Barbarları Beklerken - J. M. Coetzee Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Barbarları Beklerken kimin eseri? Barbarları Beklerken kitabının yazarı kimdir? Barbarları Beklerken konusu ve anafikri nedir? Barbarları Beklerken kitabı ne anlatıyor? Barbarları Beklerken PDF indirme linki var mı? Barbarları Beklerken kitabının yazarı J. M. Coetzee kimdir? İşte Barbarları Beklerken kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: J. M. Coetzee
Çevirmen: Dost Körpe
Orijinal Adı: Waiting for the Barbarians
Yayın Evi: Can Yayınları
İSBN: 9789750705991
Sayfa Sayısı: 216
Barbarları Beklerken Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Avustralya’da yaşayan Güney Afrikalı yazar J.M. Coetzee’den, hayalî bir imparatorlukta geçen ve 1970’lerin Güney Afrika’sına göndermeler yapan bir roman. Geniş topraklara yayılmış bir imparatorluğun en ucundaki bölgede yaşayan Barbarlar, sözümona, ayaklanmak üzeredir. Onları bastırmak bahanesiyle merkezden gönderilen Albay ve emrindekiler, müthiş bir işkence ve kıyım başlatır.
Barbarları Beklerken, o bölgede görevli, yıllardır başkentin yüzünü görmemiş Sulh Hâkimi’nin ağzından aktarılan ürkütücü bir zorbalığın öyküsü; ancak öncelikle bir aşk, sevecenlik ve bağışlama romanı. Coetzee zorbalara da, onların kurbanlarına da aynı insancıl tavırla yaklaşıyor.
Kendimden geçmenin eşiğindeyken parmaklarımın kalçalarında gezinirken teninin altındaki çapraz yara izlerine rast geldiğini anımsıyorum. “Hiçbir şey hayal edebileceklerimizden kötü olamaz,” diye mırıldanıyorum. Beni duyduğunu belli eden bir işaret yapmıyor. Kanepeye çöküyor, onu esneyerek yanıma çekiyorum. “Anlat bana,” demek istiyorum, “bunu bir sır gibi saklama, acı sadece acıdır, o kadar,” ama sözcükler benden kaçıyor. Kollarım ona dolanıyor, dudaklarım kulak deliğinde, konuşmaya çalışıyorum; sonra karanlık çöküyor.
Barbarları Beklerken Alıntıları - Sözleri
- Hayat geleceği düşünüp endişelenilmeyecek kadar kısa. ...~....
- Hepimizin derinliklerinde, kaskatı, anlayışsız bir şey var gibi görünüyor.
- Büyük balık küçük balığı yiyor, ama dünya dönmeye devam ediyor. ... ~...
- “Her şeyin sonu yaklaşıyor. Elimizden geldiğince yaşamalıyız.”
- “Barışa inanıyorum, hatta belki bir bedelle gelen barışa da.”
- Bazı insanlar haksız yere acı çektiğinde, acılarına tanık olanların kaderi bunun utancını hissetmektir.
- “Özgür bir adamım. Bu durumda kim gülümsemez ki?”
- “Savaş zaten böyle bir şey: birilerini kendi rızalarıyla yapmayacakları bir seçime zorlamak.”
- “..artık adaletsizliğin, acının olmayacağı bir imparatorluk kurmak için yemin etmemiz en iyisi olurdu.”
- “Hiçbir şey hayal edebileceklerimizden kötü olamaz.”
- Hayat geleceği düşünüp endişelenilmeyecek kadar kısa.
- “Anlat bana” demek istiyorum, “bunu bir sır gibi saklama. Acı sadece acıdır, o kadar.”
- “Keşke bu barbarlar ayaklanıp bize bir ders verse, bize onlara saygı duymayı öğretse.”
- Dikenlerle dolu, sık bir çalılıkta hangi kuşun içinden şakımak gelir ki?
- "Acı, gerçektir; diğer her şeyden şüphelenilebilir."
Barbarları Beklerken İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Bilinmeyen bir imparatorlukta bilinmeyen bir kasabadayız. Bilinmeye, adının konulmasına gerek yok. Dünyanın bütün kıtalarından yüzlerce ülke adı çıkarıp liste yapsak, hepsine uyar çünkü anlatılanlar. Kahramanımız kasabanın hakimi. Hakimin hayatı, genelevdeki sevgilisi ve fantezileri sayılmazsa oldukça sıradan. Ama birgün, imparatorluğu temsilen Albay Joll çıkagelir. Yalnız da değildir, apoletlerinin altında isimsiz cesetler, üstünde işkenceli sorgulardan kalma kan lekeleri vardır. Çürümüş yaralar gibi kokar. Görebilene, duyabilene, kokusunu alabilene. Ve kahramanımızın duyu organları gayet iyi çalışmaktadır. Albay Joll’un görevi çölün öte yakasında yaşayan ve imparatorluk için tehlike arzeden barbarları kontrol altına almaktır. Barbarlar, beklenen, görünüp kaybolan, adları hep ortada dolaşan ama varlıkları belirsiz....Yazar, onları sadece bir simge olarak kullanmayı tercih etmiş. Çünkü her devlete bir düşman lazım gelir, vardır, yoksa da yaratılır. Ve yaratmak da kanlı bir iştir. “Bazı insanlar haksız yere acı çektiğinde, acılarına tanık olanların kaderi bunun utancını hissetmektir.” der kahramanımız. Kendi kendine konuşur ama, üstünüze alınmadan da okuyamazsınız. Utancı da, zulme seyirci kalmanın yükünü de bölüşürken bulursunuz kendinizi. Tüm bunlar, Coetzee’nin haksızlıklara başkaldıran, zulme asla sessiz kalmayan kişiliğinden esintiler taşıyor muhakkak. 2017 yılında, KHK’larla işlerinden edildikleri için açlık grevine giren Semih Özakça ve Nuriye Gülmen için bile, taa nerelerden destek mesajı gönderen biri çünkü o. Onun için zulmün toprağı, ırkı, mesafesi yok. Tüm bunlara rağmen, kitabını yazdıktan sonra ona kendi bağımsızlığını kazandırmış da bir yazar. Okura ya da birilerine hitap eden, büyük cümlelerle işi bağlamaya çalışan biri değil. Hikayesini simgelerle örüyor, iç seslerle, alegorilerle destekliyor. Okura da al sana sonuç demiyor, sayfaları kaz, ne çıkaracaksan kendin çıkar diyor. En sevdiğimiz yazar yaklaşımı. Storytel de #benokurum podcastinde alegorik anlatımıyla yazar/franz-kafka ya, kahramanlarının ruhsal durumlarını derinlemesine anlatmasıyla yazar/fyodor-dostoyevski ye benzetilmiş. Ki bu yazarlar Coetzee’nin etkilendiği yazarlarmış. Coetzee’nin başarılı kalemiyle ve Hakim Bey’in iç sesleriyle tanışın derim. Güzel edebiyat.. (Emel Keleş)
KİM KAZANIR BU SAVAŞI;: Oysa ki o bir devlet memuruydu.Devletin koymuş olduğu kurallara uyan, imparatorluğun başında ki en büyük güç olan kariyer sahibi bir hakimdi.Etten kemikten yaratılmış,duyguları olan bir insandı aynı zamanda... İnsanlığın unutulduğu,mevki ve itibar sahibi, kariyer sahibi insanların bu özelliği unutmaları ve özel hayatlarında dahi kurallar çerçevesinde yaşadıklarını düşünmeleri ne kadar acı bi der durum... Fakat o, "mesai saatine kadar geçerli benim kariyerim,mesai bittikten sonra benim bir özelim,karşılamam gereken ihtiyaçlarım var" diyerek özgürlüğünü sınırsızca yaşaması bunu savunması,arkasında durması kadar doğal ne olabilir ki hayatta.Haklılık payı da yüzde yüzdür. Farklıydı o diğerlerinden vicdanlıydı,savaştan yana değil barıştan yanaydı hep.O yüzden hep savaşa,insanlara yapılan işkencelere,zulme karşı bir duvar gibi duruyordu. Bu insanlar toplumdan dışlanmış,cahil,göçebe olsalar dahi onların da yaşama haklarının olduğunu biliyor ve ona göre davranıyordu. Kuralların adamı olan,adaletten yana olan canım insan,insana insan olduğu için değer veriyor ve onlara karşı yapılan bütün saldırıları görmezden gelmiyor onlara gereken cezayı verdiriyordu. Sonuç ne mi oldu? Barbarlar ve halk arasında yaşanan bu savaşı vicdanlılar mı kazandı vicdansızlar mı? Savaş mı kazandı Barış mı? İnsanlık mı kazandı? Haklı mı kazandı haksızlık mı? Bu uğurda ödenen bedelleri okurken etkilenmemek mümkün değildi. 1970 li yıllara Güney Afrika ülkesine gidip yaşadıklarına şahit olurken nefeslerimizi tutuyoruz,gözlerimiz buğulanıyor ve kötü insanların varlığına bir kere daha öfkeleniyoruz. İyi insanların,vicdanlı insanların da varlığına bir kez daha şükrediyoruz. (Bahar Esen)
An itibariyle Barbaları Beklerken'i bitirmiş bulunmaktayım, zaman zaman kopmuş olmakla birlikte genel olarak benim için oldukça sürükleyici bir serüvendi. Bazı bazı noktalarda dalıp olayı kaçırdığım oldu, kitabın soft geçişli anlatımı buna biraz müsait olmakla birlikte sanıyorum ki odaklanma konusunda da ek çaba sarf etmem gerekiyor genel olarak. Kitaba başlarken bir beklenti taşıyor muydum ama esasen okumayı dilediğim başka bir kitap olduğundan ilk etapta biraz isteksiz başladım. Yazar orta yaş sonrası erkek bir bireyin kendisiyle ilgili gözlemlerini, kendini çözme serüvenini tüm çıplaklığıyla vermiş hissettiğim. Temel olarak itiraf etmek gerekirse bu yaşlarımda, ana karakter yaşlarındaki karşıt cinsle ve mevcut şartlar dahilinde oluşmuş genel fikirlerimin çoğunluğunu kapsıyor. Bu sebeple kimi zaman iç tahlilleri kendim yazsam anca böyle olurdu dediğim çok nokta oldu, bu sebeple kitabı sevmiş olabilirim. Kitaptaki betimlemleri oldukça sevdim ve hissettim, şartlarıma tezat olarak o bunalımı, nemi, sıcağı ve çölü hissettim, bunu bende yaratan çok kitap olmaz o sebeple de sevdim. Kitabı kurcalarken filmi olduğunu gördüm, izlerim bittikten sonra diyordum ama açtıktan sonra vazgeçtim. Kafamda gayet güzel canlanan bu kitabı neyle karşılaşacağımdan emin olmadığım bir filmle karalamak istemedim, zihnimde şu anki gibi kalsın. Anlaşılacağı üzere oldukça subjektif yaklaşımla özgürce fikir belirttim, umuyorum beklenti yaratmam kimsede, keyifli okumalar kitap/barbarlari-beklerken--2051 (gencdinozor)
Barbarları Beklerken PDF indirme linki var mı?
J. M. Coetzee - Barbarları Beklerken kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Barbarları Beklerken PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı J. M. Coetzee Kimdir?
John Maxwell Coetzee (9 Şubat 1940) şimdilerde Avustralya'da yaşayan Güney Afrikalı yazar ve akademisyen. Daha ziyade J.M. Coetzee olarak bilinir. 2003 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldı.
Coetzee Cape Town'da doğdu. Babası avukat, annesi ise öğretmendi. Ailesi 17. yüzyılda ülkeye gelen ilk Hollandalı göçmenlerdendir.
İlk yıllarını Cape Town ve Worcester'da geçirdi. Bu dönemi 1997 yılında yayımlanan kitabı Boyhood'da anlatır. Cape Town Üniversitesi'nde matematik ve İngilize okudu. 1960'da İngilizce bölümünden, 1961'de de matematik bölümünden mezun oldu.
1960'ların başında Coetzee Londra'ya taşındı. Bir süre IBM firmasında bilgisayar programcısı olarak çalıştı. Bu dönemdeki tecrübelerini sonradan Youth (2002) adlı kitabında anlatmıştır.
Doktorasını Teksas Üniversitesi'nde yaptı. 1971 yılına kadar New York Eyalet Üniversitesi'nde İngilizce ve edebiyat dersleri verdi. 1971 yılında ABD'de kalıcı oturma izni için başvurdu ancak Vietnam Savaşı karşıtı protestolardaki faaliyetleri dolayısıyla reddedildi. Sonrasında Cape Town Üniversitesi'nde İngiliz edebiyatı profesörlüğü yapmak üzere Güney Afrika'ya döndü. 2002 yılında emekli olduktan sonra Avustralya'da Adelaide'e yerleşti ve Adelaide Üniversitesi'nde araştırma görevlisi oldu. 2003 yılına kadar Chicago Üniversiesi'nde ders verdi. 6 Mart 2006 tarihinde Avustralya vatandaşı oldu. Romanlarının yanında Flamanca ve Afrikaan dillerinden tercümeler yapmıştır.
J. M. Coetzee Kitapları - Eserleri
- Utanç
- Barbarları Beklerken
- Yavaş Adam
- Michael K. Yaşamı ve Yaşadığı Dönem
- Petersburg'lu Usta
- Romancının Romanı
- Düşman
- Yuvayı Keşfetmek
- Kötü Bir Yılın Güncesi
- Gənclik
- İsa'nın Çocukluğu
- Taşra Hayatından Manzaralar
- Demir Çağı
- Seçilmiş Əsərləri
J. M. Coetzee Alıntıları - Sözleri
- " Zaman gerçekten her şeyin ilacı." (Utanç)
- Mesleğiniz? Yazar. Yazar mı? Ne tür bir yazar? Kitap yazıyorum? Ne tür kitaplar? Öyküler. Öykü kitapları. Çocuklar için mi? Hayır, özellikle çocuklar için değil. Ama çocukların okumasını isterdim. (Petersburg'lu Usta)
- “Hiç kimse, görmek istemeyen biri kadar kör olamaz!“ (Petersburg'lu Usta)
- " İnsan ancak ölünce mutlu sayılır." (Utanç)
- “Hiçbir şey hayal edebileceklerimizden kötü olamaz.” (Barbarları Beklerken)
- “Yöneticilerimizi yazı tura atarak seçmiyoruz- yazı tura atmak itibarsız bir etkinlik olan kumarla ilgili görülmektedir- ama yöneticileri tarihin başından beri yazı tura yöntemiyle seçilen bir dünyanın daha kötü bir durumda olacağını kim ileri sürmeye cüret edebilir?” J.M.Coetzee/Kötü Bir Yılın Güncesi (Kötü Bir Yılın Güncesi)
- Zamanın kendi başına değerli değilse değerlendirmek için bir şeyler yapabilirsin. (Yavaş Adam)
- Değişmeye başlayan şey düşüncelerim değil, düşüncelerim hakkındaki düşüncelerim. (Kötü Bir Yılın Güncesi)
- Bir yandan üstat Tolstoy’un ölçüsü, öbür yandan üstat Dostoyevski’ninki. Onları örnek alarak daha iyi bir sanatçı olunabilir; ve daha iyi demekle hünerli olmayı değil, ahlaken iyi olmayı kastediyorum. Onlar sahte tavırları yok ediyor; görüşü berraklaştırıyor; eli güçlendiriyorlar. (Kötü Bir Yılın Güncesi)
- İnsanlar ölümü kabullenir, yas tutar, daha sonra da unutur. Unutmazsak derler, dünya çok geçmeden kocaman bir kitaplığa dönüşür... (Petersburg'lu Usta)
- Dikenlerle dolu, sık bir çalılıkta hangi kuşun içinden şakımak gelir ki? (Barbarları Beklerken)
- Ama ben kimim, kimdir bu ben dediğim, siz dediğim kimsiniz? Günden güne değişiyor, yine de aynı kalıyoruz. Hiçbir ben, hiçbir sen bir diğerinden daha gerçek değil. (Romancının Romanı)
- "İnsanın bir yerde yaşayıp geride kendisinden hiçbir şey bırakmaması mümkün değil." (Petersburg'lu Usta)
- Her şey ne kadar çok değişirse o kadar aynı kalıyor. (Utanç)
- “Her şeye sahip olunca yazmayız, acı çekince yazarız, eksiklik duyunca.” (Petersburg'lu Usta)
- İyi niyetten dostluk ve mutluluk doğuyor, parklarda samimi piknikler ya da ormanda öğleden sonrası yürüyüşleri doğuyor. Aşktan ise, ya da en azından daha acil tezahürleri olan özlemde ise hayal kırıklığı, şüphe ve yürek acısı doğar. İşte bu kadar basit. (İsa'nın Çocukluğu)
- "Hayatımın ne kadar büyük bir bölümü beklemek ile geçiyor!" (Düşman)
- Bir zamanlar kim olduğumuzu söyleyebileceğimize inanırdık. Şimdi yalnızca kendi rolümüzü oynayan oyuncularız. (Romancının Romanı)
- Okul sadece okuma yazma öğretmez. Diğer oğlanlar ve kızlarla geçinmeyi de orada öğrenirsin. Okul toplumsal hayvan olmanı sağlar. (İsa'nın Çocukluğu)
- “Xoşbəxtlik heç nə öyrədə bilməz – o öz-özünə deyir. – Bədbəxtlik isə insanı bərkidir, gələcəyə hazırlayır. Bədbəxtlik ruhun məktəbidir. Bədbəxtlik sularına daldıqdan sonra sahilə təmizlənmiş, güclənmiş və incəsənətin çağırışına cavab verməyə hazır şəkildə çıxmaq olar”. Amma əslinə qalsa, bədbəxtliyin arındırıcı xüsusiyyətini, yuyulub təmizləndiyini hiss eləmir. Əksinə, başına gələnlər çirkli nohurda yuyunmağa bənzəyir. İztirabları onu nə ağıllandırır, nə də möhkəmlədir, əksinə, daha da keyləşdirib, ölüvaylaşdırır. Bəs iztirabla gələn məşhur təmizlik hanı? Bəlkə kifayət qədər dərinə üzməyib? Bəlkə daha dərinə – bədbəxtlik, kədər və dəliliyin dibinə qədər üzmək lazımdır? (Gənclik)