Bir Pulsuz Dilekçe - Uğur Mumcu Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Bir Pulsuz Dilekçe kimin eseri? Bir Pulsuz Dilekçe kitabının yazarı kimdir? Bir Pulsuz Dilekçe konusu ve anafikri nedir? Bir Pulsuz Dilekçe kitabı ne anlatıyor? Bir Pulsuz Dilekçe kitabının yazarı Uğur Mumcu kimdir? İşte Bir Pulsuz Dilekçe kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Uğur Mumcu
Yayın Evi: UM:AG Vakfı Yayınları
İSBN: 9789758084227
Sayfa Sayısı: 292
Bir Pulsuz Dilekçe Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
"Uğur Mumcu'nun bu kitabı, Suçlular ve Güçlüler ile başlayan bir dizinin ikinci kitabı gibidir. Suçlular ve Güçlüler'de Mumcu, 12 Mart rejiminin sorumlularıyla, genellemeler halinde değil somut olarak, tek tek, isim isim uğraşmıştı. Bir Pulsuz Dilekçe'de de 12 Mart döneminin arkasında gelen ve aslında onun uzantısı olmaya çabalayan Milliyetçi Cephe Rejimi'nin marifetleri ve marifetlileriyle uğraşıyor. Gene tek, gene isim isim..."
Bir Pulsuz Dilekçe Alıntıları - Sözleri
- Kanserdik. Ölüm her gün bir sinsi yılan gibi, dolaşıyordu derilerimize. Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık. Yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık. Önce kolumuzu, omuz başından keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attık önlerine. Sonra da otuz iki yaşında, bırakıp gittik bu dünyayı ecelsiz. Öldürüldük ey halkım, unutma bizi!..
- Bazı ülkelerde, bazı kimseler, devleti soymak için, politikacı kılığına girerler. Bunlar partilerde, parlamentolarda boy gösterirler. İthalat, ihracat, banka soygunu gibi işleri siyasal ilişkilerle yürütürler. Bunları da çetecidir. Çetelerin en aşalığı da bunlardır. Bunlar yüzlerine, devlet adamı maskesi takıp, halkı soyarlar. Allaha çok şükür, memleketimizde böyle çeteler yoktur..!
- Yoksulluğun bükemediği bileklerimize, çelik kelepçeler takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. Yazlık, kışlık katlarımız, arabamız olurdu. Yüreğimiz işçiyle birlikte attı, köylüyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep. Öldürüldük ey halkım unutma bizi!..
- Bu ülkede, oğulları, kızları birer birer alçakça, kahpece öldürülen ana ve babaların, çocuklarını toprağa verme hakkı bile yoktur.
- Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle, başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz-sualsiz vurdular. Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi!..
- Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi... Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım unutma bizi. Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz ey halkım unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi...
- Anneler ve babalar, çocuklarını, sokak ortalarında eşkiya çetelerince öldürülsünler diye yetiştirmediler. Birgün bütün bunların hesabı sorulacaktır. Devlet koltuklarına dayanarak kabadayılık yapanları, sanık sandelyelerinde de göreceğiz birgün...
- Unutturulmak istenen mezar taşları, sağcı politikacıların utanç belgeleri ve gizli saldırgan örgütlerin suç belgeleridir. Kanlı kaldırımlardan, devrimci gençlerin, öğretmenlerin ve işçilerin mezar taşlarına kadar, uzanan yolda demokrasi kundakçıları kol gezmektedir.
- Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencisi Taylan Özgür, binlerce insanın gözleri önünde, İstanbul'da Bayazit Meydanında öldürüldü, katilin adı gazetelerde yazmasına rağmen, soruşturma dosyası hemen kapatılıverdi.
- Devrimci, attığı adımın ilerisi ve gerisini bilmek, anlamak, ve hesap etmek zorundadır. Kiminle beraber, kime karşı olduğunu belirlemeyenler, devrik adına küçük burjuva anarşizmi bataklığına saplanır
- Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk: Komünist dediler. Ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş Savaşında, emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı, daha da dik tutabilmekti bütün çabamız. Bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak istemediler bizi... Vurulduk ey halkım, unutma bizi!..
- Devrimcilik, sorumluluk ister. Eylem ve düşüncelerinde sorumluluk duymayan devrimci, emekçi ve sınıf ve tabakalarda kök salamaz. Eninde sonunda bir küçük burjuva anarşisti olarak emekçi yığınlardan soyutlanır. Yaşadığımız olaylar bu gözlemi bir çok kez kanıtlamıştır. Halktan soyutlanmış eylem türleri, hiçbir zaman ilerici bir nitelik kazanmaz. Tersine bu eylem ve düşünceler amaçlarına yabancılaşır ve birer karşı devrim aracına dönüşür.
- Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. Bir kadın eline, değmemişti ellerimiz. Bir sevgiliden mektup bile almamıştık daha. Bir gece sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına. Herkes tanıktır ki, korkmadık. İçimiz titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik, boynumuzu uzattık yağlı kementlere. Asıldık ey halkım, unutma bizi!..
- Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti. Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde, öldürüldük acınmaksızın. Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezartaşı gibi savrulduk. Vicdan sustu. Hukuk sustu. İnsanlık sustu. Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi!..
- Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. Ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı, ya da susmuşlardı, bütün olup bitenlere. Öfkelerini bir gün bile karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri önünde, öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına, batı uygarlığı adına, bizleri bir şafak vakti ipe çektiler. Korkmadan öldük ey halkım unutma bizi!..
Bir Pulsuz Dilekçe İncelemesi - Şahsi Yorumlar
"Uğur Mumcu'nun bu kitabı suçlular ve güçlüler ile başlayan bri dizinin ikinci kitabı gibidir. suçlular ve güçlüler de mumcu, 12 mart rejiminin sorumlularıyla genellemeleri halinde değil somut olarak tek tek isim isim uğraşmamıştı. bir pulsuz dilekçe de de 12 mart döneminin arkasından gelen ve aslında onun uzantısı olmaya çabalayan milliyetçi cephe rejimi nin marifetleri ve marifetlileriyle uğraşıyor. gene tek tek, gene isim isim..." (Birsen)
Suçlular ve Güçlüler, Bir Pulsuz Dilekçe: Türkiye’de Araştırmacı Gazeteciliğin öncüsü Uğur Mumcu’nun 26 Şubat 1977’de yazdığı ve öldürülen öğrenciler hakkında dönemin cumhurbaşkanı Korutürk’ün karşısına çıkıp bu öğrencilerin isimlerinin ve doğum tarihlerinin olduğu bir pulsuz dilekçeyle dilekçeye konu olan cinayetlerin araştırılması istemiyle oluşturmayı düşündüğü dilekçe hakkında bilgi verdiği Bir Pulsuz Dilekçe başlıklı yazısının adını taşıyan Suçlular ve Güçlüler’in devam kitabıdır. Girizgahı oldukça kısa tuttum, incelemeyi de uzatmadan yazıp bitireceğim. Bir Pulsuz Dilekçe, Mumcu’nun 1975-77 yılları arasında yazdığı köşe yazılarının derlenip kitap hâline getirilmiş versiyonu. İçerisindeki onlarca başlığın temas ettiği konuların başını 12 Mart Muhtırası ve bu muhtıra öncesinde/sonrasında gelişen sağcı/solcu meseleleri çekiyor. Devrimci olduğu bilinen Mumcu, sağcıların üzerine yoğunlaştığı bu kitapta yeri geliyor Kadir Mısıroğlu’nun (Kitapta Mısırlıoğlu diye yanlış yazılmış) MTTB’deki gençlere konferans verirken “Mehmetçik Mustafa Kemal Paşa’nın ölüsünü muhakeme edebilir” diye cümle kurduğundan bahsediyor, yeri geliyor Necdet Sevinç’in Ülkücüye Notlar kitabından pasajlar aktararak ‘şiddetle’ karşı çıkmıyor, tahkikat gerektirecek mevzular olduğunu öne sürüp soruşturma açılmasını salık veriyor. 1944 Irkçılık Turancılık davasına da değinen Mumcu, kitabın orta kısımlarında Turancılık hakkında ‘gençlere yutturulan hayal’ diyor. En azından Ahmet Hikmet’in Gönül Hanım’ını okusaydı Turancılığa dair ‘hayal’ kelimesini kullanmazdı diye düşünüyor, Mumcu’nun gazeteciliğine odaklanmaya çalışıyorum. “Kırkların Cadı Kazanı” bilhassa 1944 3 Mayıs olayları hakkında yazılmış. Mumcu’nun 1944 olaylarına temas etmesinin sebebi Türkçüler değil, Ülkücü hareketin lideri Türkeş’in de o davada yargılanmış olması. Mumcu, soruşturmacı gazeteciliğin verdiği yetkiye dayanarak soruyor: “Türkeş kim? Ülkü Ocakları Genel Başkanlığına getirilen kişinin katil olduğuna dair mahkeme kararı olduğunu biliyor mu? Ülkücü gençlerin komando kamplarında yetişip solcu gençlerle çatışarak birbirlerini öldürmesi kime yarıyor? Onları kim yetiştiriyor, parayı kim sağlıyor?” Bütün bu sorguların ötesinde, kitabın içerisinde “Vurulduk ey halkım unutma bizi” cümlelerinin geçtiği bölümü okuduktan sonra “Mumcu’yu öldüren sistem halkı da vurdu, biz halkız kim hatırlar bizi?” diye içimden sayıklamadım değil. Ruhu şâd olsun. (Sefer Can KARAMAN)
Parasız bir zamanımda ansızın bir sahafa girip aldığım 1977 basımlı bir kitaptı okuduğum. Görünüm itibariyle eski zamana yolculuk yapıyormuş izlenimi veriyor haliyle. Oysaki içeriği hiç de yabancı değil. Türkiye yine bildiğimiz Türkiye; okurken olaylara hiç yabancılık çekmiyorsunuz. Dönemin haksızlıklarını, yolsuzluklarını, hukuksuzluklarını, anayasal suçlarını, 12 Mart sürecini ve Demirel yönetimini detaylıca konu almış yazar. Belge belge, isim isim tüm düzenin yanlışlarını korkusuzca ortaya koyuyor. Yazarın köşe yazılarının derlemesi şeklindeki bu kitabı okurken, günümüz basınını eleştirmeden edemiyor insan. Böylesine keskin bir kalemin günümüz basınında yer almıyor olması çok ciddi bir eksiklik. Kesinlikle okunması gereken bir kitap. Kalemine sağlık Uğur Mumcu, ışıklar içinde uyu. (Neslihan)
Kitabın Yazarı Uğur Mumcu Kimdir?
Uğur Mumcu (d. 22 Ağustos 1942, Kırşehir - ö. 24 Ocak 1993, Ankara), Türk gazeteci, araştırmacı ve yazar. 24 Ocak 1993'te Ankara'da Karlı Sokak'taki evinin önünde, arabasına konulan bombanın patlaması sonucu suikasta kurban giderek yaşamını yitirmiştir.
Ailesi
Annesi Nadire Hanım, babası Tapu Kadastro memuru Hakkı Şinasi Bey idi. Uğur Mumcu, 22 Ağustos 1942 tarihinde, Kırşehir'de, dört kardeşin üçüncüsü olarak doğdu.
Eşi Şükran Güldal Mumcu (Homan) ile olan evliliğinden bir oğlu (Özgür) ve bir kızı (Özge) olmuştur.
Uğur Mumcu anısına ailesi tarafından Ekim 1994'te Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı adında bir vakıf kurulmuştur.
Eşi Şükran Güldal Mumcu, 23. Dönem TBMM'ye İzmir Milletvekili olarak girmiş ve halen TBMM Başkanvekilliği görevini yürütmektedir.
Ağabeyi İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Av. Ceyhan Mumcu'nun Uğur Mumcu ile ilgili röportajlarının bir kısmı Kardeşim Uğur Mumcu adıyla bir kitapta toplanmıştır.
Eğitim yaşamı
İlk ve orta okulları Ankara Bahçelievler Deneme Lisesi'nde okuyan Mumcu çok aktif bir öğrenciydi. 1961'de başladığı üniversite eğitimini avukat olmak üzere başladığı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde 1965'te tamamladı. Henüz öğrenciyken 26 Ağustos 1962'de Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan "Türk Sosyalizmi" başlıklı makalesiyle Yunus Nadi Ödülü'nü aldı. 1963'te fakültede öğrenci derneği başkanı seçildi. 1969-1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde İdare Hukuku Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanı olarak çalıştı.
Askerlik dönemi
Askerliğini yapmaya hazırlandığı sırada 12 Mart döneminde bir yazısında kullandığı "ordu uyanık olmalı" sözleriyle, "orduya hakaret etmek" ve "sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak" suçunu işlediği iddiasıyla gözaltına alındı. Mamak Askeri Cezaevi'nde pek çok aydınla birlikte bir yıla yakın kalan Mumcu, bu davadan dolayı 7 yıl hapse mahkum edildi. Fakat bu karar Yargıtay tarafından bozuldu ve Mumcu serbest bırakıldı. Bu olaydan sonra askerliğini yedek subay olarak yapması gerektiği halde, 1972-1974 yılları arasında Ağrı'nın Patnos ilçesinde, resmi tanımıyla "sakıncalı piyade eri" olarak tamamladı. Patnos'ta, ağır koşullar altında askerliğini yaparken, zaten uzun zamandan beri var olan ülseri yüzünden mide kanaması geçirdi.
Gazetecilik dönemi
Yeni Ortam gazetesinde köşe yazarlığı yapan Uğur Mumcu, 1975'ten itibaren Cumhuriyet'te 'Gözlem' başlıklı köşesinde düzenli olarak yazmaya başladı. Aynı zamanda Anka Ajansı'nda çalışmaktaydı. 1975'te Mart dönemini sergilediği makalelerinden oluşan Suçlular ve Güçlüler adlı kitabını yayınladı. Aynı yıl, Altan Öymen' le birlikte hazırladıkları, Süleyman Demirel'in yeğeniYahya Demirel'in hayali mobilya ihracatını konu edinen, Mobilya Dosyası adlı kitabı yayınlandı.
1977 yılından sonra sadece Cumhuriyet için yazmaya başladı. "Gözlem" başlıklı köşesinde 1991 yılının Kasım ayına kadar aralıksız olarak yazdı. 1977'de Sakıncalı Piyade ve Bir Pulsuz Dilekçekitapları yayımlandı. Ertesi yıl, Sakıncalı Piyade adlı yapıtını Rutkay Aziz ile birlikte tiyatroya uyarladı. Oyunu Ankara Sanat Tiyatrosu tam 700 kere sahneledi. 1978'de, ünlünün yaşam öykülerini, siyasal geçmişlerini, bir güldürü zenginliğiyle anlattığı kitabı Büyüklerimiz yayımlandı.
1981'de terörün silah kaçaklığıyla ilgisini ortaya koymak ve kamuoyunu bu konuda uyarmak için yazdığı Silah Kaçakçılığı ve Terör yayımlandı. Aynı yıl, Mehmet Ali Ağca'nın Papa'yı öldürme girişiminden sonra Ağca üzerine inceleme ve araştırmalarını yoğunlaştırdı.
Türkiye'de terör olaylarının artması nedeniyle 1979 yılında 12 Mart dönemi öncesi ve sonrası gençlik liderlerinin yaşadıklarını kendi ağızlarından yansıttığı ve silahlı eylemlerle bir yere varılamayacağına dikkat çektiği kitabı Çıkmaz Sokak'ı yayımladı. 1982'de Ağca Dosyası, ardından Terörsüz Özgürlük adlı makale derlemesi yayımlandı. 1983 yılında Ağca ile cezaevinde röportaj yaptı. 1984 yılında Aziz Nesin öncülüğünde bir grup tarafından Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığına sunulan, ancak Kenan Evren'in imzalayanları "vatan hainliği" ile suçlayarak dava açtığı Aydınlar Dilekçesi'nin hazırlanmasına katıldı; 12 Eylül döneminde aydınlara yapılan işkenceyi anlatan Sakıncasız adlı oyunu yazdı; Papa-Mafya-Ağca kitabını yayımladı.
1987'de araştırmacı gazetecilik açısından büyük bir başarı kabul edilen Rabıta ve 12 Eylül adlı kitapları; 1991'de en önemli araştırmalarından biri olan Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925yayımlandı.
1991 yılında İlhan Selçuk ve yaklaşık seksen Cumhuriyet gazetesi çalışanı ile birlikte gazeteden ayrıldı. Bir süre işsiz kaldı. 1 Şubat - 3 Mayıs 1992 tarihleri arasında Milliyet Gazetesi'nde yazan Mumcu, Cumhuriyet Gazetesindeki yönetim değişikliği üzerine 7 Mayıs 1992'de Cumhuriyet'e döndü.
Mumcu, 7 Ocak 1993 tarihinde "Mossad ve Barzani" isimli bir yazı yazdı. Bu yazısında Barzani, CIA ve Mossad arasındaki bağlantılara değindi ve yazısını şöyle bitirdi:
"Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD'ın Kürtler arasında?" "Yoksa CIA ve MOSSAD, anti-emperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?"
8 Ocak 1993 tarihli Cumhuriyet Gazetesindeki Ültimatom başlıklı yazısında ise yakında yayınlayacağı kitabında istihbarat örgütleri ile Kürt milliyetçileri arasındaki bağlantıları açıklayacağını yazmıştı. Kardeşi İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ceyhan Mumcu, cinayetten önce Uğur Mumcu'nun İsrail elçisiyle görüşme yaptığını basına gönderdiği açıklamada yazmıştı. Gazetecilik hayatı başarılarla dolu olan Mumcu 24 Ocak 1993 tarihinde uğradığı bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetmeden önce polis-mafya-siyaset ağının derin boyutlarını araştırmaktaydı. Öldürülme sebebi olarak Abdullah Öcalan'ın bir müddet MİT için çalıştığını araştırması iddia edilmektedir.
Suikast
Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993'te Ankara'da Karlı Sokak'taki evinin önünde, arabasına konan C-4 tipi plastik bombanın patlaması sonucu suikaste kurban giderek yaşamını yitirdi. Suikastın hemen ardından olay yerinde inceleme yapan uzmanların hiçbir delil bulamadığı, patlamayla etrafa dağılan ve cımbızla toplanması gereken delillerin ise süpürgeyle süpürüldüğü iddia edilmiştir.
Suikasti; İslami Hareket, İBDA-C, Hizbullah, PKK gibi örgütler üstlendi. Suikastin arkasında Mossad'ın ve kontrgerilla'nın olduğu da iddia edilmiştir. Ergenekon Davası sanıklarından Ümit Oğuztan, iddianamede yer alan ifadesinde, Mumcu'nun seri numarası silinmiş ve şu an Irak Devlet Başkanı olan Kürdistan Demokratik Partisi lideri Celal Talabani'ye götürülen silahlarla ilgili araştırması nedeniyle öldürüldüğünü iddia etti. Ayrıca ağabeyi Ceyhan Mumcu kendi yaptığı araştırmada ölümüne yakın bir süre içerisinde Mossad ve Barzani ilişkisi ortaya çıkınca İsrail büyükelçisinin ısrarla kardeşi Mumcu'yla birebir olarak görüşmek istediği, ancak Uğur'un tek görüşmeyi kabul etmemesine rağmen görüşmenin yapıldığını belirtmiştir.
Mumcu'nun eşi Güldal Mumcu'yu ziyaretleri sırasında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ve İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, "cinayeti çözmenin, devletin namus borcu olduğu"nu belirterek adeta namus sözü verdiler (1993). Suikastın failleri yakalanamamıştır.
Ödülleri
1962 Yunus Nadi Ödülü ("Türk Sosyalizmi" başlıklı makalesiyle)
1979 Türk Hukuk Kurumu Yılın Hukukçusu Ödülü
1979 Çağdaş Gazeteciler Derneği Yılın Gazetecisi Ödülü
1980 & 1987 Sedat Simavi Vakfı Kitle Haberleşme ve Gazetecilik Ödülü
1980, 1982 & 1992 İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Ödülü (inceleme dalında)
1983 İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Ödülü (röportaj ve seri röportaj dalında)
1984, 1985 & 1987 Nokta Dergisi Yılın Doruktaki Gazetecisi Ödülü
1987 İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Ödülü (güncel yazılar dalında)
1987 Cumhuriyet Gazetesi Örnek Gazeteci Ödülü (Rabıta Olayı dolayısıyla)
1988 Cumhuriyet Gazetesi Bülent Dikmener Haber Ödülü
1993 Nokta Dergisi Doruktakiler Basın Onur Ödülü
1993 Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü Ödülü
Uğur Mumcu Kitapları - Eserleri
- Sakıncalı Piyade
- Kürt Dosyası
- Tarikat-Siyaset-Ticaret
- Kazım Karabekir Anlatıyor
- Liberal Çiftlik
- Rabıta
- 12 Eylül Adaleti
- Söz Meclisten İçeri...
- Gazi Paşa'ya Suikast
- Kürt-İslam Ayaklanması
- Tüfek İcat Oldu...
- Papa-Mafya-Ağca
- 40'ların Cadı Kazanı
- Çıkmaz Sokak
- Devrimci ve Demokrat
- Büyüklerimiz
- Silah Kaçakçılığı ve Terör
- Bir Pulsuz Dilekçe
- Suçlular ve Güçlüler
- Vurulduk Ey Halkım Unutma Bizi
- Bir Uzun Yürüyüş
- Terörsüz Özgürlük
- İsterler ki Susalım
- Ağca Dosyası
- Uyan Gazi Kemal
- Aybar ile Söyleşi
- Saklı Devletin Güncesi " Çatlı vs. "
- Dersim
- İnkılap Mektupları
- Katiller Demokrasisi Hırsızlar Düzeni
- Sahte Atatürkçülük
- Kontrgerilla Öğretileri
- Devlet, Silah, Adalet
- Suçlular ve Güçlüler
- Çağın Suçu
- Yolsuzluk, Şiddet, Bağımlılık
- Laiklik Ruhuna Fatiha
- Bomba Davası Ve İlaç Dosyası
- Söze Nereden Başlasam
- Sağcı Düşünce
- Söz Meclisten İçeri
- Hukuk, Devlet, Aşiret
- Amerika Küsmesin
- Ata’m İzindeyiz
- Milliyetçilik A.Ş.
- Modern Türban
- 12 Eylül ve Şeriat
- Namuslu Olma Cesareti
- Engelli Demokrasi
- Bu Düzen Böyle Mi Gidecek
- Kurtar Bizi Baba
- Bağımsızlık Gülü
- Son Yazılar
- Demirel ve Çankaya
- Alaturka Kapitalizm
- Ermeni Mandacılar
- Bir Devlet Arıyoruz.
- Polemikler
- 24 Ocak Anayasası
- Esir Teşebbüs
- Ortadoğu'da Amerikan Bilardosu
- Dost Yüzlerde Zaman
- Eğilmeden Bükülmeden
- Quisling Cephesi
- Devlet Modası: Tek Yol Özal
- Kuvvayı Ticariye Ruhu
- Batı Kulübünde Dans
- Paşa Tasarrufları
- Ortadirek Türküleri
- Sistem
- Türkiye'nin Yapısal Özellikleri ve Anayasal Düzeni
- Türk Memet Nöbete
- Haram Düzeni
- Askeri Marksizmden Demokratik Sosyalizme
- Kemalizm Sendromu ve Pax-Amerikan
- Yabancılaşma, Kenanizm, Özalizm
- Örs ve Çekiç
- Tohum ve Toprak
- Kır Çiçekleri
- Petrol Bekçisi
- Serbest Piyasa Ve Kemalizm
- Tüfek İcad Oldu
- Büyüklerimiz
- Sevr mi Lozan mı?
- Kazım Karabekir Anlatıyor
- Arap Siyaseti
Uğur Mumcu Alıntıları - Sözleri
- Günler akıp gidiyordu. Siyasal iktidar diktatörlük yolunu açmak için zorluyordu. Adaletsiz bir sömürü düzeni yalnız çıkarcıları koruyordu. Halk, korkunç biçimde geçim derdine düşmüştü. (İnkılap Mektupları)
- Ama bizler, Osmanlı İmparatorluğu'nun «Padişahım çok yaşa» diye bağırtılan «tebası» değil, Atatürk Cumhuriyeti'nin özgür düşünceli yurttaşlarıyız. Bu yüzden, yurttaş olmanın verdiği hak ve özgürlükle, hiçbir korkuya ve hiçbir komplekse kapılmadan görüşlerimizi açıklamak isteriz. (Terörsüz Özgürlük)
- Geleceğimiz ne kadar kararırsa, geçmişe dönüp kahramanlık türküleri söyleyeceğiz. Halkımız da böyle ninnilerle uyutulacak: - Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik. Evet öyleydik amma, şimdi ne haldeyiz? (Kontrgerilla Öğretileri)
- Devletin temeline dinamit koymak... işte devletin temeline dinamit koymak budur. Devleti sadece iktidar partilerinin çevresinde oluşan bir güç sanmak. (Devlet, Silah, Adalet)
- Bu gergin ortamda Hergün bir olay bekliyoruz. Çünkü artık kaba kuvvet bütün ülkede egemenliğini ilan etmiştir. Bu ortamda saldırganların amaçlarından biri de, ilerici basını susturmaktır. (Cumhuriyet 22 Mart 1977) (Kontrgerilla Öğretileri)
- Şiddetin geçer akçe olduğu bir toplumda son sözü en güçlü şiddet araçlarına sahip olanlar söyler. Bu bir evrensel kuraldır. (Suçlular ve Güçlüler)
- "Anayasaya bakarsanız, yasa önünde herkes eşittir. Uygulamaya göz atarsanız, insanlar çeşit çeşittir." (Milliyetçilik A.Ş.)
- Kaç kişi öldürüldü bu güne kadar? Yetmedi mi? Vicdanlarınızın pansumanını bu kanlı kefenle mi yapıyorsunuz? (Tüfek İcat Oldu...)
- ‘Evet ne olursa olsun ben, Patnos dağlarında halk çocuklarıyla er olarak askerlik yapmayı, emekli olduktan sonra, siyasal iktidarın uzattığı yönetim kurullarında, onbinlerce lira para alan orgeneral olmaya değişmem!’ (Sakıncalı Piyade)
- ne İslamcıdır ne de lâik.., Ya nedir? Ülkücüdür.... (Tarikat-Siyaset-Ticaret)
- Aşiret ağalarının ellerinden topraklarını alıp yoksul köylülere dağıtmak bir toprak devrimidir! (Kürt Dosyası)
- "Komutan ülkücülerde yakalanan silahları hiç önemsemez, ama solcu, bir pankart astı mı, savcılığı da herkesi de ayağa kaldırırdı." (12 Eylül Adaleti)
- Bir başka gün, Dışişleri Bakanı kürsüde konuşurken, bu sayın üye "hür parlamenter rejimde" sık sık rastladığımız şu "zoolojik" yaklaşımla uyarıda bulunuyor: Eşşekleri susturun sayın başkan... (Söz Meclisten İçeri)
- Ben diyorum ki, "tartışalım", bütün konuları tartışalım. Tartışmaya, bu tartışma uygarca olduğu sürece, hiçbir sınır, hiçbir yasak getirilmemeli; getirilmemeli ki, bu insanlık mirasından, özgürce ve eşitçe yararlanalım! (Söz Meclisten İçeri)
- Sağcısı ve solcusu ile bu ülke bizim ülkemizdir. Yaşanan olay ise açıkça bölücülüktür. Ulusal barışı ve bütünlüğü sarsan her olaya nereden ve kimden gelirse gelsin yurttaşlık ve tarih bilinci ile karşı koymak zorundayız. Bölücülüğe karşı sağcının da solcunun da elbirliği yapması gereklidir. (Dersim)
- Unutmayalım ki «cesur bir kez, korkak bin kez ölür». Önemli olan, insanın, böyle bir toplumda bir «mezar taşı» gibi suskunluk simgesi olmamasıdır. (Suçlular ve Güçlüler)
- "Ne Amerikan emperyalizminin işbirlikçiliği, ne Sovyet güdümü, ne de Tanzimat batıcılığı... Ulusallık içinde devrimcilik, özgürlük ve bağımsızlık: Devrimci siyaset işte budur." (Devrimci ve Demokrat)
- Mustafa Kemal, Ocak ayında çıktığı yurt gezisinde, İzmit’te, Musul sorununu gazetecilere şöyle anlatmıştı: Musul sorununa gelince… Biz bu ili eski sınırı ile ulusal sınırlarınız içine almıştık. Bu sorunda İsmet Paşa, Lord Curzon ile karşı karşıya geldi. Curzon diyor ki; “Musul, Irak’ın ayrılmaz parçasıdır. Musul, Irak için gereklidir. Bunu vermeyeceğiz. İsterseniz sizi petrollere ortak edelim.” Oysa Musul, bizim için petrol değil memleket sorunudur. En son aşama budur. Ve Musul sorununun Boğazlarla Adalar sorunu görüşüleceği zaman halledileceğini söyledi. Sorun da bu noktada kaldı. Musul sorunu nazım çözülecekti? Gazi Paşa, ne gibi bir çözüm düşünüyordu? Önce İngilizlerle görüşmelerde bir çözüm yolu aranacaktı. Olmazsa? Olmazsa savaş! Musul’u alacak komutan bile kafasında hazırdı: Kazım Karabekir! (Kürt-İslam Ayaklanması)
- Bir hükumet düşünün ki, hırsızdır. Soyuyor memleketi. Meb'ussunuz, biliyorsunuz. Gelmişsiniz bu kürsüye, "arkadaşlar" diyorsunuz, "böyle bir hükumet bir saniye başta tutulmamalidir. (Söz Meclisten İçeri...)
- Kürtler ve Ermeniler anlaşmışlardı. Ermeniler, büyük bir kısmı Kürtlerin devlet kurmak istedikleri topraklar üzerindeki haklarından vazgeçecekler ve Amerika ve Avrupa'da Kürtler lehine propaganda yapacaklardı. (Kürt Dosyası)