diorex
sampiyon

Boğaziçi Şıngır Mıngır - Salâh Birsel Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Boğaziçi Şıngır Mıngır kimin eseri? Boğaziçi Şıngır Mıngır kitabının yazarı kimdir? Boğaziçi Şıngır Mıngır konusu ve anafikri nedir? Boğaziçi Şıngır Mıngır kitabı ne anlatıyor? Boğaziçi Şıngır Mıngır PDF indirme linki var mı? Boğaziçi Şıngır Mıngır kitabının yazarı Salâh Birsel kimdir? İşte Boğaziçi Şıngır Mıngır kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 27.05.2022 18:00
Boğaziçi Şıngır Mıngır - Salâh Birsel Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Salâh Birsel

Yayın Evi: Sel Yayıncılık

İSBN: 9789755701912

Sayfa Sayısı: 456

Boğaziçi Şıngır Mıngır Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Boğaziçi, Dünya Coğrafyasının en güzel kesitlerinden biri. Doğanın, Tarihin ve Şimdiki Zaman'ın benzersiz bir alaşımı. Üzerine çok şey yazıldı iki bin yıldır, ama Salah Birsel'in "Boğaziçi Şıngır Mıngır"ı başka: Günün her saatinde nasıl renk değiştiriyorsa, Birsel' in üslubu da öyle.

- Enis Batur

(Arka Kapak)

Boğaziçi Şıngır Mıngır Alıntıları - Sözleri

  • Ahmet Mithat' ın ise karşılığı şu olur : -Eğer beni sevenler varsa, onlar beni böyle olduğum, yani içten olduğum gibi severler. Beni olduğum gibi sevenlerin sevgilerine ben de saygı duyarım. Bana değer vermek için kitaplarımda, düşüncelerimde değil de, üstümde, başımda, ya da yaşayışımda bir zenginlik, bir debdebe arayacak olanların sevgilerine de, saygılarına da ben gerek duymam. Ben sevgiyi, saygıyı çalmak değil, kazanmak isterim. Bunun içindir ki, sevilmek, sayılmak, amacıyla huyumu değiştirip yapmacıklığa kalkışmak, yani sahteleşmek istemem.
  • Pierre Loti, İstanbul’a 1910 yılındaki gelişinde Fatih’te ev ararken, onun Uludağ’ı görür bir yerde olmasına önem verir. 1547-1554 yıllarında İstanbul’da Fransız elçisi olarak görev yapan Pierre Gilles d’Alby de şunları söyler: -Galata’nın en üst yerinde çok yüksek bir kule vardır ki, buraya çıkan 300 ayak uzunluğundaki yokuşta pek çok binalar vardır. Kulenin arkasındaki tepe 200 ayak genişlikte, 2.000 ayak kadar da uzunlukta bir düzlüktür. Buradan ve tepenin yamaçlarından Haliç, Boğaziçi, Marmara, İstanbul’un yedi tepesi, Bitinya (Bursa) bölgesi ve yılın her günü karla örtülü bulunan Uludağ seyredilir.
  • Teşekkür Fatih Sultan Mehmet'e ve onun savaşkan gazilerine ki, dünyayı kesip onarmış ünlü usta marangozlarla gelerek şu İstanbul ilini ve Boğaz şehrini açmışlardır.
  • Ecel terzisi gelip insanlara urba biçmeye kalkışsa âdemoğulları yine de ortalarda salınmaktan geri durmazlar.
  • Ne ki, sevi katında ömür tüketenler bilir ki "Yokluğu gördüm ve anladım" sözü de, "Aşkı gördüm ve anladım" sözüyle eş anlamlıdır.
  • - Aman yarabbi, 33 yıl bu. Hâlâ alkışlıyorlar.
  • karıncaya bile palan vuran Ahmet Çelebi'yi Galata Kulesi'nden uçuralım ki dünyada uçmadan ve uçurmadan hiçbir şey yapılamıyacağı bir kez daha anlaşılsın.
  • Teşekkür Fatih Sultan Mehmet'e ve onun savaşkan gazilerine ki, dünyayı kesip onarmış ünlü usta marangozlarla gelerek şu İstanbul ilini ve Boğaz şehrini açmışlardır
  • Doğrusu, bilinçaltı denilen o zirzop bilgisayar, insana öyle oyunlar oynar ki, aklı keskinler bile işin içinden kolay kolay sıyrılamaz.
  • Cihan içinde ey gafil nedir maksud-u ins u cin Ne kimse senden incinsin ne sen de kimseden incin
  • Sanki İstanbul bir güzel bahçe olup bu evler de onun güzel çiçekleriydi. Bu çiçekler sonbahar rüzgarlarıyla soldu. İstanbul güz mevsiminde yalnız yeşillikten oluşan bir çayıra dönüştü.
  • Burada herkes üç dakikanın birinde soluklanıyorsa, ikisinde de tıkınıyordur.
  • 1946 Şubatında, bir pazar günü, üç adam, Şişli’den yola çıkıp, Mecidiyeköy-Zincirlikuyu üzerinden derelere, tepelere vurmuşlar -o sıralar ortalarda Levent ya da Etiler adını taşıyacak tek bir kulübe bile yoktur- ve Baltalimanı çayırına inmişlerdir. Bu üç adam bizim Sait Faik, Oktay Akbal ve Salah Birsel’den başkası değildir. Yolda Sait bir ara Oktay’la Salah’ı durdurmuş, eliyle uzaktaki bir koyuluğu göstererek: “İşte Menekşeli Vadi orası.” demiştir. Sait bir öyküsünde bu Menekşeli Vadi’yi şöyle anlatır: Sabahleyin uyandığım zaman dışarıya baktım. Önümde, sis içinde bir bahçe uzanıyordu. Kenarda yansı cam, yansı hasır örtülü “ser” gibi bir şey vardı. Pencereyi açtım. Güzel bir menekşe kokusu burnuma doldu. Hava ılık, ılıktı. Sonra sis ağır ağır açıldı. Gözümün önüne bir bostan serildi. Lahanalar, çiçekler, maydanozlar, salatalar şaha kalkmıştı. Ötelerde, çiçeklerin arasında, başka bahçeler, başka yamru yumru binalar gözüküyordu. Her taraf aynı bitki, aynı hayvan, aynı çarpık ve birbirinden epey uzak binalarla dolu idi. Menekşe, her taraf menekşe kokuyordu. Yolun tam ortasından şarıl şarıl bir de dere akıyordu. Akşam eve gelirken bu derenin içinden mi geçmiştik? Ayaklarım bile ıslanmamıştı.
  • Galata Kulesi Cenevizliler'den kalmadır. Fatih Sultan Mehmet onu onarttığı gibi, 2. Murat da 1582 yılında yenilemiştir. Hay Allah, 26 Temmuz 1794 Cumartesi gecesi, dört sularında, Kule kapısının dışındaki fırın talaşından çıkan bir ateş Kulenin saçağını sarmış, içindeki tahta bölümleri baştanbaşa yakıp kavurmuştur. Bereket ertesi yıl, 3. Selim Kulenin tüm katlarıyla külahını yeniden onarımdan geçirmiştir. Ne ki, Kule 2 Ağustos 1831'de yeni bir yangın geçirmiş, 2. Mahmut da ertesi yıl onu bir daha elden geçirtmek zorunda kalmıştır. 1875 yılında bir dalkıran fırtınası Kule'nin külahını uçurunca dülgerlere, yapı ustalarına yeniden çağrı çıkarılmıştır. Bu kez Kule'nin dış görünümü de biraz değişmiştir. Bugünkü görünüm ise 1964-1967 yılları onarımına dayanır. Galata Kulesi, Fethi Mübinden sonra, 10 kat zından olmuştur. Daha sonraki yıllarda da Osmanlılar'ın gemi aletleri için depo görevini yüklenir. Vakanüvis Halil Nuri Bey, 18. yüzyıl sonunda mehter takımının Kule'de nevbet çaldığını da yazar.

Boğaziçi Şıngır Mıngır İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Salah Birsel'i okurken bin kitap okumuş hissi olur insanda.Kendine has o eşsiz diliyle tarihe, bugüne, insana dair içten ve derin yazılar.Nar gibidir Salah Birsel'in kitapları.Çarşıdan alırsınız bir tane, açıp okursunuz bin tane:) (Lütfiye SOYLU)

Boğaz’ın Özel ve Güzel Tarihi: “Bu şehr-i Sitanbul ki bir misl ü behâdır Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedadır”(Nedim) Denize sıfır bir nefes çekiyoruz, şöyle Boğaz’ı ince ince süzerek. Allah var güzel memleket. Gerçi artık Yahya Kemal’in ‘Aziz İstanbul’undan çok Tevfik Fikret’in fahişe İstanbul’una benziyor ama olsun hala güzel hala alımlı... Neyse her şeye rağmen hala İstanbul’u ve onda yaşamayı sevenlerdenseniz bugün bir Boğaz turuna davetlisiniz. Ama altımızda şehir hatları vapuru değil Salâh Bey’in kayığı var. Kürekler hem mekana hem de zamana karşı çekiliyor.(Burada dileyenler arka fonda Münir Nurettin Bey’den ‘Aheste çek kürekleri mehtab uyanmasın’ gazelini dinleyebilirler.) Yeryüzü de gökyüzü de rengarenk. Her semtte başka vaka, her yalıda ayrı dedikodu, her sarayda farklı entrika var. Hezarfen Kartal kanadıyla Galata’dan süzülüyor. Beşiktaş’ta Abdülhamid-i Sani Han Hazretlerinin tahta şeref buyuruşlarının 25. sene i devriyeleri töreni. Yanımızdaki saltanat kayığında yazlık sarayına giden Halife hazretleri. Boğaz’ın cennet misali meyve bahçelerinden göz hakkı almaya da müsade var.Arada Ahmet Rasim’le Salah Birsel rakı neyle ve de nasıl içilir diye tartışıyorlar. Emirgan, İstinye, Arnavutköy, Kandilli, Beykoz... Göksu cıvıl cıvıl, kimi pikniğe kimi hayırlı bir kısmet bulmaya gelmiş. Beşiktaş’ın her köşesinde bir şair ve edip; demli sohbetler kaynatıyorlar. Işıl Işıl bir boğaz. Şair’in ‘Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer’ mısrasının bilenler için mübalağa olmadığı anlaşılıyor. Fanilik insanoğlunun alın yazısı. Bu eşsiz gezinin de sonu geldi. Salah Bey’e selam ve saygıyla veda ediyoruz. Artık dağılacağız, herkes meşrebine göre. Bu güzel şehirde yaşadığı için dileyen Eyüp Sultan’a şükür namazına dileyen Kalamış’a bir tatlı huzur almaya. Yazı böyle bitsin istemezdim ama kitabı okuduktan sonra o manzaralardan geriye sadece kırıntılar kaldığı için kendimi tutamadım.”Ex-payitaht olan şu nadide şehrin şantiyeden hallice bir mevkide bulunmasında katkısı olan kim varsa gün yüzü görmesin. Diktiği usulsüz ucubeler sıratta sırtına yük olsun. Bir yudum oksijene muhtaç kalsın da katlettiği ağaçlar o şifalı havayı ondan esirgesin.” (Çetin Öcalan)

Boğaziçi, dünya coğrafyasının en güzel kesitlerinden biri. Doğanın, tarihin, ve şimdiki zamanın benzersiz bir alaşımı. XX. Yüzyılın Evliya Çelebisi Salâh Birsel, toprak toprak gezmektense kitap kitap gezmiş, kültürel, siyasal, toplumsal ve cazibeli ve enteresan bilgileri bizim için toplamış. İyi okumalar. (Muhammed Nurullah Yiğit)

Boğaziçi Şıngır Mıngır PDF indirme linki var mı?

Salâh Birsel - Boğaziçi Şıngır Mıngır kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Boğaziçi Şıngır Mıngır PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Salâh Birsel Kimdir?

Salâh Birsel, 1919'da Balıkesir'de doğdu. İlk şiiri 1937'de Gündüz dergisinde çıktı. Günlüklerini 1950'de Beş Sanat dergisinde yayımlamaya başladı. Türk şiirinde özgün bir yer edinen Birsel daha çok aklın ve zekânın egemenliğini ön planda tutan, şairanelikten uzak, yergici şiirlere ağırlık verdi. Asıl ününü 1970'den sonra yayımladığı 1001 Gece Denemeleri ve Salâh Bey Tarihi olarak adlandırdığı dizi kitapları ve günlükleriyle elde etti. Şair ve deneme yazarı Salâh Birsel 1999'da vefat etmiştir.

Salâh Birsel Kitapları - Eserleri

  • Dört Köşeli Üçgen
  • Kurutulmuş Felsefe Bahçesi
  • Boğaziçi Şıngır Mıngır
  • Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu
  • Paf ve Puf
  • Kahveler Kitabı
  • Varduman
  • Nezleli Karga
  • Şiir ve Cinayet
  • Rüştü Onur
  • Köçekçeler
  • Bir Zavallı Sarı At
  • Seçme Şiirler
  • Şişedeki Zenci
  • Amerikalı Tolstoy
  • Gandhi ya da Hint Kirazının Gölgesinde
  • Yaşlılık Günlüğü
  • Hafiyeler Önde Gider
  • Şiirin İlkeleri
  • Kediler
  • Yapıştırma Bıyık
  • Halley Kimi Kurtarır
  • Kendimle Konuşmalar
  • Aynalar Günlüğü
  • Yalnızlığın Fırınlanmış Kokusu
  • Hacivat Günlüğü
  • Asansör
  • İstanbul - Paris
  • Geceyarısı Mektupları
  • Bay Sessizlik
  • Sergüzeşt-i Nono Bey ve Elmas Boğaziçi
  • Sen Beni Sev
  • Günlük
  • Papağanname
  • Haydar Haydar
  • Gece Mavisi
  • Çarleston
  • Yaşama Sevinci
  • Sevdim Seni Ey İnsan
  • Yanlış Parmak
  • Goethe: Işık... Biraz Daha Işık
  • Ases
  • Rumba Da Rumba
  • Seyirci Sahneye Çıkıyor
  • Baş ve Ayak
  • Beyoğlu'nda Büyülü Geceler
  • Fransız Resminde İzlenimcilik
  • Hacivatın Karısı
  • Kuşları Örtünmek
  • Nardenk
  • İnce Donanma

Salâh Birsel Alıntıları - Sözleri

  • Doğrusu, bilinçaltı denilen o zirzop bilgisayar, insana öyle oyunlar oynar ki, aklı keskinler bile işin içinden kolay kolay sıyrılamaz. (Boğaziçi Şıngır Mıngır)
  • Goethe, “ okumayan insanlar, onun ne kadar çabaya, ne kadar zamana mal olduğunu bilemez. Ben okumayı öğrenmek için seksen yılımı verdim. Yine de öğrendim diyemem,” der. (Hafiyeler Önde Gider)
  • Ahmet Refik, Sokullu adlı kitabında Kanuni çağında İbrahim Paşa'nın adamlarından Venedik Balyosu (elçi, temsilci) Alvario Griti'nin de Taksim'de büyük bir konağı olduğunu söyler. Balyos “Beyoğlu” adıyla anılır ki Beyoğlu adının buradan geldiği düşünülebilir. (Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu)
  • Yaşasın Hürriyet! Yaşasın Vatan! (Sergüzeşt-i Nono Bey ve Elmas Boğaziçi)
  • Kaçın kaçın karayelden Sıkıntıdan bulanımdan Bağlanmayın güzelliklere Mutluluğun berisinde durun (Çarleston)
  • Dünyada onlardan güzel şey var mı? Kadınlara düşen şey sevilerek ve de onurlandırarak yaşamaktır. (Gece Mavisi)
  • Demokrasinin hayran olunacak bir özelliği de yurttaşlara protesto hakkı tanımasıdır. (Şişedeki Zenci)
  • Gülücüklerinizi çoğaltıyoruz (Köçekçeler)
  • Ölümünden birkaç ay önce 15 ciltlik romanın sonuna ‘Bitti’ sözcüğünü oturttuktan sonra rahatlar ancak. O vakit hizmetçisine şöyle diyecektir: - Romanım bitti. Artık ölebilirim Celeste. (Kurutulmuş Felsefe Bahçesi)
  • Şair, almadan verendir. Şairin Tanrı'ya benzetilmesi de bundan, bu almadan verme yüzündendir. (Hacivat Günlüğü)
  • Çay içen limon istedi mi Hacı kendisine hakaret edilmiş sayar. (Kahveler Kitabı)
  • Kötü damgası vurulan şeyleri aynen kabul etmek insanların hamu­runda vardır. İnsanlar bir şeye güzel dendi mi ayakla­nırlar. Kötü dendi mi ses çıkarmazlar. (Sen Beni Sev)
  • ...Yağmacılık adam başı Adalet sevenler nerde Eşekleri yolda bekler Açıkgözler hazırolda Yalan üretilir yok yere Yaşa ahlaksız ahlak Herkes suçla uğraşır Suçluları soran nerde... (Seçme Şiirler)
  • Uyu bir tanem uyu ... Seni şiir uyandıracaktır (Baş ve Ayak)
  • Kapıyı örttükten sonra kendimi yokladım. Neşe diye bir şey kalmamıştı. (Hacivat Günlüğü)
  • Bir karanlık kutudur İnsanlık bahçesi Kim kime dosttur anlaşılmaz Kim kime gölge verir (Yaşama Sevinci)
  • Bir romanı elli kez okumak! Bu, birçok­larına gülünç gelebilir. Ama tekrar tekrar oku­madan bir kitabın iyice anlaşılabileceği düşü­nülmemelidir. Jean Cocteau, bu konuda şöyle der: “Okumak başka bir iştir. Okuyorum. Okuduğumu sanıyorum. Bir kitabı yeniden okuduğum vakit de, onu daha önce okuma­dığımı sezinliyorum.” (Kendimle Konuşmalar)
  • Bir avuç çılgınlık dönenir içimde. (Bay Sessizlik)
  • ...burada 1de Anatole France’nin 1sözüne perende attıralım: — Yazı yazmadan mutlu yıllar yaşamıştım... (Yapıştırma Bıyık)
  • Ne olursa olsun ikinci okumalardan alınan tad, birincisinden damıtılan tad değildir. Ondan daha başka şeyler, daha başka büyüler taşır. (Asansör)

Yorum Yaz