata dökmesinden doğmuştur. (Tarih ve Ütopya)
- L’homme est libre, sauf en ce qu’il a de profond. À la surface, il fait ce qu’il veut; dans ses couches obscures, «volonté» est vocable dépourvu de sens. İnsan derin alanlar dışında özgürdür. Yüzeyde istediğini yapar; karanlığın katmanlarında "irade" anlamsız bir kelimedir. (Aveux et Anathèmes)
- "Keşfedilmemiş bir gezegen kadar uzaksın kendinden." (Çürümenin Kitabı)
- "Zaman, ancak kalabalığı ayaklar altına alarak, ezerek ilerler." (Tarih ve Ütopya)
- Istırap nedir? - Silinmek istemeyen bir his, hırslı bir his. (Parçalanma)
- «Tu n’as pas besoin de finir sur la croix, car tu es né crucifié» Çarmıha gerilmene gerek yok çünkü çarmıha gerilmiş olarak doğdun. (Aveux et Anathèmes)
- "Geçicilik duygusu her şey geçip gidiyor diye fısıldar hiç durmadan - her şeyin geçip gittiğini belirtmek için." (Avare Düşünceler)
- Je ne peux parler que de ce que jéprouve; or, je néprouve rien en ce moment. Sadece hissettiklerimden bahsedebilirim; Ancak şu anda hiçbir şey yaşamıyorum. (Aveux et Anathèmes)
- Sağlıklı olma hali duyum-dışı, hatta gerçeklik dışı. Acı bittiği anda varlığın da bitiyor. (Parçalanma)
- “Biraz olsun kasvet barındırmayan her şey, mutlaka bayağıdır.” (Parçalanma)
- Ben şahsen, düşüncelerini yaşayanlara değil de, yaşama doğrudan karışmış kimselere saygı duyuyorum. (Ezeli Mağlup)
- On ne peut consoler quelqu’un qu’en allant dans le sens de son affliction. Birini ancak ıstırabına eşlik ederek teselli edebilirsiniz. (Aveux et Anathèmes)
- “Dünya’da insan diye bir şey yok”dedim.”Hayatım boyunca Fransızlar, İtalyanlar, Ruslar gördüm. Birinin İranlı olabileceğini dahi biliyorum, fakat insana gelince, hayatım boyunca hiç onunla karşılaşmadım. Şayet insan varsa benim haberim yok.” (Ezeli Mağlup)
- Sorun bir şey için nasıl ölüneceğini bilmek değil, hiç için nasıl yaşanacağını açıklamaktır. (Avare Düşünceler)
- Bitip giden bir aşk öylesine zengin bir felsefi sınavdır ki, Bir berberi Sokrates’in dengi yapar. (Burukluk)
- “Put gibi yarına taparak yaşayanların hiç geleceği yoktur.” (Zamana Düşüş)
- İnsan, köklerine ihanet etmiş bir hayvandır. (Umutsuzluğun Doruklarında)
- Çünkü çok fazla bilgelik öfkemizi artırır ve çok fazla bilgi acımızı artırır. (Gözyaşları ve Azizler)
- İnsanı yıldıran süreç mi? (Umutsuzluğun Doruklarında)
- "Hayat Yasalarının başında çürüme gelir! (Çürümenin Kitabı)