diorex
sampiyon

Beyaz Gemi - Cengiz Aytmatov Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Beyaz Gemi kimin eseri? Beyaz Gemi kitabının yazarı kimdir? Beyaz Gemi konusu ve anafikri nedir? Beyaz Gemi kitabı ne anlatıyor? Beyaz Gemi kitabının yazarı Cengiz Aytmatov kimdir? İşte Beyaz Gemi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 20.02.2022 10:00
Beyaz Gemi - Cengiz Aytmatov Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Cengiz Aytmatov

Çevirmen: Refik Özdek

Orijinal Adı: Белый пароход

Yayın Evi: Ötüken Neşriyat

İSBN: 9789754370430

Sayfa Sayısı: 168

Beyaz Gemi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Masalla gerçeği birleştiren bir eserdir. Geçmişi temsil eden dede ile geleceği temsil eden çocuk arasında dramatik bir ilişki kurarak insan duygu ve düşüncelerine kendine has yorumlar getirilir. Adı eserde hiç geçmeyen çocuğun saf ve temiz dünyasından, hayatın acı ve çıplak gerçeğine uzanan bir roman kurgusu meydana çıkarılır. Aytmatov’un, edebiyat âleminde geniş akisler uyandıran, uzun yıllar tartışılan, verilmek istenen mesajla yaratılan tiplerin büyük bir uyum sağladığı eserlerinden biridir.

Beyaz Gemi Alıntıları - Sözleri

  • "Onu öyle seviyorum ki ağlamak geliyor içimden."
  • Onun iki masalı vardı. Biri kendisinindi ve başka kimse bilmezdi.
  • Her şeyin ters gittiği, her şeyin kötü olduğu bu dünya batsındı.
  • Paranın hüküm sürdüğü yerde, güzel söze ve güzelliğe yer kalmaz.
  • "Hep kendilerini haklı görürler."
  • Paranın hüküm sürdüğü yerde, güzel söze ve güzelliğe yer kalmaz.
  • ... onun bir yabancı, bir hiç olduğunu söylüyordu. Bir yabancıyı ne kadar yedirip içirsen, ne kadar baksan, yine yabancı kalırdı... bir yabancı!
  • Eğer yıldızlar insan olsa, gökyüzü onlara dar gelir, sığmazlardı.
  • Eğer yıldızlar insan olsa, gökyüzü onlara dar gelir, sığmazlardı. Eğer balıklar insan olsa, nehirler ve denizler onlara yetmezdi.
  • Eğer yıldızlar insan olsa, gökyüzü onlara dar gelir, sığmazlardı.
  • "Her şeyin ters gittiği, her şeyin kötü olduğu bu dünya batsındı."
  • Evlerin arkasından bakmak, bir insana sırtından bakmak gibiydi. İçinde neler olduğu hiç anlaşılmaz.
  • Kendi ayıbını örtmek isteyen başkalarının yüzüne kara çalar.

Beyaz Gemi İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Beyaz Gemi’yi Bir De Bu Yorumdan Sonra Düşününüz…: Eser, bir semboller şaheseridir. Bu nedenle evet, bir görünen tarafı ve anlatımı vardır ama bir de semboller üzerine kurulmuş bir iç anlatımı vardır. Bu yazım şekli Aytmatov’un dehasını ve ustalığını gösterir. Nitekim diktatörlüklerde, baskıcı sistemlerde insanlar fikirlerini açıkça dile getiremedikleri için hep semboller kullanırlar. Bu bazen bir türkü olur bazen bir destan bazense bir tek kelime. Buna göre bir kere romanın adı bile bir mesaj taşır. Nedir? Ak Keme/Beyaz Gemi. Beyaz, özgürlüğün rengidir. Beyaz Gemi’nin yazıldığı devlet ise her şeyin kızıl olduğu, bir totaliter sistemdedir. Ayrıca gemi ve göl kavramları ‘gidebilmeyi, sonsuzluğu’ çağrıştırır. Çocuğun adı yoktur. Çocuk, çocuktur. Bu anlamda hepimiz birer çocuk olabiliriz. Baskıcı rejimlerin ezip geçtiği, bir sayıdan ibaret gördüğü insanlardır çocuk. Nitekim Aytmatov yıllar sonra bir konferansında kendisini büyük bir ilgiyle dinleyen bir gencin söz alarak, ‘Beyaz Gemi’deki çocuk benim’ dediğini anlatır ve ekler, ‘Evet oydu ve hatta sadece o değildi…’ Romanın kötü kişisi Oruzkul’dur. Bu isim Kırgız Türklerinde kullanılmaz. Manası Rus’un kuludur. Yani Rus’a kul olan… Aytmatov, totaliter bir rejimde açıkça yazamayacağı bir şeyi böyle ifade etmiştir. Ruslara kul olan tipler Orozkul gibilerdir. Sarhoş, rüşvetçi, kötü kalpli, milli ve manevi değerleri olmayan, kaypak kişiler. Hatta şu mesajı da verir. Orozkul’un çocuğu olmaz, yani soyu kesiktir. Yani, komünist sistemin de evladı olmayacak, tükenecek. Mümin Dede ise Kırgız halkını temsil eder. İsimler tesadüf değildir. Mümin, inanan, inançlı demektir. Mümin Dede de, inançlı ve iyi bir insandır. Lakin güçsüzdür, değer görmez ve pasif iyidir. Bu nedenle Orozkul’un tahakkümünden kurtulamaz. Ancak torunuyla arasında bir kültür aktarımı vardır. Isık Göl’ü gördüm ben. Öyle küçük bir göl değil; bilakis bizim Marmara Denizinin yarısı kadar bir göl. Karşı kıyısının görülmediği yerleri çok. Kırgızlar için bir deniz adeta. İşte oradaki baba motifi de beklenen bir kahramanı işaret ediyor. Umudun ona bağlandığı ama aslında var olup olmadığını bilinmediği bir kahraman. En nihayetinde, ‘Onun iki masalı vardı. Biri kendisinindi ve başka kimse bilmezdi. Ötekini ise dedesi anlatmıştı ona. Sonra ikisi de yok olup gitti. Şimdi biz bunlardan söz edeceğiz.’ diye başlıyordu kitap. Dediğim gibi bizzat Isık Göl'e gidip, romanın geçtiği yerleri gördüm. Gözlerim göldeki Beyaz Gemi'yi ve o isimsiz çocuğu aradı. Efsanelerle sarılmış, mükemmel bir dönem eleştirisi. Yaşasın çocuk... (Mehmet Y.)

Beyaz Gemi okuduğum ikinci Aytmatov kitabı oldu. Bu bana yazarın hikayesi, karakterleri, anlatım tarzı hakkında farkındalığı daha fazla bir okuma yapma imkanı sağladı. Aymatov’un karakterleri kalabalıklardan uzakta; çok az insanın olduğu, zorunda kalmadıkça kimsenin uğramadığı bölgelerde yaşar. Bu insanların yaşamları, acıları, tercihleri hatta bu dünyada var oldukları bile fark edilmez. Zaten onlar da her gelişmeden öylesine uzaktır ve kendi dünyalarına hapsolmuşlardır ki dünya onları bilmediği gibi onlar da dünyayı bilmez. Beyaz Gemi, San-Taş Vadisinde yaşayan orman koruyucularının hayatlarının birkaç günlük kesitini konu alır. Bu dağlık bölgede şehir hayatından uzakta yalnızca üç ev bulunur. Anne ve babası tarafından terk edilmiş, dedesinin yanında kalan bir çocuk ise başkarakterimizdir. Aymatov Beyaz Gemi’de bir çocuğun saflığıyla kötülük, mutsuzluk, adaletsizlik kavramlarını sorgular. Büyüklerin çıkar ilişkileri üzerine temellendirilmiş dünyasına yabancı olan çocuk, kötülüğün karşılığını bulmamasını bilakis kötü insanlar ödüllendirilirken masum olanların ezilmişliğini anlamlandıramaz. İnsanlar bu dünyayı neden birbirleri için yaşanmaz kılmaya çalışırlar çözemez. Hayatın en temel sorularını hayata henüz kirlenmemiş bir ekrandan bakarken cevaplamakta zorluk çeker. Dedesinin çocuğa anlattığı ve çocuğun dinlemeyi çok sevdiği bir masal vardır. Kırgızların çok eski zamanlardaki yaşam biçimleri, katledilerek yok edilme noktasına geldikleri ve Boynuzlu Maral Ana sayesinde yeniden türemeleri anlatılır bu masalda. Maral Ana’nın yardımı sayesinde soylarını kurtarabilen Kırgızlar yıllar içerisinde büyüyüp çoğalmışlar, güçlü bir duruma gelmişlerdir. Ancak kendilerini kurtaranları unutmuşlar ve koruyuculuklarını üstlendikleri Maralları boynuzu için avlamaya başlamışlardır. Sonunda Maralların sayısı öylesine azalmıştır ki bu hayvanların nesli tükenme noktasına gelmiştir. Maral Ana ise Kırgızlara küsüp onların olduğu bölgeyi terk etmiştir. Beyaz Gemi’nin hikayesi bu masal üzerinden yükselmektedir. İnsanların geçmişlerini anlamlandırma ihtiyacı sonucunda doğmuş olan bir masal yüzyıllar sonra tekrar edebilir mi? İnsanlar zaman içerisinde hiç değişmezler ve aynı olaylara aynı tepkileri mi gösterirler? Aymatov bu soruları sormuş ve “evet” cevabını vermiş. Dede ve çocuk arasında sıcacık bir sevgi bağı vardır. İnsanlar büyüdüklerinde iyi niyeti suistimal ederlerdi, yalnızca güçlü olana saygı gösterirlerdi; ama bir çocuk iyiliği bilirdi. Bu hikayede Mümin dedenin iyi bir insan olduğu için saygı görmesi gerektiğinin farkında olan tek karakter çocuktu. Mümin dede bir çocuğun yaşamın kötülüğüne henüz bulaşmamış yüreğini taşıyordu. Bu yüzden dede ve torun çok iyi anlaşıyorlardı. İkisinin de arkasından hayata baktıkları ekran kötülüğe dair bir iz barındırmıyordu. Dede kötü insanların neden kötü olduğunu sorgulasa da yaşam tecrübesinin getirisiyle bu tür insanların her dönemde her yerde olduğunun ayırdındadır. Çocuğu olmayan Orozkul, kendisi mutlu olmadığı için başkalarını da mutsuz eden, hayata olan hıncını çevresindeki aciz insanlardan çıkaran bir karakterdir. Yaşadığı hayattan hiç memnun değildir; şehirde yaşamanın, saygın bir işi olmasının düşlerini kurar. Onun işini yapan, ona hizmet eden insanları aşağılık görür ve kendini daha iyi yerlere layık bulur. Orozkul’un rüşvet karşılığı ormandan ağaç kesmesi dedeyi mutsuz etmektedir. Mümin dedenin Orozkul’a karşı duruş sergileyememesinin pek çok nedeni vardır. Her şeyden önce Orozkul ondan gençtir ve güçlüdür. Bir taraftan da kızının eşidir, kızı ise kısır kabul edilmektedir yani terk edilebilecek, suçlanacak bir konumdadır. Orozkul’a karşı kendini koruyacak ya da savunacak bir durumda değildir. Zaten mizacı da böyle bir tutum içerisinde olmaya uygun değildir. Ancak bu durum çocuğu okuldan almaya geç kalmasına kadar böyle seyreder. Mümin dedenin çocuğu okuldan almaya gitmesine izin vermeyen Orozkul, farkında olmadan onun başkaldırısına yol açar. Hayatta hiçbir zaman kimseye karşı gelmemiş, her zaman kendisine söyleneni aynen yapmış, iki kızının hayatlarında hiç iz bırakmamış, yaşadıkları olumsuzluklara, onlara ve kendisine yapılan kötü muamelelere müdahale etmemiş olan Mümin dede; hayatında ilk kez çocuk için olayların olağan akışına bir tepki göstermişti. Ömrü boyunca sinik olan bu yaşlı adam birinin yaşamında iz bırakmak için harekete geçmişti. Çocuğa olan koşulsuz sevgisi, estiği dahi hissedilmeyen bir rüzgâr gibi olan Mümin dedeye fırtınalar çıkarttırmıştı. Kendi varlığını ortaya koymuş, amansız bir şekilde her şeye ve herkese başkaldırmıştı. Mümin dedenin başkaldırısından hemen önce soyundan geldiğine inandığı Maralları görmesi bir tesadüf değildir; o atalarından güç almıştır. Ancak Orozkul onu işten çıkarıp kızı Bekey’i evden kovduğunda tüm cesaretini yitirmiştir. Orozkul ile arkadaşları Maralları görüp vurmaya karar verdiklerinde Mümin dede onlara engel olmak istese de işini kaybetmemek için sessiz kalır. Hatta kendisini kandırmaları sonucu Maral Ana’yı bizzat öldürür ve okuyucu olarak bizlere ilk büyük hayal kırıklığımızı yaşatır. Hayatını bu masaldaki değerler üzerine şekillendirmiş, kimse inanmazken Maralların varlığına inanmış, onları kutsal kabul etmiş olan Mümin dede; eline tüfeği alıp Maral Ana’yı vurup öldürdüğünde hayatını üzerine temellendirdiği inançlarını da öldürdü, inançlarıyla birlikte de kendisini öldürdü. Çocuğun ateşin başında yatarken Maral Ana’nın kesilmiş başıyla dedesinin başını benzetmesi dedesinin Maral Ana’yla ölen inançlarını temsil etmekteydi. Mümin dedenin anlattığı masal yüzyıllar sonra tekrar etti. Mümin dede ‘kutsalını’ öldürdü üstelik hiç direnmeden. İnsanların kötülüğüne, acımasızlığına dayanamayan; yanında dedesini de bulamayan çocuk ise balık olmak için göle atladı. Orozkul ile ilgili yer vermek istediğim son birkaç nokta var. Orozkul, Maral’ın boynuzunu kafasından ayırmak için büyük bir hınçla her vurduğunda boynuzlarında beşik getirmemesinin intikamını alıyor gibi hissettim. Sonrasında çocuk evlerinden içeri girdiğinde ise Maral Ana ölümüyle Orozkul’un evine bir çocuk getirmiş oldu diye düşündüm. Bir insanın mutluluğu tek bir şeyde araması onu hep mutsuz yapabiliyor. Yazar kitapta o coğrafyanın kaderini, Kırgızların kültürlerini, inançlarını masal havası içerisinde anlatıyor. Yöresel söyleyişleri kullanıyor ve geleneksel pek çok ögeye hikayesinde yer veriyor. Bölgenin coğrafi özelliklerini; yazlarını, baharlarını tüm görkemiyle okuyucunun gözünde canlandırıyor. Zengin bir betimleme ve kültürel anlatım mevcut. Ayrıca bazı sahneler ekranda izliyormuşçasına etkileyici bir biçimde anlatılmış. Bu kitabın en sevdiğim yönü oldu. Beyaz Gemi’de hayatın en bilindik ve cevaplanamayan soruları sorulmuş, insani duygular tüm şeffaflığıyla dile getirilmiş. Bizlerin hayatın anlamını bazen masallarda bazen bir çocukta aradığımız bazen de bu arayışa hiç gerek duymadığımız bir hikayeyle anlatılmış. Kitabın sonunda kendimize şu soruyu soruyoruz: İnandıklarımızı kendi ellerimizle yok ettiğimizde bizden geriye ne kalır? Keyifli okumalar diliyorum. (Kevser)

Kitabın sonlarında hüngür hüngür ağladım. Yedi sekiz yaşlarında adı verilmemiş bebekken annesi, babası tarafından terk edilip dedesine verilmiş kalbi iyilik dolu bir çocuk. Çocuk kalbinde derin yaralar var her günü Orozkul adlı eniştesinin çocuğu olmuyor diye eşini, yani çocuğun teyzesini dövmesiyle, küfürleriyle bağırışlarla sarhoşluklarıyla geçiyor. Bu yetmezmiş gibi üvey bir nine var dedesini her gün aşağılıyor çocuğu hiç sevmiyor hakaretlerin bini bin para. Çocuğun tek mutluluğu dedesinin anlattığı masallar masalların içinde en sevdiği Maral ana masalı ki bunun gerçekliğine dedesi sonuna kadar inandırıyor. Soylarının Maral ana soyundan geldiğini her türlü felaketlerden Maral ananın koruduğunu vs vs. Çocuk hayallerinde Maral anayı yavrularını görüyor onlarla konuşuyor sürekli dürbünü ile baktığı beyaz gemiye bir balık olarak yüzüp gitmek istediğini söylüyor çünkü o beyaz gemide babasının olduğunu düşünüp ben geldim baba oğlun geldi dediğini hayal ediyor. Bir gün dedesi çocuğa bir okul çantası alıyor çocuk çantasını yanından ayırmıyor dedesinin anlattığı masalları çantasına anlatıyor. Okula başlıyor at sırtında dedesi onu okula getirip götürüyor çocuk bunca mutsuzluk ortamında dürbünüyle, çantasıyla dedesinin anlattığı masallarıyla mutlu oluyor. Yüreği iyilik dolu oğlum Maral ana boynuzlarında bir beşik getir teyzemle orozkulun çocuğu olsun; teyzem dayak yemesin, dedem aşağılanmasın diye dualar ediyor. Çocuk bir gün hasta oluyor hasta yatarken dışarıda ziyafet; herkes sarhoş etler pişiriliyor gülüşler, kahkahalar dışarıda; bakıyor Maral ana vurulmuş onun etleri pişiriliyor. Orozkul boynuzlarını kırmaya çalışıyor çocuk yerinde mıhlanıyor kalıyor o boynuzların arasında beşik getirecekti nasıl kıydınız diye iç hesaplaşma yaşıyor üzüntüsü mide bulantısı baş dönmesi eşliğinde sürüyor. Dedesi sarhoş yatıyor ilk defa dedesini o halde gören çocuk yalvarıyor dede kalk evimize gidelim dedesi mırıldanıyor kalkamıyor. Çocuk kendisini sulara bırakıp balık olmam lazım diyerek sularda boğuluyor. Sonu böyle mi olmalıydı diye çok düşündüm hep iyiler mi kaybeder olan hep çocuklara mı olur diye çok düşündüm. Küçücük çocuk iyiliğinden bir şey kaybetmedi merhametini yitirmedi koskoca insanlar pasifliğinden kötülüklerinden kibirlerinden ödün vermedi. Cengiz Aytmatov bu kitabında hüzün dolu satırları ile kalbime oklar sapladı. Çok etkilendim uzun süre etkisinden çıkamayacağım kesin. Ve şunu düşünmeden de edemedim çocuklara anlatılan masallar, efsaneler hikayeler çocuk kalplerinde ne fırtınalar koparıyor ne farklı dünyalar inşa ediyor dikkatli olmak lazım. Bir taraftan çocukları olmayan aile; ailesi olmayan bir çocuğa anne baba olamıyor anne baba olmayı geçtim insan olamıyor. Mümin dede keşke bu kadar pasif olmasaydın keşke iyiliğin kadar cesaretinde olsaydı ah bu keşkeler ah güzel çocuğum içimi acıttın. Beyaz gemi kitabını çok irdeledim adeta suyunu sıktım üzerinde çok düşündüm bir anne ne kadar zor şartlarda olursa olsun yavrusunu nasıl bırakır? Nasıl yıllarca aramaz sormaz aynı şekilde bir baba. Bir taraftan çocukları olmuyor diye insanlıktan çıkmış kişiler. Bir tarafta iyi mi iyi ama pasif bir dede. Bir tarafta ağzı lağım olan kötü bir nine. Zavallı bir çocuk dedenin aşağılanmalarını okudukça hem çok kızdım hemde çok üzüldüm. Kızdım çünkü bir insan ne kadar çaresiz olursa olsun kendisini bu kadar aşağılatamaz bu duruma zemin hazırlayamaz. Ya ne taraftan bakarsak bakalım her perspektif farklı duygular oluşturuyor. Bu kitap duyguların ağırlığı altında ezdi beni. Sürekli git gellerde kaldım duygudan duyguya geçtim. Gülcemal karakteri, seydahmet karakteri mutlu mu? Mutsuz mu? Çözemedim. Çok öne çıkmayan duygu analizleri ile ikisinin ortasına yerleştirdim. Bu çocuğun acılar çekerek yarı tok yarı aç sevgisiz yaşamasına böyle acı bir sona kim izin verdi bunun mimarı kim? Bu çocuğun Sonu böyle olmamalıydı. Çocuk bir yurda yerleştirilemez miydi? O zaman kitapta verilmek istenen mesaj farklı olurdu. Bu kitap beni çok üzdü çok düşündürdü etkisinden çıkamıyorum. Adı bilinmeyen bu çocuğa ben Güçlü ismini koydum. Güçlü bir çocuktu altın gibi bir kalbi vardı. Büyüklerin koşuşmuş hayatı onu yok etti. Hep çocuk kaldı ve balık oldu gitti. (Sena Gümüş)

Kitabın Yazarı Cengiz Aytmatov Kimdir?

Cengiz Aytmatov, (Kırgızca: Чыңгыз Айтматов (Çıňğız Aytmatov), Rusça: Чингиз Торекулович Айтматов) (d. 12 Aralık 1928, Kırgızistan - ö. 10 Haziran 2008, Almanya).

Ünlü Kırgız Türkü edebiyatçı, gazeteci, çevirmen ve siyasetçi. 12 Aralık 1928 tarihinde Kuzeybatı Kırgızistan'daki Talas eyaletinin Şeker köyünde doğdu. Babası Torekul Aytmatov, Sovyet Kırgızistanı'nda seçkin devlet adamı idi, ancak 1937'de tutuklandı ve 1938'de kurşuna dizildi. Tatar kızı olan annesi Nagima Hamziyevna Abdulvaliyeva tiyatro aktrisiydi. Adı, Cengiz Han'dan esinlenerek konulmuştur.

Gençliği sıkıntılı bir döneme denk gelmişti. O dönemde zaten yeni yerleşmeye başlayan siyasî sistemle, bir de savaşla mücadele etmek zorundaydı. Çok genç yaşta çalışmaya başladı; çünkü II. Dünya Savaşının SSCB üzerindeki etkileri gençleri de etkiliyordu, yetişkinler savaşta olduklarından, gençlere büyük iş düşüyordu. On dört yaşında köyündeki sekreterliğe girdi. Burada tarım makinelerinin sayımı, vergi tahsildarlığı gibi işlerde çalıştı. Köyünden, Kazakistan'a giderek Cambul Veterinerlik Teknik Okulu'nda okudu. Daha sonra şimdiki Kırgızistan'ın başkenti olan Bişkek'e giderek burada Frunze Tarım Enstitüsü'nde öğrenimine devam etti. Ardından Maksim Gorki Edebiyat Enstitüsü'ne geçti ve 1956 ile 1958 yılları arasında Moskova'da okudu. Yazmaya bu yıllarda Pravda gazetesinde başladı. Yazdığı eserleriyle üne kavuştu ve 1957 yılında Sovyet Yazarlar Birliği'ne üye kabul edildi. 1963'te Lenin Ödülü'nü aldı. Eserleri yüz elliyi aşkın dile tercüme edildi. 1990-1994 yıllarında Sovyetler Birliği'ni ve Rusya Federasyonu'nu, sonra ise 2008 yılına kadar Kırgızistan Cumhuriyeti'ni büyükelçi olarak temsil etti.

Aytmatov, Gün Olur Asra Bedel romanının film çekimleri için gittiği Rusya'nın Tataristan Cumhuriyeti'nin başkenti Kazan'da 16 Mayıs 2008'de rahatsızlandı ve böbrek yetmezliği teşhisiyle tedavi için Almanya'ya getirildi. Almanya'nın Nürnberg kentindeki Klinikum Nord'da tedavi gören Cengiz Aytmatov, komaya girdi.10 Haziran 2008 tarihinde Nürnberg'de hayatını yitirdi.

Cengiz Aytmatov Kitapları - Eserleri

  • Beyaz Gemi
  • Toprak Ana
  • Gün Olur Asra Bedel
  • Cemile
  • İlk Öğretmenim
  • Cemile - Sultanmurat

  • Elveda Gülsarı
  • Yıldırım Sesli Manasçı - Yüzyüze - Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek
  • Dişi Kurdun Rüyaları
  • Çocukluğum
  • Ebedi Gelin
  • Kızıl Elma - Oğulla Buluşma - Beyaz Yağmur - Asker Çocuğu - Deve Gözü
  • Cengiz Han'a Küsen Bulut

  • Sultanmurat
  • Selvi Boylum Al Yazmalım
  • Kassandra Damgası
  • Elveda Gülsarı / Yüzyüze / Cemile / Oğulla Görüşme / Askerin Oğlu
  • Şafak Sancısı
  • Sokrat'ı Anma Gecesi
  • Al Yazmalım, Selvi Boylum - Erken Gelen Turnalar - Fuji Yama - Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek

  • Beyaz Gemi - Toprak Ana - Deve Gözü - İlk Öğretmenim
  • Kızıl Elma - Oğulla Buluşma - Beyaz Yağmur - Asker Çocuğu
  • Yüz Yüze / Oğulla Görüşme / Deve Gözü / Askerin Oğlu
  • Fuji-Yama
  • Yıldırım Sesli Manasçı - Kızıl Elma - Beyaz Yağmur - Baydamtal Irmağı’nda
  • İlk Turnalar - Fuji Yama
  • Kader Ağı (Kıyamat)

  • Cemile - Deve Gözü - Selvi Boylum
  • Deve Gözü
  • Yüzyüze
  • Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek
  • Kızıl Elma - Oğulla Buluşma
  • Yıldırım Sesli Manasçı - Asker Çocuğu - Beyaz Yağmur
  • Cemile - Öğretmen Duyşen

  • Hekayələr
  • Kuz Başındaki Avcının Çığlığı
  • Bütün Eserleri: 2
  • Cengiz Aytmatov Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri
  • Time to Speak
  • Seçilmiş Əsərləri
  • Yüz Yüze - Oğulla Görüşme

  • Gülsarı / Yüz Yüze

Cengiz Aytmatov Alıntıları - Sözleri

  • Bir erkek, bir adam ol oğlum.Nerede olursan ol, erkek ol, mert bir erkek olarak kal! (Kızıl Elma - Oğulla Buluşma - Beyaz Yağmur - Asker Çocuğu)
  • İnsana korku veren bazı sözler vardır. "Artık hiçbir zaman!" gibi. Böyle sözlerden sonra söyleyecek bir şey kalmaz. (Elveda Gülsarı / Yüzyüze / Cemile / Oğulla Görüşme / Askerin Oğlu)
  • Biraz daha; birkaç dakika daha yaşatmak istiyordu onu gönlünde. (Kızıl Elma - Oğulla Buluşma)
  • Gün gelir, ağacın kendisi değil, gövdesi bile işe yarar. (Yüz Yüze / Oğulla Görüşme / Deve Gözü / Askerin Oğlu)
  • Gözünün bütün yaşlarını dökerek ağlamak istiyordu, ağlayamıyordu. (Yıldırım Sesli Manasçı - Yüzyüze - Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek)
  • “Yalnız çalışmak için mi yaşar insan?” (İlk Turnalar - Fuji Yama)

  • 20. yüzyıl insanlığın iki büyük dünya savaşına ve türlü kan döküşlere, nükleer felaket ve depremlere, uzayı ele geçirme ve bilimsel teknik uçuşlara tanıklık etmekle kalmadı. Bununla birlikte nice bin yılların, nesillerinin eleğinden geçip seçilmiş manevi zenginliğin, en önemlisi inanç değerlerinin düşmesine; hayatı çürümekten, bozulmaktan koruyangelen yüce sevgi duygusunun basitleşmesine, yok edici edep dışı davranışların mizahı haline gelip zayıf düşmesine yol açtı. Bence bu, insanlık için nükleer savaştan sonra en tehlikeli beladır. (Kuz Başındaki Avcının Çığlığı)
  • "Seviyordu ama özlemiyordu , yanındayım diyordu ama uzaktaydı ; sadece sözler vardı , kendisi yoktu." (Selvi Boylum Al Yazmalım)
  • Talih vardır güldürür, talih vardır öldürür. (Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek)
  • Hayatım boyunca hep seni özledim, seni düşündüm ben. Bu kadar çok beklettiğim için özür dilerim. (Kızıl Elma - Oğulla Buluşma)
  • Demek ki, düşünmemek unutmak demek değilmiş. (Elveda Gülsarı)
  • İnsanoğlu ömründe bir kerecik olsun vicdanıyla baş başa kalmak, yaşamın hay-huyundan uzak durmak istiyor, … (Al Yazmalım, Selvi Boylum - Erken Gelen Turnalar - Fuji Yama - Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek)
  • "Uzun zamandan beri seviyorum seni.. Bilmediğim zamanlardan beri seni sevmiş, seni beklemişim ben. Ve işte geldin, seni beklediğimi biliyormuş gibi geldin! (Cemile)

  • İnsan kalbi böyledir: Onu kolayca dondurabilirsiniz ama çok zor eritir, çok zor ısıtırsınız. (Kızıl Elma - Oğulla Buluşma)
  • Sanki sevginden utanç duyuyor gibisin! (Kızıl Elma - Oğulla Buluşma)
  • İnsanın kahpeliği sınır tanımaz. (Ebedi Gelin)
  • Aşk, yaratılışın hediyesi, sonsuzluğun gizli enerjisidir. (Ebedi Gelin)
  • İnsanlar ne diye böyle yaparlar, bilmem ki! İyiliğe karşılık hep kötülük, hep kötülük. Sonra yaptıklarından utansalar, pişman olsalar bari! O da yok.... (Beyaz Gemi - Toprak Ana - Deve Gözü - İlk Öğretmenim)
  • İnsanın sağlığı yerindeyse, eli kolu tutuyorsa çalışmaktan daha iyi ne var yeryüzünde? (Beyaz Gemi - Toprak Ana - Deve Gözü - İlk Öğretmenim)
  • “Öyle bir bakıyordu ki sanki hem acı çekiyor hem de hayranlık duyuyordu Cemile’ye ve mutlulukla acıyı aynı anda yaşıyordu bakışlarında.” (Cemile - Öğretmen Duyşen)

Yorum Yaz