akademi
Turkcella

Beyaz Geceler - Fyodor Dostoyevski Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Beyaz Geceler kimin eseri? Beyaz Geceler kitabının yazarı kimdir? Beyaz Geceler konusu ve anafikri nedir? Beyaz Geceler kitabı ne anlatıyor? Beyaz Geceler kitabının yazarı Fyodor Dostoyevski kimdir? İşte Beyaz Geceler kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 05.02.2022 02:36
Beyaz Geceler - Fyodor Dostoyevski Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Fyodor Dostoyevski

Çevirmen: Barış Zeren

Orijinal Adı: Belıye Noçi

Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

İSBN: 9786053321392

Sayfa Sayısı: 218

Beyaz Geceler Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Beyaz Geceler

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (1821-1881): İlk romanı İnsancıklar 1846’da yayımlandı. Ünlü eleştirmen V. Byelinski bu eser üzerine Dostoyevski’den geleceğin büyük yazarı olarak söz etti. Ancak daha sonra yayımlanan eserleri çağımızda edebiyat klasikleri arasında yer alsa da o dönemde fazla ilgi görmedi. Yazar 1849’da I. Nikolay’ın baskıcı rejimine muhalif Petraşevski grubunun üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Kurşuna dizilmek üzereyken cezası sürgün ve zorunlu askerliğe çevrildi. Sibirya sürgününden sonra yazdığı romanlarla tekrar eski ününe kavuştu. Bu kitapta sürgünden bir yıl önce yazdığı ve en tanınmış eserlerinden biri olan Beyaz Geceler’in yanı sıra hepsi 1848 yılına ait Başkasının Karısı ve Yatağın Altındaki Koca, Noel Ağacı ve Nikâh, Haysiyetli Hırsız, Yufka Yürekli öyküleri de yer almaktadır.

Barış Zeren (1978): İ.Ü. Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Aynı üniversitede İktisat Tarihi Bilim Dalı’nda yüksek lisansını tamamladı. Lomonosov Moskova Devlet Üniversitesi Slav Tarihi Bölümü’nde araştırmacı olarak bulundu. Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü ve Fransa’da EHESS’te doktora çalışmalarını sürdürüyor. İngilizce ve Rusça’dan sosyal bilim, tarih ve edebiyat çevirileri yapıyor.

İçindekiler

Beyaz Geceler

Başkasının Karısı

Noel Ağacı ve Nikâh

Haysiyetli Hırsız

Yufka Yürekli

Beyaz Geceler Alıntıları - Sözleri

  • Dostluğa hazırım, işte elim. Ama lütfen bana aşık olmayın!
  • Her şeyin iyisi eskidenmiş.
  • Dostluğa hazırım, işte elim... Ama lütfen bana aşık olmayın!
  • Sevmek, güzel birine aşık olmak değil, o kişide bilmediğin bir zamanın, beklenmedik bir anında kendini bulmaktır.
  • “Yüreğim konuşurken ben susmayı beceremem.”
  • "Ancak beni anlayan ulugönüllü, ince ruhlu birisini sevebilirim; çünkü kendim de öyleyim…"
  • "En güzel yıllarımı heba etmiştim! Artık bunun farkındayım ve fark etmiş olmaktan acı duyuyorum."
  • Bir anlık mutluluk! Koskoca bir ömürde az şey mi?..
  • • “Kimseyi sevmeye cesaretim yok.”
  • Dostluğa hazırım, işte elim. Ama lütfen bana aşık olmayın!
  • Dostluğa hazırım, işte elim... ama lütfen bana âşık olmayın!
  • Oysa kaç kez o patikalarda birlikte yürümüşler, o bahçede birlikte umutlanmış, kederlenmiş birbirlerini sevmislerdir.

Beyaz Geceler İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Ah tanrım ne uzun bir zaman dilimidir insan ömründe bir anlık mutluluk.: 'Beyaz geceler' derin bir yalnızlıkla pençeleşmemiş insanların anlayamayacağı kadar hüzün dolu... Yalnızlık, aşk, sonra yine bol bol yalnızlık üzerine kaliteli bir hikaye. Bölümlere 4 gece diye ayrılsa da toplamda 6 gecelik bir zaman diliminde geçmekte ve sabahleyinde son bulmaktadır. Beyaz geceler ismi de malum hepiniz biliyorsunuz; petersburg'a özel bir durum. ama yine de burda şuna dikkat etmek lazım, beyaz saflığı, iyiliği, hayali temsil eder. romanda da böyledir, normalde geceler karanlık iken romanda özellikle beyaz geceler dönemi seçilmiştir. bu da dostoyevski'nin edebi gücüne bir örnektir... Dostoyevski eserlerinin en önemli özelliklerinden biri de kahramanlarıdır. kahramanlar genellikle hayattan kendini soyutlamış tiplerdir,bu romanda da hem anlatıcı kahramanı hem de Nastenka'yı tipik Dostoyevski karakterleri diye niteleyebiliriz. Erkek karakterleri her daim aşkına sadık karakterlerdir öyle ki başka bir erkeğe tercih edilse dahi sevdiğine toz kondurmaz, tıpkı burada kahramanın Nastenka'ya yaptığı gibi. Gideceğini bilir Nastenka'nın. susacağını da bilir kendinin; gelince sever, çok sever... gidince... gidince de sever. aslında sevdiği Nastenka değil, Nastenka'yı sevmeyi sevmektir... Dostoyevski'de kadınlar ise genel itibari ile kötüdür. birçok romanına bakarsanız ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız bu da Dostoyevski'nin kendi özel hayatından gelen bir tezahür müdür derseniz olabilir derim. Nastenka da bu romanda iki yüzlü, ne istediğini bilmez bir karakterdir. Bu romanda en çok dikkatimi çeken şey; anlatımın hem yazar tarafından yapılması (ki karakterin gerçekten yalnız olduğunu çok etkileyici bir üslupla ele alıyor), hem ilahi bakışla ele alması hem de yeri geldiğinde kız karakter nastenka'nın ağzından yapılması ( burada çok yalın, sade ve akıcı bir üslup kullanıyor). Dostyevski tıpkı orhan veli' nin kitabe-i seng-i mezarında yaptığı gibi " ben istersem öyle kapalı bir anlatım kullanırım ve öyle üst dil kullanırım ki hem çok şey anlarsınız hem de hiçbir şey anlamadığınızı zannedersiniz, istersem de öyle açık ve yalın bir üslupla yazarım ki olayların birebir içinde bulursunuz kendinizi" demek istemiş. Özetle sevgili okurlar yine Dostoyeviski ve yine onun hünerleri ;Dünyanın en sıradan hikayesini, en sade üslupla kaleme alıp yüz küsür yıl boyunca milyonlarca insana okutturmak ancak onun eseri olabilir... Son olarak; "Dostoyevski adama soru da sordurur, küfür de ettirir" şeklinde yorumlanma talihsizliğini yaşamış bu eser için; Bakın o karakter siz ondan nefret edesiniz diye kaleme alınmadı ,bu kadar sığ biri değil Dostoyevski.Nitelikli edebiyatın böyle bir amacı olmaz. aksine bundan köşe bucak kaçar eğer öyle "içselleştirdiyseniz" karakteri, ortada iki seçenek var: Ya dostoyevski kötü bir edebiyatçı Ya da sizin edebi birikiminiz dostoyevski'yi anlamak için yeterli değil. Ki ikinci seçenek daha makul. Ayrıca küfür, bir bağlaç değildir. keza küfür etmek, bir kendini ifade ediş şekli değildir aksine küfür etmek, bir karakter defosudur. ve diğer tüm nitelikli sanat eserleri gibi, nitelikli edebiyatın da, kişiye sağlayacağı birikimle, bu tip bireysel ve cinsiyetçi defoları aşmaya yardımcı olacağı varsayılır... (yakamoz)

Kelebeğin dört günlük rüyası: “Beyaz Geceler” Dostoyevski’nin, 1948 yılında, henüz 27 yaşında iken, bir gazetede yayınlanmak üzere tasarlayarak kaleme aldığı, saf, sade, sıcacık ve fazlasıyla melodramatik bir uzun öyküsüdür. Öykünün konusu, Dostoyevski’nin hayalperest diye tanımladığı ve kendisine bir isim vermeyi dahi fazla bulduğu 26 yaşındaki sefil bir adam ile 17 yaşında güzel, cahil ve fakat her zaman olduğunun aksine, -cehaleti ve güzelliğine rağmen- merhametli Nastenka arasında geçen ve 4 beyaz gece içerisinde doğup gelişen ve neticeye bağlanan acı bir aşk hikâyesidir. Bu 26 yaşındaki “sefil” hayalperest, 8 yıldır Petersburg’ta yaşayan, öykünün sonlarına doğru öğrendiğimiz üzere çok fazla olmasa da düzenli bir geliri olan, hayal kurmaktan yaşamaya fırsat bulamamış ve pek çok şeyi kaçırmış zarif bir Dostoyevski bedbahtıdır. 8 yıldır yaşadığı kentte tek bir tanıdık dahi edinemeyen bu adam, zaruri yalnızlığını, yalnız bir adamın muzip, hastalıklı, zengin ve derin iç dünyası ile kentin mekanik işleyişi arasında kurduğu arkadaşlık ile teselli etmektedir. İsimsiz kahramanımız, birbirinin aynı nice sefil günlerinden birinde, Petersburg şehrinin mekanik akışına o sabit, acınası, kimse tarafından fark edilmeyen köşesinden şehadet etmekteyken talih yüzüne güler. Köprübaşında ağlayan kederli bir tazeye rast gelir. Zayıf iletişim teşebbüsü tazenin zarif reddiyle karşılaşır. Fakat talih kendisine melodramatik bir şekilde gülümser ve tazenin başına, bu sefil adam için kahraman olma fırsatını yaratan o kart zamparayı musallat eder. Budaklı sopa ve bu beyaz gecelerde bir miktar melodramatik olmaya kararlı talih sayesinde, kederli genç tazeyi bu geçkin tacizciden kurtarır. İsimsizliğinin yanına bu talihli kahramanlığı ekleyen hayalperestimiz, büyük bir coşkunlukla girer sohbete. Kahramanına minnet ve güven duyan taze de zarafetle mukabele eder kendisine. Olabildiğince süratli bir şekilde birbirlerine karşı güven ihtiyaçlarını tatmin eden romantik kahramanlarımız, kederli genç kızın önerisi üzerine coşkulu kahramanın düşüncesiz bir coşkunlukla kabul ettiği bir akitle ilk tanışma gününü tamamlarlar. Bu akit, genç kızın –kim bilir belki de flörtöz bir şımarıklıkla- kahraman gencin kendisine kesinlikle âşık olmaması şartıyla ertesi gün yine aynı yer ve saatte buluşmaktan ibarettir. Cahil ve iyi yürekli kızın bu ilk tanışma günündeki kimi tavırları çekingen gencin kırılgan ve ürkek kalbinde küçük bir cesaret peydahlamıştır. Zira sekiz senedir kimsiz, kimsesiz ve kimliksiz yaşadığı şehirde bir âdemoğluyla konuşmak fırsatını bu denli güzel bir genç kızla yakalayan yorgun hayalperest var gücüyle kendisini ifşa etmekteyken genç kızın, bu coşkulu anlatının satır aralarına yaptığı katkı, bu gün otuzunu geçmiş her erkeğin fark edeceği niteliktedir. Zincirinden boşalmış kahramanımız çok da gereği yokken kadınlar konusundaki beceriksizliğini ve çekingenliğini ayan beyan ilan ederken kederli genç kızın onca kederi arasında bu kahramana “böyle çekingenliklerden kadınlar hoşlanır. İsterseniz dahasını da söyleyeyim, böyle çekingenlikler benim de hoşuma gider ve yanımda eve kadar gelmenize izin vereceğim” demesi, değil bu kırılgan adamı, kitabın başındaki bizleri dahi heyecanlandırmaktadır. Fakat beğenildiğinin “bal gibi farkında olan” her güzel genç ve cahil kızın özgüveni ve şımarıklığıyla Nastenka, yeşillenmekte olan kahramanı âşık olunmaması konusunda ikaz ederken zalimce bir randevu verir. Zalimcedir çünkü buluşma saati ve yeri bu tez canlı genç için değil, bir yıldır yolu gözlenen o “hayırsızın biri” için tasarlanmıştır. Fakat minik bir dipnotla da uyarmıştır: “size randevu verdiğimi düşünmeyin. Sizi uyarıyorum, benim kendim için burada olmam gerekiyor.” İkinci beyaz gece hayalperestimizin coşkulu ve heyecanlı bekleyişi refakatinde geliverir. İsimsiz kahramanımız tüm açıklığıyla anlatır küf kokulu yalnızlığını. 26 yaşındaki kahramanımız, henüz geçkin olmasa da fiziksel olarak yaşı, çok düşten yüz üstü düşenlerin düş kırıklığı ile bu fırtınalardan güzel bir genç kızın saf ilgisinin huzurlu ve güvenli limanına demir atmak arzusuyla aktarır bu hayal âleminin açıklarında başından geçen badireleri. O limandan izin çıkar sonra ve fakat kısa süreliğinedir. 26 yıllık tırtıl 4 günlüğüne kelebek olmuştur. Sonra Nastenka başlar anlatmaya. Ve sırf flört sandığı şeyin aslında gerçeğin ta kendisi olduğunu anlamak zamanı gelmiştir kelebeğimiz için. Sevdiği kızın kendisini, bizim kültürümüzdeki karşılığı şarkılara da konu olan ve alt kültür tarafından “sevdiğim kız bana abi dedi!” diye kavramsallaştırılan realiteyle karşılaşması kelebeğimizin kolunu kanadını kırar. Nastenka çengelli bir iğneyle bağlı olduğu büyükannesinin hayatından, zarif ve muhtemelen kadınlardan anlayan parasız bir yakışıklının aşk atına binip uzaklaşmak istemiştir tam bir sene önce. Parasız yakışıklı bir kadının mutsuzluğunun kaynağını tespit edip tam da o noktaya hitap edecek ve bir erkeğe ancak yaratılış anında hediye edilebilecek donanıma sahiptir. Öyle de olur. Nastenka’nın yarasını deşer ve zarif parasız yakışıklılığını da sinsi bir sessizlikle merhem olarak önerir. Bu hiç söze dökülmeyen öneri Nastenka tarafından, tüm kadınlık gururunun yok sayıldığı bir heyecanla ve gizlice hazırlanmış bir bohçayla kabul edilir. Fakat parasız yakışıklı bizim aşina olduğumuz ve Atilla İLHAN’ın şiirini de yazdığı o “hayırsızın biri” değildir. Zira dürüst bir mazeret ve açık bir yüreklilikle bir yıl sonrasına bir randevu verir Nastenka’ya. Tırtıl sessiz ve vakur bir şekilde kavrar böylece, kısa süreliğine demir attığı bu limanı kimin ve hangi hikâyenin neticesinde keşfettiğini. Kahramanımız bizlerin pek de aşina olmadığı bir hamurdandır. “Ya benimsin ya toprağın” dememiş ve delicesine sevdiği kız tarafından delicesine sevilen bu parasız yakışıklı ile etik dışı bir mücadeleye girmemiş bilakis benimle olmasa da mutlu olsun sevdiğim diyecek derecede bir erdemle, bu genç kızın kederine ortak olmuş, -evet hiçbir erkeğin kolaylıkla empati kuramayacağı bir şekilde- ve onu neticeye ulaştıracağına inandığı samimi önerileriyle desteklemiştir. Bu ideal etiğin bizdeki karşılığı ancak taverna müziğinde “nikâhına beni çağır sevgilim” bayağılığı ile vücut bulabilmiştir. Üçüncü beyaz gecede kahramanımız aşağılanmanın zirvelerine ulaşır. Delicesine sevdiği kızın delicesine sevdiği erkek tarafından, hiç açıklamasız bir şekilde bekletilerek hüzünlere gark edildiği bu gecede kahramanımıza, seven bir erkeğin kimyasıyla yanıp kavrulmaktayken “bir genç kız kankası” olarak sevdiğine dert ortağı olmak talihsizliği düşmüştür. Ve nihayet son geceye ulaşırlar. Hemen yanı başında, tüm kalbini dolduran kadının, hoyrat bir yabancı için acı çektiğine şahit olmak ve teselli kadrosundan da olsa onun yanında yer almak ayrıcalığına sahip olabilmek için aşağılanmaların en büyüğüne katlanmak felaketini yaşayan kahramanımız dile gelir nihayet. Tüm açıklığıyla anlatır sefil aşkını hiçbir şey ummadan. Fakat talih kendisine giderayak arifeyi gösterecektir. Parasız yakışıklı tarafından hayal kırıklığına terk edilen genç, güzel, cahil fakat buna mukabil merhametli Nastenka, tüm dürüstlüğüyle bu sefil aşka karşılık vereceğini söyler. Büyükannesinin, çengelli iğneyle bağlı olduğu hayatından, parasız yakışıklının aşkıyla hürriyet hayal eden genç kızımız bu seferde, bir yıldır boş bir umutla bağlandığı bu hayırsızın aşkından, sık sık “keşke o sen olsaydın” dediği bu iyi yürekli adamın sevgisiyle arınmak istemektedir. Her cahil ve güzel genç kız gibi pragmatik bir cins-i latiftir Nastenka. Fakat tüm pragmatik genç kız heyecanlarının hemen yanı başında görkemli bir de dürüstlüğe sahiptir ve önlerine açılan yeni hayatın ilk gündem maddesinin sarılması gereken bu yara olduğunu sarih bir şekilde ifade eder. Seri bir şekilde yapılır evlilik planları. Merhametli ve vefakar bir şekilde, kuracakları yeni hayatlarına geride bıraktıkları hayatlarının demirbaşı ihtiyar ve alık yüklerini entegre etme üzerine çabucak ve iyimser bir mutabakata varırlar. Bir sonraki gün ilk somut adımlar atılacaktır artık. Kelebeğimizin önünde sonsuzluğun kapısı açılmış gibidir ve fakat ansızın bir genç adam geçer yanlarından. Bu odur… Kız kanatlanır ve bir serçenin telaşıyla uçup gider parasız yakışıklıya. Kelebek ölür… … Ertesi sabah bu tip durumlarda mutlaka olması gerektiği gibi pis bir yağmurlu güne uyanır kahramanımız. Kahramanlık ve kelebeklik geride kalmıştır artık. Dört gün önce bıraktığı hayata, çok daha fazla yenik bir şekilde başlar hayalperestimiz. Ve hiç beklenmedik merhametli bir mektup, hayalperestimizin bu pis yağmur eşliğinde yeniden girdiği Petersburg tabutunda nefes alacağı bir delik açar. Bu acı hikâyeyi Dostoyevski’nin sefil bedbahtının ağzından dinleriz. Anlatıcımız sefil yalnızlığının ve kısa süren saadet günlerinin ta içerisinden seslenir bize ve tüm hikâye olaylarına bu acınası delikten (içten) bakar. Kalender meşrep anlatıcımızın isyan ve itiraz ettiği, eleştirdiği hiçbir şey yoktur. Naif bir şekilde benimsemiştir başından geçen hadiseleri. Olayları ve mekânı çarçabuk ve son derecek ekonomik bir şekilde aktaran anlatıcımızın hikâyesi, çok uzun diyaloglar olarak sunulmuştur. Orhan PAMUK, İletişim yayınlarından çıkan nüshası için yazdığı önsöze “yirmi yaşlarında hangi yalnız ve mutsuz erkek yıldızlı bir bahar gecesi şehrin sokaklarında yürürken bir köprübaşında gözyaşları döken bir genç kızı hayal etmez!” diye başlıyor. Fakat hikâyenin hazin sonunu gördükten sonra bu düşüncenin ne denli yersiz olduğu –en azından bu topraklar için- çıkıyor ortaya. Dostoyevski kim bilir hangi mazoşist duygularla, 27 yaşındaki karmaşık ruhundan bir kahraman yaratmış ve tüm acımasızlığı ile yaklaşık 100 sayfa boyunca bu kahramana eziyet etmiştir. Nastenka’yı merhametli bir şekilde tasarlaması okura kurulmuş zekice bir tuzaktır; zira bu devasa acının tek tesellisi olabilecek şeyi; yani ihanet ve zulme uğramış bir erkeğin meşru öfkesinin huzurundan mahrum etmiştir bir ismi bile çok gördüğü ve her erkeğin içinin bir yerinde sinik bir şekilde yaşayan yalnız “hayalperesti.” (M.C.Ö)

Herkese merhaba (: Bir süredir Dostoyevski okumuyordum ilaç gibi geldi bu kitap. Biraz Dostoyevski’nin hayatından bahsedecek olursak, alkol bağımlısı, sert bir baba ile hastalıklı, hor görülen bir annenin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Babası sağ olsun; tıpkı Franz Kafka gibi o da nefret duygusuyla henüz küçük bir çocukken tanışmış, aynı şekilde içe kapanık annesinin haline üzülmüş ve romanlarındaki karakterlerinde hep onların üzerinde bıraktığı izlere yer vermiştir. Annesinin ve babasının ölümünün ardından, yolculuğuna ağabeyiyle birlikte devam etmiş, hayatındaki pek çok önemli olayı abisi Mihail’le birlikte yaşamıştır. Kumar oynamış, bohem çevreler edinmiş, kürek mahkumu olmuş, hatta ölüm cezasına çarptırılmanın nasıl bir duygu olduğunu bile öğrenmiştir. Tüm bunlara ek olarak, sırf acıdığı için dul bir kadınla evlenmiş, onun ardından yaptığı ikinci evlilikten babalığı tatmış ancak kısa süre sonra küçük kızını kaybederek evlat acısıyla da tanışmış Dostoyevski. Kitap Petersburg'da "hayalperest" ismini verdiği kahramanımız ve ilk görüşte aşık olduğu Nastenka’nın başından geçen 4 gün anlatılır. Hayalperestimiz bir tacizden Nastenka’yı kurtarır ve bu durum sonucunda ikili arasında bir dostluk başlamış olur. Nastenka ile geçirdiği gün ve geceler artık hayalperestimiz için “beyaz geceler”dir. Ancak güzel Nastenka’nın kalbi bir başkasına aittir ve evlenmek için onun dönmesini beklemektedir. Hayalperestimiz bu durum karşısında zorlansa dahi onun için Nastenka ile sohbet edebilmek her şeye bedeldir. Oldukça keyifli ve akıcı bir kitaptı. Okumanızı tavsiye ederim. “Yarın harika bir gün olacak. Ne de mavi bir gökyüzü! Ay nasıl da parlıyor!” (Ceren)

Kitabın Yazarı Fyodor Dostoyevski Kimdir?

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (Rusça: Фёдор Миха́йлович Достое́вский) (d: 11 Kasım 1821, Moskova - ö: 9 Şubat 1881, Sankt Petersburg), Rus roman yazarı.

Dostoyevski, Mikhail ve Maria Dostoyevski'nin oğlu olarak 11 Kasım 1821 tarihinde Moskova'da doğdu. Altı çocuklu ailenin ikinci çocuğuydu. Babası Mikhail, askeri cerrahlıktan emekli olduktan sonra Mariinsky Hastanesi'nde yoksullara hizmet etmeye başladı. Hastane, Moskova'nın en kötü yerlerinden birinde bulunuyordu. Dostoyevski de bu hastane de doğdu. Mikhail, alkole bağımlıydı ve evini sıkı disiplin ile yönetiyordu. Çok kolay sinirlenebiliyordu. Dostoyevski'nin annesi Maria ise bir tüccar kızıydı.

Dostoyevski, çocukluğunu çoğu zaman sarhoş bir baba ve hasta bir anne arasında geçirdi. Babasının çalıştığı hastaneden bulunan hastalar ile vakit geçirmeyi ve onların hikâyelerini dinlemeyi çok seven Dostoyevski, ilköğrenimini Moskova'da yaptı. Annesi tüberküloz hastalığı yüzünden öldüğü zaman, sert disipliniyle tanınan Petersburg Mühendis Okulu'na gönderildi. Arkadaşlarının, sinirli ve aşırı duyarlı bir yapıya sahip olduğu için "Ateş Fedya" lakabını verdikleri Dostoyevski, Petersburg'ta zamanını kitap okuyarak, düşüncelere dalarak ya da kardeşi Mihail ile söyleşerek geçirdi. Babasının 1839'daki ani ölümünü burada öğrendi.

Okulu başarıyla bitirdikten sonra İstihkâm Müdürlüğü'ne girdi. Bir yıl sonra istifa ederek buradan ayrıldı. Ordudan ayrıldıktan sonra edebiyata yönelen Dostoyevski'nin ilk kitabı İnsancıklar, 1846 yılında yayımlandı. Bu eserinin ardından yazdığı kitaplarla beklediği başarıya ulaşamayan Dostoyevski'nin umudu kırıldı ve politikayla ilgilenmeye başladı.

1849 yılında devlet aleyhindeki bir komploya karıştığı iddiası ile tutuklandı. On ay hapishanede kalan Dostoyevski, kurşuna dizilmek üzereyken diğer sekiz tutuklu arkadaşı ile affedildi. Cezası dört yıl kürek, dört yıl da adî hapse dönüştürüldü. Cezasını çekmesi için Sibirya'da bulunan Omsk Cezaevi'ne gönderildi. Burada geçirdiği dört yılın ardından er rütbesi ile hizmete verildi. Subaylığa kadar yükseldi. 1857 yılında Maria Dmitrievna Isayeva ile evlendi. Beş yıl boyunca görev yapan Dostoyevski, 1859 yılında özgür bırakıldı ve Petersburg'a yerleşti.

Petersburg'a döndükten sonra Ezilenler (1861) ve Ölüler Evinden Anılar (1862) adlı eserleri yazdı. Kardeşiyle birlikte iki dergi çıkardı. 1862'de arzuladığı Avrupa seyahatini gerçekleştirdi. Sara nöbetleri ve kumar bağımlılığı yüzünden maddi açıdan darlığa düştü. Bu dönemde Yeraltından Notlar (1864), Suç ve Ceza (1866), Kumarbaz (1866), Budala (1868), Ebedi Koca (1870) ve Ecinniler (1872) gibi eserleri yazdı. Eşinin ölümünden sonra sekreteriyle evlendi. Yeniden borçlandı ve kumarhanelerde gezmeye başladı. Kızının ölümünün ardından büyük bir sarsıntı geçirdi. Delikanlı (1875), Bir Yazarın Günlüğü (1876) ve Karamazov Kardeşler (1879) adlı eserlerinde yazarlık hayatı boyunca konu edindiği temaları yeniden ele aldı. Karamazov Kardeşler adlı yapıtını üç yılda bitiren Dostoyevski, bir ciğer kanamasıyla yatağa düştü ve 9 Şubat 1881 tarihinde öldü. Dünya edebiyatını en çok etkileyen ve en çok okunan yazarlardan biri olan Dostoyevski'nin eserleri birçok 20. yüzyıl düşünürünün fikirlerini derinden etkiledi.

İlk yazarlık dönemi

Ordudan ayrıldıktan sonra kurgusal roman yazmaya başladı. Dostoyevski'nin ilk kitabı olan İnsancıklar (Bednye Lyudi) ilk olarak 1846 yılında yayımlandı. Dostoyevski, toplumunu acımasız kurallarında yaşlı bir adamın öksüz bir kıza duyduğu sevdayı iç dünyasındaki derin çatışmalarla işledi. Halkın sıcak ilgisiyle karşılanan bu kitap, eleştirmenlerden de övgüler aldı. Ünlü eleştirmen Belinski, romanı okuduktan sonra Dostoyevski'ye gelecekte büyük bir yazar olacağına dair övgü dolu sözler söyledi. Şair Nikolay Neksarov, Dostoyevski hakkında "Yeni bir Gogol doğdu" diye konuştu. Yazarlıkta ün sağladıktan sonra 1846 yılında Gogol esintileri bulunan kitabı Öteki (Dvoynik) yayımlandı. Yazar bu romanda, kendini ortadan kaldırmaya çalışan benzeriyle sürekli çatışma halinde bulunan bir memurun hikâyesini anlattı. Bu romanda ele aldığı çift kişilik temasını daha sonra bazı romanlarında kullansa da roman, Belinsky dahil hiçbir eleştirmence beğenilmedi. Eleştirmenler romanı sıkıcı buldu ve alay etti.

1847 yılında ise Ev Sahibesi (Hozyayka) isimli romanı yayımlandı. Dostoyevski bu eseri ile de beklediği övgülerin aksine olumsuz eleştiriler aldı. Dostoyevski, ruhsal çöküntüye düştü ve üzüntüden hasta oldu. Ancak yazarlığı bırakmayan Dostoyevski, 1848 senesinde Beyaz Geceler (Belıye Noçi) ve Bir Yufka Yürekli (Slaboye Serdtse) adlı kitapları yayımlattı. Bir Yufka Yürekli, yazara itibarını yeniden kazandırsa da beklediği başarıyı elde edemeyen Dostoyevski'nin umudunu kırdı. Yazarlıkta umudunu kırılan Dostoyevski, politikayla ilgilenmeye başladı ve genç liberallerin (Tetrashevski) grubuna girdi.

İkinci yazarlık dönemi

1859'da ordudan terhis edilerek Moskova dışında küçük bir yerde kalmaya zorlanan Dostoyevski, özgürlüğüne kavuştuktan sonra Petersburg'a döndü. Kardeşi Mihail ve arkadaşı N.N. Strahov ile birlikte Vremya (Zaman) ve sonra da Epoha (Dönem) adlı dergileri hazırladı. Bu dergilerde Slavcı düşünceyi savunduğunu belirten yazılar yazdı. Ezilenler (Unijenniye i Oskorblyonniye) ve Ölü Evinden Anılar (Zapiski iz Mertvogo Doma) ile kendinden söz ettirdi. 1863 yılında arzuladığı Avrupa seyahatini gerçekleştirdi. Sara nöbetleri ve kumar borçları yüzünden sıkıntıya düşen ve yayımcılardan yazmadığı romanların avanslarını alarak yaşayan Dostoyevski, Yeraltından Notlar adlı yapıtı 1864 yılında yayımlandı. Romanda bir zihnin derinliklerine indi. Suç ve Ceza (Prestuplenie i Nakazanie) ve Kumarbaz(İgrok) adlı yapıtları 1866 yılında yayımlandı. Dostoyevski, Suç ve Ceza'yı 1858 yılında Semipalatinsk'te bulunduğu zaman Roussky Slovo dergisi için uzun bir hikâye olarak tasarlamıştı. Bunun nedeni, Sibirya'dan ayrılana dek roman yazmama kararı almasıydı. Dostoyevski, kardeşi Mihail'e gönderdiği bir mektupta kitap hakkında:

“ ...Konusu gerçekten çok güzel. Kahramana gelince, bugüne kadar hiç denenmemiş bir kişi. Ama bugünün Rusyasına bakacak olursak, böyle bir kişi karşımıza sık sık çıkmaktadır. Bu sonuca halkın kafasını yeni fikirleri anlayarak vardım. Öyle hissediyorum ki, yeni fikirler ve görüşlerle döndüğüm zaman, romanımı genişletmekte başarılı olacağım. Kişi aceleye gelmemelidir dostum. Ve insan iyi olanın dışında hiçbir şey yapmamalıdır... ”

diye yazdı.

Dostoyevski, bu eserinde bir Rus aydını olan Raskolnikov'un kendi doğrusu adına işlediği cinayetleri ve vicdanıyla hesaplaşmasını konu edindi. Yazar, küçük bir otel odasında ve kötü bir ekonomik durumla yazdığı Suç ve Ceza'yı 1866 yılında tamamlamıştı. Dostoyevski'nin yazdığı Budala (Idiot) eseri 1866, Ebedi Koca (Veçnıy Muj) 1870, Ecinniler (Besı) 1872 yılında yayımlandı. Bütün bu başyapıtlar birbirinin izledi. Karısı öldükten sonra sekreteri Anna Grigoriyevna Snitkina ile evlendi. Yeniden borçlanan ve kumaranelerde dolaşmaya başlayan Dostoyevski, bir kız çocuk sahibi oldu. Ancak kızı fazla yaşayamadı ve doğduktan kısa süre sonra öldü. Dostoyevski de bu yüzden büyük bir sarsıntı geçirdi. 1875'te Delikanlı (Podrostok), 1876'da Bir Yazarın Günlüğü (Dnevnik Pisatelya)[ ve 1879'da Karamazov Kardeşler (Bratya Karamazovi) adlı romanları yayımlandı. Hayatı boyunca eserlerinde işlediği temaları yeniden ele aldığı, insan duygularının derinliğine inen eserler yazan Dostoyevski, Karamazov Kardeşler'de Ivan ve Alyosha Karamazov adlı karakterler için filozof Vladimir Sergeyevich Solovyov'dan ilham aldı. Zosima ve Alyosha'nın öne çıkacağı Bir Büyük Günahkarın Yaşamı adlı eseri tamamlayamadı. 1881 yılının Ocak ayında bir ciğer kanaması geçirerek yatağa düştü ve 9 Şubat 1881 tarihinde öldü. Dostoyevski için yapılan cenaze töreninde yaklaşık otuz bin kişi tabutunun arkasında yürüdü.

Dostoyevski, beğeniyle karşılanan ilk romanı İnsancıklar'dan sonra yazdığı Öteki ve Ev Sahibesi ile olumsuz yorumlar aldı ve depresyona girdi. Ancak yazar, kendisini ruhsal çöküntüye götüren düşüncelerden uzaklaşmayı bildi. Dış dünyadan kopan zihninin parçalanışını kendi çözen yazarın eserlerindeki ruhbilimsel açıdan en zengin tema da çift kişilik temasıdır. Kendini ortadan kaldırmaya çalışan benzeriyle sürekli çatışma hali içerisinde bulunan bir memuru anlattığı Öteki adlı yapıtında daha sonra da işleyeceği bir tema olan çift kişilik temasını işlemişti.

Ellili yaşlarında içine bazen bir karamsarlık ve ağırlık çöken Dostoyevski, bu durumu ikinci eşi Anna Grigoriyevna Snitkina’ya "Sanki bir suç işlemişim gibi bir çeşit sebepsiz hüzün ve keder içindeyim" diye açıklamıştı. Ecinniler'de Stavrogin'i bir çocuğa tecavüz ettirmiş olması yüzünden de kendini hep suçlamıştı.

Dostoyevski kendi çocukluğunda, annesine acı çektirmesinden, sürekli sarhoş olmasından ve hizmetkârlara kötü davranmasından dolayı babasından nefret ediyordu. Eserlerinde kullandığı, kaderine boyun eğen ve uysal kadın örneğini kendi evinde; annesinde gördü. Kadının alttan alması, erkeği daha da kızdırmaktan başka bir işe yaramayacağını görmüştü. Çok duyarlı biri olan Dostoyevski, bu yüzden babasına kin besliyordu. Babasının ölümünü haber aldığında, "Babamın ölümünde benim hiçbir suçum yok, ama bu öldürmenin kefaretini ödemeye hazırım, çünkü içimden onu öldürmek geçiyordu" diyerek Karamazov Kardeşler adlı romanında yer alan Dimitri Karamazov'un tepkisinin benzerini gösterdi. Dostoyevski, babasının ölümünü istediğini düşünerek depresyona girdi. Bazı yazarlara göre de ilk sara nöbetlerine de bu düşünce sebep oldu. Sigmund Freud ve birçok psikanalizci, babaya duyulan bu nefrete ve bunu izleyen suçluluk düşüncesine dayanarak Dostoyevski'nin hastalığının sinirsel kökenli olduğunun ortaya çıkardı.

Andre Gide, Ezilenler adlı romanın, aşağılanışın insanı cehennemlik ettiği, alçakgönüllüğünse kutsallaştırdığı fikriyle dolu olduğunu söylemişti. George Steiner ise Charles Dickensvari bir havanın olduğunu söylediği Ezilenler'de bulunan temanın Ebedî Koca'da, Ecinniler'de ve Karamozov Kardeşler'da da yer aldığını söyledi. Nicholas Berdyaev, Dostoyevski'nin bütün yaratıcı gücünü insana ve insanın kaderi temasına adadığını, bunun da onu ölümsüz kılmaya yettiğini belirtti.

Devlet aleyhinde bir komploya katıldığı iddiası ile tutuklandıktan sonra sekiz ay hapisanede kalan Dostoyevski, suç ve ceza kavramlarıyla en yoğun şekilde burada karşılaştı. İdam edilmek üzereyken affedildi. Cezası dört yıl kürek ve altı yıl adî hapse dönüştürüldü. Dört yılın sonunda er rütbesi ile kışlaya verildi ve 1859 yılında terhis edildi. Suç ve Ceza adlı eserini 1858 yılında oluşturmaya başladı. Bu eserinde ahlak kavramını ve siyaseti harmanladı. Dostoyevski, bu romanda sadece Rus halkını değil, tüm insanlığı tehdit eden bir kısır döngüden kurtulmanın gerçekleşebileceğini vurguladı. Yazar, John Stuart Mill'in ekonomik refah için bireysel bencilleşmeyi öneren kuramını Semyon Zaharoviç Marmeladov'un ağzından eleştirdi.

Dostoyevski, düşünce ve sanat deneyimini sürekli olarak arttırdı. Tanrı'dan, ateizmden, kötülükten, özgürlükten söz eden roman karakterleri, gerçekte aynı bilincin farklı anları gibidir. Bu karakterler aracılığıyla Dostoyevski, cinleri ruhundan uzaklaştırır. Bakış açısı değişmekle beraber eserleri, gerçeğin hep aynı çoşkulu ve acı veren arayışı içerisindedir.

Fyodor Dostoyevski Kitapları - Eserleri

  • Suç ve Ceza
  • Öteki
  • Beyaz Geceler
  • Yeraltından Notlar
  • Kumarbaz
  • Ölüler Evinden Anılar

  • Amcanın Düşü
  • Başkasının Karısı
  • Puşkin Üzerine Konuşma - Batı Çıkmazı
  • Budala
  • Ecinniler
  • Delikanlı
  • Ebedi Koca

  • Ev Sahibesi
  • Ezilenler
  • İnsancıklar
  • Karamazov Kardeşler
  • Mutluluğun Kıyısında
  • Öyküler
  • Stepançikovo Köyü

  • Yufka Yürek
  • Netoçka Nezvanova
  • Tatsız Bir Olay
  • Timsah - Gülünç Bir Adamın Düşü - Uysal Bir Ruh
  • Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları
  • Dokuz Mektupluk Roman
  • Dünyayı Güzellik Kurtaracak

  • Üç Novella
  • Bir Yazarın Günlüğü
  • Suç ve Ceza (Çizgi Roman)
  • Rus Öyküleri
  • Büyük Engizisyoncu
  • Gülünç Bir Adamın Düşü
  • Mektuplar

  • Çocuklarla Beraber
  • Beyaz Geceler - Uysal Kız
  • Nelli’nin Öyküsü
  • Dürüst Hırsız
  • Bobok
  • Yufka Yürekli - Soytarı
  • George Sand Öldü mü?

  • İradesiz Adam - Noel Ağacı ve Düğün
  • Karamazov Kardeşler (Cilt 2)
  • Küçük Kahraman
  • Diriliş - Kumarbaz
  • Çocukluğum - Ezilenler
  • Timsah
  • Bir Yufka Yürek - Dürüst Hırsız

  • Ecinniler (Cilt II)
  • Suç ve Ceza 2. Cilt
  • Yeraltından Notlar - Beyaz Geceler
  • Karamazov Kardeşler - Cilt 3-4
  • Budala 2. Cilt
  • Seçmeler
  • Delikanlı 2. Cilt

  • Başkasının Karısı - Namuslu Hırsız
  • İnsancıklar - Beyaz Geceler
  • İnsancıklar - Netoçka Nezvanova
  • Uysal Kız
  • Delikanlı - Cilt 3
  • Rus ve Dünya Edebiyatı Üzerine Notlar
  • İnsanın Ruhunu Yücelten Bir Acı, Ucuz Bir Mutluluktan Daha Değerlidir

  • Seçilmiş Əsərləri
  • Yoxsul İnsanlar
  • Bay Proharçin
  • Üç Hikâye: Beyaz Geceler - Polzunkov - Yufka Yürek
  • Sıradışı Bir Olay
  • Four Stories
  • Timsah ve Nahoş Hikaye

  • Suç ve Ceza

Fyodor Dostoyevski Alıntıları - Sözleri

  • Bence tehlikenin ahmak kimseler tarafından gelmesine hiç gücenmemeli, çünkü işleyen kafaları değildir. (Ecinniler (Cilt II))
  • Çok duygulu, ama ezilmiş insanlar vardır. Bu insanların delilikleri, öbür insanlara karşı bir çeşit kara mizah gibidir. (Çocuklarla Beraber)
  • Her şeyin iyisi eskidenmiş. (Beyaz Geceler)
  • -“Çağ dışı ve çağdaş ihtiyaçlara uymayan sanat büsbütün var olamaz. Varsa da o sanat değildir; o, soysuzlaşmıştır, yozlaşmıştır, gücünü ve her türden sanat değerini kaybetmiştir.” (Rus ve Dünya Edebiyatı Üzerine Notlar)
  • Bırak geçmiş geçmişte kalsın... (Dürüst Hırsız)
  • ..kadın bütün hakikati duysa da sanki bilmiyor duymuyor gibi davranır! (Ev Sahibesi)

  • "Başkalarından saygı görmek istersen, önce ve en önemlisi kendi kendine saygı duymalısın; ancak bu şekilde kendini saydırabilirsin." (Ezilenler)
  • Anlık bir yanılgıydı benimkisi, bir sis, bir duygu yoğunluğuydu. (Bir Yufka Yürek - Dürüst Hırsız)
  • “…kendine lâyık görmediği bu kadar büyük bir saadet onu ezmiş, içini allak bullak etmişti. Nihayet, bedbaht olmak için durmadan marazi bir şekilde vesileler arayarak haraboluyordu…” (İradesiz Adam - Noel Ağacı ve Düğün)
  • İnsan her şeye alışan bir yaratıktır ve sanırım bu onun en iyi niteliğidir. (Ölüler Evinden Anılar)
  • "her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır. (Yeraltından Notlar)
  • Kaderin cilvesi, şanssızlık, gene bırakmamıştır peşini (Bay Proharçin)
  • “Yüreğim konuşurken ben susmayı beceremem.” (Beyaz Geceler)

  • Kendini en iyi aldatmasını bilen, herkesten daha neşeli yaşar. (Suç ve Ceza 2. Cilt)
  • Bir suçsuzu cezalandırmaktansa, on suçluyu bağışlamak daha iyidir. (S. 682) (Karamazov Kardeşler - Cilt 3-4)
  • İnsanın aptallığı sonsuzdur, siz de bilirsiniz. (Yufka Yürekli - Soytarı)
  • İnsanın zihni neyle meşgulse rüyasında onu görür. (Suç ve Ceza (Çizgi Roman))
  • Çok tuhaf ama olasılıkların gerçekten bir sistemi olmasa bile rastlantısal bir düzeni var sanki (Kumarbaz)
  • İnsanın kendi yüzünden daha şeytanca ne vardır? Çünkü kimse öyle olduğuna inanmaz. (Ecinniler (Cilt II))
  • Ne çok gülmüşümdür, içinde binlerce kötülük bulunan, ama kendini iyi biri zanneden zayıflara. (Seçmeler)

Yorum Yaz