Bozkırdaki Çekirdek - Kemal Tahir Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Bozkırdaki Çekirdek kimin eseri? Bozkırdaki Çekirdek kitabının yazarı kimdir? Bozkırdaki Çekirdek konusu ve anafikri nedir? Bozkırdaki Çekirdek kitabı ne anlatıyor? Bozkırdaki Çekirdek kitabının yazarı Kemal Tahir kimdir? İşte Bozkırdaki Çekirdek kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Kemal Tahir

Yayın Evi: İthaki Yayınları

İSBN: 9789752732124

Sayfa Sayısı: 456

Bozkırdaki Çekirdek Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Türk eğitim tarihinin en orijinal girişimlerinden biri olan Köy Enstitüleri, üzerinde konuşulması ve yazılması tabu sayılan konulardan biridir bir bakıma. Kemal Tahir, "Bozkırdaki Çekirdek"te, diğer romanlarında da yaptığı gibi bu tabuyu yıkmaya çalışarak Türk toplumunun Osmanlı'dan Cumhuriyet'e uzanırken bazı devrimleri yukarıdan aşağıya uygulamak

zorunda kalışını gözden geçirir. 

Nisan 1965'te Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilen "Bozkırdaki Çekirdek", dünya eğitim tarihinde de reform olarak değerlendirilen Köy Enstitüleri'ni anlamamıza da yardım edecek bir Kemal Tahir klasiği...

(Tanıtım Bülteninden)

Bozkırdaki Çekirdek Alıntıları - Sözleri

  • Dünyanın her yerinde yiğitliğin biricik şartı DİRENMEKTlR. Bizde "Yiğitliğin on şartı var: Dokuzu kaçmak, biri hiç görünmemek..."
  • Hiç kimse, ne kadar geri, ne kadar bilgisiz olursa olsun çile çekme gücüyle, azla yetinme alışkanlığını yoksulluk içinde, umutsuz yaşamak için kullandırmaz, uzun boylu...
  • - Anadolu değil mi Ankara? - Yaşadığınız yere bağlı... İstanbul'dan geldiniz, Yenişehir'e yerleştiniz. Girdiniz kolayca Gazi Terbiye'ye... Sinemalar, tiyatrolar... Her sabah gelsin gazete... Radyo dinleyin; pikapta klasikleri çalın! Sosyetede danslı çaylar... Biraz şiir, biraz sosyolojik tartışma... Birkaç iri sözle memleketin en çapraşık meselelerin çözüvermek... Sonra, vicdan rahatlığıyla derin uyku... Tez konusu ararken bir "Esdüdü deneyi" çıksın önünüze... "Hele bakalım, neyin nesiymiş?" diye, alın bir öğretmen yardımcılığı, mü­teahhit beybabanın özel arabasından inip İlköğretim Genel Mü­dürlüğü'nün binin külüstür cipine ... Beş saat sonra da, Anadolu'nun taşını toprağını, insanını hayvanını tanıyın! Yağma var mı?
  • Adam olmaz bizim köy adamımız... Neden olmaz? Çünkü, adam olacak adam az biraz çabalayacak adamlığa... Bunlar tersine, cudamlığa zorlar!
  • "Ögretmenler, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür nesiller ister," denilmişti. Kabullenmiştik kasılarak... Kendi fikirlerimizin, kendi vicdanlarımızın ne durumda olduğunu bile araştırmayı gerekli saymadan... Bu sözlerin işe yarayabilmesi için arkamızda, devletin olağanüstü kanunlarla durması gerekti. Oysa, arkamızdakiler çoktan kendi havalarına dalmışlardı . Normal bir memleketteymiş gibi yaşıyordu herkes...
  • Türk köyü, yurdumuzun biricik dayanağı, biricik güvenidir. Geleneksel saflığı, ana cevherindeki özellik bozulmamalıdır.
  • Öğretmene sormak... Sıvanır. Gelişigüzel sorar, hiç üstünde düşünmeden... Yeri mi, konuyla ilgili mi, umurunda değildir ama öğretmenin verdiği karşılık ciddi mi, baştan savma mı bunu hemen sezer. Çok üzülür. İlk zamanlar çok yanlıştır öğrenciye sert davranmak... Hele haksız yere... Direnmezler, susarlar ama kinlenirler. En tehlikeli yönleri reaksiyon vermemeleridir bence. Çünkü hemen kaçmakla sonuçlanır bu durum. Bu sebeple onurlarına saygı göstereceğiz, davranışlarını anlayışla karşılayacağız.
  • Her marazın bir doktoru olur, ben de seferberlik illetinin doktoruyum! Geçenki seferberlikte nasıl tuttu yükünü tutan? Köylünün malını ucuza kapatıp pahalıya sataraktan tuttu! Bu avanak köylümüz, olanları unutmazsa iyi değil mi?
  • Bir dolaptır dönecek, suyun nerden gelip nereye gittiğini çekenler değil, onları dolaba koşanlar bilecek!
  • "Hemen her şeyi kolayca cinsel meseleye bağlıyorlar. Bunu ayıp bir şey gibi de yapmıyor hiçbiri... 'Cinsel istekleri, ekmekten önce geliyor,' demek bile pek yanlış olmayacak... Köylerde de böyle midir bu?"
  • Her kuşak kendinden sonrasını beğenmez. Böyledir bu...
  • "... iyice açık seçik, bir amaç almamak... Bu amaca varmak için, yola hırsla çıkmamak... Gösterişe daha yakın bizim işlerimiz... Köylümüzde de, şehirlimizde de..."
  • Anadolu'yu kurtarmak istiyorsak onun eski yeni gerçeğini, iyice bilmek zorundayız. Kendimizi aldatmadan... Erkekçe... Kaytarmacılık etmeden... Bize inanarak açılmalarını zorlaştıracak bütün maskaralıklarımızdan, alışkanlıklarımızdan, palavralarımızdan vazgeçerek...
  • İlk fırsatta canlandırılacak köyü açıp bakacaksın da ne olacak? Hiç!.. Kapatacaksın! Bu kez yanılma değil. kendini aldatma sürecek... Böyle işleri neden hep öğretmenlerle yaparlar bilir misin? Dünyanın hiçbir yerinde hiç­ bir öğretmen, misyon yüklendiği fikrinden vazgeçemez de ondan. Senin gibi, bu fikirle yıllardır alay edenler bile...
  • Yüzündeki anlam, el kol sallayışları bile , ortaçağındı. Yalnız eski kadın urbaları satıcısı değil, bütün bu dünya, uçsuz bucaksız tozlu yollarda açlıktan, taundan kırılarak, sayısız eşkı­ya pusularını , engizisyon zindanlarını, sayısız kurbanlar vere vere aşıp bugüne ancak yedi yüz yılda ulaşabilecekti.

Bozkırdaki Çekirdek İncelemesi - Şahsi Yorumlar

PataTEZ , Soğan ve Kemal Tahir üzerine ..: Fütursuz ve hoyratça bir vurdumduymazlıkla, daha önceden odamın köşesine attığım çoraplarımı loş ışıkta fare zannetmek suretiyle suni kalp krizleri geçirip , içtiğim birayı da soluk boruma kaçırıp , söz konusu solunum sistemimin uzunluğunu pancar motoruna dönen ciğerlerimden kopan öksürüklerle keşfederekten , yediğim fındıh fıstığı da ağzımdan burnumdan fışkırtıp sondaj vurulmuş alan üzerine kurulan petrol kulelerine dönerekten huzurlarınıza çıkmış bulunmaktayım sayın cevizkabukları ..Hepinize MERHABA!!! =)) Bildiğin, üzerinden 1 katrilyon volt geçmiş 0.001 ohmluk dirençlere döndüm korkudan.. Neyse efenim bu kısım kıssadan hisse olsun küpe diye kulaklarınıza ..Siz siz olun düzeni ,nizamı ve temizliği elden bırakmayın ..Not : SEN BENİ NAPCAN CİCİM !! DEDİĞİMİ YAP , YAPTIĞIMI YAPMA !! =)) Şimdi arkadaşım beni takip ediyorsan hep söylediğim bir şey var ! Nedir o ? Ne okursan oku ..Ama yazarın hayatını bir araştır, yazıldığı dönemi az biraz eşele .. Ben esasen Kemal Tahir'i , BABA yani namı diğer AZİZ NESİN sayesinde lugatıma seneler evvel sokmuş bir isimim .. Beraber Sultan Ahmet Cezaevinde yattıklarını ,6-7 Eylül olaylarında apar topar suçsuz yere gözaltına alınıp hapis yatırılarak idamlarının istendiğini , tıpkı Nazım Hikmet gibi kendisinin de bir bildiriden dolayı 15 sene yiyip 60 larda gelen afla özgürlüğüne kavuştuğunu falan çok çok iyi biliyorum .. Asıl bilmediğimse bu adamdaki ezber bozan zihniyet ve azimdi .. Muhalif gibi görünen ama mercek altına alındığında GAYET MATERYALİST bir yaklaşımın ürünü olan kitaplarıydı bilmediklerim.. İnceleme uzun olacak şimdiden kusura bakmayasınız ama Kemal Tahir bunu hakeden bir isim ..(O yüzden söyleyeyim uzun bir infodan sonrasında yani "KÖR İTİN ÖLDÜĞÜ YERDE" başlıyor esas inceleme .. ) Bu adamın neler yaptığını bilmeniz gerek okurken.. Öncelikle şunu belirtmem gerekiyor ki muazzam bir araştırmacı Kemal Tahir.. Yeri gelince bahsedicem incelemede bu konudan da.. Günde 4 saat yazıp geri kalan saatler boyunca araştırma yapmış .. Bu araştırmaları da öyle eften püften değil bildiğin arşivlere , eski gazetelere dalıp konu başlıklarını tek tek tarayarak yapmış..Hatta bu araştırmaları Notlar adı altında sanırım 5 cilt olarak basılmış.. Beni en çok kendine çeken yanı ise "tarihe" olan tutkusu .. İşlediği tüm kitaplarında olaylara "BAMBAŞKA" bakabilmeyi başarabilmiş bir isim kendisi .. Sık sık kullandığı bir cümle var kendisinin : "Yahu yine aldandık." Sürekli araştırıp, ince eleyip sık dokuyan ve sürekli sorgulayan bir bünye bu adamdaki .. Tabii bu romanlardaki "BAMBAŞKA" bakışlardan dolayı da bolca eleştiri almış, üstüne çok yıldırım çekmiş ..Ne sağdan , ne de soldan kendisine destek çıkan olmamış .. Bir kişi hariç : AZİZ BABA!!! Misal Yalçın Küçük ' ün zamanında çok tartışma yaratmış bir makalesi var Ebu Cehil (Cehaletin Babası) Kemal Tahir diye .. Diyor ki burda Yalçın Küçük sağ kesime hitaben : "Siz Peyami Safa'yı bize verin , biz de size Kemal Tahir'i verelim .. Sol buna rağmen kazançlı çıkacaktır." Anlayacağınız afaroz ediliyor .. Yalnız bu adamda bir Nesin'lik var ki geri adım atmamış söylediklerinden .. Görüşlerine katılırsınız katılmazsınız ama inkar edilemeyecek durum şudur ki olaylara tepeden ve objektif bakabilmiş ve yer yer çok ama çok doğru tespitler yapmış .. Esir Şehir 3 lemesine ve Kurt Kanunu üzerine okuduğum notlarda bunu açıkça gördüm.. Misal Esir Şehirde geçen solun zamanla silahlı bir komitacılığa evrildiği günlerde işte bu eseriyle yani sanatıyla yapılanların yanlış olduğunu belirtmiş .. Duygusal aptallıklar yapmanın ne yeri , ne de zamanı .. Silaha sarılmak nedir , aydın olanlar bizleriz diyip sanatıyla cevap vermiş o günlerde yapılanlara .. Kurt Kanunu desen keza yine Abdulhamit gibi çok tartışılan bir isimi "o günlerde" bir romanın içine katık etmek çok büyük CÜRET isteyen bir iş.. Yorgun Savaşçı'nın 12 Eylül döneminde YAKILDIĞINI da ekleyeyim .. Bir de bunlara ek olarak ,bu adamın yazdığı romanların şöyle güzel bir opsiyonu var ki , belli bir sıra ile okunduğunda yapıtları kabataslak bir kronolojik sırayla Osmanlıdan günümüze tarihimizin çok tartışılmış konu başlıklarını getiriyor önünüze.. Bu yüzden okumadıysanız muhakkak bir şans verin ..Edebi bilgisine çok güvendiğim bir sahaf abimizin dediği gibi : Edebiyatımızda 3 tane Kemal vardır .. Yaşar Kemal , Orhan Kemal ve Kemal Tahir... Şimdi incelemeye başlayabiliriz .. Ben bir bira açıp arkaya da DAVARO soundtracki açayım .. Çok kafa açan bir parça .. Bunu youtube dan kaldırsalar töbe inceleme yazamam! =)) Size de tavsiye ederim .. Kemal Sunal'a da selam olsun burdan .. https://www.youtube.com/watch?v=49yRVc61nrQ FÜT FÜT FÜT... KORT KORT KIRT .. Oh mis !! Ey sen buralara kadar yılmadan okuyan sevgili KİKİRİK! Bu kitap toplumcu gerçekçi köy romanı adı altında incelenmesi gereken bir eser .. YALNIIIIIIIIZZ.. Bir miktar ÇUVALDIZ aroması da ihtiva ediyor .. Bu özelliği göz önüne alındığında diğer köy romanlarında sergilenen al yanaklı köylüler , güzel yurdum insanı figürlerine burda rastlamanız biraz zor .. O yüzden, "Haydi Bükem giy trekkinglerini de bir koli organik köy yumurtası alalım yanına da inekten süt sağar içeriz dersen YOKOLURSUN !! Dalından koparıp yemeye meylettiğin o organik kayısının çekirdeği boğazında kalıverir !! Romanın esas teması o dönemki hükümetin ,köy enstitüleri üzerinden uyguladığı yanlış politikalar .. Tabii bu görüş tamamıyle Kemal Tahir'e ait .. Zaten roman içerisinde arada sırada neler oluyor diyerek teftişe gelen müfettiş Şefik 'in ağzından da yapılanları SORGULAYIP bizlere aktarıyor .. Romanın ismi bu açıdan çok manidar .. BOZKIR , Kastamonu - Çankırı - Çorum kesişiminde yer alan Anadolu topraklarını , ÇEKİRDEK ise bu toprak parcası üzerinde yer alacak ve YEŞERECEK olan Köy Enstitüsünü sembolize etmekte .. Yalnız Yozgat olsaydı tüm incelemelerimde işlemiş olduğum "Yozgat tezimi" çok sağlam temellere dayandırmış olacaktım .. Teğet geçtik ! =(( Neyse efenim .. Roman içerisinde 3 ayrı zümre yeralıyor tıpkı Laff a Lympics olimpiyatlarında olduğu gibi .. Başkentteki kokuşmuş siyasi kadro , öğretmenler ve GERÇEK KÖTÜLER olarak arzı endam eden toprak ağası etrafında toplanmış cahil ve gerici köylüler.. Pek tabii içlerinde iyileri , hem de çok iyileri de var .. Misal öğrenciler bu gruba alınabilir .. Peki Kemal Tahir 'in eleştirisi neye ? Gelin açıklayayım size .. Sayın caniko , biliyorsunuz ki insanlık teeee tarih yazımının başladığı günden beri daha çok özgürlük ve daha çok bilinç diyerek yollara düşmüş ve gelişmeye çalışmış aydınlanma öncesinde.. Böyle olunca ilk aşamada , TABİAT tez + TOPLUM anti-tez = MEDENİYET sentez Daha sonrasında , yani ikinci aşamada ise , TOPLUM tez + BİREY anti tez = DEMOKRASİ sentez... Aydınlanmanın tarihi , bireylerin , başka bireylerin "sultasından" kurtulmasının tarihidir esasında .. Önce dinler (bkz : kilise, engizisyon ve ruhban takımı ) , sonra soylular (bkz: krallar , derebeyler ve feodal yapı) , nihayet sanayii ve ticaret burjuvazisi (bkz: tröstler , oligopoller ve karteller) BUNLARDAN KURTULUNACAK diyor adamlar .. E şimdi bizim durumumuza baktığımızda , özellikle romana baktığımızda KENEVİR yetiştiren ve belinde ince kılıçla dolaşan , halkı korkutup yıldırmış RUFAİ dervişi çakması bir din bezirganı var karşımızda .. Soylulara bakalım dersen bizim o günlerde tamamlanmış bir sanayii devrimimiz yok . Zaten olanı da kaçırmışız .. Dolayısıyla Aziz Nesin'in dediği gibi bizdeki burjuva yaratma anlayışı sosisi kıyma makinasından geçirip mamulu İNEK bazında beklemek oluyor .. Yani ? Yanisi şu cicim! Bizimkiler olayı çok ama çok yanlış anlamış vaziyetteler o günlerde .. Adnan Menderes'in o dönemde, "HER MAHALLEDE BİR ZENGİN YARATACAĞIZ!" açıklamaları bu açıdan çok ama çok manidar.. Eh olmayan burjuvazi ile ne tröst var ne de kartel .. Toprak ağalarından bahsetmeme gerek var mı ?!?!? Teze ve anti teze gelirsek.. Bizde ne tez var ne anti-tez .. İşte bu yüzden kelli o günlerde bizim önümüz uçsuz bucaksız SOĞAN + PATA"TEZ" =)) Kemal Tahir ' in eleştirisi de işte burda devreye giriyor .. Diyor ki , halen daha cumhuriyete güvenmeyen ve kurulan cumhuriyeti Osmanlı zanneden , sandıktan ,seçimden , demokrasi kavramından haberi olmayan bu insanlara eğitim vermeden bir bataklık üzerine kuruyorsunuz inşaa etmeye çalıştığınız bu (onların ağzıyla) ESDÜDÜYÜ! Bu topraklarda olduğunu iddaa ettiğiniz bu cevher , bu çekirdek cidden yeşerecek kıvamda olsaydı HİÇ BOZKIR , BOZKIR OLARAK KALIR MIYDI diyor .. Sonu itibari ile de 5 tepsi keteyi size susuz yediriyor .. Bundan dolayıdır ki kitabı bitirdiğinizde bir hınç ve öfke patlamasıyla kapatıyorsunuz kitabı .. Tavsiye ediyor muyum ? NET EFSANE ! NET !! Bkz: Oh sinyor Tuco !! Ne mübarek bir adamsın sen !! Esen kalınız , İŞSİZ KALINIZ !! =)) Not : İslamda tarikatları araştırdığım dönemden biliyorum ki Rufai dervişleri cidden kılıç ve şiş taşıyan adamlar .. Yani adam cidden ona kadar detaya inmiş cicim.. (Tuco Herrera)

Anlatımda Akıcılık Dersleri: Bozkırdaki Çekirdek, Kemal Tahir'in köy enstitülerini gerçekçi şekilde anlattığı romanıdır. Kemal Tahir hep ilgimi çeken bir yazar olmuştu ve kendisini okumaya bu kitabıyla başlamış bulundum, devamı kesinlikle gelecektir. Kitaba geçmeden önce Kemal Tahir'in roman dilinin çok akıcı olduğunu belirtmek istiyorum. Genelde hacimli kitapları olan bu yazarımızın kitapları (eğer diğerleri de bu üslupla yazılmışsa) oldukça hızlı ilerliyor. Bu anlatımda sevdiğim bir özellik, kitapta betimlemeler yok denecek kadar az. Anlatıcı sadece gözlemci bakış açısıyla, karakterlerin diyaloglarını aktarıyor. Hatta romanda bir anlatıcının varlığı bile varla yok arasında denebilir, roman yüzde 95 oranda diyalogla ilerliyor. Bu durum da romana sanki bir nevi tiyatro metni havası katıyor ki hoşuma gittiğini söyleyebilirim. Fazlasıyla abartılı ve süslü tasvirler sevmeyen insanlar kesinlikle bu anlatım dilini sevecektir. "Bozkırdaki Çekirdek" isminin romanla çok uyumlu olduğunu romanı okurken gördüm. Neden bu isim verildiği romanda geçtiği için açıklama gereği duymuyorum, sadece bunun köy enstitüleri ile ilgili bir metafor olduğunu söyleyebilirim ki başarılı da bir metafor olmuş. Roman, 1943 yılında Çorum-Çankırı-Kastamonu şehirlerinin birleştiği noktada kurulması planlanan bir köy enstitüsü okulunu anlatıyor. Köylülerin bu enstitüye tepkileri, Ankara'dan gelen heyetin yaşadığı zorluklar oldukça gerçekçi şekilde anlatılmış. Kemal Tahir toplumcu yönüyle tanınır ve bu toplumculuğu kafasındaki "ideal" ile değil, gerçeği objektif şekilde yansıtarak dile getiriyor. Amacı köy enstitülerini övmek veya yermekten öte, enstitülerin köylerde nasıl bir etki bırakabileceğini okura göstermek. Köylülerin kendi aralarındaki diyaloglar, öğretmen heyetine bakışları bugün bile halen küçük yerlerde yaşanabilecek durumları gözler önüne seriyor. Okudukça çoğu şeyin asla değişmediğini gördüm ve üzüldüm. Kemal Tahir, sadece bir Sabahattin Ali kitabı hediye etti diye hapse mahkum olan ve toplumu romanlarında ele alırken kendi ideolojisini arkaya atıp toplumu anlamaya çalışan bir adam. Kendisine uzun zamandır ilgim vardı, iyi ki de bu kitabı okumuşum. (Batu)

Kitabın Yazarı Kemal Tahir Kimdir?

13 Mart 1910'da İstanbul'da dünyaya geldi. Gerçek adı İsmail Kemalettin Demir'dir. Babası, II. Abdülhamit'in yaverlerinden Yüzbaşı Tahir Bey; annesi, Osmanlı sarayında Abdülhamit'in kızı Naile Sultan'ın hizmetinde bulunan Nuriye Hanım'dır (Saraydaki adı "Hubser" idi). Ailenin en büyük çocuğu idi.

Babasının görevleri nedeniyle ilk öğrenimini imparatorluğun değişik yerlerinde sürdürdü. Ailenin 1923'te İstanbul'a yerleşmesinden sonra eğitimine Galatasaray Lisesi'nde devam etti. Annesinin 1926 yılında veremden ölümü ve babasının ikinci bir evlilik yapması üzerine öğrenimini 10. sınıfta iken bıraktı; önce İstanbul'da avukat kâtipliği, sonra Zonguldak'taki kömür işletmelerinde ambar memurluğu yaptı.

Sol düşünceyi benimsemesi

1932'de İstanbul'a döndü, Vakit, Haber, Son Posta gazetelerinde röportaj yazarı, çevirmen, düzeltmen olarak çalıştı. 1933'de Kenan Şahabettin, İdris Ahmet, Ziya İlhan, Yakup Kadri, Nuri Tahir, Ertuğrul Şevket, Fakih Özden ve Arif Nihat Asya gibi yazar ve şairlerle "Geçit" adlı bir edebiyat dergisi çıkardı. Geçit Dergisi kadrosundan Ertuğrul Şevket (Avaroğlu), Babıali'de tanıştığı Kerim Sadi Türkiye Komünist Partisi üyesi olan komşusu "Sarı" Mustafa Börklüce ve onun aracılığı ile tanıştığı şair Nazım Hikmet gibi sosyalist aydınlarla arkadaşlığı sonucu sosyalist fikirleri benimsedi. 1934-1936 arasında Yedigün ve Karikatür dergilerinde sekreterlik yaptı. Varlık ve Ses dergilerinde takma adlarla şiirler yayımladı, Karagöz gazetesinde başyazarlık, Tan'da yazı işleri müdürlüğü yaptı.

İlk kitapları

İlk kitabı, 1936'da yayımladığı "Namık Kemal için Diyorlar ki" adlı kitapçık oldu. Kitapçık, Namık Kemal hakkında yaptığı yedi soruluk ankete çeşitli şair ve yazarlar tarafından verilen yanıtlardan oluşmaktaydı. Falih Rıfkı Atay, Vâlâ Nureddin, Hüseyin Cahit Yalçın, Peyami Safa, Ercüment Ekrem Talu, Sadettin Nüzhet Ergun, Kerim Sadi Cerrahoğlu, Dr. Fuad Sabit, Nâzım Hikmet, Hüseyin Avni Şanda ve Suat Derviş'in yanıtlarını ve Kemal Tahir'in onlar hakkındaki saptamalarını içeren kitapçık, edebiyat dünyasında geniş yankı buldu. 1937'de ikinci kitabı olan "Bir Çalgıcının Seyahati" adlı romanı yayınlandı.

İstanbul'un tanınmış gazeteciler arasına giren Kemal Tahir, 1937'de İzmir'de öğretmenlik yapan Fatma İrfan Akersin ile ilk evliliğini yaptı; bu evlilik Kemal Tahir'in 1938'de hapse girmesi nedeniyle devam etmedi ve 1940 yılında boşanma ile sonlandı.

Donanma Davası

Kemal Tahir, bahriyede görevli kardeşi Nuri Tahir, Nâzım Hikmet, Hamdi Alev, Emine Alev, Hikmet Kıvılcımlı, Fatma Nudiye Yalçı, Kerim Korcan, Mehmet Ali Kantan, Seyfi Tekbilek ve Hüseyin Durugün'le beraber "askeri isyana tahrik ve teşvik" suçlaması ile 13 Haziran 1938'de tutuklandı.

Suçlanmasının nedeni astsubay olan kardeşi Nuri Tahir'e Sabahattin Ali'nin bir kitabını vermek idi. "Donanma Davası" veya "Bahriye Olayı" diye adlandırılan bu dava nedeniyle Donanma Komutanlığı Mahkemesi'nde yargılandı, 15 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı.

Cezaevi yılları

Çankırı, Çorum, Kırşehir, Malatya cezaevlerinde 12 yıl hapis yattı. Hapishanedeki yıllarını okuyarak ve "sarı defterine" yazarak geçirdi. Takma isimle mizah öyküleri ve polisiye romanlar kaleme alan yazar, 1954 yılına kadar "Kemal Tahir" adını eserlerinde kullanamadı "Göl İnsanları"'na alacağı iki öyküsünü hapisteyken Cemalettin "Mahir" takma adıyla Tan'da yayımladı.

Hapishane yıllarında Fatma İrfan Hanım'a yazdığı mektuplar "Kemal Tahir'den Fatma İrfan'a Mektuplar" adıyla; Nazım Hikmet'in kendisine yazdığı mektuplar "Kemal Tahir'e Mapushaneden Mektuplar" adıyla basıldı.

Cezaevinden çıktıktan sonraki yaşamı

Yazar, 1950'de çıkan aftan yararlanıp serbest kaldı. Cezaevinden çıkar çıkmaz ikinci eşi Semiha Sıdıka Hanım ile evlendi. Çiftin evliliği Kemal Tahir'in 1973'teki vefatına kadar sürdü; çocukları olmadı 1950'li yıllarda Körduman, Bedri Eser, Samim Aşkın, F. M. İkinci, Nurettin Demir, Ali Gıcırlı gibi takma isimle kitaplar yayımlamayı sürdüren Kemal Tahir'in Amerikalı yazar Mickey Spillane'den çevirdiği "Mayk Hammer" dizisi büyük ilgi gördü. Orijinal kitapların tamamını çevirdikten sonra "Mayk Hammer'in Yeni Maceraları"'nı yazmaya devam etti; böylece Kemal Tahir'in kaleminden dört yeni Mayk Hammer romanı ortaya çıktı.

6-7 Eylül olayları sırasında bir kez daha tutuklandı, Harbiye Cezaevi'nde 6 ay yattı. 14 ay kadar Aziz Nesin ile birlikte kurdukları Düşün Yayınevi'ni yönetti. Metin Erksan, Halit Refiğ, Atıf Yılmaz ile senaryo çalışmaları yaptı.

Kemal Tahir'in ilk önemli eseri olan 4 bölümlük Göl İnsanları uzun öyküsü Tan gazetesinde tefrika olarak yayınlandı, eser 1955'te kitap olarak basıldı. Bu eserde yıllar sonra ilk defa kendi adını kullandı.

Romancılık dönemi

Göl İnsanları'nı yayımladığı 1955 yılında bir köy romanı olan Sağırdere romanı da yayımlandı. Sağırdere (1955) ve onun devamı olan Körduman'da (1957) Çankırı'nın Yamören köyünden Mustafa'nın serüvenini merkez alarak köylünün sorunlarını, etik değerlerini, köyün ekonomik yapısını, tarih içindeki bağlarından koparmadan sergiledi.

Mütareke dönemi İstanbul'unu konu alan Esir Şehrin İnsanları'ndan (1956) sonra yayımlanmış olan Körduman'ı; eşkıyalık olgusuna eğildiği Rahmet Yolları Kesti (1957), Çorum bölgesi insanlarını anlatan roman üçlemesinin ilk iki kitabı Yediçınar Yaylası (1958) ve Köyün Kamburu (1959) izledi (Üçlemenin son kitabı, 1970'de yayınlanan Büyük Mal adlı romandır ).

1960'tan sonra tüm dikkatini Osmanlı tarihi ve toplum yapısına yönelterek, devlet, Doğu-Batı çatışması, Batılılaşma ve mülkiyet gibi sorunları derinden kavramaya uğraştı; araştırmaları sonucu resmi tarih söyleminin karşısında, Osmanlı Devleti'nin kültürel ve siyasi mirasını sahiplenen bir romancı haline geldi.

Kemal Tahir'in kendisiyle, Osmanlı Devleti, Cumhuriyet ve Batılılaşma ile hesaplaşmasının sonucu olarak 1965 yılında Yorgun Savaşçı adlı romanı ortaya çıktı. Resmi tarih söylemine aykırı görüşler içeren bu eser, tarihi çarpıtmakla eleştirildi. 1980 yılında romanın TRT tarafından filme çekilmesi ile yeniden gündeme gelen eleştiriler, 1983'te filmin başbakan Bülent Ulusu'nun emri ile yakılmasına yol açtı.

1965 yılının Nisan ayında Cumhuriyet Gazetesi'nde tefrika edilen Bozkırdaki Çekirdek romanı, Kemal Tahir'in çok tartışılan eserlerinden birisi oldu. Bu eserde Köy Enstitülerinin tepeden inmeci bir yaklaşımla kuruluşunu eleştirerek iktidarla ters düştü.

1967'de en önemli eserlerinden birisi olan Devlet Ana yayımlandı. Osmanlı Devleti'nin kuruluşunu ele aldığı bu romanda "kerim devlet" kavramını ortaya attı. Batılılaşmayı eleştirdi. Yerli bir sosyalizm oluşturmaya çalışarak Marksistlerin tepkisini çekti.

1968'de Yorgun Savaşçı ile Yunus Nadi Armağanı'nı, Devlet Ana ile Türk Dil Kurumu Roman Ödülü'nü kazandı.

Kemal Tahir, 1968'de aldığı davet üzerine SSCB'ye gitti. 1970'de akciğer ameliyatı geçiren Tahir, 21 Nisan 1973'te geçirdiği bir kalp krizi sonucu İstanbul'da yaşamını yitirdi. Cenazesi, Sahrayıcedit Mezarlığı'na defnedildi.

Ölümünden sonra

Yazarın "Namuscular", "Karılar Koğuşu", "Esir Şehrin İnsanları", "Dam Ağası", "Bir Mülkiyet Kalesi" romanları ölümünden sonra yayımlandı.

Kemal Tahir kitaplarının yayının devam etmesi için ölümünden sonra eşi tarafından "Kemal Tahir Vakfı" kurulmuş; Kadıköy'deki hayatının son yıllarını geçirdiği ev, ziyarete açılmıştır.

Yazarın kitapları Halit Refiğ, Metin Erksan, Atıf Yılmaz gibi yönetmenler tarafından sinemaya aktarılmıştır.

Düşünceleri

Düşüncelerindeki çıkış noktası Marksizm ile Türkiye gerçeği arasındaki bağlantı sorunuydu. Siyasi eylemlere de katılmış bir yazar olarak, Türkiye'de kendi algıladığı siyasal, sosyal, kültürel yapı ile Marksizmin sunduğu çözüm arasında bir çelişki görüyordu. Türk toplum yaşamına uymadığına inandığı batılılaşmaya ilişkin yargısı da Marksizmi yetersiz bulmasına bağlıydı. Çünkü Marksizm, "Türkiye'de 2. Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinin siyasal ve kültürel uygulamalarını bir ticaret burjuvazisi devriminin sonucu" olarak değerlendiriyordu. Kemal Tahir ise böyle bir sınıfın varlığından kuşkuluydu. Böylece hem Marksizmin, hem de batılılaşmanın ürünü olan cumhuriyet dönemi resmi tarih görüşünün aşılması düşüncelerinin temel noktası oldu.

Marx ve Engels'in doğu toplumlarıyla ilgili görüşlerini araştırdı. Cumhuriyet dönemi resmi ideolojilerinin dışında kalan Ömer Lütfi Barkan, Mustafa Akdağ, Halil İnalcık, Niyazi Berkes, Şerif Mardin gibi bilim adamlarının eserlerinden vardığı sonuca göre, Osmanlı-Türk toplumu, Marksizmin toplumların sosyo-ekonomik süreçte birbirini izleyen zorunlu aşamalar olarak gördüğü ilkel topluluk / kölecilik / feodalite / kapitalizm sürecinde yer almaz. Kendi kültürel ve sosyal yapısından kaynaklanan çok daha özel bir gelişme süreci, dinamikleri ile yapısal farklılıkları vardır. Bu nedenle batılılaşma, gerekli altyapısı olmayan bir topluma, soyut ve biçimsel bir üstyapı getirme çabasından başka bir şey değildir. Köklü bir ekonomik ve toplumsal devrim yapılmadan başlatılan tepeden inme uygulamalar taklitçiliktir.

Bu ana fikir çerçevesinde eserlerinde Osmanlı toplumunun kölecilik ve feodalizmden çok farklı ve insancıl bir temel üzerine kurulduğunu anlatmayı amaçladı. Romanlarında da "Türk insanı ve Türkiye özeli" olgusunu ortaya çıkarmaya çalışmadı.

Roman tamamen içinden çıktığı toplumun yapılanmasına bağımlıdır. Romanı diyalektik bir tür olarak anlamak ve insan muhayyilesine katkısını kavramak, romanın dünyayı belirlemek için sarfettiği çabaların biçimsel gerçekçilik tekniklerinin kullanımına bağlı olduğunu da anlamaktır. Don Kişot' un şövalye romanlarının kahramanlarına benzeme teşebbüsünün gülünçlüğü sadece model imkânsızlığı ışığı altında kavranabilir. Tam bu noktada Kemal Tahir'in önemi belirir. Zira Türk romanında bu meselenin taşını kaldıran ilk romancıdır. Romanları, Osmanlı Devleti'nin XIV. yüzyılda kuruluşundan XX. yüzyıla kadar Türk toplumunda bir Osmanlı sürekliliği arayışıdır.

Toplumsal gerçekçi çizgide sürdürdüğü yazarlık yaşamında eserlerinde yalın bir dil kullandı. Bilhassa Orta Anadolu Türkçesini dilinin odak noktasına koydu. Diyaloglarla zenginleştirdi, karizmatik karakterler yarattı.

Roman

Esir Şehrin İnsanları (1956) -1

Esir Şehrin Mahpusu (1962) -2

Yol Ayrımı (1971)-3

Yediçınar Yaylası (1958) -1

Köyün kamburu (1959) -2

Büyük Mal (1970) -3

Hür Şehrin İnsanları (1974)

Sağırdere (1955) - 1

Körduman (1957) -2

Rahmet Yolları Kesti (1957)

Kelleci Memet (1962)

Yorgun Savaşçı (1965)

Bozkırdaki Çekirdek (1967)

Devlet Ana (1967)

Kurt Kanunu (1969)

Namusçular (1974)

Karılar Koğuşu (1974)

Damağası (1977)

Hikaye

Göl İnsanları (1955)

Senaryo

Haremde Dört Kadın (1965, Halit Refiğ ile birlikte)

Mektup

Kemal Tahir'e Mapusaneden Mektuplar (Nazım Hikmet'le yazışmaları)

Kemal Tahir Kitapları - Eserleri

  • Yorgun Savaşçı
  • Devlet Ana
  • Kurt Kanunu
  • Esir Şehrin İnsanları
  • Yol Ayrımı
  • Biz Böyle Delikanlılar Değildik!

  • Bir Mülkiyet Kalesi
  • Hür Şehrin İnsanları
  • Büyük Mal
  • Damağası
  • Bozkırdaki Çekirdek
  • Karılar Koğuşu
  • Esir Şehrin Mahpusu

  • Biz Böyle Delikanlılar Değildik : Tefrika Romanlar Cilt 2
  • Gangsterler Kraliçesi
  • Ecel Saati
  • Derini Yüzeceğim
  • Dutlar Yetişmedi
  • Rahmet Yolları Kesti
  • Kelleci Memet

  • Köyün Kamburu
  • Sağırdere
  • Körduman
  • Yediçınar Yaylası
  • Göl İnsanları
  • Kara Nara
  • Notlar - Sosyalizm, Toplum Ve Gerçek

  • Zehra'nın Defteri
  • Namuscular
  • Yedek Sevgili
  • Merhaba Sam Krasmer
  • Notlar 5
  • Notlar - Sanat - Edebiyat 3
  • Notlar - Sanat - Edebiyat 1

  • Notlar - Sanat - Edebiyat 4
  • Notlar - Sanat - Edebiyat 2
  • Kıran Kırana
  • Halk Plajı
  • Arabacı
  • Aşk Çetesi
  • Kemal'den Piraye'ye Mektuplar

  • Üstadın Ölümü
  • Notlar - Mektuplar
  • Notlar - Batılaşma
  • Notlar - Kitap Notları
  • Notlar - Çöküntü
  • Notlar - Osmanlılık, Bizans
  • Kemal Tahir'den Fatma İrfan'a Mektuplar

  • Notlar/ Roman Notları 2
  • Notlar 7 - Roman Notları 1
  • Notlar 6
  • Notlar 8
  • Notlar 9
  • Beş Romancı Tartışıyor
  • Notlar/ 1950 Öncesi Cezaevi Notları

  • Notlar/ 1950 Öncesi Şiirler -Ziya İlhan'a Mektuplar
  • Bir Mülkiyet Kalesi 2
  • Bir Mülkiyet Kalesi

Kemal Tahir Alıntıları - Sözleri

  • Şu erkek milletinde neden akıl yoktur hey Allah?.. (Köyün Kamburu)
  • Reşit Hoca geyirip "Hak destur!" dedikten sonra kaşlarını çattı: (Körduman)
  • Bir masal gibi eski günleri sakın açma. (Notlar/ 1950 Öncesi Şiirler -Ziya İlhan'a Mektuplar)
  • İnsanın başına bu memlekette her şey gelir, bunların en önünde akıl almaz alçaklık, en sefil kişisel çıkar, en korkunç aptallık vardır. (Yol Ayrımı)
  • Âhir zaman, gösteriş devri olmuş. (Karılar Koğuşu)
  • Orman ne demiş ?Şuncacık balta,benim hakkımdan gelemez ama,neyleyim ki sapı benden!demiş... (Yorgun Savaşçı)

  • Sabah gün doğmadan kalkar, akşamın yatsı vaktine kadar damda, mutfakta, tarlada, bahçede uğraşır kadın kısmı...Yılda bir çocuk doğurur. Heriften hafta başı sopa yer. Kocar gi­der hitamında ... (Göl İnsanları)
  • Hemen aklınıza cebri götürmek gelir, yani tüfek-tabanca işi... Hep eski fikir. Halbuysa bu zaman, silah zamanı değil. Bugünün silahı iki satır yazı... (Rahmet Yolları Kesti)
  • “Önümüz kış, ne halt edeceksin be adam? Sen hiç canını düşünmez misin?” “İsa Peygamber ne demiş Efe, koskoca İsa Peygamber? ‘Hayatınız için ne yiyeceğinizi ve ne içeceğinizi ve hem dahi cesediniz için ne giyeceğinizi düşünmeyin,’ buyurmuş. İlerisini düşünen serserilik payesine erişemez. Serserilik, maskaralık değil.” (Halk Plajı)
  • Cezaevlerinde sürgüne gitmekte korkuludur, sürgün gelmesi de…Sürgün kısmı, ardında on kardaşı olsa, yitti yiter. Ne denilmiştir? Gözden ırak, gönülden ırak… Başkaca,yaban yerde kim kime olduğundan padişahın şehzadesi olsa,mahpusun parası pul, karısı dul sayılır. (Damağası)
  • Aklı fikri başka yerde bunun... Korkarım okumakta... (Devlet Ana)
  • Dergi tarafından, kendi şartları ve günün imkanları içinde, şu kimselerin bir araya gelebileceği düşünüldü: Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Kemal Tahir, Mahmut Makal, Orhan Kemal, Fakir Baykurt, Yaşar Kemal, Talip Apaydın... Yukarıda ismi geçen kişilere yapılan daveti, Yaşar Kemal hariç, hepsi memnunlukla kabul etmişlerdir. Yaşar Kemal, oturumlara katılmamağı prensip edindiği gerekçesi ile, tartışmaya katılmamıştır. Yakup Kadri Karaosmanoğlu'da daveti kabul ettiği halde toplantıya gelmemiştir. Toplantı, bu iki yazar dışında kalan beş yazarımızla başlamıştır. (Beş Romancı Tartışıyor)
  • Ben kitaplara gömülmüş bir adamla teşrik-i hayat edemem. Zira beni ihmal eder.... (Üstadın Ölümü)

  • Öğretmene sormak... Sıvanır. Gelişigüzel sorar, hiç üstünde düşünmeden... Yeri mi, konuyla ilgili mi, umurunda değildir ama öğretmenin verdiği karşılık ciddi mi, baştan savma mı bunu hemen sezer. Çok üzülür. İlk zamanlar çok yanlıştır öğrenciye sert davranmak... Hele haksız yere... Direnmezler, susarlar ama kinlenirler. En tehlikeli yönleri reaksiyon vermemeleridir bence. Çünkü hemen kaçmakla sonuçlanır bu durum. Bu sebeple onurlarına saygı göstereceğiz, davranışlarını anlayışla karşılayacağız. (Bozkırdaki Çekirdek)
  • ..,okumuşluk iki yüzlü kılıçtır. Çeviremedin mi, senin elindeyken gelir boynunu alır. (Esir Şehrin Mahpusu)
  • Ulan New York şehri... Ulan temeline tükürdüğüm. (Derini Yüzeceğim)
  • Köylü milletinin düğünü bayramı: bolluk... Seferberliği, ölümü: kıtlık… (Köyün Kamburu)
  • "Meğer ne kolay yanılıyormuş insan, en yakınlarında bile..." (Yol Ayrımı)
  • Gerçekçi olmak, gerçeklerin kabuklarıyla yetinmekten utanmakla başlar. (Notlar - Osmanlılık, Bizans)
  • "Bence, iyilik edilenden çok iyilik eden taşımalı yaptığı iyiliğin minnetini..." (Kurt Kanunu)