diorex
sampiyon

Bilim Felsefesi - Cemal Yıldırım Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Bilim Felsefesi kimin eseri? Bilim Felsefesi kitabının yazarı kimdir? Bilim Felsefesi konusu ve anafikri nedir? Bilim Felsefesi kitabı ne anlatıyor? Bilim Felsefesi PDF indirme linki var mı? Bilim Felsefesi kitabının yazarı Cemal Yıldırım kimdir? İşte Bilim Felsefesi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 29.07.2022 07:00
Bilim Felsefesi - Cemal Yıldırım Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Cemal Yıldırım

Yayın Evi: Remzi Kitabevi

İSBN: 9789751402943

Sayfa Sayısı: 256

Bilim Felsefesi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Bilim Felsefesi, bilimsel düşünme ve araştırma yöntemlerinin mantıksal bir çözümlemesini vermeyi amaçlamaktadır. Kitapta, özellikle olgu-teori ilişkisi üzerinde durularak bir yanda matematiğin, öte yanda gözlem ve deneyin bilimdeki yerine açıklık getirilmek istenmiştir. Yazar, bilimi anlamanın tüm aydınlar için vazgeçilmez gereğine değinerek, bilimsel anlayışın, aynı zamanda, her türlü bağnaz ve akıl-dışı öğretilere karşı kişiyi entelektüel bir direnme gücüyle donattığı görüşünü vurgulamaktadır.

Bilim Felsefesi Alıntıları - Sözleri

  • Bilim felsefesi, bilimin dilsel yapısını çözümleme, eleştirme ve aydınlatma çabasından başka bir şey değildir.
  • Nedensiz olgu yoktur ve bu neden doğanın kendi içindedir.
  • Bilgi bir üründür; bir sürecin sonucudur.
  • Birer düşünme biçimi olan bilimi, matematiği, hatta felsefeyi anlamak için mantığı bilmek gerekir.
  • Bilim felsefesi, felsefeye özgü düşünme ve çözümleme yönteminden yararlanarak, bilimin kavramsal yapı ve işleyişini aydınlatmayı amaçlar.
  • Temelde incelemeye konu bir dünyanın varlığını, bu dünyanın bizim için anlaşılır olduğunu, gene bu dünyayı anlamanın değerli bir uğraş olduğunu kabul etmemişsek, bilim bir anlama çabası olarak gerekçesini yitirir, anlamsız bir hareket olarak kalır.
  • Felsefeyi anlayarak okumak için bir rehber hocanın yardımına ve tartışma fırsatına ihtiyaç var. Bu güçlüklere karşın, pratik hiçbir yararı da yok. Filozofun çabalarını ödülle şereflendirme diye bir şey de yok ortada; felsefe bilgisi hiçbir işverenin değerlendirdiği bir nitelik olmadığı gibi, kişiyi yaşamında başarılı kılacak bir güçle de donatmamaktadır. Öyle ise felsefe öğreniminin gereği var mıdır? Bu sorunun tek yanıtı vardır: Anlama ihtiyacını tatmin etmek. Bazılarımız kendimizi içinde bulduğumuz bu şaşırtıcı dünyanın anlamını bilmek, genellikle insan yaşamının, özel olarak kendi kişisel varlığımızın önemini, ve mümkünse amacını anlamak ister.
  • Bilgin olgu istifi yapan bir koleksiyoncu değildir, o ancak araştırma amacına uyan, cevabını aradığı sorulara ilişkin olguları saptamaya çalışır.
  • Bilgelikle birleşmeyen kudret tehlikelidir ve çağımız için gerekli olan şey de bilgiden çok bilgeliktir. Bilgelikle birleştiğinde bilimin sağladığı kudret tüm insanlığa büyük ölçüde refah ve mutluluk getirebilir; bilgelikten yoksun bilim ise yalnızca yıkıma yol açabilir.
  • Kant'ın deyişi ile kavramsız olgu kör, olguya davranmayan kavram boştur.
  • ...Felsefe... size ün servet elde etmek ya da çalıştığınız yerde ilerlemek için yardım sağlamaz size ünlü kişilerin öngörülerini kazandırmada diğer insanlarla ilişkilerinizde daha kibar ve geçimli olmanıza da yardımcı olmaz felsefe okumakla huyunuzun daha soylu olacağını ya da halkın filozofça tavır dediği o çok aranan tavrı kazanacağınızı da beklemeyiniz. Dış ağrısına katlanmada yaşamın güçlüklerine göğüs germede herhangibbir kimseden farkınız olmayacaktır. Filozof ta herkes gibi ayakkabı bağı koptuğunda ya da treni kaçırdığında küfretmekten kendini alamaz bir çiviye bastığında ya da dilini dişlediğinde herkes gibi o da ne duyduğu acıyı ne de kızgınlığını gizleyebilir
  • Bilim mantıksaldır. Bu özellik iki yönden kendini göstermektedir: (a) bilim ulaştığı sonuçların her türlü çelişkiden uzak, kendi içinde tutarlı olmasını ister. Birbiriyle çelişen iki önermeyi doğru kabul etmez. (b) Bilim bir hipotez ya da teoriyi doğrulama işleminde mantıksal düşünme ve çıkarsama kurallarından yararlanır. Hipotezlerin veya teorik önermelerin bir özelliği doğrudan test edilememeleridir.
  • Din ile bilimin ilişkisine gelince, bunlar tarih boyunca birbirleriyle sürekli çatışma halinde olan iki düşünme biçimidir. Genel bir anlamda her ikisi de evreni açıklama amacı güder; fakat kullandıkları yöntemler ve bağlı oldukları dünya görüşleri çok farklıdır ... Din evrenin kökeni, kuruluşu ve işleyişi üzerinde birtakım inançlara (metafizik hipotezlere) sahiptir. Bu inançların her biri dogma niteliğindedir: doğruluğundan şüphe edilmez. Kaldı ki, dinin söz götürmez bir kesinlikle doğru kabul ettiği metafizik hipotezleri bilimsel yoldan doğrulama olanağı da yoktur ... Din, inançlar sisteminde, bilimin tam tersine, düzeltme, gelişme veya herhangi bir değişiklik kabul etmez. Yanılma olasılığına yer vermediği için kendi kendini eleştiri yoluyla hatalardan arındırma olanağı yoktur. Dinsel her inanç kesin ve evrensel doğruluk iddiasına dayanır. Oysa bilimde hiçbir teori kesinlik iddiası gütmez; er geç bir gün değişikliğe uğrama, hatta tümden reddedilme olasılığını gözden uzak tutmaz. Dinle bilimin çatışması, dinin olgulara dayanmaksızın evreni açıklama yolunda ortaya attığı metafizik öğretilerden vazgeçmediği sürece sürüp gideceğe benzer. Çünkü bu tür inançları, giderek kapsamını geliştiren bilimsel bulgu ve doğrularla bağdaştırmanın yolu yoktur.
  • Marx'ı, Freud'ı ve Adler’i beğenenlerin, bazı ortak noktalar üzerinde birleştiklerini, teorilerin görünürdeki açıklayıcı güçlerinden son derece etkilendiklerini görüyordum. Bu teoriler kendi alanlarında olup biten hemen her şeyi açıklayabilir güçte görünüyordu. Her biri kişiye, o zamana kadar kendisi için kapalı olan yepyeni bir dünya açıyordu sanki. Bir kez inanınca, artık her şey tam bir açıklık kazanmakta, dinde olduğu gibi yanıtsız soru kalmamaktaydı. Teoriyi benimsemeniz, doğru olduğunu görmeniz için yeterliydi. Dünya teoriyi doğrulayan olaylarla doluydu. Ne olursa olsun, teoriyi doğrulamaktan geri kalmıyordu. Teorinin doğruluğu apaçıktı. İnanmayanlar gözleri apaçıklığa kapalı kimselerdi. Onlar gerçeği göremezlerdi, çünkü ya bağlı oldukları sınıf çıkarları buna engeldi, ya da henüz psiko-analizi yapılmamış bilinçaltı düğümleri buna elvermiyordu.
  • 'Bilim, dünyamızda olup biten olguları betimleme ve açıklama yoluyla anlama girişimidir'. Bilim, gözlenebilen görünen olguları gözlenemeyen ama gerisinde varsaydığı bazı temel ilişki veya süreçlere inerek açıklar.

Bilim Felsefesi İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Kitabın giriş kısmında bilimin tanımı hakkında farklı yorumlara yer verilmiş; anlaşılıyor ki konu hakkında mutlak bir uzlaşı söz konusu değil. Ama bir tanım yapacak olursak, kitaptan en yalın ve kısa tanımı verebiliriz: “Bilim, dünyamızda olup biten olguları betimleme ve açıklama yoluyla anlama girişimidir.” Ama hayatımızı derinden etkileyen en önemli konu olan bilimi daha iyi anlamak için onun niteliklerine eğilmemiz gerekiyor. Bunlardan en temel olanı, bilimin olgusal olmasıdır. Olgu, doğrudan veya dolaylı ortak gözleme tabi tutulabilen oluşlardır. Yani, bir şeyin bilimsel manada olgu değeri taşıyabilmesi için onun deney veya gözlem yoluyla test edilebilir olması gerekmektedir. Örneğin: “Yeşil nesneler renktir.” “2+2=4” “Dünya yuvarlaktır.” “Sabit basınç altında gazlar ısıtılınca genleşir.” Önermelerinden ikisi bilimsel birer olgu değilken, son ikisi bilimsel olgulardır. İlkinde sorun şu: yeşil bir şeyin renk olduğunu herhangi bir teste tabi tutamayız. Bunlar üzerinde evrensel bir uzlaşı söz konusu gibidir. İkincisinde de benzer bir durum vardır. Denilebilir ki iki koyun ile iki koyun toplanır ve dört koyun elde edilir ve teste tabi tutulmuş olunur ancak bu, onluk sayı sistemi için geçerlidir. Ayrıca matematik de benzer bir uzlaşı değil midir? Üçüncüsünü, gözlemleyebiliriz. Keza sonuncusu da gözlemler veya deneye tabi tutarız. Sonuçta bunlardan ilk iki türündeki önermelere analitik, son ikisi türündeki önermelere ise sentetik önermeler denir. İlk ikisi kendiliğinden doğal sayılan veya tanım gereğince doğru olan önermelerdir ve bunlar matematik ve mantık alanına aitken, son ikisi bilimin konusu içindedir. Bilim mantıksaldır; yani bilim ulaştığı sonuçları her türlü çelişkiden uzak, kendi içinde tutarlı olmasını ister ve bilimde bir hipotez veya teori teste tabi tutulur, ancak bunun için önce teori veya hipotezden birtakım gözlenebilir sonuçların (öndeyiler) çıkartmaya ihtiyaç vardır. İşte bu işlem dedüktif mantıkla gerçekleştirilir. Dedüktif mantıkta, sonuç öncüllerin içinde gizli veya öncüllerle sınırlıdır. Yani, öncülleri aşan bir sonuç çıkarılamaz. Örneğin: “Bazı öğrenciler politikacı değildir” önermesi şu iki önermenin ilişkisinde vardır: “Bütün öğrenciler yalancıdır.” “Bazı öğrenciler yalancı değildir.” Bilim nesneldir. Ancak buradan “mutlaktır” manası çıkarılmamalıdır. Denilmek istenilen insanların veya kamunun soruşturmasına açık ve elverişli biçimde dile getirilir. Bilim eleştireldir. Bilimde hiçbir doğru değişmez değildir. Buradaki doğrunun manası, teori veya görüşlerin olgular tarafından destekleniyor olmasıdır. Bu özellik, bilimin kendi kendini yenileyebilmesini sağlar. Belki yeni gelişmeye başta kuvvetli bir direnç olur ama bilimde bir yanlışta daimi olarak ısrar edilmez. Bilim genelleyicidir. Yani bilim tek tek olgularla değil olgu kümeleriyle uğraşır. Bunun nedeni basittir. Evrende olgular sınırsızdır ve aslında her olgu birbirinden farklıdır ama biz bunları tek bir kavramla isimlendirerek tür haline getiririz. Aksi takdirde dünyadaki her “elma”ya tek tek farklı isimler vermemiz gerekirdi. Tahmin edileceği gibi böyle bir duruma ne dilin kendisi ne de insanın zihni imkan verir. Bundan dolayı bilim araştırma alanını belli tür olguları baz alarak yapar, haliyle sınıflama bilimin olmazsa olmazlarındandır. Başka bir deyişle bilim, belli koşullar altında belli bir yöntemle daima aynı sonuçları elde etmeye çalışır ve buna bağlı ilerler. Bilim seçicidir. Az önce değindiğim nedenlerden ötürü olgular sınırsızdır ve bundan dolayı bilimin belli sınırlar içinde bir araştırmaya yönelmesi gerekir. Bilim belli inançlara bağlıdır: 1. Kendi dışımızda bir olgular dünyasının var olduğu 2. Bu dünyanın bizim için anlaşılır olduğu 3. Bu dünyayı bilme ve anlamanın değerli bir uğraş olduğu “Neden”siz bir olgu yoktur ve bu neden doğanın içindedir. Bilimde “var olan her şeyin bir miktarda var olduğu” ilkesi vardır yani nicelik önemlidir. Kitapta sonraki bölümlerde bilimin çeşitli alanlarla ilişkilerine değinilmiştir. Bunlara kısaca değinelim. Bunlardan ilki bilim ile dinin ilişkisidir. Bilindiği üzere her ikisi de insanın çevresini anlama uğraşısıdır ama yöntemleri ve özellikleri farklılık gösterir. Bunlardan birisi, bilim olgusal bir alanken, din olgusal değildir. Bilimin dünya görüşü gerçekçi rasyonalistken, dinin mistik rasyonalist olmasıdır. Dinin evreni açıklama için metafiziksel hipotezleri vardır ve bunlar teste tabi tutulamaz, bunlara koşulsuz inanılır. Bunlar haliyle yanlışlanabilir değildir. Haliyle dogmadır, yani doğruluğundan şüphe edilemezdir. Ayrıca bunları bilimsel olarak doğrulamak da söz konusu değildir. Anlaşılacaktır ki bu nedenlerden dolayı din, kendini düzeltemez, yenileyemez, değişiklik kabul edemez; o ne demişse başta o, ilelebet ‘doğrudur’. Yani dinsel inanç kesinlik ve evrensellik iddiasındadır. Bilimde ise hiçbir teorinin kesinlik iddiası yoktur; ne kadar çok teste tabi tutulmuş olunursa olsun bir teori sonraki testlerde yanlışlanabilir. Bunun sonucunda belli düzenlemeler geçirir. Yani kendini yeniler, değişime açıktır ve bu özelliği bilimin en önemli özelliklerindendir. Dinler çok uzun zamanlar boyunca kendi görüşlerini dikta etmiş, tarihte bilimsel yöndeki gelişmelerle çatışmalar yaşamış ama nihayetinde bilimin evrene dair sonuçları karşısında mağlup olmuştur. Yine de günümüzde evrene dair açıklamalar yapmaya çalışmaktadır, tabi bunları eskiden olduğu gibi cinler, periler, şeytanlar getiriyor götürüyor diye değil; bilimmiş gibi davranarak yapmaktadır. Akıllı tasarımcılık bunlardan en önde gelenidir. Doğadaki olguları bilimsel olamayacak argümanlarla ve daha çok salt evrim teorisini yanlışlamaya çalışarak kendine bilimde yer bulmaya çalışıyor. Sanki evrim teorisini çürütse kendi varsayımları doğrulanacakmış gibi. Bence din ile bilim uzlaşabilecek, beraber hareket edecek şeyler değillerdir. Birinin açıklaması doğru ise diğerininki doğru olamaz. Yani hem evrim teorisi hem de akıllı tasarımcılık olmaz. Bu örnek çoğaltılabilir. Bilimle felsefenin ilişkisinde ise göze çarpan nokta her ikisi de olgudan hareket ediyor görünüyorken, bilim, olguları yine bazı araçlar vasıtasıyla yine olgulara dönerek temellendirmeye çalışıyor ama felsefe daha çok temellendirmesini olgusal olarak değil, mantıksal çözümlemeyle veya metafiziksel spekülasyonla yapmaktadır. Örneğin: Platon idealarla sistemi temellendirir ama bu idealar alemin bilimsel manada teste tabi tutmak mümkün değildir. Felsefe her şeyi açıklamaya çalışır yani kendine bilim gibi özelleşmiş alanlarla sınırlayarak bir araştırma alanı oluşturmaz. Nitekim eskiden tek ‘bilim’ söz konusuydu, bu da felsefeydi. Özelleşmiş alanlar sonradan oluştu ve şu anki bilim alanları felsefenin içinden çıktı. Bu açıdan felsefenin durumu, dine benziyor yani her ikisi de bilimsel gelişmeler sonucunda ilgi alanlarını daha dar bir alanla sınırlı tutmak zorunda kalmış gibiler. Bu noktada Prof. Dr. Ahmet Arslan farklı düşünüyor. Hatta Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir,” sözünün gerçeği yansıtmadığı fikrindedir. Çünkü ona göre, bilim insana hayatını üzerine kuracağı bir temel ve bu temelden dallanarak onu zenginleştirecek yollar sağlamaz. Bu yine felsefenin görevidir der. Bu konuda Arslan’ın fikriyle Atatürk’ün sözü arasında bir uzlaşımı bence bilimsel düşünme yetisi sağlayabilir. Bilimsel düşünme yetisi kazanmış bir insan; gerçeğe dönük, olaylara saygılı, yargılarında tutarlı ve ihtiyatlı; olgulara dayanmadan uluorta genellemelerde kaçınan, önyargılara ve dogmatik inançlara saplanmayan, düşüncesinin hareket noktasını geçerlilik ölçüleri kapsamındaki gözlemler yapan, gözlem verilerine ters düşen şeyler karşısında şüpheci olan, rasyonalist, her türlü mistik ve doğa üstü görüşlerin karşısında bir dünya görüşüne sahiptir. Bilim ile formel disiplinler arasındaki ilişki: Formel disiplinler yani mantık, açıklamadan ziyade doğru düşünmeyi konu edinir. Örneğin mantığın genel ilkeleri hepimizin en temel yararlandığı ve düşünmemizi şekillendiren ilkelerdir: 1. P doğru ise P doğrudur. (bir şey A ise A’dır) 2. P hem yanlış hem doğru olamaz. (bir şey hem A hem de A değildir olamaz) 3. P ya doğru ya da yanlıştır. (bir şey ya A’dır ya da A değildir) Bunlar belki de evrensel olan yegane şeydir. Bunları ilk olarak Aristo’nun kitaplarında okuduğumda, “bu adam bunlar için mi kitap yazmış” demiştim kendi kendime, çünkü anlam verememiştim onun, bu kadar açık olan şeyleri ciddi ciddi sıralamasına. Ancak bu konuda insan, daha çok okuma yaptıkça, yani bize oldukça doğal ve olağan gelen şeylerin derinine indiği vakit kendini bir metre önünü bile göremediği bir sisin içinde buluyor. İşte bunlar bu sisi dağıtan ve artık bizim, adımızdan bile daha doğal olan şeyler haline gelerek doğru düşünebilmemizi sağlayan şeyler olmuşlardır. “Doğru derken?” diyerek önünüze biraz sis getirebilirsiniz isterseniz. Anlaşılacaktır ki, mantığın yöneldiği nokta, yargıların doğruluğu değil, yargılarımızın arasındaki ilişkinin doğruluğudur. Bu noktada, bilimin gözlem ve deneyle saptadığı olgular arasındaki ilişkinin sağlıklı şekilde düzenlenmesinde mantık devreye girer. Örneğin: 1. Bütün insanlar ölümlüdür. 2. Sokrates bir insandır. Bu iki önerme doğru veya yanlı olabilir ve bunları saptayan bilimdir. Mantık bu iki önermeyi doğru sayarsak, bunların ilişkisinden oluşacak başka hangi önermeleri doğru saymamız gerektiğini ortaya koymaya çalışır. 3. Sokrates ölümlüdür. Bu sonuç, ilk iki önermenin mantıksal açıdan zorunlu sonucudur. Ancak bu zorunluluk illa bilimsel olarak geçerli olacak değildir. Çünkü mantık olguyla veya içerikle değil biçimle ilgilenir. Adı üstünde formel yani biçimsel… Yine iki örnek üzerinden bilim ile mantığı kıyaslarsak: 1. Dünya yuvarlaktır. 2. Dünya ya yuvarlaktır ya yuvarlak değildir. Birinci önerme doğruluğu gözlemle sağlandığı için bilimseldir. Biri “dünya yuvarlak değil, düz” dese gerçeği inkar etmiş olur. Ama bu ifadeyle aynı kişi bir mantık hatası işlemiş olmaz, çünkü biçimsel olarak bir sorun yok. Bundandır ki garibim Galileo bir türlü kabul ettiremedi dünyanın yuvarlak olduğunu. Bunda mevcut güç sahiplerinin kurdukları sistemin temelden hasar alacağı gerekçesini bir kenara koyacak olursak, insanlar bu kadar kesinlik ortaya koyarak sisi dağıtan mantıksal sonuçlarının konforundan kolay kolay vazgeçememiş, yeni gelişmeyi kabul edememişlerdir. İkinci önermenin ise içeriği olgusal içerikten yoksun olduğu için bilimsel değildir, biçimselliğe bağlıdır yani mantığın alanındadır. Birinci tür önermelere daha önce de belirttiğimiz üzere sentetik, ikinci tür önermelere ise analitik önermeler denir; birinci tür önermeler, doğruluğu yaşantı sonrası belli olan/kabul edilen veya gözleme bağlı olan manasındaki a posteriori önermeler, ikinci tür önermelere ise doğruluğu yaşantı öncesi belli olan/kabul edilen veya gözlemlerden bağımsız bilinebilir manasındaki a priori önermeler denir. Mantık konusunda diğer önemli husus, dedüktif ve indüktif çıkarımlardır. Bunlardan dedüktiften yukarıda bahsetmiştim. Dedüktifte yeni bir bilgi üretilmez. Öncüllerde örtük olan bir sonuç ortaya çıkarılır. İndüktif çıkarımı anlatmak için de şu örnek verilmişti: 1. A Afrikalıdır ve zencidir 2. B Afrikalıdır ve zencidir 3. C Afrikalıdır ve zencidir 4. … … Sonuç: O halde, tüm Afrikalılar zencidir. Tahmin edilecek ki tek bir zenci olmayan Afrikalı, ulaşılan sonucu yanlışlanmaya yetecektir. Bu nedenle istenildiği kadar gözlem yapılsın yine de sonuç doğrulanmış olmayacak. Bu çıkarımı tarihte Francis Bacon bilimin temeli saymıştır. Ancak günümüz bilimi, indüksiyonu, bilimsel genellemelere ulaşmada, dedüksiyonu ise bu genellemeleri açıklama gücü bulunan hipotez veya teorilerinin gözlem verileriyle uygun mantıksal sonuçlar çıkarmada kullanır. Bilim ile matematik ilişkisi: bilimin hiçbir zaman kesin olmadığı yerde matematik kesinliği ile cezbedici bir özellik gösterir. Matematikte bir teorem ispat edildiği vakit, öncülleri yani aksiyomları reddedilmedikçe yanlış çıkma olasılığı yoktur. Bu nedenle matematiksel teoriler, aksiyomlara dayalı sistemlerdir. Bu sistem: nokta, doğru gibi tanımlanmayan (tanımlanırsa ondan sonrakiler tanımlanmalı, böyle böyle sonsuza kadar gider) ve tanımlanan terimler ile ispatlanmaksızın kabul edilen önermeler (postulat, aksiyom) ve ispat edilen önermelerden (teorem) oluşur. Yani aksiyomlar ispat edilmeden teoremler kabul edilir. Ancak bunlar doğru kabul edilirse teoremler doğru olurlar. Bu da, bir teoremin ispatının teoremin doğruluğu anlamına gelmediği manasına gelir. Bilim açısından matematiğin önemi ise, matematik bilimsel bulguları veya yasaları açık, kesin ve kısa ifade etmeye yarar ve bu nedenle Galileo tarafından bilimin dili olarak nitelenmiştir. Örnek vermek gerekirse, aynı şeyi F=m.a şeklinde ifade etmek gayet kısa, açıktır ama aynı şey yazı diliyle ifade edildiğinde hem uzun olur hem de dilin yapısından dolayı anlam karmaşası yaratabilir. Diğer önemli yanını anlatmak içinse Einstein’ın matematiksel olarak kesin olması gerektiğini öne sürdüğü ve dediği gibi de ispatlandığı çıkarımı örnek olarak verilebilir. Yani hipotez veya teorilerden doğrulanacak öndeyiler ortaya koyulurken matematik önemli bir görev üstlenir. Artık bilimsel yöntemin genel çerçevesini çizerek incelemeyi noktalayalım. İnsan, olgular dünyasında merak uyandırıcı bir şey hakkında daha çok bilgi sahibi olmak ister veya gözlemlerde alışılanın dışında yeni bir şey yaşanır, bunu bir tehdit, problem olarak algılayarak çözmek ister veya günlük hayatını kolaylaştırmak ister. Sonra hareket geçer ama önünde yığınla olgu vardır. Evet, aslında merakını uyandıran tekil veya sınırlı sayıda olgu görünürde bulunuyor olabilir lakin bunu betimlemek ve açıklamak için kendisine bir yol haritası gerekir; aksi takdirde olgu okyanusunda boşa kürek çekmiş olur ve sonunda Robinson Cruose gibi bir adada yalnız başına kalabilir. Bilim insanını bu akıbetten kurtaran ilk adım veya yol haritası kurduğu hipotezlerdir. Hipotez, doğru olduğu veya doğru sonuçlara götürmesi yönünde güçlü yanları olan, bilim insanına belli sınırlar dahilinde araştırmasını sürdürme imkanı vererek daha bilinçli hareket etmesini sağlayan önemli bir bilimsel ayaktır. Hipotezler mantıksal tutarlılığı olmalı, çelişkili sonuçlar yaratmayan, açık ve basit olmalıdır. Ayrıca hipotezlerin doğru olup olmadığının bilinmemesi ve doğrudan test edilebilir olmaması gerekir. Hipotezlerin öngördüğü sonuçlar gözlem veya deneye tabi tutulur. Bunlardan genelleme biçiminde olup yeterince doğrulanmış olanlara açıklayıcı veya kuramsal yasa gözüyle bakılır. Tek bir öncülün yanlışlanması durumunda ise hipotez başarısız sayılır. Nitekim Karl Popper’a göre bilim ayıklama yaparak insanı gerçeğe olabildiğince yaklaştırmayı amaçlar ya da başka bir deyişle sisi olabildiğince dağıtmaya çalışır. Bu arada deneyin gözlemden farkı, gözlemde insanın doğaya müdahalesi söz konusu değilken, deneyde insanın belli koşulları ayarlaması söz konusudur. Bu durum bilime büyük fayda sağlamıştır. Bir şeyin olmasını beklemektense o şeyin oluşumunu minimal düzeyde de olsa en yakın şekliyle sizin yaratmanız daha iyidir. Değişik ölçüm türleri bulunur, bunlara değinmeden sadece hiçbir ölçümün mükemmel düzeyde olmadığını belirtmeliyim. Zaten emin olduğum bir şey varsa o da mükemmelin olmadığıdır. Bu nedenle bilimde ölçümde en az hata payıyla yapılmaya çalışılır. Mükemmel yok demişken, herkesin mükemmel bir şey olarak bildiği doğa yasalarının da ancak birtakım koşullara bağlı olmaksızın mutlak ve evrensel olmadığını belirtmeliyiz. Başka bir ifadeyle doğa yasası veya bilimsel yasa, şimdiye kadar tüm gözlem ve deneylerle doğrulanmış olgusal içerikli genellemelerdir. Yasaların işlevi ise çok sayıda ve ilk bakışta dağınık gözüken olguları düzenli bir ilişkiye bağlaması ve tek bir önermeyle ifade etmesidir. Yani her zaman olduğu gibi biz insanlar basitliği ve konforu tercih ediyor ve onları arıyoruz. Diğer işlevi ve de temel gücü yasanın, belirleyici olmaları yani insanın onlara dayanarak gelecek hakkında tasavvurlar oluşturmalarıdır. Bu sayede insan, modern bilimle doğaya egemen olma yolunda büyük bir adım atmış olur. Tabi, az önce kavramsal dünyaya ait olup teste tabi tutulan hipotez gibi teoriler de teste tabi tutulan kavramsal dünyaya ait şeylerdir. Tam tanımıyla bilimsel teori, birtakım olguları veya olgusal ilişkileri açıklayan kavramsal sistemdir. Yazar teorinin bilimde en üst derecede bir iş olduğunun altını çizmiştir. Öyle ki iyi kurulmuş bir teorinin bir sanat eseri gibi olduğunu ve insanın dünya görüşünü etkileyen niteliğe sahip olduğunu ifade etmiştir. Peşinden de dünyaya teorinin gözünden bakmanın, bilgi ve anlayışımızı beklediğimizden fazla geliştirebileceğini ekler. Kısaca, bilimsel teoride, tüm bilimin kristalize olmuş bir örneğini görmenin mümkün olduğunu söyler. Olgu, doğrudan veya dolaylı yoldan gözleme konu olan ve doğada yer alan bir şeyken, teori, insanın düşünme yetisinin bir ürünün olup olguları açıklamak veya evreni bir yanıyla anlamak için kurulan bir sistemdir. Varsayım, doğruluğu irdelenmeksizin kabul edilen iddia ve hipotez doğrulanmak üzere ele alınan bir iddiayken teori, bir ölçüde de olsa doğrulanmış ama henüz tümüyle kesinlenmemiş bir sistemdir. Gözlenebilir yüzeydeki olguları gözlenemeyen bazı temel ilişki veya süreçlere inerek açıklayan bilimin bu konuda en büyük yardımcısı teorilerdir. Bunlar, açıklama, ön deyi ve düzenleme özelliklerine sahiplerdir. Haliyle teori olmaksızın bilim dalları, bilgi yığını haline gelirlerdi sadece. Yani bu bilgi yığınlarını düzenleyerek, onun bakış açısından bakıp hayatımızı zenginleştirecek sistemleri teoriler sayesinde kurmuş oluruz. Başka deyişle, teori kurmak belli bir alandaki fikirlerimizi ifade eden genellemelerin mantıksal bir düzene sokulmasıdır. Son olarak teorideki teoremlerin bir veya birkaçının olgulara uymaması, teorinin tümünü hemen reddetmemiz gerektiği manasına gelmemektedir ama sistemin gözden geçirilmesini gösterir. Buna karşın teoremlerın tümünün doğrulanması sisteme hiçbir zaman tam bir kesinlik kazandırmaz. Kitabın bir diğer önemli bölümü bilimde nedensellik kavramıdır ama buna detaylı değinmeyeceğim. Kısaca belirtmek gerekirse, her şeyin zorunlu bir nedeni olmak zorunda değildir hatta yoktur. Birbirlerinin peşi sıra geldiği veya eş zamanlı meydana geldiği gözlenilen farklı olgular söz konusudur. Ancak bilim, tek tek olgular hakkında değil hep farklı olgular arasındaki ilişkilerini inceler yani tek başına olgu değil bu olgunun başka olgularla ilişkisi bilimsel nitelik kazanır. Haliyle, doğada özelliği belirtilen yukarıdaki farklı olgular arasında nedensel ilişki olduğunun varsayımı üzerinden bilim yapılır denilebilir. Kitabın son kısmında bilim dünyasındaki önemli isimlerin bazı yazı ve fikirlerine yer verilmiş ve bununla birlikte bilimin tarihine de kısaca değinilmiştir. İyi okumalar. (Kaan)

Hocamızın büyüklüğüne ve kariyerine bakarak onu eleştirmenin haddimize düşmeyeceğini söylemek pekala kolay bir yaklaşımdır. Ancak başta belirteyim ben hocamızı değil sadece bu eserini eleştireceğim. Bu açıdan bir yanlış anlaşılma olmasın. Kitabı okuyan arkadaşlarımızla birlikte bir araya gelip kitabın eleştirisini yapmaya yeltendiğimizde oluşan tablo şuydu: %80 kitaptan hiçbir şey anlamamıştı, %20 lik benim de dahil olduğum bir kesimse bir şeyler anlamış ama onu da yanlış anlamıştı. "Kitabın dili ağır" diyerek işin içinden çıkmaya çalışıp, bu kitabı bize öneren hocamızdan doğrusunu öğrenmeye çalıştık. Hocamız da bize "Siz kitap okumuyorsunuz, felsefeden anlamıyorsunuz. o yüzden anlamamışsınızdır. Bu kitap mükemmel" deyip işin içinden çıkıverdi. Ancak hepsi belirli ölçülerde entellektüel birikime sahip on beş araştırmacıdan hiçbirinin hocanın anladığı şeyleri anlamamış olmasında bir anormalite olduğunu kısa süre sonra fark ettim. Kitabın özetini kısım kısım çıkartırken bir şey dikkatimi çekti. Kitabın içerisinde Cemal Hocamızın "Bilimde çelişki olmamalıdır" sözüyle ve haliyle bilimle de çelişen onlarca bilgi buldum. Not ettikçe ve özetledikçe işin dozajının biraz yüksek boyutta olduğunu fark ettim. Kitabı okuyup içeriğinden bi halt anlamayanlar için söyleyeyim. Kitapta geçen ve onlarca sayfa okumanıza rağmen hiçbir anlam veremediğiniz indüktif metot tümevarım, dedüktif metot da tümdengelim anlamına geliyor. Sanıyorum çeviri yaparken hocamız da pek anlam verememiş olacak ki bir paragrafta rahatlıkla anlatılabilecek bu iki kavram yüzlerce sayfada ifade edilememiş. Kitap malesef bunun gibi onlarca hatayla ve anlamsızlıklar yığınıyla dolu. İkinci bir sorun da kitabın dil olarak anlatım ve gramer bozukluklarının bir dolu olmasıydı. 1979 yılında yazılan ve 14. baskısı 2011 yılında yapılan bu kitabın bunca hatayla dolu olmasının bir sebebi de kuşkusuz herkesin "Hoca büyük hocadır. Eleştirmek bize düşmez" demesi ya da hiçbir şey anlamadığı halde yaklaşık 30 yıldır anlamış taklidi yaparak bu eserle ilgili çalışmaları sonlandırmaya çalışmasıydı. Hocamıza bu anlaşılması çok güç kitabı yazdığı için kızmıyorum. Sonuçta kitap 30 yıl önce yazılmış ve elbette ki hataları olacaktır ama 30 yıl boyunca üzerinde düzeltme yapılmamış olması ve kitabın bir dolu hatayla 30 yılı devirmesi büyük bir yanlış... Hele hele bu yanlışlarına rağmen kitabın hala önerilip üzerine de "mükemmel kitap" denilmesi daha büyük bir ayıp. Belki her şeyden önce Cemal Hocamıza yapılan bir ayıp... Kitaba ülkemizde yapılan ilk çalışmalardan birisi olması dolayısıyla 1 puan veriyorum zira günümüzde bile bu kadar anlaşılmaz bir kitabın bizden önceki kuşaklar için bilimi ne kadar anlaşılmaz ve korkunç hale getirdiğini düşünmek bile istemiyorum. Birilerinin bilim aşkına hocamızın eserindeki hataları bulup düzeltmesi, onun eserini anlaşılır ve yaygın kılması en çok hocamızı mutlu ederdi bence. Ancak tozlu raflarda unutulup hala araştırmalarda okutulan bu kitabı, önce bu kitabı bizlere öneren hocalarımızın okumasında ciddi faydalar olduğu kanaatindeyim. Zira birisi bu kitaba "iyi" diyorsa kesinlikle bir sorun var demektir. Köy Enstütülerinden yetişen büyük hocalarımızdan Cemal Hocamıza Allah'tan rahmet , birilerinin de bu ayıba dur demesini diliyorum. (Dr. Evren Erzen)

Cemal Yıldırım, Bilim Felsefesi'nde bilimsel düşünme için gerekli olan mantık bilgisi ve bilimsel bilgi ile ortak duyu farkını öğretme amacı güderek anlatıyor. Kavramsal açıdan zengin ve nitelikli. (Onur Bektaş)

Bilim Felsefesi PDF indirme linki var mı?

Cemal Yıldırım - Bilim Felsefesi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Bilim Felsefesi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Cemal Yıldırım Kimdir?

Cemal Yıldırım (d. 1925, ö. Mart 2009), Türk mantık ve felsefe profesörü. 80'li yıllardan beri Türkiye'de bilimsel felsefe akımının vebilim felsefesinin önde gelen isimlerindendir.1928 yılında Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde dünyaya geldi. Ünlü din bilginlerinden müfessir, fâkih ve müftü Celal Yıldırım'ın kardeşidir.

Eğitimi

Yanında çıraklık yaptığı ustasından hem okumayı hem de aritmetiği öğrendi.Fırsat buldukça yakındaki okula gidip pencereden dersleri dinledi.

Eğitim hayatına köy enstitüsünde başladı. ABD'de Indiana Üniversitesi'nde eğitim felsefesi ve bilim felsefesi alanlarında doktora yaptı.

Ölümü

Profesör Cemal Yıldırım, 84 yaşında vefat etti. Cenazesi 23 Mart 2009 Pazartesi günü Altınoluk'ta toprağa verildi.

Eserleri

15 telifli kitabı, iki çevirisi, birçok araştırma yazısı ve bilimsel makalesi vardır. Önemli eserleri arasında “Evrim Kuramı ve Bağnazlık”, “Bilimsel Düşünme Yöntemleri”, “Mantık”, “Bilim Tarihi” ve “Bilim Felsefesi” sayılabilir.Hans Reichenbach'ın Bilimsel Felsefenin Doğuşu (The Rise of Scientific Philosophy) adlı önemli eserini Türkçeye çevirdi.

Cemal Yıldırım Kitapları - Eserleri

  • Bilimin Öncüleri
  • Bilim Tarihi
  • Bilim Felsefesi
  • Matematiksel Düşünme
  • 100 Soruda Evrim Kuramı ve Bağnazlık
  • Evrim Kuramı ve Bağnazlık
  • Mantık
  • Bilimsel Düşünme Yöntemi
  • 100 Soruda Mantık El Kitabı
  • Matematiksel Düşünme
  • 100 Soruda Bilim Tarihi
  • Delal ile Zişan'ın Vuslat Gecesi
  • Ansiklopedik Çağdaş Felsefe Sözlüğü
  • Science: Its Meaning and Method
  • Belgelerle Ağrıda Ermeni Mezalimi

Cemal Yıldırım Alıntıları - Sözleri

  • G.H. Hardy, "Matematikçinin yarattığı teori ya da modeller, ressam ya da şairin yapıtları gibi güzel ise değerlidir." (Matematiksel Düşünme)
  • 'Bilim, dünyamızda olup biten olguları betimleme ve açıklama yoluyla anlama girişimidir'. Bilim, gözlenebilen görünen olguları gözlenemeyen ama gerisinde varsaydığı bazı temel ilişki veya süreçlere inerek açıklar. (Bilim Felsefesi)
  • Archimedes, hiç şüphesiz, antik dünyanın en büyük bilim adamıydı.Bugün dünyamıza gelecek olsa ne bilimimiz ne de teknolojimiz onu herhalde fazla şaşırtmayacaktır. (Bilim Tarihi)
  • Bilim insanı ne ağını içinden çekerek ören örümcek gibi, ne de çevreden topladığıyla yetinen karınca gibi davranmalıdır. Bilim insanı topladığını işleyen, düzenleyen bal arısı gibi yapıcı bir etkinlik içinde olmalıdır. (Bilimin Öncüleri)
  • Bir şeyin doğruluğunu başka bir veya daha fazla şeye dayanarak ileri sürme bir akıl yürütmedir. (Mantık)
  • Bileşik önermeler, iki ya da daha fazla önermelere çözümlenebilen önermelerdir. Oysa basit bir önermenin (kendinden başka) hiç bir bö­lümü bir önerme değildir. Bileşik önermeler, ve, veya, ise, değil gibi eklemlerin aracılığı ile basit önermelerden kurulur. Basit önermeler çoğunluk ya özne-yüklem türünden, ya da iliş­kisel önerme türünden önermelerdir. Tümel, tikel ve tekil önermeler evetleyici ve değilleyici olabileceklerine göre, tüm kategorik önermeleri altı öbekte toplayabiliriz demektir. Örnek Evetleyici. |. Degilleyici Tümel Tüm X'ler, A'dır. Tüm X'ler, A değil. Tikel Bazı X'ler, A'dır. Bazı X'ler, A değil. Tikel. B, A'dır. B, A değildir. (54-70 arasını not almayı unuttun) Kimi kez bir çıkarımın geçersizliği, akıl yürütmedeki hatadan çok öncüllerin bir sonuç için yeterli olmamasından ileri gelir. Örneğin öncülleri şu iki önerme. Tüm filozoflar mantıkçıdır. Bazı mantıkçı lar bilgin değildir. olan hiç bir tasım geçerli olamaz; çünkü ikisinin ilişkisisinden üçüncü bir ilişkinin filozoflar ile bilginler arasındaki ilişkinin, zorunlu olarak çıkmadığını Venn diyagramları da ortaya koymaktadır. Öncüllerden biri ya da sonucu örtük tutularak ifade edilen tasımlara «entimem• denir. Entimem' leri üç türde toplayabiliriz. Büyük öncülü saklı tutulan tasımlara «birinci sıradan entimem», küçük öncülü saklı tutulan tasımlara «ikinci sıradan entimem,» sonucu saklı tutulan tasımlara «üçüncü sıradan entimem» diyoruz. Aşağıda bunların her biri bir örnekle gösterilmiştir: (1) Spor yararlıdır; çünkü gençl iğin beden gelişimini sağlar. Büyük öncülün saklı tutulduğu bu çıkarımda sporun, gençliğin beden gelişimini sağlama niteliği yararlı olduğu iddiasına neden veya destek olarak verilmektedir. Ne varki, bu şekliyle çıkarım zayıf kalmakta. gösterilen neden iddiayı zorunlu kılmaya yetmemektedir. Ancak çıkarım, büyük öncülün ifadesiyle geçerlik kazanacak niteliktedir. Gençliğin beden gelişimini sağlayan her şey yararlıdır. Spor gençliğin beden gelişimini sağlar. Öyle ise: Spor yararlıdır. İlk şekliyle endüktif kanıtlama özelliği taşıyan argü­ manın, büyük öncülün belirtik hale getirilmesiyle dedüktif nitelik kazandığını görüyoruz. Bu nedenle, birçok endüktif kanıtlama veya akıl yürütmeleri entimem saymak yanlış olmaz. (2) İçkiye aşırı düşkünlük ömrü kısaltır; bu gidişle dostumuz X'in sonu yakındır. Bu çıkarımda ikinci öncül, «dostumuz X içkiye aşırı düşkündür,» saklı tutulmuştur. Koşullu ve seçenekli önermeler iki ya da daha fazla basit önermelerden meydana gelen bileşik önerme türleridir. Kategorik bir önerme. özne ve yüklem terimleri arasında bir ilişki ifade eder; bileşik bir önerme ise terimler arasında değil önermeler arasında ilişki kurar. Basit önermeleri bileşik önermeler biçiminde birleştiren «ve,» «Veya», «ise» gibi kelimelere «önerme eklemleri» diyoruz. (1) Gök mavidir ve güneş sıcaktır.(birlikte evet) (2) Gök mavidir veya güneş sıcaktır(seçenekli) (3) Gök mavi ise güneş sıcaktır. (koşullu) (4) Ancak ve ancak gök mavi ise güneş sıcaktır. (karşılıklı-koşullu önerme) Bileşenlerden birinin yanlış olması bileşiğin yanlışlığı için yeterlidir. Koşullu önermede önerme eklemi «ise»den önce gelen önermeye «ön-bileşen», «iseııden sonra gelen öner­meye «ard-bileşeni" denir. Ön-bileşen doğru, ard-bile­şen yanlış olduğunda ise koşullu bileşik önerme yanlış­tır. Bir cümlede toplamak gerekirse «koşullu bileşik önermeler, ön-bileşenin yanlış, veya ard-bileşenin doğru olduğu tüm hal lerde doğrudur,» diyebiliriz. Karşılıklı koşullu önerme biçiminde ön ve ard bileşenler biribiri için hem yeterli hem gerekli koşullardır. Bu nedenle bileşiğin doğru olması için, iki bileşenin benzer doğ­ruluk değeri taşıması, yani iki bileşenin birlikte ya doğru ya da yanlış olması gerekir. Küçük öncül ön-bi leşeni değillendiğinde, ard-bileşenindeğillenmesi zorunluk kazanmaz. Nitekim ardbileşeni değillenen aşağıdaki çıkarım geçerli değildir: X Alman ise, X Avrupalıdır. X Alman değildir . O zaman X Avrupalı değildir. Örnekten de görüldüğü gibi bir kisinin Alman olması onun Avrupalı olduğunu içermekte, fakat Alman olmaması, onun Avrupalı olmadığını içermemektedir. O halde ön-bileşenin inkârı, ard-bileşenin inkârı için yeterli değildir. Öncüllerin doğruluğu, sonucun doğruluğunu zorunlu kılmamaktadır. Büyük öncül doğru ise, ateşin olduğu yerde oksijenin olması kaçınılmazdır; oysa oksijenin varlığı ateşin olmasını zorunlu kılmamaktadır. Bu nedenle örneğimizdeki çıkarımda öncüller doğru olduğu halde sonuç yanlış olabilir. Küçük öncül ard-bileşeni değillediğinde, ön-bile­şenin değillenmesi zorunluk kazanır. Koşullu önermede ardbileşen, ön-bi leşenin gerekli koşuludur; gerekli koşulun gerçekleşmediği halde, ön-bileşendeki hipotezin doğ­ruluğu olanaksızdır. Aşağıdaki örnek; Bir şey tahta ise, o şey yanar. Bu şey yanmıyor . O zaman bu şey tahta değildir. ard-bileşenin inkârının, ön-bileşenin sonuçta inkârını zorunlu kıldığını acıkça göstermektedir. öncüllerin doğru olması halinde, sonucun yanlış olmasına olanak vermeyen bir çıkarım geçerlidir. O da ilişkinin türü ne olursa olsun koşullu bir önermede ön-bileşen doğru, ard-bi leşen yanlış olamaz. Olursa, önerme yanlıştır. Yarın hava ya rüzgarlı ya da yağışlı olacak. önermesinde havanın rüzgôrlı veya yağışlı olması bağ­daşmaz nitelikte değildir; hava yalnız rüzgarlı, yalnız ya­ğışlı olabileceği gibi hem rüzgarlı hem yağışlı da olabilir. Oysa, yarın günlerden ya çarşambadır, ya perşembe önermesindeki seçenek «bağdaşmaz» niteliktedir. Birinin olması ötekisini olanaksız yapmaktadır. Geçersiz çıkarım: X, ya A ya B'dir. ( Ya da ikisi de) X A'dır. X B değildir. Geçerli çıkarım: X ya A ya B'dir X A değildir. X B'dir. Bağdaşır nitelikte olan iki seçenekten biri inkar edildiğinde, ötekisinin doğruluğu zorunluk kazanır. Bağdaşmaz seçenekli bir önermenin doğruluğu için gerekli ve yeterli koşul, se­çeneklerden birinin doğru ötekisinin yanlış olmasıdır. Bu demektir ki, seçeneklerden birinin evetlenmesi ötekinin değillenmesini, birinin değillenmesi ötekisinin evetlenmesini zorunlu kılar. Bu nedenle, Yarın ya Çarşambadır, ya Perşembe. Yarın Çarşamba değildir . O zaman yarın Perşembedir, gibi. «Dilem» ya da «ikilem» deni len çıkarım, koşullu ve seçenekli önermelerin birleşmesiyle kurulan bir tasım türüdür. P doğru olursa. Q doğru olur; P doğru olmazsa R doğru olur. Fakat P ya doğru olacak. ya da olmayacak. O zaman ya Q, ya da R doğru olacak. Basit yapıcı dilem kalıbı : P doğru ise Q, R doğru ise gene Q doğrudur. Ya P, ya da R doğrudur. O zaman Q doğrudur. Basit yıkıcı dilem kalıbı: P doğru ise Q, P doğru ise R doğrudur. Fakat ya Q, ya da R doğru değildir. O zaman P doğru değildir. Karmaşık yapıcı dilem kalıbı P doğru ise Q, R doğru ise S doğrudur. Ya P, ya da R doğrudur. O zaman ya Q ya da S doğrudur. Karmaşık yıkıcı dilem kalıbı: P doğru ise Q, R doğru ise S doğrudur. Fakat ya Q ya da S doğru değildir. O zaman ya P ya da R doğru değildir. Bir dilemden kurtulmak için ya çıkarımın geçerli olmadığını, ya da öncüllerden hiç değilse birinin yanlış olduğunu gösterebilmeliyiz. Demek oluyor ki, geçerli bir çıkarıma dayanan bir dilemden kurtulmanın bir yolu öncüllerden hiç deği lse birinin yanlış olduğunu göstermekse, diğer bir yolu da küçük öncüldeki seçenekler dışında başka bir seçeneğin olduğunu ortaya koymaktır. Mantıksal kelimelere (ki bunlara « mantıksal değiş­mezler» diyeceğiz) gelince bunlar konusu veya inceleme alanı ne olursa olsun tüm bilim kollarında ortaklaşa kullanılan, (a) «değil,,,, «ve,» «veya,". « ... ise ... », «ancak ve ancak ...... ise,» (b) «tüm» «bazı» (bunlara indirgenebilen «herbir,» «hic bir,» «birçok,» «pek az» v.b.) gibi iki grupta toplanan sözcükleri kapsar. Birinci grupta yer alan beş mantıksal değişmez bağlaç niteliğinde olup bileşik önermelerin oluşumuna yarar. Bunlara bu işlevleri nedeniyle «önerme eklemleri» de denir. İkinci grupta yer alan «tüm,» «bazı» v.b. kelimeler niceleyici nitelikte olup tümel ve tikel önermeleri belirlerler. Totolojik bir formülün değillenmesi bir çelişkiye, çelişik bir formülün değillenmesi de totolojiye yol açar. Mantığın üc temel Kanunu diye bilinen, (1) Özdeşlik ilkesi : Bir önerme doğru ise doğrudur (P"+P); (2) Celişmezlik ilkesi : Hiç bir önerme hem doğru hem yanlış olamaz [-... (P A .-P) ] ; (3) Üçüncü şıkkın olanaksızlığı ilkesi : Bir önerme ya doğru ya da yanlıştır (PV ---P); ilkeler totolojik nitelikte birer formüldür. Tersine, herhangi bir satır üzerinde tüm öncüller doğru olduğu halde, sonuç yanlışsa o çıkarım geçersiz demektir. Geçerli bir çıkarımda öncüller doğru, sonuç yanlış olamaz. Öyle ise geçerli bir çıkarımın çevrilmesiyle elde edilen koşullu önerme veya önerme biçiminde ön-bileşenin doğru ard-bileşenin yanlış olmasına olanak yoktur. Eğer ard-bileşeni yanlış saydığımızda ön-bileşeni doğru sayma olanağı yoksa. koşullu bileşiğin karşılık teşkil ettiği çıkarım geçerli, tersine ard-bileşenl yanlış saydığımızda ön-bileşeni doğru sayma olanağı varsa söz konusu çıkarım geçersiz demektir. Formel çıkarım metodunun özü, öncül olarak verilen formüllerin içeriğini geçerliği bağımsız olarak bilinen belli birtakım kurallara dayanarak belirtik hale getirmekte toplanır. Metod bu işlevini her biri kendi başına geçerli bir çıkarım veya dönüştürme olan bir dizi adımlarla gerçekleştirir ; öyle ki, sonuncu adım öncül lerin içeriğindeki sonucu versin bize. Öncül lerden sonuca gidişte başvurulan kuralların, (a) basit çıkarım kalıpları, (b) eş-değerlik kalıpları ve (c) totolojik formüller olmak üzere üç tür olduğuna daha önce değinmiştik. Basit çıkarım kalıpları her biri geçerli bir çıkarım kalıbı olan (bunların geçerliği doğruluk çizelgesiyle bağımsız olarak belirlenmiştir) şu dokuz kalıbı kapsamaktadır : -Modus Ponens -Modus Tollens -Hipotetik tasım -Seçenekli tasım -Ekleme -Basitleştirme -Toplama -Yapıcı Dilem -Yıkıcı Dilem Bu geçerli kalıpların çıkarım kuralları oıarak kullanılmasında genel ilke şudur: Bicim yönünden bir kalıbın öncül veya öncül lerine uyan formül veya formüllerden, o kalıbın sonucuna uyan formüle gidilebilir. Eş-Degerlik Kalıpları: -De Morgan kanunları -Yer değiştirme -Birleşme -Dağılma -Çift Değilleme -Devirme -İçerme -Karşılıklı Koşul -Dışalım Eş-değerliklerin çıkarım kural ları olarak kullanılmalarındaki genel ilke şudur: Eş-değerliğin bir yanında bulunan kalıba uyan herhangi bir formül, öbür yanında bulunan kalıba uyan bir formüle dönüştürülebilir. Totolojiilerin çıkarım kalıpları olarak kullanılmalarındaki genel ilke şudur : mantıksal doğrular olan totolojiler çıkarımda öncül veya daha önce gelen formül lere dayanılmaksızın yazılabilir; çıkarıma bir şey katmaksızın bir formülden başka bir formüle geçmeye olanak verdikleriiçin kullanılmaları bazan gerekli olabilir. Türü ne olursa olsun çıkarım kalıplarının görevi çı­karımda bir adımdan bir başka adıma geçmeye izin vermeleridir. Dolaylı ispat» ya da «olmayana ergi» eski Yunanlılardan beri kullanılan bir ispat yoludur. Metodun özü ge­çerli bir çıkarımda öncüllerle sonucun tutarlı bir bütün oluşturdukları düşüncesine dayanır. Gerçekten, bir çıkarımda öncüllerle sonuç tutarlı ise. aynı öncül lerle sonucun değillenmesinin tutarsız, yani çelişik olması gerekir. Başka bir deyişle, bir sonucu içeren öncüller, o sonucun çelişkisiyle çelişik düşer. Gerçekten hem birtakım öncülleri doğru saymak, hem de onların içerdiği bir sonucu inkâr etmek mantıksal olarak olanaksızdır. Bu da gösteriyor ki, sağlam bir akıl-yürütme için geçerl ik yeter değildir. Geçerliğin yanısıra, öncüllerin kendi aralarında tutarlı, doğru ve sonuca ilişkin olması gerekir. Niceleme açısından önermeleri, (1) Tekil önermeler: Ahmet öğrencidir. (2) Tikel önermeler: Bazı kimseler öğrencidir.(3) Tümel önermeler: Herkes öğrencidir. olmak üzere üç grupta topluyoruz. Tekil bir önermenin doğruluk koşulu, dile getirilen durumun var olup olmamasıdır. Bir konu veya alanın aksiyometikleştirilmesi iki ko­şulun gerçekleşmesiyle olanak kazanır: (1) Tüm terimlerinin birkaçına dayanılarak tanımlanabilmesi , (2) Tüm önerme veya formül lerinin birkaçına dayanılarak ispatlanabilmesi. Nitekim Öklid'den önce Arlsto'nun bu anlayışı şöyle dile getirdiğini görmekteyiz: İspata dayanan her bilim, ispatlanamayan ilkelerden başlamak zorundadır; yoksa ispat zinciri sonsuza dek uzar. İspatlanamayan bu ilkelerden bir bölümü (a) tüm bilimler için ortak, di­ğerleri (b) her bilime göre değişen, konuya özgü, ilkelerdir. Aksiyometik bir sistemin öncül leri anal itik olabileceği gibi, olgusal da olabilir. Bir formül veya önermenin aksiyom veya postulat olarak kabul edilmesi doğ­ruluğunun sezgisel apaçıklığına değil, sistemdeki yerine ve oynayacağı role bağlıdır. Bu koşullar, herhangi bir sisteme özgü terim ve önermelerle, sistemin oluşumunda mantıkça daha önce varsayılan, terim ve önermeleri de ayırdetmemiz gereğini içermektedir. Hangi olanda olursa olsun, ilkel kabul edilen terimlerin yon yona getirilmesiyle aksiyom veya postulatlar oluşmaz; bunun için mantıksal değişmezler dedi­ğimiz «Ve», «veya,» «ise,» «değil.» «tüm,» «bazı» gibi önerme bağlaç ve niceleyicilerden yararlanma gereği vardır. Aynı şekilde, çıkarım veya ispatlar yalnız aksiyomlara dayanılarak yapılamaz; aksiyomların içeriğindeki ilişkileri tek tek belirtik hale getirecek birtakım geçerli çıkarım kurallarından yararlanmak zorundayız. Bu da gösterir ki, herhangi bir alanda aksiyometik bir sistem kurmak için mantık bilgisine, daha doğrusu mantığın bazı kavram ve kurallarına ihtiyaç vardır. Aksiyometik bir sistemin yapısını, karmaşık dedüktif bir çıkarım gibi görebiliriz. Bu çıkarımda, daha doğrusu çıkarımlar örgüsünde, «aksiyom» veya «postulat» denilen temel önermeler öncül, bunlara dayanılarak ispatlanan teoremler birlikte sonuç vazifesi görmektedir. Böyle bir sistemin kurulmasında, (1) Tanımlama (2) Çıkarım veya ispatlama dediğimiz iki temel operasyona, ve (1) Terimler (a) ilkel terimler (b) türetilen terimler (2) Önermeler veya formüller (a) Temel önerme veya formüller (b) Çıkarılan veya ispatlanan önerme veya formüller (3) Kurallar (a) tam-deyim kuralları (b) çıkarım kuralları dediğimiz üçsel bir yapıya ihtiyaç vardır. Sistemin yapısını oluştu￾ran önerme veya formülleri de iki öbekte topluyoruz. Sisteme ispatlanmaksızın alınanlara aksiyom» veya (postulat,» ispatlanarak alınanlara da teorem» diyoruz. Aksiyometik bir sistemde tüm terimleri tanımlama isteği gibi tüm önerme veya formülleri ispatlama isteği de sağlıklı bir bicimde karşılanamaz. Döngül ispatı veya sonu gelmez ispatlamaya düşmeyi göze almaksızın bazı önerme veya formülleri ilkel saymaktan, yani ispatlamaksızın kabul etmekten kurtulmaya olanak yoktur. Düşüncede kesinlik bu kavramların acık ve belirgin, çıkarımların dayandığı öncüllerin (varsayım, aksiyom veya hipotezlerin) belirtik olması, mantıksal bütünlük ise, sisteme giren tüm önerme veya formüllerin dedüktif ilişkiler içinde bir ispatlar zinciri oluşturması demektir. Sistemimiz, daha çok sayıda terimi, daha az sayıda terimle tanımlamaya, daha çok sayıda önermeyi daha az sayıda önermeden kalkarak ispatlamaya olanak verdiği ölçüde basitliğe; kesinliğe ve mantıksal bütünlü­ğe erişmiş sayılır. Unutmamak gerekir ki aksiyomların önemi içerme güçlerine bağlıdır. Deyim yerindeyse, doğurganlık, yani çok sayıda teorem içerme gücü aksiyomda aranan bir özelliktir. Seçilen aksiyomların her şeyden önce kendi aralarında tutarlı, sisteme yeterli ve biribirinden bağımsız olmaları gerekir. Başka bir deyişle, tutarlılık, tamlık ve ba­ğımsızlık bir aksiyom takımının yeterlik koşullarını oluşturan üç temel özelliktir. Öyle ise, bir teoremin ispatı, o teoremin doğru oldu­ğunu değil, bir veya birkaç aksiyomdan çıkarılabilir olduğunu göstermek demektir. Bir teori veya bilgi alanın aksiyometikleştirmenin baş­lıca hedefini şu iki noktada toplayabiliriz : (1) Çok kere üstü örtük olan ilişki leri açığa çıkarmak, bu ilişki lere dayalı mantıksal bütünlüğe ulaşmak; (2) Düşünmede, tüm varsayım ve kuralları belirtik hale getirerek tam bir acıklık ve kesinlik sağlamak. Başka bir deyişle, bir teorinin mantıksal yapısının acık ve kesin biçimiyle ortaya çıkması olgusal içeriğinden sıyrılıp, salt nesnel nitelikte birtakım sembol lerle dile getirilmesiyle olanak kazanır. Yedi başlı dev olmadığı halde, «Tüm yedi başlı devler devdir,» önermesi doğrudur örneğimizdeki önermede «Tüm» ve «dır» sözcükleri mantıksal, «hayvan» sözcüğü ise betimleyici terimlerdir. Önerme yapısal biçimini mantıksal terimlerden almaktadır; doğruluğu bu bicime bağlı olduğu için betimleyici terim ne olursa olsun doğruluk değeri değişmez. İşte betimleyici terimleri değiştiği halde doğruluk değeri değiş­meyen örneğimizdeki türden önermelere mantıksal doğ­rular diyoruz. Önermelerin birçoğu, olgusal ve dilsel olmak üzere iki öğeden kurulur. Örneğin, «Evren sonlu fakat sınırsızdır,» önermesinin doğru olup olmadığı bir yandan «evren,» «sonlu> ve «sınırsız» sözcüklerinin hangi anlamlarda kullanıldığına, öte yandan evrenin gerçekten sö­zü gecen bu özell ikleri taşıyıp taşımadığına bağlıdır. Oysa, «Evren ya sonludur, ya da sonlu değildir,» önermesinin doğruluğu düpedüz dilsel öğeye, yani önermede ge­çen «veya,» «değil,» « ... dır» gibi sözcüklerin anlamlarına dayanır. (100 Soruda Mantık El Kitabı)
  • Bilim mantıksaldır. Bu özellik iki yönden kendini göstermektedir: (a) bilim ulaştığı sonuçların her türlü çelişkiden uzak, kendi içinde tutarlı olmasını ister. Birbiriyle çelişen iki önermeyi doğru kabul etmez. (b) Bilim bir hipotez ya da teoriyi doğrulama işleminde mantıksal düşünme ve çıkarsama kurallarından yararlanır. Hipotezlerin veya teorik önermelerin bir özelliği doğrudan test edilememeleridir. (Bilim Felsefesi)
  • Temelde incelemeye konu bir dünyanın varlığını, bu dünyanın bizim için anlaşılır olduğunu, gene bu dünyayı anlamanın değerli bir uğraş olduğunu kabul etmemişsek, bilim bir anlama çabası olarak gerekçesini yitirir, anlamsız bir hareket olarak kalır. (Bilim Felsefesi)
  • "... Sunduğum her sonuca yüzlerce kez yinelediğim sınama ve hesaplamalarla ulaştım. Sadece Mars'ın yörüngesini belirlemem beş yılımı aldı." (Bilimin Öncüleri)
  • Balık, kuş ve birçok memeli türlerde erkek bireylerin renk, ibik, yele, boynuz ve çalım gibi birtakım etkileyici özelliklerle donatıldığını biliyoruz. Göz alıcı bu özellikler aslında erkekler için hem avantaj hem de dezavantaj nedenidir. Dişilerin en çarpıcı ve etkileyici özellikleri taşıyan erkekleri yeğlemeleri, o özelliklerin toplulukta yaygınlık kazanmasına yol açarken, öte yandan, aynı erkeklerin düşmanlarınca daha kolay farkedilmesi nedeniyle yok olma tehlikesi daha fazladır. (100 Soruda Evrim Kuramı ve Bağnazlık)
  • Mantıkçılar çelişkiden vebadan kaçar gibi kaçarlar. Biri organizmanın sağlığı için ne denli tehlikeli ise, ötekisi de zihin sağlığımız için o denli tehlikelidir. (Mantık)
  • Dünya, bilim ve endüstrinin sağladığı olanaklarla gerçeği öğrenme, refaha ulaşma yolunda ilerleyecekti.Kafalarda egemen düşünce ilerlemek, durmadan ilerlemekti. (Bilim Tarihi)
  • ...evrendeki tüm cisimler içinde en yücesi, en büyüğü özü salt Işık olan güneştir.Güneş, tek başına her şeyi yaratan, koruyan ve ısıtan kaynaktır.Evrenin Zengin, tükenmez ve katıksız ışık çeşmesi olan güneş...Hareketi ile gezegenlerin padişahı, gücüyle dünyanın kalbi, güzelliğiyle gözü, en yüce tanrı katında meleklerle konaklamaya layık bir varlıktır. (Bilim Tarihi)
  • Akademinin kapısında, «Buraya matematik bilme­yenler giremez,» yazılıydı. (100 Soruda Bilim Tarihi)
  • Gökyüzü cisimleri belli niteliklerle değerlendirilirdi. Güneş altını, ay gümüşü, Venüs bakırı, Merkür cıvayı, Mars demiri, Jüpiter tenekeyi, en uzak ve dolayısı ile en soğuk olan Satürn ise, ağır ve mat bir metal olan kurşunu temsil ederdi. (100 Soruda Bilim Tarihi)
  • Bilimin amacı evreni anlamaktır. (Bilimin Öncüleri)
  • “Dünyaya nasıl göründüğümü bilmiyorum; ama ben kendimi, henüz keşfedilmemiş gerçeklerle dolu bir okyanusun kıyısında oynayan, düzgün bir çakıltaşı ya da güzel bir denizkabuğu bulduğunda sevinen bir çocuk gibi görüyorum.” (Bilimin Öncüleri)
  • Canlılarla yaşam çevreleri arasındaki uyum da bizi yanıltmamalıdır. İlk bakışta belli bir plan ya da amacı yansıtır görünen uyum aslında uzun süreli doğal bir ayıklanmanın, yaşam savaşımında başarılı bireylerin çoğalmasına olanak veren bir düzeneğin (doğal seleksiyonun) ürünüdür. (Page 54). (Evrim Kuramı ve Bağnazlık)
  • Kopernik’le birlikte insanoğlunun kendini evrenin merkezinde sayma iddiası yıkılmış,doğanın bir uzantısı, bir parçası olduğu düşüncesi doğmuştur, denebilir. (Bilim Tarihi)
  • (Kütüphanenin bir bölümünü M.S. 390 sı­ralarında Theophilus adlı bir Hristiyan papaz, geriye kalan bölümlerini de M.S. 640’da Müslüman istilâcılar yok etti. Antik çağın bu çok zengin kütüphanesinin tahribi medeni­yet tarihinin başlıca felâketi sayılsa yeridir.) (100 Soruda Bilim Tarihi)

Yorum Yaz