Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm - Zülfü Livaneli Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm kimin eseri? Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm kitabının yazarı kimdir? Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm konusu ve anafikri nedir? Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm kitabı ne anlatıyor? Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm kitabının yazarı Zülfü Livaneli kimdir? İşte Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Zülfü Livaneli
Yayın Evi: Doğan Kitap
İSBN: 9786050905441
Sayfa Sayısı: 203
Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
"Arkadaşlarım bunun farkında değil ama ben bu bağlantıların üstünde ya da dışındayım. Onlar gibi davranmaya, onlara benzemeye çalışıyorum, lakin içim farklı, işte romanı yazan zavallı arkadaşımın inemediği derinliklerden biri de bu. O beni, politik geçmişi olan ve Kuzey sürgününe savrulmuş, sıradan insanlardan biri sanıyor. Başımdan geçenleri, benden daha ilginç buluyor. İçimdeki derin ve köklü karanlığın farkında değil. Çünkü insanları konuşarak tanıyamazsınız. Konuşmak, canlı yaratıklar arasındaki en etkisiz iletişim aracı. Dil yalan söylüyor, olanları çarpıtıyor, insanlığın hiç bıkıp usanmadığı klişeleri tekrarlıyor. Bu yüzden, insanları dinlemek onları anlamak için yeterli değil." 12 Mart rüzgârlarının İstanbul’dan Stockholm’e savurduğu bir mülteci olan Sami Baran, yattığı hastanede Türkiye’den bir hastayla karşılaşır. Bu adam, başına gelenlerin sorumlusu olarak gördüğü eski bir bakandır. Ondan intikamını almak amacıyla Şili, Uruguay, İran gibi farklı ülkelerden gelmiş mülteci arkadaşlarıyla birlikte bir plan yapar. Ancak, bu planı gerçekleştirmek o kadar kolay olmayacaktır: Sami Baran, anadilin yeri geldiğinde düşmanla da anlaşma aracı olabileceğini hesaba katmamıştır. Ve bu, planın önündeki engellerden sadece biridir... Zülfü Livaneli’nin usta kaleminden, sürgün yaşamı ve öldürmek-bağışlamak ikilemi üzerine, okurları ve eleştirmenleri değişik kurgusu ve beklenmedik final(ler)iyle de etkileyen, kusursuz bir roman.
Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm Alıntıları - Sözleri
- Keşke öyle olsaydı, keşke böyle olmasaydı türünden şikayetler… Hepsi geçmişe yönelik. Hiç geleceğe ait bir hayalin yok mu senin?
- Peki ya anlatmadıklarım? Ya dünyada kimseye söylemediklerim? Onlar ne olacaktı?
- "Aslında, hiç kimseyi sevmiyordum. Çünkü insanlar beni incitiyordu. Onlarla ilişkilerimi bir türlü ayarlayamıyordum, doğal davranamıyordum. Bu yüzden insanlarla görüşmek yerine, durmadan film izliyordum."
- İnsanları konuşarak tanıyamazsınız. Konuşmak, canlı yaratıklar arasındaki en etkisiz iletişim aracı. Dil yalan söylüyor, olanları çarpıtıyor, insanlığın hiç bıkıp usanmadığı klişeleri tekrarlıyor. Bu yüzden, insanları dinlemek onları anlamak için yeterli değil.
- bu yaşam, en ufak bir çabaya bile değmezdi
- "İnsanın anadilinde dertleşme ihtiyacı, bazen her şeyin üstüne çıkıyor."
- aslinda, hiç kimseyi sevmiyordum. çünkü insanlar beni incitiyordu
- “Bir daha hiç kimse bana öyle seslenmedi.”
- Peki ya anlatmadıklarım ? Ya dünyada kimseye söylemediklerim ? Onlar ne olacaktı ?
- Ölümün kıyısı, ölümün kendisinden daha feci bir şeydir.
- Peki ya anlatmadıklarım? Ya dünyada kimseye söylemediklerim? Onlar ne olacaktı? ...
- Kötülük etmeyi istememek başka, bilmemek başkadır.
- Ziyan olmuş bir yaşamın arkasından ağıt yakıyordum ve ileriye dönük hiçbir şey söylemiyordum.
Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Tekrar merhaba 1k ailesi... Evet zülfü livaneli'yi müzik sanatı dalında seviyorum, hem de çok ama edebiyatta bir türlü o'na kanım kaynamadı, o'nu sevemedim... bende her sanatçıda kendine has hünerleri beğenme arzusu var; misal moğollar grubu gibi, yaşar kemal gibi... demek istediğimi anlıyorsunuz değil mi? Zülfü livaneli'nin okuduğum 7 kitabından sadece serenad'ı beğendim, ki zaten O gerçek bir tarihi katliam olan struma faciasını, içine aşk acısını katarak çok güzel anlatmıştı bize... neyse şimdi şunu dersiniz, medoş zülfü livaneli her kitabında toplumsal sorunları dile getiriyor, ki bu kitapda askeri darbe ve yurtdışına göçler, mülteciler anlatılmış; evet, haklısınız derim, ama yüzü koyun dile getiriyor... ben özet geçmeden, detaylarıyla edebiyatı irdeleye irdeleye bize sunmasını istiyorum... sayfalarını içimize çeke çeke okumak, her sayfada cümlelerin altını çize çize... şimdi de şunu dersiniz; medoş bu eleştiriyi yapıyorsun, peki neden şimdi bu elinde tuttuğun kitabını okudun? Cewap vereyim; yıllar önce aldığım bu kitap, cânim kitaplığımın en üst rafında okunmadı olarak kalmasın diye... Evet kitap güzeldi ama yıllarca yayına sunulması için uğraşılan ve 51 kez basılmış bir kitap, bu kadar hafif ve basit olamaz bence... sevgilerimle, iyi tatiller ;) (Medine Tutuman)
Severek okuduğum kitaplardan birisiydi. İki farklı kişinin aynı hikayenin gizli kalmış yönlerini bütün çıplaklığı ile anlatmış olması belki de ayrıcalık katıyor bu kitaba. Kitaba başladığımda “yahu ne anlatmaya çalışmış bu adam” diye kendi kendime söylenirken aslında toplumsal bir yaraya dokunduğunu anlamam çok vaktimi almadı. Ve bu yaraların insan ruhunda onarılması mümkün olmayan izler bırakması… “Öldürmek mi, affetmek mi?” arasındaki ikilemi bütün etkileyiciğili ile ortaya koymayı başarmış yazar. Livaneli’nin okuduğum her kitabı beni bir diğerinden daha çok etkilemeyi başarıyor. Dilini seviyorum. Anlatım tarzını seviyorum. Okurken insanı yoran kitaplardan değil onunkiler. Her şeyden önce çok samimi ve çok içten… Tavsiye edeceğim kitaplardan birisi artık “Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm” (birtuhaffokur)
Kitabın Yazarı Zülfü Livaneli Kimdir?
Zülfü Livaneli, (d. 20 Haziran 1946, Ilgın), Türk müzisyen, senarist, politikacı, yazar ve yönetmen.
İlk yılları
Tam adı Ömer Zülfü Livanelioğlu’olup, aslen Artvin’in Yusufeli ilçesinden olan Livanelioğlu ailesinin büyük dedeleri Ömer Efendi 93 Harbi’nde Artvin’in Ermeni ve Rus işgaline uğraması üzerine Erzurum’a gelerek Ahmet Muhtar Paşa’nın ordusuna katılmıştır.
Ömer Efendi Harput Redif Taburu’na mülazım rütbesiyle atanır. Daha sonra burada çıkan çatışmada şehit düşer. Ömer Efendi’nin tek oğlu olan Zülfü Efendi, Türkiye’nin muhtelif yerlerinde sorgu hakimi olarak görev yapar. Soyadı Kanunu çıktığında babasının geldiği Artvin/Yusufeli/Livane Sancağına izafeten Livanelioğlu soyadını alır. Zülfü Efendi’nin erkek çocuklarından üçü de hakim olmuştur. En büyükleri ve Zülfü Livaneli'nin babası olan Mustafa Sabri Livanelioğlu, Yargıtay Başkanlığı’na kadar yükselmiştir.
Kariyeri
Ankara Cumhuriyet Lisesi mezunudur. Daha sonraki tarihlerde ABD Fairfax Konservatuarı'nı bitirmiştir. Zülfü Livanelioğlu bağlama çalmayı teyzesi Nazmiye (Türeli) Yücel'in eşi olan eniştesi Turhan Yücel'den Ilgın'da yaşadığı yıllarda ve yaz tatillerinde öğrendiğinde, eniştesi Turhan bey'in kendisine hayatını değiştirecek bir sermayeyi hediye ettiğinden haberi yoktu.
Zülfü Livaneli, müziği ile birçok ulusal ve uluslararası ödül aldı ve eserleri Joan Baez, Maria Farantouri, Maria del Mar Bonet, Leman Sam gibi onlarca yerli ve yabancı sanatçı tarafından yorumlandı. Kültür, sanat ve politika alanında Türkiye’nin önemli isimlerinden birisi olan sanatçı, sanat yaşamı boyunca 300'e yakın besteye ve 30 film müziğine imzasını attı.
Türkiye'den ansızın ayrılarak İsveç'e sürgün yıllarında bulaşıkçıklık dahil muhtelif işlerde çalışan Livaneli'nin en büyük arzusu bir gün Türkan Şoray ile tanışabilmek ve o zaman Türkiye'de suçlanan kişilerin uğrak yeri haline gelen İsveç'te bulunan ünlü yazar, gazeteci veya şairlerle karşılaşabilmekti.
Bugüne kadar dört uzun metrajlı film yönetti: "Yer Demir Gök Bakır", "Sis", "Şahmaran" ve "Veda". Valencia Film Festivali'nde "Altın Palmiye" ve 1989'da Montpelier Film Festivali'nde "AltınAntigone" ödülüne layık görüldü. "Sis", "En iyi Avrupa Film Ödülü"ne aday gösterildi. Sanatçının filmleri Türkiye, ABD, Fransa, Almanya, İsviçre ve Japonya'da gösterime girdi ve BBC, WDR, İspanya, Kanada ve Japon televizyonları gibi birçok televizyon şirketine satıldı.
Ekim 1986'da Cengiz Aytmatov'un daveti üzerine Federico Major, Yaşar Kemal, Arthur Miller ve diğer ünlü sanatçı ve düşünürlerin katıldığı Kırgızistan ve daha sonra Wengen, Granada ve Mexico City'de toplanan Issyk-Kul Forumu'nda yer aldı.
Livaneli, Elia Kazan, Jack Lang, Vanessa Redgrave, Arthur Miller, Mikhail Gorbaçov, Mikis Theodorakis gibi ünlü kişilerle birlikte dünya kültürünün ilerlemesi ve dünya sanatlarının gelişmesine katkıda bulunmak üzere çalışmalarda bulundu.
1996 yılında Paris’te merkezi bulunan UNESCO (Birleşmiş Milletlerin Eğitim Kültür Bilim Kurulu) tarafından büyükelçilik verilen sanatçı Livaneli, 1978 yılında yaptığı "Nazım Türküsü" adlı albümde Nazım Hikmet'in şiirlerinden bestelediği şarkıları bir araya getirdi.
"Arafatta bir çocuk", "Geçmişten Geleceğe Türküler", "Sis", "Orta Zekalılar Cenneti", "Diktatör ile Palyaço", "Sosyalizm öldü mü", "Engereğin Gözündeki Kamaşma" ve "Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm" ve "Mutluluk" ve Leyla'nın Evi, Sevdalim Hayat, Son Ada ve Sanat Uzun, Hayat Kisa, Serenad kitaplarının yazarı olan Livaneli, hâlen Vatan Gazetesi'nde köşe yazarlığına devam etmektedir. Sanatçı uluslararası kültür çevrelerinde tanınmakta ve saygı görmektedir.
Ömer Zülfü Livaneli Ülker Hanım'la evlidir ve bir kızı vardır. Kızı Aylin Livaneli eğitimi ve yaptığı pek çok işten sonra müzik ile ilgilenmiş. 5 albüme imza atmıştır. Müziğe ara veren Aylin Livaneli şuan yurt dışında ekonomi üzerine eğitim almaktadır. Yayınlanmış 3 kitabı bulunmaktadır. Livaneli vejetaryendir.
19 Mayıs 1997 tarihinde, Ankara Hipodrom meydanında verdiği konsere 500.000 kişinin katılmasıyla Türkiye'nin en büyük konserini gerçekleştirme ünvanını kazanmıştır.
Siyasi kariyeri
Livaneli 1994 yerel seçimlerinde, Sosyaldemokrat Halkçı Parti'den İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na aday oldu. Anavatan Partisi'nin adayı İlhan Kesici, Refah Partisi'nin adayı Recep Tayyip Erdoğan ve Doğru Yol Partisi'nin adayının Bedrettin Dalan olduğu çekişmeli seçim sürecinde oyların %20,30'unu alan Livaneli üçüncü geldi. Erdoğan ise %25,19'luk bir oranla Belediye Başkanı seçildi. Livaneli, 2002 genel seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi'den İstanbul milletvekili seçildi. Partinin 13. Olağanüstü Kurultayı'nda yeter sayıda imza bulamadığı için genel başkan adayı olamadı ve parti yönetimini ağır şekilde suçlayarak istifa etti. Livaneli, istifasını açıklarken şunları söyledi:
"CHP yönetimi, Atatürk'ün laik, devrimci, halkçı, çağdaş ve reformcu çizgisini 21. yüzyıla taşıyamadığı için ülkemizi içinden çıkılması güç bir siyasi karmaşaya sürükledi. Bu büyük tarihsel ve siyasi kaymayı engelleyebilmek ve CHP'yi özündeki devrimci, reformcu ilkelere tekrar kavuşturabilmek için, parti içinde her düzeyde büyük çaba harcadım. Ama ne yazık ki bu çabalar da diğerleri gibi sonuçsuz kaldı. Partideki muhalif fikir ve kişileri yok etme alışkanlığı, bu kurultaydan sonra da bir kıyıma dönüşerek devam ediyor. CHP içinde kalarak mücadele etme yolları artık tükendi. Parti, örneği görülmemiş bir şekilde antidemokratik ve oligarşik bir yapıya dönüştürüldü."
Zülfü Livaneli Kitapları - Eserleri
- Serenad
- Son Ada
- Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm
- Leyla'nın Evi
- Engereğin Gözü
- Mutluluk
- Edebiyat Mutluluktur
- Arafat'ta Bir Çocuk
- Harem
- Sevdalım Hayat
- Bütün Kuşların Uykusu
- Kardeşimin Hikayesi
- Son Ada'nın Çocukları
- Veda
- Konstantiniyye Oteli
- Diktatör ile Palyaço
- Sanat Uzun Hayat Kısa
- Orta Zekâlılar Cenneti
- Yaşar Kemal
- Dünya Değişirken
- Arkadaşıma Veda
- Gorbaçov'la Devrim Üstüne Konuşmalar
- Huzursuzluk
- Atatürk’ün İzinde
- Elia ile Yolculuk
- Sosyalizm Öldü mü?
- Gölgeler
- Nefesim Nefesine
- Rüzgarlar Hep Gençtir
- Sis
- Şapka
- Gökyüzü Herkesindir
- Bizi Sürükleyen Nehir
- Balıkçı ve Oğlu
- Mutluluk
Zülfü Livaneli Alıntıları - Sözleri
- Halkın "Kurtar bizi baba." diye sığındığı bir başbakan, depremde çöken hastane için "Canım, 29 yıl ayakta durmuş ya!" derse, kıyamet niye kopmaz? Deprem bölgesinde can çekişen insanların çadırını, ekmeğini dağıtamayan devlet, nasıl bir devlettir? Ve halk, televizyon kamerası karşısında, neden "Allah devletimizden razı olsun." der? Dünyanın her köşesinden gönderilen yardım malzemesini çalan halk, nasıl bir halktır? Erzincan'da gördükleri kabalık, becerisizlik, cehalet ve kötü niyet kargaşasından dehşete düşen İsviçreli ekip "Ne haliniz varsa görün!" diyerek çekip gitmekte haklı mıdır, değil midir? Dış ülkelerden gelen yardım ve ekip gönderme taleplerini 48 saat cevaplamayan Dışişleri Bakanlığı, ne derece başarılı bir bakanlıktır? Siz bu soruları soranlardan mısınız, yoksa bu sorulara kızanlardan mı? (Diktatör ile Palyaço)
- Her şeyi bırakıp uzaklara gitmek isteğim büyüyordu içimde... (Serenad)
- Nesine yar nesine Ölürüm ben sesine Bir daha vursa idi Nefesim nefesine" (Nefesim Nefesine)
- İyiler her zaman kötüleri yenecek kadar güçlüdür. Yeter ki, güçlerinin farkına varıp birleşsinler. (Son Ada'nın Çocukları)
- bu yaşam, en ufak bir çabaya bile değmezdi (Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm)
- "Aşk diye ballandıra ballandıra göklere çıkardıkları şeyin anlamıyor bir türlü." (Leyla'nın Evi)
- " Bir yer var iyiliğin ve kötülüğün ötesinde. Seninle orada buluşacağız." Mevlana (Huzursuzluk)
- Hep umutlu hep iyimsersin. Bunlar güzel özellikler ama bazen gerçekleri görmeni engelliyor (Son Ada'nın Çocukları)
- Her şeyini yitiren bir insanın son sığınağı onurdur. (Bizi Sürükleyen Nehir)
- Düşmanlık dolu bir dünyaydı bu. Niye bu kadar anlayışsızdı insanlar, birbirine karşı? Niye sırtlan gibi dişlerini gösteriyorlardı? (Arafat'ta Bir Çocuk)
- üzüntü çürütür insanı diye uyarıyor, ama kızmak iyi gelir, ferahlarsın diyordu: “Sakın ola hiçbir şey için üzülme ama bol bol kız, öfkelen, dövüş, savaş, küfret ama üzülme. İnsanı üzüntü çürütür.” (Elia ile Yolculuk)
- Köydeyken, çocuğun çok karnı agrirdi. Ağrıyı çeksin diye sabahları yalınayak toprakta yürütürlerdi. (Bütün Kuşların Uykusu)
- Keşke; kan revan, hapis, zulüm, ölüm orucu yerine, binbir çiçekli kültür bahçesinin mis kokuları arasında yaşayabilseydik. Yaşar Kemal'in türkülerini paylaşabilseydik. (Yaşar Kemal)
- "Tıpkı baban gibisin. Hep umutlu hep iyimsersin. Bunlar çok güzel özellikler ama bazen gerçekleri görmeni engelliyor." (Son Ada'nın Çocukları)
- Alçalmaya başladık, diyor pilot ah diyorum, çoktan be kaptan çoktan alçalmaya başladık biz. (Gökyüzü Herkesindir)
- Zayıflığını gösterecek kadar güçlü ol. (Bizi Sürükleyen Nehir)
- Doğrudur; kitap okumak karın doyurmuyor. Ancak karnı tok, beyni boş adamlardan çektiğimiz kadar hiç kimseden çekmedik. (Serenad)
- ...yüreğim sızlayarak seni özlediğimi bilmeni isterim. (Son Ada)
- Aşk, insanın içindeki karanlığa da çok yakın, aydınlığa da. (Sanat Uzun Hayat Kısa)
- "Ağzımı açtım sonra kapadım; o kadar korkmuştum ki bir şey söyleyemedim. Bildiğim tüm sözcükleri unutmuştum." (Şapka)