diorex
ARTUKBEY

Burma Günleri - George Orwell Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Burma Günleri kimin eseri? Burma Günleri kitabının yazarı kimdir? Burma Günleri konusu ve anafikri nedir? Burma Günleri kitabı ne anlatıyor? Burma Günleri kitabının yazarı George Orwell kimdir? İşte Burma Günleri kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 05.02.2022 00:37
Burma Günleri - George Orwell Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: George Orwell

Çevirmen: Deniz Canefe

Orijinal Adı: Burmese Days

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789750704659

Sayfa Sayısı: 344

Burma Günleri Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"Bu ülkede bulunmamızın, hırsızlıktan başka bir nedeni olduğunu söyleyebilir misiniz? Bu öylesine kolay ki. İngiltere'nin memuru, Burmalı'nın kollarını tutar, tüccar da adamın ceplerini boşaltır. Britanya İmparatorluğu, İngilizlerin, daha doğrusu Yahudi ve İskoç çetelerinin ticaret tekelleri kurmalarını sağlayan bir aracıdan başka bir şey değildir."

Bu sözler, George Orwell'in Burma'daki İngiliz sömürgeciliğine bakış açısını yansıtıyor. Kendisi de Burma'da görev yapmış olan Orwell, en başarılı yapıtı olarak tanımlanan Burma Günleri'nde, İngilizlerin bu sömürgedeki yaşamını ve yaptıklarını, yerli işbirlikçileri ve fırsatçıları, yerli halka insanca yaklaşarak İmparatorluğun tutumuna karşı çıkanları, aşk, nefret, tutku çemberinde destansı bir anlatımla ele alıyor. Burma Günleri, ilk kez 1934 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde yayınlandı. Kitap ve yazarı hakkında herhangi bir dava açılmayınca, ertesi yıl İngiltere'de de basıldı. Ama sömürgecilik dönemi sona erinceye kadar kitabın Hindistan ve Burma'da satılması yasaklandı ve okuyanlar hakkında yasal işlem yapıldı. Burma Günleri, İngiltere'nin, üzerinde güneş batmayan bir imparatorluk olduğu dönemdeki politik ve sosyal yaklaşımını göz önüne sererken, romandaki karakterlerin işlenmesindeki ayrıntılı ustalıkla da Orwell'in başarısını pekiştirdi.

(Arka Kapak)

Burma Günleri Alıntıları - Sözleri

  • Kitapları seven biriyle karşılaşmak ne güzel!
  • Kitapları seven biriyle karşılaşmak ne güzel!
  • “Ayağını yere sağlam basmadıkça hiçbir şey yapamazsın.”
  • "Bir insana iyi davrandıktan sonra ona öldürücü bir vuruş vurmak, sonra da nedenini söylemeyi reddetmek adil bir davranış değil."
  • Ah, ama ben kitaplardan konuşmayı severim. Bence okumak çok harika bir şey. Kitaplar olmasaydı yaşam neye benzerdi.
  • Kitapları seven biriyle karşılaşmak ne güzel!
  • Bu yaşamda insanlar genellikle yapamadıkları şeylerden dolayı itibar görürler zaten.
  • Ah Tanrım, bütün bu yıllar boyunca konuşabileceğim bir insanı nasıl özledim!
  • Kendine hayali hüzünler yaratmak için aylaklığını malzeme yapan işsiz güçsüzün teki miydi o?
  • İnsan yaşadıkça öğrenir.
  • "Yaşamak için boğucu ve bunaltıcı bir dünyaydı bu. Her sözcüğün ve her düşüncenin sansürlendiği bir dünya..."
  • Dünyada kitapların var olduğunu bilen biriyle karşılaşınca bir şişe sıcak bira gibi kabıma sığamıyorum.

Burma Günleri İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Göreceksin!: Mahsun olma Burma, sevin! Medeniyet getireceğiz sana, Ölmez veya kör olmazsan göreceksin! Medeniyet dediysek sizi medenileştireceğiz demedik. Medeni insanları göreceksin, onlara hizmet ederken… Kulüpte biz briç oynarken hizmet için sizi içeri çağırırsak o zaman göreceksin. Gramafon sesi gelecek kulağınıza, medeniyetle tanışacaksın. Ya da midillilerimizin üzerinde polo oynarken bizi, göreceksin... Işık sizi kör etmezse eğer! Göreceksin, ağladıkça… https://youtu.be/kbXaIvz6s0o Sekiz bin mil yol kat edeceğiz sizin için. Kıtaları, okyanusları aşacağız. Bu kadar büyük lütfun bedeli olmuşsa çok mu? Madenlerinizin, ormanlarınızın talan olması bizim gibi medeni insanların sıcakla ve sivrisinekle yaptığımız mücadelenin yanında ne ki! Kulüpte içilen viskilerin buzları bile Burma’nın sıcağına dayanamıyor. Sizin için ödediğimiz bedelin farkında mısınız? Siz demişsem dil alışkanlığı. Medeni insanların nasıl konuştuğunu görmeniz için. Yoksa beyaz olmayan insan olur mu? Melez bile araftayken. Ne Avrupalı, ne Hintli. Yazarın kendisi gibi. Öyle ortada, öyle arafta. Arafta bir yazar George Orwell. İlk Hayvan Çiftliği’nde tanıdım onu. İspanya savaşında faşistlere karşı savaşmış bir sosyalist. Ama ideoloji ne olursa olsun güç ve iktidar insanın eline geçince kaynakları nasıl kendi rahatı için kullandığını ironik bir dille o kadar güzel anlatıyor ki. Nereden gelirse gelsin zorbalığa karşı bir özeleştiri okuyoruz. Kitabı hakkındaki yorumlarında bu durumu kendi lehine edebi anlamda kullandığına dair yapmış olduğu özeleştiriyi de buraya not düşerek devam edelim. Edebi ününü önemli ölçüde Hayvan Çiftliği ve 1984 eserlerine borçlu olan yazar, Burma Günleri kitabında da Burma’da polis olarak görev yaptığı döneme dair izlenimlerini aynı edebi dille ve İngiliz özeleştirisi olarak aktarıyor okurlarına. Eser bize ne anlatıyor ve nasıl anlatıyor? Nasıl anlattığına dair edebi ve ironik diline vurgu yapmıştık daha önce. Bunun dışında yalın bir dille, okuru yormayan, akıcı bir anlatımdan bahsetmeliyiz. Bir de Balzac gibi etkili betimlemeler ama daha kısa. Bunlara incelemenin sonunda kısaca yer vermeye çalışacağım. Peki, ne anlatıyor bize Burma Günleri’nde? Yazarın ironiyi kullanarak eleştirel bir dille yazdığına değinmiştik Hayvan Çiftliği hakkında. Burma Günleri’nde ise Batılının Doğu insanına bakışını, Batılıyı benimseyen çürümüş halkı ve onun bürokrasisini eleştirirken aynı cesaretle gidiyor bu hassas konu üzerine. Kendisi Avrupa rüyasına inandığı halde anlatıyor bu iki yönlü kokuşmuşluğu. Avrupalı siyahi olana ve kendinden olmayan herkese karşı ne kadar insanlık dışı ifadeler kullanıyorsa, madalyonun diğer yönündeki sömürgenin masumiyetine inanan yerlilere ve bürokratik çürümeye tutuyor objektifini. Roman karakterlerindeki başarılı örneklere değinmeden geçmemiz olmaz. Her bir karakteri gözümüzde canlandırırken güçlük çekmiyoruz ve davranışlarını kestirebilecek kadar tanıyoruz bu isimleri. Özellikle de Flory’yi. Flory’nin hayatı boyunca ezilerek karakterinin nasıl pasifleştiğini, yüzündeki doğum lekesinin bir ömür boyu karşısına çıktığı ve saklama çabasının onda yarattığı etki, tüm bunların sonucunda da itaate uyumlu bir birey hale dönüşümü çok güzel işlenmişti romanda. Bu dönüşümün hangi temellere dayandığı ve sonunda inandığı konularda bile kendi görüşünü savunmaktan aciz hale geldiğinin okura gösterilmesi romancılık adına güzel örnekti. Bunun dışında yine Flory karakteriyle yerli doktorun fikir münakaşaları işlenirken yazarın anlatmak istediklerini aktarmak için kullanmış olduğu güzel diyaloglara değinelim kısaca. Avrupalı olan Flory İngilizlerin hırsız, zalim ve bencil olduğunu savunurken yerli doktorun İngilizlerin medeniyet getirdiğini savunması ilginç ve dikkat çekici bölümlerdi. İnsan doktor da olsa bir masala inanabiliyor! Flory’nin burada İngilizleri anlattığı bölümü paylaşmasam eksiklik olur. Çünkü bundan daha güzel anlatılamazdı. “Fakat sevgili dostum, hangi yalandan bahsediyorsun?” “Tabii ki yoksul kardeşlerimizi soymak yerine onları kalkındırmak için burada olduğumuz yalanı. Sanırım bu gayet doğal bir yalan. Fakat bu bizi bozuyor, tahmin bile edemeyeceğin şekilde bizi çürütüyor. Sürekli olarak sinsi ve yalancı olduğumuz hissiyle yaşıyoruz, bu bize işkence ediyor ve gece gündüz kendimizi haklı çıkarmaya zorluyor.”(S. 48) Yazar bu özeleştiriyi yaparken zorlanmış mıdır bilmiyoruz ama birçok İngiliz romanında yer alan Hindistan sömürgesindeki İngiliz konumu ve orada yaşananlara dair farklı bir itirafnameyle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Siyahi olanlara karşı İngiliz bakış açısının daha iyi anlaşılması için kitaptan çarpıcı birkaç alıntıyla devam etmek istiyorum. “Hiçbir Avrupalı kanıtları umursamaz.”(S.15) “Eğer yönetemeyeceksek niye bu lanet olasıcıları temizlemiyoruz o zaman?”(S.31) “Kendilerine özgürlük verilmemesi koşuluyla yaşayan en sevimli insanlardı.”(S.37) “Uygulanabilecek tek politika, onlara pislik muamelesi yapmak.”(S.39) “Hindistan’da ne yaptığınızla değil, ne olduğunuzla yargılanırsınız.”(S.165) “bir beyaz adam öldürülmüştü. Böyle bir şey olduğunda Doğu’daki İngilizlerin içi ürperir. Burma’da her yıl yaklaşık sekiz yüz kişi öldürülür; bunun hiçbir önemi yoktur ama bir beyaz adamın öldürülmesi canavarlıktır.”(S.291) “Yanlış adamı asmak hiç adam asmamaktan daha iyidir.”(S.294) “Ah şu tecrübeli Almanlar ne iyiydi! Bu kara köpeklere nasıl muamele edileceğini biliyorlardı.”(S.294) Altını çizdiğim bu ifadelere benzer daha fazlası da vardı eserde. Bu kadarı yeterlidir diye düşünerek devamını getirmiyorum. Yapılanlardan daha fazlasının arzu edildiği ve kanunların önünü kestiğinden dert yanan kahramanlar bulunur bu medeni insanlar arasında. Almanlara bir özenti vardır, çıtanın yüksekliğiyle ilgili. Üstelik bunu faşist İspanyollara karşı savunan Orwell yazar! Kanıksamak, özeleştiri, vicdan veya bir başka isim verebiliriz buna, adına ne dersek diyelim bu satırlar tarihe not olarak düşülmüştür. Biraz da başka şeylerden bahsedelim şimdi. Öncelikle bu kitabı Charles Dickens’ın “Müşterek Dostumuz” eseriyle birlikte okudum. Dickens özellikle “Kasvetli Ev”den başlayarak hep sis ve kasvet üzerinde durur. Bu kavramlar onun kitabına atılan imza gibidir. Bu kitapta da hep sis ve kasvet kelimesi geçiyordu. Bu İngiliz usülü olmalı diye düşündüm. Ne kadar sık kullanılırsa kullanılsın romanda seviyorum bu kavramı. Bunların dışında U Po Kyin karakteri çok eğlenceli ve çarpıcıydı. Bizdeki Zübük karakterine yakın ama daha akıllı, daha tehlikeli. Erol Taş kadar kötü ama onun gibi gülmeden, but yemeden yapıyor bütün şeytanlıkları. Vicdansız karakterler romanlara renk katıyor gerçekten :) Bahsetmiş olduğum ilginç betimlemelere birkaç örnek verelim incelemenin sonunda: “Çünkü Burmalılar, beyaz adamlar gibi şişip sarkmaz, aksine erginleşen meyve gibi simetrik büyürlerdi.”(S.7) “uşağın bir köpeğinkine benzeyen ıslak, sarı irisli gözleri vardı.”(S.26) “öylece duran bir taşmışım gibi yanımdan geçip gittin.”(S.236) “Kafasının içinde büyük, sivri köşeli, metal bir nesne varmış da sağa sola vuruyormuş gibi hissediyordu.”(S.272) Zulümden bu kadar bahsettikten sonra kasvet ve sis dağılsın diye bunları iliştiriyorum buraya. Son olarak çevirmen Elif Balcı için bir not düşmek isterim. Çok akıcı ve güzel bir çeviriydi. Okumaktan büyük keyif aldım. Fırsat buldukça George Orwell’a döneceğim. Tıpkı Shakespeare ve Charles Dickens‘a döndüğüm gibi. Bu kadar İngiliz eleştirisinden sonra bu çelişki değil mi? Edebiyatın özünde de çelişki ve ironi yok mu zaten… (Resul Bulama)

Hayvan Çiftliği ve 1984 kadar bilinmese de yazarın en iyi eseri olma özelliğine sahiptir. George Orwell bu kitabında kendisinin de içine büyüdüğü bir sorunsalı romanlaştırmış. Hindistan'ın İngiliz sömürgesi olduğu günler, Hintlilerin İnglizler tarafından köle olarak, yer yer hayvandan aşağı yaratıklar olarak görüldüğü bir ortam. Daha da kötüsü bu aşağılanmayı kanıksamış İngilizleri kutsamış insanların da olduğu bir ortam. İngilizlerden ne kadar nefret etseler de gereğini yapacak güçten ve güdüden yoksun bir yığın. Dinlerin, dillerin çok çeşitli olduğu, binlerce yıllık köklü bir uygarlığın düştüğü içler acısı durum ve bu ortamda İngilizler adına Burma da bulunan Mr.Flory Hintlere karşı ılımlı tavırları ve sevecenliğiyle İnglizler tarafından yoğun eleştirileri maruz kalırken İngiltere de anne babasını kaybederek Burma'ya amcasının yanına gelen Elizabeth'e aşık olur. Onun gelişiyle Mr. Flory'nin hayatı ülkedeki karışıklıkların da getirdiği karmaşayla iyice içinden çıkılmaz bir hal alır. Kitabı okurken Orwell yine yapmış yapacağını diyorsunuz. Kısacası okunması gereken bir kitap diye düşünüyorum. (Nisa Nur)

Uzun süredir okumak istediğim bir kitaptı. Fakat büyük bir hata ile yayıncı kitapevine bakmadan aldım ve ne kadar büyük bir hata yaptığımı gördüm. Çünkü çeviri o kadar kötü ve imla hatası o kadar çok var ki, kitabın bazı paragraflarını anlamak için iki üç defa okumak zorunda kaldım . Kitap İngiliz sömürgesi olan Burma'da bir avuç denebilecek İngiliz vatandaşın başından geçenler. Aşk, Entrika, insanlık, zulüm, sınıfsal ayrım konuları ile örülmüş bir roman. Eserden keyif almak istiyorsanız mutlaka çevirisi güzel olan basımları tercih edin. (İstiklâl soysal)

Kitabın Yazarı George Orwell Kimdir?

1903'te Hindistan'ın Bengal eyaletinin Montihari kentinde doğdu. Ailesiyle birlikte İngiltere'ye döndükten sonra, öğrenimini Eton College'de tamamladı. Gerçek adı Eric Arthur olan Orwell, 1922-27 yılları arasında Hindistan İmparatorluk Polisi olarak görev yaptı. Ancak, İmparatorluk yönetiminin içyüzünü görünce istifa etti. 1950'de yayımladığı Bir Fili Vurmak adlı kitabı, sömürge memurlarının davranışlarını eleştiren makalelerin derlemesidir. İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru yazdığı Hayvan Çiftliği, Stalin rejimine karşı sert bir taşlamadır. Orwell'in en çok tanınan yapıtlarından Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, bilim-kurgu türünün klasik örneklerinden biri olmanın yanı sıra, modern dünyayı protesto eden bir romandır. Burma Günleri ise, Orwell'in Burma'daki (bugünkü Myanmar) İngiliz sömürgeciliğini dile getirdiği ilk kitabıdır. Orwell, 1950'de Londra'da öldü.

George Orwell Kitapları - Eserleri

  • 1984
  • Katalonya’ya Selam
  • Aspidistra
  • Burma Günleri
  • Wigan İskelesi Yolu
  • Paris ve Londra'da Beş Parasız

  • Papazın Kızı
  • Kitaplar ve Sigaralar
  • Neden Yazıyorum
  • Boğulmamak İçin
  • Balinanın Karnında
  • Faşizm Kehanetleri
  • Aslan ve Unicorn

  • Savaş Günlükleri 1
  • Edebiyat Üzerine
  • Politics and the English Language
  • Savaş Öncesi Günlükleri 2
  • Qeydlər
  • All Art is Propaganda
  • Shooting an Elephant

  • Savaş Sonrası Günlükleri
  • Essays
  • Bir İdam
  • Beyaz Adamın Laneti
  • Hayvan Çiftliği (Çizgi Roman)
  • Karakurbağası Üzerine Kuruntular
  • Totalitarizm Üzerine

  • Kısa Kısa Sevinçlerdi
  • Notes on Nationalism
  • 1984
  • Aforizmalar
  • Seçme Yazılar 1
  • Seçme Yazılar 2
  • Хорошие плохие книги

  • Hayvan Çiftliği
  • 1984

George Orwell Alıntıları - Sözleri

  • Sizin, annenizin evin baş köşesinde tuttuğu fotoğraftaki beş yaşındaki çocukla ne gibi bir ortak yanınız var? Hiç, sadece aynı kişisiniz. (Bir İdam)
  • Zihnine ölümcül bir karanlık çökmüştü. (Papazın Kızı)
  • "Bu müharibə arabir ölüm hallarının baş verdiyi komik operadan başqa bir şey deyil" (Katalonya’ya Selam)
  • Herkes zengin ile yoksula iki ayrı yasa uygulandığını bilir. Ama bunun ne anlama geldiğini kimse kabullenmez. (Bir İdam)
  • “Savaş bütün kötülüklerine rağmen bir hadde kadar cevaplandırılamayan bir güç sınamasıdır, bir gücünü dene makinesi gibi. Büyük güç paraya döner ve sonucu öngörmenin de hiç bir yoku yoktur.” (Aslan ve Unicorn)
  • Tarih, yenilene vah yazık der ama ne değiştirebilir ne de yardım eder. (Aslan ve Unicorn)

  • Büyük klasiklerin hepsi günceldile çevrilecek, geridildeki asılları yok edilecek düşüncenin imkanı olmadığından, suçun da imkanı olmayacak artık. (1984)
  • Dışarı çıkıyorm, sokakları ev basmış… (Edebiyat Üzerine)
  • Hepimizi satın almışlar, hem de kendi paramızla. (Boğulmamak İçin)
  • Mutluluğu tarif etmenin zorluğu aşikâr. Adil, düzenli bir toplum imgesi de insana çekici ya da ikna edici gelmez. Ama iyi ütopyalar yazanların çoğu, daha dolu dolu yaşasaydık hayatın nasıl olacağını göstermek isterler. (Faşizm Kehanetleri)
  • Gerçeği göremeyecek kadar uygarlaştık. (Karakurbağası Üzerine Kuruntular)
  • Düşünen kimse siyasetten uzak duramaz, durmaz. (Faşizm Kehanetleri)
  • “Makineleşmeye ve standartlaşmaya karşıyım; o yüzden sosyalizme de karşıyım ,” dediğinizde aslında “İstersem makineler olmadan da yaşamayı tercih etmekte özgürüm. ” demiş olursunuz ama bu saçmalıktır.Hepimiz makinelere bağımlıyız ve makineler çalışmayı bıraktığı anda çoğumuz ölürüz. (Wigan İskelesi Yolu)

  • Diktiğim bütün küçük bitkiler; hercaimenekşeler, acı baklalar, pembe karanfiller ve lahanalar belli ki tavşanlar yüzünden tamamen kaybolmuş. Hâlâ toprakta olan birkaç şalgamı da eşeleyerek çıkarıp yemiş ama havuçlara dokunmamışlar. Daha kötüsü ise çileklerin çoğunu mahvetmiş olmaları. Bir kaçı iyi durumda ama çoğu yok olmuş; kök boğazları hâlâ duruyorsa baharda canlanabilirler. (Savaş Sonrası Günlükleri)
  • Onun çirkinliği özüne aittir ve kurbanının yüzüne karşı dalga geçen zorba gibi «Evet, ben çirkinim, ve sen bana gülmeye cesaret edemezsin» demek içindir. (Aslan ve Unicorn)
  • Birini seviyorsan gerçekten severdin, verecek başka hiçbir şeyin yoksa bile sevgin yeterdi. (1984)
  • Kısacası; Her şeyin kendiliğinden olanı güzeldir... (Edebiyat Üzerine)
  • Bu sabah bir yılan daha bulmuşlar, ama bu seferki kesinlikle çayır yılanı. Olayı gören adam hayvanı boynundan bağlayıp dilini kesmeye çalıştıklarını anlattı, böylece kimseyi "sokamayacağını" düşünüyorlar. (Savaş Öncesi Günlükleri 2)
  • Artık cepheyi görmüş ve ondan fena halde tiksinmiştim. (Katalonya’ya Selam)
  • Tabii ki, bir romancı doğrudan içinde yaşadığı çağdaş tarih hakkında yazmakla yükümlü değildir. Ama halkı ilgilendiren büyük olaylara aldırmayan bir romancı ya aylak ya da düpedüz aptal biridir. (Balinanın Karnında)

Yorum Yaz