Bir Acı Hikaye - Halid Ziya Uşaklıgil Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Bir Acı Hikaye kimin eseri? Bir Acı Hikaye kitabının yazarı kimdir? Bir Acı Hikaye konusu ve anafikri nedir? Bir Acı Hikaye kitabı ne anlatıyor? Bir Acı Hikaye kitabının yazarı Halid Ziya Uşaklıgil kimdir? İşte Bir Acı Hikaye kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Halid Ziya Uşaklıgil
Yayın Evi: Özgür Yayınları
İSBN: 9789754473162
Sayfa Sayısı: 408
Bir Acı Hikaye Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Bir Acı Hikâye benim için 'efsane kitap'tır.
(...) Bu eseri 1970'lerin sonunda okumuştum. Derin acısını yıllarca unutamadım. 1942'de yayımlanmış Bir Acı Hikâye'ye bunca duyarsız kalınışa elbette şaşırdım. Başka bir ülkede kaleme getirilmiş olsaydı, bu eserle yer yerinden oynardı.
"Tiran'da intihar eden oğlu Vedat'a ilişkin anılar" diyor Necatigil. Bu kısa ama özlü ibare Bir Acı Hikâye'nin yazılış sebebini açıklıyor.
(...) Halid Ziya bazan rüyalardan medet umuyordu: Kasırgalı bir akşamda Halil Vedad çekip gidiyor. Nereye? Cana kıyışa, kendi canına kıyışa...
(...) Yayımlanışından bu yana yetmiş yıl geçmiş; Bir Acı Hikâye eşsizliğini koruyor.
Daha önce 'roman' için ölümler yazmış Halid Ziya, bu kez, gerçek hayattaki yıkımı kaleme getiriyor. Getiriyor diyorum, çünkü her okuyan Bir Acı Hikâye'deki matemi şimdide, bugünde hissedecek. Yarın yine acı duyulacak bu eserden. Evet, yarın yine...
(Tanıtım Bülteninden)
Bir Acı Hikaye Alıntıları - Sözleri
- Lakin hayatta tam manasıyla istirahat mümkün olabilir mi?
- Bütün babalara tavsiye ediyorum: Çocuklarına karşı sonradan kendilerine azap doğuracak olan bir harekette bulunmasınlar.
- “Uykudan başka bir şey duymuyorum.Ne rahat!..Hayatta çok talihsizdim.Bu bir çözümleme çaresi oldu.Ölüm ne kolay!..Uykum çok,bütün sevdiklerim Allah’a emanet...”
- Ona kimse görmeyecek vardığını duymayacaktı; ama kendisi herkesi görecek, aralarında dolaşarak, yanlarına sokularak, hayat denen şeyin, bu ikiyüzlülükle, yalanla, hile ve hayınlıkla, kıskançlık ve kinle dolu insan yaşayışının şimdi yeniden bir kısa saat getirecekti
- Gruyére peyniri: Türkiye'de gravyer peyniri olarak bilinen, adını İsviçre'de yapıldığı köyden alan peynir.
- Muammerle ben iki kardeş çocuklarıyız; o benden epeyce küçük olduğu için bana daima amca demiştir...Muammerin çocukları arasında bizimle en ziyade münasebette bulunan Latife(Latife Hanım) idi. Onun bizde, Yeşilköy'de muhtelif vesilelerle kiraren [tekrar tekrar] ikameti vukua gelmişti, hatta bunlardan biri bir sene kadar devam etti ve bu müddet zarfında ben Onun Türkçesiyle, Fransızcasıyla, umumi malumatıyla [genel bilgileriyle] meşgul oldum.
- Kaderin akışına engel olacak bir tedbir alınabilir miydi?
- Halid Ziya bazan rüyalardan medet umuyordu: Kasırgalı bir akşamda (oğlu) Halil Vedsd çekip gidiyor. Nereye? Cana kıyışa, kendi canına kıyışa
- İnsanlar tuhaftır; fena bir şey yapmakta olduklarını hissedecek olurlarsa, mutlaka vicdanlarını susturacak bir sebep bulurlar.
- Halil Vedat'ın daha küçük bir çocuk iken bir muayene esnasında çektiği acı ve babasının gösterdiği tepki... Böylesine üzerine titrenen bir evladın gelecekte hazin bir intiharıyla geçmişteki tepkiyi çok çok aşacak acılarla bıraktığı bir baba... Yıllar insan belleğini sisler altında bırakmaya başladığında veya başka bir söyleyişle daha büyük acılar küçüklerini unutturduğunda geriye ne kalır? Bu muayenede evladının çektiği acı, Halid Ziya'nın öyle içine işlemiş ki tüm bu sis perdesi ardından hafıza, birçok anı arasından bunu özellikle seçmektedir. Bütün bunları hatırladığı anda aynı acıyı tekrar duyan bir baba olarak onun ölümünde kim bilir ne kadar yanmıştır?
- Lakin hayatta tam manasıyla istirahat mümkün olabilir mi?
- Bilhassa haset öyle ateşten bir çemberdir ki en yakın olanları en fazla yakar
Bir Acı Hikaye İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Bilmediğimiz Gerçekler: Edebiyat öğretmeni olmama rağmen Halit Ziya’nın bu kitabının sadece adını ve anı kitabı olduğunu biliyordum. Ta ki 10 sene önce Yıldıray Oğur’un şu köşe yazısını okuyana kadar: Yıldıray Oğur 27 Haziran 2010 Pazar Bir Acı Hikaye Aşk-ı Memnu dizisiyle Halit Ziya Uşaklıgil’in kitapları yeniden keşfedildi. Raflarda görünür yerlere çıkan kitaplardan en ünlüleri marketlerde bile bulunabiliyor artık. Biri hariç: Bir Acı Hikâye. Selim İleri Kırık Deniz Kabukları’nı yazmasa ilk baskısı 1942 yılında yayımlanmış, sonra yapılan baskıları da tükenmiş kitabı da, kitaptaki acı hikâyenin sahibi Halit Ziya’nın oğlu Vedat’ı da kimse hatırlamayacaktı. Hâlbuki cesur bir yapımcının elinde, 33 yaşında başkâtip olarak bulunduğu Tiran’da intihar eden Vedat’ın hikâyesi, en az Aşk-ı Memnu kadar etkileyici bir televizyon dizisi hatta bir sinema filmine dönüşebilirdi. Bu iş cesaret istiyor çünkü Vedat’ın hikâyesinin içinden Atatürk, Latife Hanım ve erken Cumhuriyet döneminin tüm Ankara ayak oyunları geçiyor. Erken Cumhuriyet döneminin Ankara’sında bir yıldız genç olarak dolaşmış Vedat’ın gerçek hikâyesinin önündeki en büyük tabu ise Rıza Nur’un elden ele dolaşan öfkeli hatıralarındaki iddialar. Ve tabii ki eşcinsellik meselesiyle ilgili her türlü tabu ve cızz şey. Eşcinsellik meselesi. Çünkü Vedat, Halit Ziya bunu kitapta bir baba şefkatiyle saklasa da bir eşcinsel. 1904 yılında doğan Vedat, daha önce hastalıklar yüzünden Sadun ve Güzin adlı iki çocuklarını toprağa vermiş Halit Ziya ve eşi için yeni bir yaşam kaynağı olur. Ülkenin en Batılı ve zengin ailelerinden Uşaklızade ailesi içinde doğan Vedat, hangi dili öğrenmesi isteniyorsa o milletten bir dadıya sahip olacak kadar iyi bir eğitim alır. Almanca, Fransızca ve İngilizce öğrenen Vedat’ın esas tutkusu müziğe ve piyanoyadır. İttihat Terakki’nin Berlin’e gönderdiği ve daha sonra Berlin’e kaçan Talat Paşa’nın emriyle İsviçre’ye geçen babasıyla tüm Avrupa’yı dolaşır. Gitmedikleri tiyatro, opera, görmedikleri şehir müze kalmaz. Halit Ziya ülkeye geri döner. Ama Vedat yurtdışında çeşitli okullarda eğitimine devam eder. Ta ki onu kahreden bir aşka tutuluncaya kadar. Halit Ziya kitabında o aşkın izlerinin saklandığı çekmeceyi hiç açmadığını söyleyecektir. İstanbul’da Osmanlı Bankası’nda çalışmaya başlayan Vedat, birkaç arkadaşıyla bir trio kurup konserler vermeye başlar. Trio’yu duyan Türk Ocakları Başkanı Hamdullah Suphi, onları konser için Ankara’ya çağırır. Vedat’ın Ankara’da kalacağı adres bellidir: Büyük amcasının kendisinden beş yaş büyük kızı Latife’nin yeni evi Çankaya Köşkü. Yetişmesinde amcası Halit Ziya’nın büyük katkıları olan Latife ile Vedat arasında sebebi belirsiz bir soğukluk vardır. O akşam Çankaya’da, Mustafa Kemal, İsmet İnönü ve Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın bulunduğu yemekte gecenin yıldızı Vedat olacaktır. Atatürk’ün önce piyano çaldırdığı sonra da İngilizce, Fransızca, Almanca gazeteler getirtip çeviri yaptırdığı Vedat sınavı geçmiştir. “Ne işin var bankada, sen Hariciye’ye gel” diyen Atatürk’ün teklifi onun da hoşuna gider. Daha sonra Halit Ziya’nın katıldığı bir Çankaya gecesinde Atatürk yaverine Vedat için İstanbul’a telgraf çekmesini emreder. Yaverin hemen arkasından odadan Latife Hanım da çıkar. Latife Hanım bir ara Halit Ziya’yı yanına çağırıp “Bazen içince böyle şeyler emreder, sonra sabah unutur. Ben telgrafı çektirmedim” der. Bunu öğrenen Vedat, kuzeni Latife’ye çok kızar ve kararını verir. Ankara’ya gidecektir. Halit Ziya, Bir Acı Hikâye’de Latife Hanım’ın boşanmasına kadar olan bitenden hiç bahsetmez. Latife Hanım, boşanma kararının alındığı gün ailesiyle İzmir’e dönerken Çankaya Köşkü’nün müştemilatında kalan Vedat’a telefon açıp “Biz gidiyoruz. Sen de benim misafirimsin. Kendine başka bir yer bul ya da İstanbul’a dön” der. Vedat “Babama sormadan karar veremem” diye karşı çıkar. Mektup yazdığı Halit Ziya’nın cevabı aile içinde bir kırılma yaratacaktır: Sen onun değil Atatürk’ün misafirisin. Boşanmanın ardından Atatürk Vedat’ı üçüncü katip olarak Londra Sefareti’ne gönderir. Bu arada Vedat’ın küçük kardeşi Bülent de çalıştığı Osmanlı Bankası tarafından Londra’ya gönderilir. İki kardeş Londra’nın lüks semtlerinden birin de ev tutar. Sonra askerlik ve askerlik dönüşü abisinin izinden Hariciye’ye giren Bülent’le Ankara Yenişehir’de tutulan evle başlayan çalkantılı Ankara hayatı. Bir Acı Hikâye’de Halit Ziya’nın tam sebebini çözemediği ya da tam olarak anlatmadığı bir dram yaşamaya başlar yeni Ankara’nın bu yıldız genci. Halit Ziya olan biteni Atatürk’ün ona olan teveccühünün yarattığı kıskançlıkla açıklar. En çok suçladığı kişi ise ‘Vekil’ diye bahsettiği Atatürk’ün ölümüne kadar Dışişleri Bakanı olarak kalan Tevfik Rüştü Aras’tır. Ankara’dan kurtulmak isteyen Vedat, birkaç kez tayin vaadiyle kandırılır. Sonra Prag’a tayin edilir. Ama onunla uğraşan el yine devreye girer ve dört ay sonra yeniden Ankara’ya çağrılır. Psikolojik olarak çöken Vedat, Ankara’ya dönmez babasının Yeşilköy’deki evine çekilir. Hukuk eğitimini bitirir. Sonra yeniden Hariciye’ye döner. Ama yaşadığı dram bitmeyecektir. Ankara’dan kurtulmak için önce Brüksel’e giden Vedat, 1937’de kendi isteğiyle bir arkadaşının tayinin çıktığı Tiran’a geçer. Bir yemek daveti için hazırlık yapılan gece Ankara’dan yine kötü haber gelir. Vedat yeniden Ankara’ya çağrılmaktadır. İzin isteyip sokağa çıkar. İlk gördüğü eczaneye girer. Sefarete döndüğünde verilecek davetin çiçeklerini kontrol eder sonra “Yorgunum, beni rahatsız etmeyin” diyerek odasına çekilir. Sabah kalkmayınca kapısı kırılarak girilen odasında hemen yanı başında dört adet boş luminal tüpü ve âşık olduğu annesinin kızlık resmine iliştirilmiş notlar bulunur. Bir not annesine yazılmıştır: “Anacağım acıma, sevin, korkmoyorum ve rahat konuşuyorum. Seni ve babamı çabuk beklerim. Daha sonra... ne rahat.” Daha zor okunan, muhtemelen ölümüne yakın son bir gayretle yazdığı diğer not ise onun 33 yıllık belirsiz dramının özeti gibidir: “Uykudan başka bir şeyler hissetmoyorum. Ne rahat. Hayatta çok bedbaht idim. Bu bir tesviye çaresi idi. Ölüm ne kolay. Uykum çok. Bütün sevdiklerim Allaha emanet...” Türk Edebiyatı’nın ilk olgun roman örneklerini veren Halit Ziya Uşaklıgil’in hiç bilmediğimiz,duymadığımız acılarıyla tanışmak herkesi derinden üzecek ve şaşırtacak.. Vesselam.... (Hümeyra Esma Yalçınkaya)
Halid Ziya UŞAKLIGİL'in yitirdiği üç evladının ardınan dördüncü evladını (1937) toprağa vermesinden sonra 1942 yılında kaleme aldığı, edebi bir değeri yok diye nitelediği bu eseridir ki bu doğru değildir " BİR ACI HİKAYE " Bir gazetenin kitap ekinde rastgelmiştim ilkin. Sonrasında kitabı edinerek okuma merakımı giderdim. Ön sözünde bu kitabı 1970 'lerin sonunda okuduğundan bahseden Selim İLERİ; "Başka bir ülkede kaleme getirilmiş olsaydı bu eserle yer yerinden oynardı " diye yazmıştır. Devlet yönetiminde görevli Halid Ziya kızı Bihin ve oğlanları Vedatla Bülentin gerek sağlıklı ve gerekse de iyi bir eğitim almaları için ikametgahını değiştirir, yabancı dil ve muzik derslerine mürebbiyeler tutar. Vedat zayıf bir bünyeye sahiptir. Zaman zaman rahatsızlanır. Doktor dostları tedavi ederler. Çocuklarını Galatasaray Lisesine yazdırır. Çocukları başarılıdır. Liseden mezun oldukları dönem Halid Ziya Almanyada görevlendirilir. Çocukların Yüksek eğitimi için bir fırsattır. Almanya savaşın içindedir. Ancak üniversitelerde eğitim öğretim devam etmektedir. Ta ki 15- 17 ocak ihtilaline kadar.Halid Ziya ve çocukları İsviçreye oradanda İstanbula dönerler. Bülent ve Vedat bir bankanın İstanbul şubesinde çalışmaya başlarlar. Üniversite hayatı yarım kalmıştır. Aile Halid Ziya'nın kuzeni Muammer Beyın kızı Latife Hanımın 29 Ocak 1923'de Mustafa Kemal ATATÜRK 'le evliliğini tebrik etmek için ankaraya gittiğinde Atatürk Bülent ve Vedatı beğenerek Büyükelçiliklerde görevlendirilmeleri için ilgililere emir verir. Yurt dışında görevlendirilen kardeşlerden Vedat bir süre sonra nedensiz olarak yurda çağrılır. Aile üzülmüştür. Vedat bu boşluktan yararlanarak yarım kalan ünversite eğitimini tamamlayarak hukukcu olur. Halit Ziya özel dostları aracılığıyla oğlu Vedatın tekrar görevlendirilmesini sağlar. Vedat Brüksele tayin olmuştur. Ancak tayini esnasında sıkınılar yaşayan Vedat yaşananlardan rahatsızlık duyar. Aile yeşilköye yerleşmiş ve çocuklarıyla sürekli iletişim halndelerdir. Gizli kötü niyetli bir el Vedatın yaşamında sürekli proplemler çıkarır. Tayini Arnavutluk'un başkenti Tirana çıkartılır. Aile ve Vedat üzülür. Babası sabırlı olmasını teskin eder. Tek tesellisi oradaki görevlilerle geçmişten gelen bir dostluğun var olmasıdır. Elinden geldiğince çalışır, tüm yabancı elçilik mensuplarının güvenini ve sevgisini kazanır. Tiranda çalışmaya başlayalı 7 aylık bir süre olmuştur. Bir gün Ankaradan gelen bir telgraf tüm elçilik çalışanlarının moralini bozmuştur.Vedat, hiç bir zaman terfi edemediği gibi acilen Ankaraya çağrlmaktadır. Bu elçilik çalışanları için bir cezadır. Üstelik son maaşının geriye iadesi istenmekte yolluğun verilmeyeceği belirtilmektedir. Şimdiye kadar terfisi sağlanmayan ve sürekli rencide edilen Vedat kararını vermiştir. İntihar edecektir.Halid Ziya 34 yaşında ölen ve cenazesinde bir demet karanfil bile göndermeyen Dışişleri Bakanlığına sitem etmiş, çocuğunun tüm yaşamını en ince ayrıntısına kadar kitabında anlatmıştır. Derki yazar; Çocuklarınızla aranızda bir mesafe olsun, bırakıp gittiklerinde bir nebze teskin olabilirsiniz. Kitap sonlandığında düşüncelere dalıyor insan. Son yıllarda ne çok gençlerin heba olup gittiği gözönünüze geliyor. Ne şekilde olursa olsun o gençlerinde ana babalarının ne çok ACI HİKAYLERİ vardır diye düşüncelere dalıp gidiyorsunuz. Allah kimselere evlat acısı göstermesin..... diyerekten. (Mümtaz TİFTİK Yazar)
Halid Ziya, bizleri kitabın henüz başındayken uyarıyor, "edebi bir eser değil acıklı bir anı" okuyacaksınız diyor. Gerçekten kitabın sonuna geldiğinizde Halid Ziya ve oğlunun yaşadıkları için üzülüyorsunuz. Yazarları derslerde kuru kuru anlatmak yerine bu tarz hayat hikayelerine de yer verilmesi gerekiyor. (M. Yasin Çakır)
Bir Acı Hikaye PDF indirme linki var mı?
Halid Ziya Uşaklıgil - Bir Acı Hikaye kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Bir Acı Hikaye PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Halid Ziya Uşaklıgil Kimdir?
Bazı edebi yazılarını Hazine-i Evrak dergisinde Mehmet Halit Ziyaeddin adıyla yayımlamıştır. Servet-i Fünun edebiyatının en büyük nesir ustası kabul edilir. İlk büyük Türk romanı olarak kabul görmüş Aşk-ı Memnu'nun yazarıdır.
Aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu'nun Sultan Reşat devri Mabeyn Başkatibi (1909-1912), ve Ayan Meclisi üyesidir.
İstanbul'un Eyüp semtinde doğdu. Babası halı tüccarı Halil Efendi, Uşak'tan İzmir'e göçmüş varlıklı bir ailedendi. Halit Ziya, o sırada İstanbul'a yerleşmiş olan Halil Efendi ile Behiye Hanım'ın üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. Mahalle mektebindeki ilk eğitiminin ardından Fatih Askeri Rüştiyesi'ne devam etti. 93 Harbi'nin başlaması ile Halil Efendi'nin işleri bozulunca aile, İzmir'e yerleşti ve Halit Ziya öğrenimini İzmir Rüştiyesi'nde sürdürdü. Ardından İzmir'de Ermeni Katolik rahiplerinin çocukları için kurulmuş yatılı bir okula devam ederek Fransızcasını geliştirdi; Fransız edebiyatını yakından tanıdı. Fransızca çeviri denemeleri yaptıktan sonra henüz öğrenci iken ilk yazılarını yayımlamaya başladı. Önce İzmir çevresinde kendini tanıttı. Bazı edebi yazılarını İstanbul'da Hazine-i Evrak adlı önemli bir dergide "Mehmet Halid" adıyla yayımladı. Son sınıfta iken okuldan ayrıldı, babasının kâtibi olarak iş yaşamına başladı. Aynı yıl, Bıçakçızade Hakkı ve Tevfik Nevzat adlı arkadaşlarıyla Nevruz adlı bir dergi yayımlamaya girişti. 10 sayı kadar yayın hayatında bulunan ve İzmir'in ilk edebiyat dergisi olan bu dergide çeviri şiir ve hikâyeler, mensur şiirler, bilimsel yazılar yayımladı. Babasının yanındaki işi edebiyat merakı ile bağdaştıramadığından farklı bir iş aradı. İstanbul'a giderek hariciyeci olmak için başvurdu; başvurusu kabul edilmeyince İzmir'e döndü. İstanbul'da bulunduğu süre içinde Fransız edebiyat tarihi ile ilgili olarak uzun süredir yazmak istediği kitabı yazdı. Garbdan Şarka Seyyale-i Edebiye: Fransa Edebiyatının Numune ve Tarihi adlı kitabı 1885'te 84 sayfa olarak basıldı. Bu eser, onun basılan ilk kitabıdır ve Türkçede basılmış ilk Fransız edebiyatı tarihi olma özelliği taşır. İzmir'e döndükten sonra İzmir Rüştiyesi'nde Fransızca öğretmenliği yaptı, öğretmenliğe devam ederken Osmanlı Bankası'nda çalışmaya başladı. İzmir İdadisi'nin açılmasından sonra öğretmenliğe bu okulda devam etti; Fransızcanın yanısıra Türk edebiyatı dersleri verdi.
Halid Ziya Uşaklıgil Kitapları - Eserleri
- Mai ve Siyah
- Aşk-ı Memnu
- Bir Ölünün Defteri
- Kırık Hayatlar
- Ferdi ve Şürekası
- Nemide
- Bu muydu?
- Ferhunde Kalfa
- Sefile
- Fena Bir Gece
- Hikaye
- Bir Acı Hikaye
- Sade Bir Şey
- Aşka Dair
- Kırk Yıl
- Mai Yalı
- Bir Yazın Tarihi
- İzmir Hikayeleri
- Ruhun Lisanı
- Bitmemiş Defter
- Saray ve Ötesi
- Kadın Pençesi
- Kar Yağarken
- Solgun Demet
- Onu Beklerken
- Bir Hikaye-i Sevda
- İhtiyar Dost
- Bir Şi'r-i Hayal
- Mensur Şiirler - Mezardan Sesler
- Saklanan Düşman
- Füruzan
- Kâbus
- Nesl-i Ahir
- Sepette Bulunmuş - Hepsinden Acı
- Hepsinden Acı
- Bir Başlangıcın Sonu
- Kırık Hayatlar 1. Cilt
- Sanata Dair
- Kırık Hayatlar 2. Cilt
- Küçük Fıkralar
- Bir Muhtıranın Son Yaprakları
- Valide Mektupları
- ذكريات راحل
- Papağan Halit
- Yarın Kardeşler
- Sanata Dair Cilt 2
- Sanata Dair Cilt 1
- Saray ve Ötesi
- Garp'tan Şark'a Seyyale-yi Edebiyye
- Almanya Mektupları
Halid Ziya Uşaklıgil Alıntıları - Sözleri
- Ben mutsuz, kendi kendimden, hayatımdan, geleceğimden kuşku duyan bir gencim. (İzmir Hikayeleri)
- "Zengin olmamakla beraber eline geçen bütün parayı elbiseme, harçlığımı harcar, üç gün sonra para istesem hiç itiraz etmez.." (Aşka Dair)
- "Lakin asıl şiir kadınlardır, bu çiçeklerden teşkil edilerek odanızın yaldızlı hücrelerinde narin çiçekliklerde güzel kokulu anılarıyla size gülümseyen demetlerdir. " (Aşk-ı Memnu)
- "Zaten hiçbir zaman kendisi için alelade bir hayattan fazlasını tasavvur etmemişti. Ta çocukluğundan beri zevkleri sade, emelleri ufaktı." (Mai Yalı)
- mazi ve istikbal aynı ömür kitabının iki sahifesidir, birini yırtmak diğerini natamam [noksan] bırakmak demektir; hele ikincisini yazmak isteyenler birincisini okumamış, görmemiş bulunurlarsa yazacakları bî-asıl bir hurafeden [temelsiz bir saçmalıktan] ibaret kalır. (İhtiyar Dost)
- Sen yalnız benimsin, başka hiç kimsenin olamazsın. Ben bütün içim kaynayarak, bedenimin en küçük parçasına kadar titreyerek senin isteğinle doluyum. Gece gündüz, uyurken uyanıkken gözlerimde kafamda yalnız sen varsın. Anlıyor musun? ... Hep senin için yaşıyorum; ama senin için ölmesini de bilirim. (İzmir Hikayeleri)
- Hâlâ yaşamaktadır lâkin bir yarısını mezara gömmüş bir vücut nasıl hayatta bulunursa öyle... (Hikaye)
- Bir muaşakadan [aşktan] alınan lezzet mahvolur, lâkin bir validenin badi-i felâketi [felâket sebebi] olmaktan mütevellit [ileri gelen] azab-ı vicdanî ebediyyen müteezzi eder [acı verir]. (Sefile)
- O kalp sevmiş, fakat sevdikten sonra kırılmıştı. (Bir Ölünün Defteri)
- Fakat bilinemez nasıl bir ihmalle bir aile kurma tasavvur ve ihtiyacını daima ertesi güne erteleye erteleye bir gün fark etmişti ki saçları ağarmış... (Mai Yalı)
- Aşk, geçtiği yerlerde hazzın öyle izlerini bırakır ki bu görülmese bile duyulur, sezilir. (Sade Bir Şey)
- ...ona en düşman olduğu zamanlar en ziyade sevdiği zamanlardı ve pek emindi ki o da ağır hakaretleriyle, hırçınlıklarıyla beraber onu seviyordu. (Bitmemiş Defter)
- Ne kadar çirkin ve kötü hisler varsa, haset, kıskançlık, çekememezlik, gayz ve kin, her şeyin üstünde tutulmak gerekirken, çıkarlara göre kullanılmak istenen din örtüsünün altında saklanırdı. (Papağan Halit)
- Unutmak istediğim bütün anılar onun içinde idi . (Bir Ölünün Defteri)
- Aralarinda hallolunacak meseleler, paylasilacak seyler, birisine yahut digerine uyarak kabul olunacak fikirler ortaya cikti. Isin baslangicinda her ikisi de digerine karsi, karsilikli yardimlarda bulunuyorlardi. Oyle ki sonunda yaklasa yaklasa ya opusmek ya bogusmak lazim geldi. Opusmediler, bogusmak da istemediler, yalniz ayrilmakla yetindiler. (Saklanan Düşman)
- "Gel. dama çıkalım, sen uçurtmanı uçur, bende çoraplarını öreyim." (Sepette Bulunmuş - Hepsinden Acı)
- Sultan Reşat'ın cülusunun hemen akabinde bir gün Emrullah Efendi (İttihatçı) bana geldi ve oturmaya bile kuvvet bulmayarak yarı ayakta yarı sandalyede söyledi: “Sana mühim bir iş için geliyorum. Biliyorsun ki hünkâr için hükümet yirmi beş bin lira tahsisat teklif ediyor. Biz bunu fazla bulmuyoruz ama…” “Ama hünkâr kendiliğinden bunun beş bin lirasını terk edecek olursa efkâr-ı umumiye üzerinde pek iyi bir tesir hâsıl edecek.” (Saray ve Ötesi)
- "Evet. beni en çok mutlu edecek şey, annesi ve kızını öldürmek olacak!.." (Sepette Bulunmuş - Hepsinden Acı)
- Kaderin akışına engel olacak bir tedbir alınabilir miydi? (Bir Acı Hikaye)
- "Bu evlilik seni mesut etmek değil, aksine, öldürüyor..." (Ferdi ve Şürekası)
Editör: Nasrettin Güneş