Buddenbrooklar - Thomas Mann Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Buddenbrooklar kimin eseri? Buddenbrooklar kitabının yazarı kimdir? Buddenbrooklar konusu ve anafikri nedir? Buddenbrooklar kitabı ne anlatıyor? Buddenbrooklar kitabının yazarı Thomas Mann kimdir? İşte Buddenbrooklar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 10.03.2022 22:00
Buddenbrooklar - Thomas Mann Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Thomas Mann

Çevirmen: Kasım Eğit

Çevirmen: Yadigar Eğit

Orijinal Adı: Buddenbrooks. Verfall Einer Familie

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789750735349

Sayfa Sayısı: 832

Buddenbrooklar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Buddenbrooklar, 20. yüzyılın en saygın yazarlarından Thomas Mann'ın ilk romanıdır. Ama birçok eleştirmenin gözünde, Venedik'te Ölüm'den de büyük bir romandır Buddenbrooklar. Mann'ın 1900 yılında, 25 yaşında kaleme aldığı roman, Kuzey Almanya'da yaşayan zengin bir burjuva ailenin ve aile ticarethanesinin birkaç kuşak boyunca geçirdiği değişimi ele alır. Buddenbrooklar, modern yaşama ayak uyduramayan saygın bir ailenin çöküşünün öyküsüdür: Doğumlar, evlenmeler, boşanmalar, ölümler, başarılar, başarısızlıklar... Orta sınıf yaşamının ustalıklı bir portresini çizen roman, aynı zamanda kaybolan burjuva değerler için bir ağıt niteliğindedir. 1929'da Nobel Edebiyat Ödülü'ne değer görülen Mann'ın bu dev yapıtı, modern edebiyatın klasikleri arasındadır. Venedik'te Ölüm, Tonio Kröger, Büyülü Dağ, Doktor Faustus gibi yapıtların yazarının bu başyapıtını yeni çevirisiyle sunuyoruz.

Buddenbrooklar Alıntıları - Sözleri

  • Hayat içimizdeki şeyleri öyle yıkıyor, kimi inançlarımızı öylesine yok ediyor ki!
  • Sevilmediğini öğrenen bir erkek ağlarsa, hiç de budala değildir...
  • İnsanın vicdanı rahat olmalı...Bilmem, sen bunun ne olduğunu bilir misin?
  • Ne zaman biraz neşelenmeye kalkışsam, hayat hemen öç alır benden.
  • İçinde yeniden bir bulantı hissetti, olup bitenler hakkında kafa yoramayacak kadar yorgundu.
  • İyi şeyler hep gecikir zaten, hep geç gelir ve geldiği zaman da sevinemezsiniz, bir türlü sevinmek gelmez içinizden...
  • Her insan bir hata, bir yanlış davranış değil miydi? Dünyaya gelir gelmez sıkıntı ve üzüntü içinde geçecek bir esaret zincirine bağlanmıyor muydu? Hapishane! Hapishane yaşamı! Her yerde zincirler ve engeller bekliyor insanı!
  • Acı çekerek eğitim görmeyen insan, her zaman çocuk olarak kalır.
  • İyi şeyler hep gecikir zaten, hep geç gelir ve geldiği zaman da sevinemezsiniz, bür türlü sevinmek gelmez içinizden…
  • Yaşanan bir olay herkes duyunca mı yüz karası ve rezalet oluyor? Hayır Thomas, hayır! Bir insanın içini kemiren ve kendisine olan saygınlığını yiyip bitiren rezaleti gizlemek çok daha tehlikelidir!
  • Tanrım, şu 'her şeyi' sözcüğü de çok tuhaf doğrusu. Bu 'her şeyi' sözcüğünün içinde neler gizli acaba? Sevgimi ve acımı oraya gömdüm diyebilir mi bir insan?
  • Dış görünüşüne bakılırsa kusursuzsun ama için kara.

Buddenbrooklar İncelemesi - Şahsi Yorumlar

İmgeler ve Gereksiz Anlam Yükleme: Direkt spoiler vererek kitabın sonuna atlayacağım,yazdığım şeyin kitaba dair bir spoiler olduğunu da düşünmüyorum açıkçası.Kitabın kapağında bir ailenin çöküşü yazmakta zaten. Buddenbrooklar ekonomik çökme noktasına gelmekteler ve ailenin tüm anılarının saklı olduğunu söyleyebileceğim ''Malikaneyi'' satmak zorunda kalacaklardır. Ancak burada satan kişiler için satılan şey ''Malikane''nin kendisi değildir elbette,''Malikane''nin özdeşleştirilmiş olduğu anılardır. İnsan zihni soyut kavramlarla çalışmaz nesneler ile çalışır,örneğin askere gitmiş bir insanın evde onu bekleyen nişanlısını hayal ettiğini düşünelim. O kimsenin gerçekten kederlenebilmesi için zihnin içerisinde imgeler oluşturulmasını sağlaması gerekmektedir.Bu yüzden fotoğrafa ihtiyacı vardır erkeğimizin. Aynı zamanda bu fotoğraf ile sevgilisi arasındaki özdeşliğin ne kadar yoğun olduğunu görmek için fotoğrafı yırtmayı deneyebilirsiniz :). Fotoğraf yalnızca fotoğraftır ancak siz fotoğrafı yırttığınız zaman sanki sevgilisinin ölümüne neden olmuşsunuz gibi bir tepkiyle karşılaşacaksınızdır.Bunun nedeni onun şu anda sevmekte olduğu,özlemekte olduğu şeyin sevgilisi olduğu iddiası içerisinde olmasına karşın aslında ''zihninin'' ***Bunu özel olarak belirtmekteyim çünkü zihnimizde çoğunlukla işler bizden tamamiyle bağımsız yürümekte ve ''egoya'' her şeyi kendisi yapıyormuş gibi hissettirilmekte.*** ilgilendiği şeyin fotoğraf olmasıdır. İmgelemimizin ana kaynağı olan malikane satıldığı zaman kız kardeşin buna bu kadar üzülmesinin nedeni tam olarak budur,ailenin dağılmasının da nedeni budur. Buddenbrookların ortak geçmişinin toplanmış olduğu,herbirinin zihninde ortak imgelem halinde bulunan tek nokta burasıdır. Ailelerin çöküşü o ortak imgelemi oluşturan nesnenin yok olması ile başlar. Önce doğadaki gayet normal bir durum olan ''Dedenin'' ölümü ile başlar ailenin dağılışı çünkü herkes dedeyi tanımaktadır ve muhtemelen dede ile yalnızca kendi aralarında anılara sahip olmalarına karşın,hepsinin bir arada sahip olduğu anılar çokluktadır. Dedenin ölümü ile temeller sarsılır ve ''her ailede'' olduğu gibi dedeyi en çok seven,o nesneyi en çok imgesinin kaynağı haline getirmiş biri vardır ve aile içi çatışmaları da bu kişi çıkartır. Muhtemelen bu kişi malikanenin satılışına çok sert bir tepki vermeyecektir çünkü o zaten çoktan dağılmıştır,ailenin romantik ferdi ise *** Bu kitapta da olduğu gibi bu çoğunlukla kız kardeştir.*** sert tepki gösterecektir ve ciddi üzülecektir bu duruma. Malikanenin satılmasının ardından ise sürekli anıların zihin içerisinde pekiştirilmesini sağlayan nesne yok olunca,artık aile bağları mümkün olmayacaktır. ''Gözden ırak olan,gönülden de ırak olur.'' Kitabın bu anından sonrasına bakış atamıyor olsak da her kötü olaydaki gibi kendisini bir grup içerisine dahil ederek yaşamına devam edebilen fertler ailenin çöküşü ile birlikte çökeceklerdir,güçlü olmaya doğuştan eğilimli fertler ise benliklerinin oluşumunda bir engel teşkil eden bu ''aile'' prangasından kurtuldukları için sevinmelilerdir. Yaşanılan kötü olaylar birçok insanı kötü etkiler,''gerçekten'' değerli fertler ise ***Burada fert kelimesine özel bir vurgu yapmak gerekir,değerli fert,özel ferttir. Ailenin bu gibi değerli insanlara zarar vermesinin nedeni tam da budur.Onları başkalarının da içerisinde bulunduğu bir küme içerisine alır,örneğin x,y ve z kişileri var. x 3, y 5 , z 10 fert puanına sahip.Onları bir küme içerisine soktuğumuz vakit x kişisi diğer ikisinden faydalanarak 6 puana yükselir,y yine 6 puana yükselir ancak yalnızca bir puan artar,z ise 4 puan düşer. Bu noktada 1 kişinin öznelliğinini diğer 2 kişi tarafından paylaşıldığını görüyoruz. Tüm uygarlık tarihinde fertleri zorla kümeler içerisine dahil ettikleri için,insanlık ,insan olmalarından dolayı değerliymiş gibi hissetti ancak z kişileri sayesinde yükselmiştir her zaman x ve y kişileri. Elbette bu gerçek bir yükseliş değil,bir yanılsamadır,x ve y kişileri yaşamları boyunca bilinçaltı düzeyinde yetersizliklerini hissedeceklerdir,bu yüzden bütün bu ''Z'nin sırtında yükselme'' çabalarının bir anlamı yoktur.*** Özel fert kendisini ne kadar az kalıbın içinde bulundurur ise o denli iyidir onun için 1000kitap hesabı kullanan Poly sorun değildir ancak 1000kitapta bir okuma grubuna katılmış olan Poly,kendi bireyliği açısından sorunlu bir durum içerisindedir. Not:Okuma grubuna falan katılmadım. (Polycephaly)

Bir ailenin çök(türül)üşü: Thomas Mann bu eseri henüz 25 yaşındayken yazmış ve 1929 yılında, normalde yazarlara verilen Nobel Edebiyat Ödülü’nü bu eseri sayesinde kazanmıştır. 25 yaşındaki bir genç için böyle bir eser vermek büyük başarı, tüm o dönemin politik ve sosyal eleştirisi, burjuva bir ailenin karakterleri üzerinden okura veriliyor. Aslında söz konusu olan sadece bir ailenin birkaç kuşaklık öyküsünü anlatmak değil. Burjuvaziye ve onun katı kurallarına da sağlam bir eleştiri var burada. Yazar kendi yaşamından da esinlenerek kurguladığı bu ailede, aile onurunu korumak adına bireylerin katlanmak zorunda oldukları trajediyi, gencinden yaşlısına kadar öyle güzel aktarıyor ki, okurken “aaa böyle davranma, aile onurunuz zedelenir, elalem ne der” derken buluyorsunuz kendinizi. Tasvirler, gerek fiziksel gerek psikolojik olarak çok güçlü. Hatta o kadar güçlü ki, aile üyelerinden birinin piyano çalışını ve müziğini duyuyorsunuz, size müziği ve çalan kişinin coşkunluğunu hissettiriyor. Burjuva ve tüccar bir ailede sanatçı ruhlu olmanın trajedisini de tüm açıklığıyla gösteriyor okura ki, burada özellikle kendi ailesinden ve kendisinden epeyce esinlendiğini düşündüm. Buddenbrook ailesi kendi içindeki çalkantılarla, toplumun kendilerinden beklentileriyle ve başlarına gelen talihsizliklerle boğuşurken siz arka planda dönem Almanya’sının ekonomik ve siyasi değişimine de tanık oluyorsunuz. Ülkenin içinde bulunduğu karmaşa burjuva değerlerini sarssa da kişiler yine de bağlı oldukları zorunlulukları terk etmekte nasıl zorlanıyorlar bunu görüyoruz. Kitabın en can alıcı kısmı bence ana karakterlerden biri olan Thomas Buddenbrook’un girdiği depresyon sırasında, evinin bahçesinde okuduğu felsefe kitabı (büyük ihtimalle Shopenhauer) sonrası yaşadığı uyanış ve ferahlama halinin sabah uyandığında aynı olmaması ve bir gece önce hissettiği tüm o güzel duygulardan yaşadığı utançtır. Tam kendini buluyor, artık burjuva geleneklerine değil de daha bireyci olarak kendi keyfine göre davranıp bunalımdan çıkacak dediğimiz anda sabah oluyor ve karakterimiz Tom, dün geceki duygularını utançla düşünüp, bir daha o kitabı eline almıyor. Toplum baskısı ve “soylu” yaşam gelenekleri öyle içine işlemiş ki karakterlerin, kendileri için değil, toplumun beklediği biçimde davranıyorlar. Başka bir kadın karakterde de benzer bir davranış olarak, biraz da babasını onurlandırma düşüncesiyle (elektra kompleksinden de söz edilebilir burada) ailesinin onay verdiği ama kendisinin istemediği bir adamla evlilik yapması da yine burjuva geleneklerinin ne kadar içselleştiğini gösteriyor. Son olarak belirtmeden geçemeyeceğim, ana karakter sürekli değişiyor ama yazar bunu öyle ustalıkla yapıyor ki, daha bir önceki dönemi okurken biliyorsunuz sonradan hangi kişinin ana karakter olacağını. Hiç kopukluk hissetmeden devam ediyorsunuz okumaya. Bu kitap Thomas Mann’dan okuduğum ilk kitaptı, kesinlikle son olmayacak. (Tuğçe)

Kitabın kapağını kapattım taş oturdu şurama... Muhteşem. Alt başlığı 'bir ailenin çöküşü' olmasına rağmen, çöküş kelimesinin bu kadar derin, incelikli, insanın kanına nüfuz eden bir anlamı olduğunu düşünmezdim. 'Her medeniyet çöküş sebeplerini kendi içinde taşır.' diyen Cemil Meriç biliyor, sadece medeniyetler değil, aileler, bireyler de bu fikirden nemalanıyor. Buddenbrooklar gibi, çoğu insanın ulaşmaya çalıştığı hedef yaşamda 'pürüzsüzlük'. Pürüzsüz bir cilt, pürüzsüz bir ses, pürüzsüz yüzeyler, pürüzsüz düşünceler, pürüzsüz bir hayat. Duyularımıza hitap eden bu sözcüğü istediğiniz kavramın başına koyun, sonra bir düşünün vaat ettiği güzellikleri. Bizim burjuva ailemizin geleceği için istenen de bu. Pürüzsüz bir aile görüntüsü. Ve denge. Bu arada burjuva kelimesinin Marksist sistemdeki sınıfsal kullanımının yanında bir yaşam biçimi olduğunu ve Bozkırkurtları hariç hepimizin bilinçli veya bilinçsizce aynı doğrultuda hareket eden varlıklar olduğumuzu akıldan çıkarmamak gerekiyor. Hatta kitabın arka kapağındaki 'burjuvazinin kaybolan değerleri için bir ağıt' ifadesi de burjuvazi hakkında Mann'ın tek görüşlü olmadığı şeklinde yorumlanıyor. Nobel ödüllü Thomas Mann'ın 26 yaşında yazdığı bu kitap, düşüncelerle, felsefeyle yoğrulmuş zor okunan eserlerden değil; bilakis akıcı, sürükleyici, karakterler yaşayıp, evlenip, ölüp gidiyor 3-4 kuşaklık bir roman. Bu tarz romanlarda ve filmlerde de bence en büyük zorluk olan başrolün yer değiştirmesi o kadar ustaca ki, adaptasyonda hiç sıkıntı olmuyor. Arka planda Prusya - Avusturya Savaşı ile düzen değişiyor, fikirler değişiyor ama tabii ki aile aynı aile. Ve son olarak ben iyi bir tesadüf olarak Schopenhaur'un 2 kitabını okumuştum bu kitapla birlikte. Afaki 'in yaptığı 'Irvin Yalom'un "Bugünü Yaşama Arzusu" adlı kitabının bir bölümünde bu kitaptan söz edilir. Baba Buddenbrook kitaplığından rastgele bir kitap seçerek Arthur Schopenhauer ile tanışır ve felsefi görüşlerinden etkilenir. Irvin Yalom'un "Bugünü Yaşama Arzusu" adlı kitabında da ana karakterlerden biri sorunlarını Schopenhauer felsefesiyle çözmeye çalışır. İki kitabın temelini de Schopenhauer'ın felsefi yaklaşımları oluşturur ' yorumuyla ne kadar haklı olduğunu farkettim. Bir ay öncesine kadar 'kesinlikle okuyun' kalıbını çok kullanmama karşın artık çekiniyorum, her birimizin farklı okuma alışkanlıkları var. Ama biraz niyetlendiyseniz ve iyi bir klasik okumak istiyorsanız yine diyeceğim odur ki kesinlikle okuyun. (Nesrin A.)

Buddenbrooklar PDF indirme linki var mı?

Thomas Mann - Buddenbrooklar kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Buddenbrooklar PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Thomas Mann Kimdir?

Paul Thomas Mann, (6 Haziran 1875, Lübeck; 12 Ağustos 1955, Zürih) 20. yüzyılın en önemli Alman yazarlarından biridir. Özellikle romanları ile tanınmakla beraber, edebiyat alanında verdiği eserler yanı sıra, toplumsal eleştirileri ile de öne çıkmıştır. 1929 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü kazanmış, 1933'te Nazilerin iktidara gelişinin ardından önce İsviçre'ye ardından ise ABD'ye göç etmiştir. 1944'te ABD vatandaşlığı almakla beraber, 1952'de yeniden İsviçre'ye dönmüş ve hayatının sonuna kadar burada kalmıştır.

Mann, Johann Wolfgang von Goethe'nin yapıtlarını kendi yapıtında bir tüzük ve konu bulmada örnek olarak kullandı. Avrupa ve Alman ruhuna dair analiz ve eleştiriler yaparken, eski Alman hikayeleri ve Kitab-ı Mukaddes'te geçen kıssalardan, Goethe'nin, Nietzsche'nin ve Schopenhauer'in düşüncelerinden faydalanmıştır. Kendi ailesini örnek alarak oluşturduğu ilk romanı Buddenbrook Ailesi'nde örnek olacak biçimde anlatıldığı gibi, yapıtlarının başlıca konusunu burjuvazinin yozlaşması oluşturmaktadır. Mann, özellikle Alman edebiyatında önemli bir yer edinmiş olan Bildungsroman türünde yetkin eserler vermiştir.

Alman yazar Heinrich Mann'ın kardeşidir. Thomas Mann'ın altı çocuğundan üçü, Erika Mann, Klaus Mann ve Golo Mann da yazar olmuşlardır.

Thomas Mann Kitapları - Eserleri

  • Venedik'te Ölüm
  • Buddenbrooklar
  • Aldanan Kadın
  • Büyülü Dağ (2 Cilt Takım)
  • Değişen Kafalar
  • Alacakaranlıkta
  • Efendi ile Köpeği
  • Tonio Kröger
  • Doktor Faustus
  • Mario ve Sihirbaz
  • Dolandırıcı Felix Krull'un İtirafları
  • Majesteleri Kral
  • Seçilen
  • Zor Saat
  • Seçme Öyküler
  • Lotte Weimar'da
  • Yusuf ve Kardeşleri 1. Cilt
  • Yusuf ve Kardeşleri 2. Cilt
  • Küçük Herr Friedemann
  • Düşkün
  • Yusuf Ve Kardeşleri 3. Cilt
  • Yusuf ve Kardeşleri 4. Cilt
  • Dinle Alman Ulusu
  • Seçilmiş əsərləri

Thomas Mann Alıntıları - Sözleri

  • “Ben kendi adıma şunu itiraf edeyim ki, sığ bir insanlık anlayışıyla , güç denilen nesnenin safça kötüye kullanımıyla , adaletsizlikler ve dalkavukluğa yönelik ahlaksızlıklarla aramdaki çatışmaların etkisinden kendimi zor sıyırıp alabiliyorum. Bunlar fazlasıyla kafamı kurcalıyor, aklımı karıştıran kısır düşüncelerin kucağına itiyor beni . Söz konusu kısırlık da, olaylardaki aşırı doğallıktan kaynaklanıyor.” (Mario ve Sihirbaz)
  • Son ve başlangıç; ikisi birbirine karıştırılabilir, o kadar benzeşiyorlar, insan çiğdemin görüntüsüne bakıp sonbahara geri gittiğini düşünebilir ve veda çiçeğini görüp ilkbahar geldi sanabilir. (Aldanan Kadın)
  • Tanrı sonsuza dek çocuk kalmanıza izin vermez... (Seçilen)
  • "Sözleri harmanlama ihtiyar kâhya, çünkü onlar boş samandır...Bana yüzüme karşı bir şeyler söyleme, bana ruhundan gelen şeyler söyle, bunun dışındakilere artık tahammül edemiyorum. (Yusuf ve Kardeşleri 2. Cilt)
  • Tanrı şimdiye kadar asla kol kanat germedi üzerime, beni tanıyıp ettiği yok. Sağa sola avuç açtırmayan dost bir felaket iyi bir şey olur; insan kendine şöyle diyebilir o zaman: Tanrı'ya hiç borcum yok... (Seçme Öyküler)
  • Gerçeği söylemek de bir cezadır. (Seçilen)

  • “Gurur nedeniyle şeytanın ocağına düşme pahasına, eğitim görmüş bir insanın inancı ile cahillerin inancı arasında Tanrı açısından bir ayrım olmalı gibime geliyor.” (Seçilen)
  • Güney Babil diyarında cenneti aramak gerek ve Adem'in vücudu Babil toprağından yapılmıştır, bunlar uzun zamandan beri ilahiyat biliminin tercih ederek öğrettiği bilgiler olarak kalmıştır. (Yusuf ve Kardeşleri 1. Cilt)
  • " İyi kalpli insanlar, birisinin kahkahasının diğerinin gözyaşı olmayacağı bir dünyayı boş yere özlerler. " (Değişen Kafalar)
  • İyilikle zeki oluş birbiriyle yakın ilişki içindedir; birisinin içinde diğeri kendisini gösterir. (Yusuf ve Kardeşleri 4. Cilt)
  • Piyanoda yeni ve güzel bir motif çalmayı başardım mı, bir hikaye okurken veya bir resme bakarken duyarlı ve kalıcı bir ruh hali yakaladım mı, O gün güzel geçmiş ve mutlu edici bir içeriğe sahip olmuş sayılıyordu... (Zor Saat)
  • Acı çekerek eğitim görmeyen insan, her zaman çocuk olarak kalır. (Buddenbrooklar)
  • Her ne kadar şeytanımsı güzellikten hoşlandığı belli olsada… (Dolandırıcı Felix Krull'un İtirafları)

  • Sen ve ben, boşu boşuna ve belirsiz bir şey için beklemiyoruz, aksine biz bi­ze ait olan saatleri biliyoruz ve bizim saatlerimiz de bizi tanıyor ve onlar bize doğru geliyor. (Yusuf ve Kardeşleri 1. Cilt)
  • Münferit durumlar hiçbir zaman sıradan değildir: Düşünmek ve ifade etmek için en sıradan şey, doğum ve ölümdür. Ama bir doğum ya da ölüm olayını yaşayan biri olarak kendinize, doğum sancısı çekene ya da ölene bunun sıradan bir şey olup olmadığını bir sorun bakalım! (Değişen Kafalar)
  • Eğitimin keyiflenmenin bir parçası olduğunu, evet eğitimin keyif çıkarabilmek ile aynı anlama geldiğini, bunu da anlıyordu :ve kendine eğitiyordu. (Zor Saat)
  • "İlk horoz ötüşüyle yataktan fırlamak zorunda olmayış, aslında imtiyazlı toplum mevki olan hür bir adamın işaretidir." (Lotte Weimar'da)
  • Aşk güçlüdür, bir mucizedir, böyle gelir ve büyük mucizeler gerçekleştirir. Aldanan Kadın, Thomas Mann (Aldanan Kadın)
  • Hayvanlar daha kontrolsüz ve ilkel, yani aslında durumlarını bedenleriyle ifade etme konusunda bizden daha insanidirler; bizim aramızda artık yalnızca ahlaki bir gönderme, bir metafor olarak varlığını sürdüren tabirler onlar için hala kelime anlamıyla, mecaza kaymaksızın geçerlidir. (Efendi ile Köpeği)
  • Ben her tecrübenin yaşanması gerektiğine inanıyorum, ister iyi olsun ister kötü. (Majesteleri Kral)

Yorum Yaz