diorex
sampiyon

Berlin Mektupları - Haldun Taner Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Berlin Mektupları kimin eseri? Berlin Mektupları kitabının yazarı kimdir? Berlin Mektupları konusu ve anafikri nedir? Berlin Mektupları kitabı ne anlatıyor? Berlin Mektupları kitabının yazarı Haldun Taner kimdir? İşte Berlin Mektupları kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 27.02.2022 16:00
Berlin Mektupları - Haldun Taner Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Haldun Taner

Yayın Evi: Bilgi Yayınevi

İSBN: 9789754943979

Sayfa Sayısı: 209

Berlin Mektupları Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Haldun Taner, Almanya'yı en az Türkiye kadar tanır" diyenler, yanılmamaktadır. Öğrencilik yıllarında başlayan ve yarım yüzyılı bulan bu tanışıklık, kitapta, yazarın usta kalemi, yetkin gözlem ve anlatım gücüyle ele alınmış, tadına doyulmaz bir bilgelikle sergilenmiştir.

'Haldun Taner / Düz Yazıları' Dizisinin 2. kitabını oluşturan 'Berlin Mektupları'nda, kendi insanlarımızı anlatırken, Almanya'yı, Almanları da oldukça gerçekçi biçimde ve incelikleriyle ele aldı. Onların toplumlarını ilgilendiren kimi konularda, son yıllarda bütün dünyaca tanınmaya başlayan Yeşilleri ve haklı davalarını da ustalıkla yazdı...

Berlin Mektupları Alıntıları - Sözleri

  • Bir bakıma hepimiz kurulu birer saat değil miyiz?
  • Uygarlık sanılan çıkar yarışı, insanı gün günden barbarlaştırıyor.
  • Bir insanı yıpratıp umutsuz bırakmak bi­le başlı başına ve çok sinsi bir ölüm aracı değil midir?
  • ... kafa yerine silahı konuşturmak, kaba güçle terör yaratmak, yüreklilik de değildir bence. Sadece çaresizliktir ...
  • Montesquieu «Lettres Persanes»nında, «Bak, nerede para var, orada muhakkak bir Yahudi vardır» demez mi?
  • Politika, sürekli gerilimi, başta kalma ihtirası ve bunun getirdiği sürekli stresler yüzünden insan bünyesini adeta kemiren bir meslek kesimi. ..
  • Kafa yeri­ne silahı konuşturmak, kaba güçle terör ya­ratmak, yüreklilik de değildir bence. Sadece çaresizliktir...
  • Gülümseyen bir ülke söy­le bana. Ekmeği bölüşmeyi öğrenmek is­tiyorum. Ağaçlardaki kuşlar, bilemezsiniz, ne demektir her yerde bir yabancı olmak...
  • Atatürk'ün bü­yüklüğünü düşmanlan bile anlamıştı. Liyod George'un "Yüzyılda bir yetişen bir dahi karşıma çıktı. Talihsizliğim budur." dediği, cümlenin malumudur...
  • O gün öyle düşündüğüm için bugün de öyle düşünüyorum. Ben ölümü göze almıştım. Bunu bilerek bilmeyerek hak etmiştim. Arkadaşlarım benim bu tutumuma kızdılar. Kendilerini kurtarmaya çalışacak yerde benim gibi yapsalardı bu çok yerinde bir hareket olurdu. Bu işin sorumlusu bizleriz, ulus değildir deselerdi, ulusu sonradan maruz kaldığı ve hiç hak etmediği suçlamalardan bir derece kurtarmış olacağımıza inanıyordum. Albert Speer (Nazi liderlerinden)
  • « İzafiyet nazariyem doğru çıkarsa Almanlar beni kendilerinden, başkaları ise Yahudilerden sayarlar. Eskaza doğru çıkmayacak olursa o zaman bunun tersi olacaktır.»
  • Bir vakitler savaş arkadaşlığı gibi köklü bir dostluğa dayanan eski bir yakınlaşmanın yerini şimdi şamar oğlanına döndürdükleri Türk işçisi düşmanlığı aldı. Bir zamanlar güvenilir dostluğumuza, cephe arkadaşlığımıza, benzersiz kahramanlığımıza ve haysiyetli kişiliğimize methiyeler düzen Almanlar, bakınız şimdi pek de yetenekli olmadıkları mizah alanında kendilerini sıkıp zorlayıp nasıl fıkralar icat ediyorlar: Bir doğum kliniğinde biri Yahudi, biri Alman, biri Türk üç baba sabırsızlık içinde doğacak çocuklarını bekliyorlarmış. Hastabakıcı içeriye girip, "Size bir müjdem, bir de kötü haberim var" demiş. "Önce her üçünüzün de nur topu gibi birer oğlunuz oldu. Ama ne var ki hangisi hanginizin maalesef karıştı." Alman hemen atılmış: "Ben şimdi kim kimin oğlu, bulurum" demiş. İçeriye girmiş üç dakika sonra sevinçle çıkmış. "Buldum" demiş. "Nasıl buldun?" "Çok basit, içeri girer girmez Heil Hitler!' dedim. Bebeklerden Alman olanı sağ elini kaldırdı. Yahudi olanı korkudan altını kirletti. Türk olanı da hemen eline bir bez alıp yeri temizlemeye koyuldu."
  • Politikacıların sanata, kısa süreli de olsa, yönelmeleri ne güzel bir şey. Güzelin tutkusuna kapılan, estetiğin disiplinine alışan insandan kaba, hoyrat, insafsız eylemler çıkmaz hissine kapılıyorsunuz… Hobisi sanat olan devlet adamlarının mesleği sanat olan sanat adamlarına daha anlayışlı davranmaları olasılığı da caba…
  • Çoktandır hepten unuttuğumuz şeyler var! Nezaket, candanlık, ölçü ve gülümseme… Bunları hatırlayın.
  • Para yitirmek az şey yitirmektir. Onur yitirmek çok şey yitirmektir. Cesaret yitirmek her şeyi yitirmektir.

Berlin Mektupları İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Haldun Taner'in düz yazıları' dizisinin 2. kitabı. Yazar 1934-85 tarihleri arasında Almanya'da yaşadığı zamanlara dair tanıklıklarını ve gözlemlerini anlatır. Özellikle türk işçisinin Almanya'daki vaziyetini, sahipsizliğini intibak edemeyişini ve ötekileştirilmesini çok iyi nakleder. (A.KIL)

Haldun Taner- Berlin Mektupları: Haldun Taner bu eserinde 1980’lerin Almanya’sını, sosyolojik çevreyi ve o zamanda Almanya’da yaşayan türklere bakış açısını kendi yaşantısından örneklerle gayet açıklayıcı ve sürükleyici bir şekilde anlatıyor. Olaylar ve konular yeri geldiğinde konunun jargonuna uygun yeri geldiğinde ise herkesin anlayacağı dilden kelimelere dökülmüş. 1980’lerde Türk-Alman ilişkisini anlamak için okunacak güzel eserlerdendir. (Yunus Emre)

Kitabın Yazarı Haldun Taner Kimdir?

Haldun Taner (d. 16 Mart 1915, İstanbul - ö. 7 Mayıs 1986 İstanbul), öykü, tiyatro ve kabare yazarı, öğretim üyesi ve gazeteci.

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının önde gelen yazarlarından birisidir. Türkiye'de epik tiyatro türü ve kabare tiyatrosunun öncüsüdür.

1915 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Ahmet Selahaddin, Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı üyesi ve mütareke yıllarında yazıları, dersleri ve nutuklarıyla ülkenin bağımsızlığını savunmuş bir aydındır. Beş yaşında iken babasını kaybetti. Annesiyle birlikte büyükbabasının konağında yaşadı[1].

Vatana hizmeti geçenlerin ve şehit olanların çocuklarına tanınan haktan yararlanarak parasız yatılı olarak girdiği[1] Galatasaray Sultanisi'ndeki orta öğrenimini 1935 yılında tamamladı. Mezuniyetinden sonra devlet tarafından Heidelberg Üniversitesi'nde öğrenim görmek üzere Almanya’ya gönderildi. Siyasal Bilgiler alanındaki öğrenimini geçirdiği ağır tüberküloz nedeniyle 1938’de yarıda bıraktı ve yurda döndü. 1938-1942 yılları arasında Erenköy Sanatoryumunda tedavi gördü.

Yüksek öğrenimini 1950’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Filolojisi Bölümü’nde tamamladı. 1950-54 yıllarında üniversitenin sanat tarihi kürsüsünde asistanlık yaptı.

Edebiyat yaşamına gençlik yıllarında yazdığı skeçlerle başladı. "Töhmet" adlı ilk öyküsü Yedigün dergisinde "Haldun Yağcıoğlu" takma ismiyle 1946'da yayınlandı. New York Herald Tribune Gazetesi'nin 1953'te İstanbul'da düzenlediği öykü yarışmasında "Şişhaneye Yağmur Yağıyordu" öyküsüyle birinci oldu. 1956'da Varlık Dergisi’nin araştırmasında yılın en beğenilen öykücüsü seçildi.

Asistanlığı sırasında yazdığı “Günün Adamı” oyunu, İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda sahnelenmeden yasaklandı[2]. Asistanlığı bırakıp Viyana’ya tiyatro bilimi eğitimi için gitti. 1955-1957’de Max Reinhardt Tiyatro Akademisi’nde öğrenim gördü. Viyana’daki bazı tiyatrolarda reji asistanı olarak çalıştı. 1957'de tekrar Türkiye’ye döndü. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü'nde edebiyat ve sanat tarihi, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi ile İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde tiyatro tarihi okuttu Bir yandan da Tercüman Gazetesi’nde (1952-1960) köşe yazıları yazmayı ve oyun yazarlığını sürdürdü.

1950’ler de oyun yazmaya başlayan ve tiyatrodaki ilk eserlerinde dramatik türün başarılı örneklerini veren Haldun Taner, ardından epik tiyatro denemelerine girişmişti. Türk Tiyatrosu’nda ki ilk epik tiyatro örneği olan "Keşanlı Ali Destanı" adlı oyunu ile dünya çapında tanındı. Bu oyun yurt dışında Almanya, İngiltere, Çekoslovakya, eski Yugoslavya'nın çeşitli kentlerinde oynandı. Atıf Yılmaz tarafından sinemaya aktarıldı (1964). Daha sonraki dönemlerde konularını güncel olaylardan alan siyasal-sosyal taşlamaların ağır bastığı oyunlar yazdı. Epik tiyatro ve kabarenin alanında verdiği yapıtlar çağdaş Türk tiyatrosunun klasikleri oldu. Eşsiz bir arı Türkçe kullanan Haldun Taner, Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının ve tiyatrosunun önde gelen yazarları arasına girdi.

Devekuşu Kabare'yi (1967), Bizim Tiyatro'yu, Tef Kabare Tiyatrosu'nu kurdu. Küçük Dergi'yi çıkardı. Fıkra yazarlığını 1973’ten itibaren Milliyet’te sürdürdü. Öyküleri ve yazıları Yedigün, Ülkü, Yücel, Varlık, Küçük Dergi, Yeni İnsan dergilerinde de yayınlandı.

Filme de alınan "Kaçak" (1955) ile "Dağlar Delisi Ferhat" (Lütfi Akad ve Orhan Kemal'le birlikte, 1957) adlı senaryoları sırasıyla Türk Film Dostları Derneği'nin senaryo ödülünü ve Basın-Yayın Senaryo Armağanı'nı kazandı. “Sancho'nun Sabah Yürüyüşü” (1969) ile Bordighera Uluslararası Mizah Festivali Öykü Ödülü'nü, tiyatro dalında da “Sersem Kocanın Kurnaz Karısı” (1971) oyunuyla 1972 Türk Dil Kurumu Tiyatro Ödülü'nü kazandı. Sedat Simavi Vakfı 1983 Edebiyat Ödülü'nü Pertev Naili Boratav'la paylaştı.

Milliyet Gazetesinde "Deve Kuşuna Mektuplar" başlığı altında haftalık köşe yazıları yazan Taner, güncel olayları değerlendirdiği bu yazılarda yaşadığı dönemin bir çeşit edebi belgeselini sundu.

Yazarlığının yanı sıra İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsünde ve Edebiyat Fakültesinde, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde edebiyat, sanat tarihi ve tiyatro dersleri veren Haldun Taner, Milliyet Gazetesi yazarlığı yaparken 7 Mayıs 1986’da İstanbul’da hayatını yitirdi.

Adı, İstanbul Şehir Tiyatroları’nın Kadıköy’deki sahnesine verilmiştir. Bilgi Yayınevi, bütün eserlerini dizi halinde basmıştır. Milliyet gazetesi Haldun Taner anısına 1987’den beri her yıl Haldun Taner Öykü ödüllerini düzenlemektedir.

Haldun Taner Kitapları - Eserleri

  • Keşanlı Ali Destanı
  • Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu
  • On İkiye Bir Var
  • Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım
  • Ayışığında Çalışkur
  • Yalıda Sabah

  • Küçük Harfli Mutluluklar
  • Sersem Kocanın Kurnaz Karısı
  • Ayışığında Şamata
  • Fazilet Eczanesi
  • Vatan Kurtaran Şaban
  • Sancho'nun Sabah Yürüyüşü
  • Onikiye Bir Var - Sancho'nun Sabah Yürüyüşü - Gülerek Ölmek

  • Yaşasın Demokrasi
  • Çok Güzelsin Gitme Dur
  • Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil
  • Eşeğin Gölgesi
  • Tuş
  • Günün Adamı - Dışardakiler
  • Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu - Ayışığında "Çalışkur"

  • Kızıl Saçlı Amazon - Tuş
  • Ve Değirmen Dönerdi Lütfen Dokunmayın
  • Hak Dostum Diye Başlayalım Söze
  • Konçinalar 50 Yaşında
  • Çocuklar İçin Mitoloji
  • Önce İnsan
  • Koyma Akıl Oyma Akıl

  • Berlin Mektupları
  • Huzur Çıkmazı
  • Yaz Boz Tahtası
  • Düşsem Yollara Yollara
  • Kızıl Saçlı Amazon - Yaşasın Demokrasi - Tuş
  • Bütün Hikayeleri 3
  • Yaz Boz Tahtası

  • Keşanlı Ali Destanı - Sersem Kocanın Kurnaz Karısı
  • Devekuşu'na Mektuplar
  • Hikayeler - Yaşasın Demokrasi - Tuş - Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu
  • Hikayeler 2
  • Günün Adamı

Haldun Taner Alıntıları - Sözleri

  • Sanatçı milleti, yazar milleti, bu onur unutkanlıklarına ve yutturmacılarına karşı insanlığın en büyük panzehiridir. Geçmişte ya da bugün, yapılan, yapılagelmekte olan kaypaklıkları hatırlatarak, yansıtarak, vurgulayarak toplumsal işlevini yerine getirir. Sanatçılar toplumun acımasız, ödün vermeyen belleği olmalıdırlar. (Yaz Boz Tahtası)
  • Eşeğin gölgesi diyorsun ya. Aslında eşek nedir o da bir zan, bir tasavvur, bir gölge değil mi? Esasen şu dünyadaki bütün varlıklar birer gölge değil mi? Bütün eserler de birer yankı değil mi? (Eşeğin Gölgesi)
  • BALTACI — Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, birine bir iyilik etsen, aceb bunda ne fayda me'mul eyledi ki diye teemmül eder. Bunu da şimdi herkes tıynetince tefsir edecek, kimi gaflet delalet diyecek, belki satıldı, rüşvet aldı diyenler çıkacak. Belki senin burada sabaha kadar kalışına başka niyetler yoranlar bile bulunacak. Aldırma Katerina. İcabı insaniyet elbette ki yaptığı her filin alkışını beklemek değildir. Sen demedin mi önce, asıl insanlık ne kaleler alıp bayrak donatmak, ne de aman isteyen düşmana bir tekme daha atmaktır. Asıl mertlik en olmayacak şartlar içinde bile, hiç anlaşılmayacağını, yanlış anlaşılacağını bile bile insanlık icabını yapmak, sonra da bunun encamına katlanmaktır. (Ve Değirmen Dönerdi Lütfen Dokunmayın)
  • Hayat pahalılaştı mı dostluklar ucuzlar. (Koyma Akıl Oyma Akıl)
  • Ha denmez, efendim denir. (Keşanlı Ali Destanı)
  • Türkiye, batının endüstri uygarlığına benzemeyen acayip bir ülkedir. Türkiye'de ekmeğini kazanmak, başındaki sekiz nüfusu insan altı bir seviyede de olsa besleyebilmek için, gece gündüz, yaz kış demeden, çalışan bir yoksul kitle vardır. Bunların çoğu fiziksel bitkinlik ve maddi olanaksızlık bakımından hafta sonu tatilinden yararlanacak durumda zaten değildir. Sömürü düzeninin kolpları ile büyük firmalar kurmuş , büyük vurgunlar vurmuş açıkgözler ise, filmlerde gördüğümüze benzeyen -kendi deyimleri ile- «Week-End» leri, kararnamenin lütfu olmadan da, haftanın her istedikleri günü istedikleri uzunlukta zaten alabilen mutlu bir azınlıktır. (Hak Dostum Diye Başlayalım Söze)

  • "İş yapan eller kirli olmaz evladım. En temiz eller onlardır." (Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil)
  • Gerçek kim, biz kim? Ben gerçeği neye benzetirim bilir misin? Güneşe... İkisi de bakanın gözünü yaşartır da onun için... (Huzur Çıkmazı)
  • İnsan değil miyiz, kudretliyi çekemez, düşmüş olanı bize benzediği için severiz. (Konçinalar 50 Yaşında)
  • Hâsılı ne söyledikse kâr etmedi. Şuna inandım ki, dünyanın en güç işi, laf anlamayana laf anlatmaya çalışmakmış. (Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu - Ayışığında "Çalışkur")
  • "Peki" dedim, "ya Andon?" Arsız arsız güldü: "Andon'un yüzüğünü dün sabah yolladım" dedi. "Onu zaten sevmezdim. Sadece acırdım." "Asıl şimdi acınacak halde. Kendine bir fenalık yapabilir." "Ne yapalım bey'im" dedi. "L'amour est plus fort que la mort*." —Haspanın Fransızcası da vardır.— *: Aşk, ölümden daha güçlüdür. (Yaşasın Demokrasi)
  • Hayatınız hakkında büyük bir karar almak, geri dönülmeyecek önemli bir adım atmak üzere misiniz? Yolculuğa çıkınız. (Düşsem Yollara Yollara)
  • kadın kısmı teselli etmesini daha iyi bilirdi. (Tuş)

  • Kimi emir olmuş sarayda Kimi şeyh geçinir tekkede Kiminin eli işde gözü oynaşta (Eşeğin Gölgesi)
  • Kahramanları hep o üst tabaka insanlardı. Ve de aylaktılar. Bir ödevin peşinde koşmayan, dünyada bir işi üstlenmemiş olan insanlardı. Almanların “Musse” dediği başıboşluk, kopukluk, aylaklık elbet bazı düşünce ve duyguları enine boyuna geliştirmeye elverişli bir zaman lüksüdür. Ama bunu bulmak kaç fâniye nasip olur! (Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil)
  • Pek muhterem Kadı Efendi Hazretleri, karşınızdaki adam bir gölge karaborsacısıdır. Bir muhtekirdir. Muhakemeniz kendisine bu görüşünde hak verecek olursa yarın bir gölge stokçusu bile olabilir. Bedavaya ucuza kapattığı gölgeleri talep yükselince dışarıya sürebilir. (Eşeğin Gölgesi)
  • Seyirci ne kadar ağlarsa filmcinin yüzü o kadar güler. (Ayışığında Çalışkur)
  • ... Evet böyle yazmışım. Çünkü her yaşadığımız dakika önce yaşadıklarımızın birikimini, sonra yaşayacaklarımızında tohumlarını içerir. Her geçen dakika biriciktir. Geri gelmez. İyi ve yoğun yaşanan bir dakikada sonsuzluktan bir renk vardır. Yaşamı, kuru taşlar serpili çamurlu bir yol olarak görenler, ancak taştan taşa sıçrayabilmek kaygısı ile, seke seke, yarım ve ham bir hayat yaşarlar. İnsanların çoğunluğu, anları, haftaları, ayları, yılları bir yerlere varmak için köprü olarak kullanıyor. Oysa her an başlı başına bir amaçtır. (Yaz Boz Tahtası)
  • Bizde ne asil sınıfı, ne de burjuvazi vardır. Tarihimiz hep halktan yetişmiş vezirler, sadrazamlar, kumandanlar, ulema ve şuara ile doludur. (Alçak sesle) Hatta padişahlarımızın asaleti bile çok su götürür. Ana tarafından köklerini kazısan ya Kafkasyalı bir esircinin ya da Makedonyalı bir at hırsızının kızı çıkar. (Sersem Kocanın Kurnaz Karısı)
  • "Çiçek kokulu bir rüzgâr alay eder gibi kravatımı uçuruyor. Benim nasibim böyle zaten... Ben ne vakit bir şeye el atsam, ne zaman hoşuma giden bir şarkı dinlemeye kalksam, çat... Hemen düğmeyi kapayan bir el çıkmıştır muhakkak." (Kızıl Saçlı Amazon - Yaşasın Demokrasi - Tuş)

Yorum Yaz