Aynanın İçinden - Lewis Carroll Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Aynanın İçinden kimin eseri? Aynanın İçinden kitabının yazarı kimdir? Aynanın İçinden konusu ve anafikri nedir? Aynanın İçinden kitabı ne anlatıyor? Aynanın İçinden PDF indirme linki var mı? Aynanın İçinden kitabının yazarı Lewis Carroll kimdir? İşte Aynanın İçinden kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 31.05.2022 08:00
Aynanın İçinden - Lewis Carroll Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Lewis Carroll

Çevirmen: Tomris Uyar

Çizer: John Tenniel

Orijinal Adı: Through the Looking-Glass and What Alice Found There

Yayın Evi: Can Çocuk Yayınları

İSBN: 9789750700453

Sayfa Sayısı: 176

Aynanın İçinden Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Alice ile Ayna Dünya'ya, bir başka harikalar diyarına yolculuk! Yün ören koyunlar, saman yiyen bir Kral, Alice'in uğruna birbiriyle dövüşen Beyaz Şövalye ile Kızıl Şövalye ve daha neler neler...

Alice, kedisinin yavrusu Kitty ile evindeki kocaman aynanın içine, yani Ayna-Ev'e girer. Buradaki her şey kendi evindekiyle aynıdır ama fakat her şey "ters"tir: Yazılar bile tersinden yazılmakta, zaman ve olaylar geriye gitmektedir. Alice bu garip Ayna-Ev'e girer girmez, kendini satranç taşlarının doldurduğu bir Ayna-Dünya'da bulur. Şah ile Vezir'in yerini alan Kızıl Kral ile yüz bir yaşındaki Kızıl Kraliçe, bu yeni dünyanın başkişileridir!

Dünyaca ünlü başyapıt Alice Harikalar Ülkesinde'nin yaratıcısı Lewis Carroll, bu eseriyle de birbirinden ilginç kahramanlar ve betimlemelerle, çocuklara okuduklarını zihinlerinde canlandırma fırsatı tanıyor. Tomris Uyar'ın Türkçesiyle...

Aynanın İçinden Alıntıları - Sözleri

  • Yaşam nedir bir düşten başka?
  • Ama her zaman aynı şeyi söyleyen biriyle nasıl konuşabilirsin?
  • "Hoşça kal, tekrar görüşene kadar," dedi elinden geldiğince neşeli bir tavırla. "Tekrar görüşürsek seni tanıyamam ki,” dedi Yumurta Adam, hoşnutsuz bir ses tonuyla...
  • "İnsan imkansız şeylere inanamaz." "Yeterince pratik yapmamışsın," dedi Kraliçe. "Ben senin yaşındayken günde yarım saat pratik yapardım. Kahvaltıdan önce altı tane imkansız şeye inanırdım..."
  • "Bazı insanların," dedi Yumurta Adam, her zamanki gibi gözlerini kaçırarak, "bir bebek kadar bile şuuru yok!"
  • "Pekâlâ konuşabiliriz." dedi Pars-zambağı, "konuşmaya değer biri çıkarsa tabii."
  • Düş görürler geçip giderken günler, Düş görürken onlar yazlar sona erer: Ebediyen akıntıda sürüklenmektedir... Lame ışıltılar arasında ağır ağır takılır... Lakin hayat bir düşten başka nedir?
  • "Demek düş görmemişim," diye söylendi, "Ya da hepimiz aynı düşün parçalarıyız. Tek umudum, düşün benim olması, Kızıl Kral'ın değil!"
  • "Gerçeğim ben!" dedi Alice, ağlamaya başladı. "Gerçek olmasaydım," dedi Alice gözyaşları arasında gülerek, her şey öyle saçmaydı ki, "ağlayamazdım bile." "Döktüklerinin gerçek gözyaşı olmadığını biliyor umarım!" diye kesti Eciş müthiş bir küçümsemeyle.
  • Lakin o güneşli gökyüzü çoktan sarardı soldu Eski günler unutuldu, yankılar bile söndü Ayazı bu sonbaharın, o temmuzu öldürdü.
  • "Ya seni düşlemekten vazgeçseydi, nerede olurdun dersin?" "Şu anda olduğum yerde elbet," dedi Alice. "Sen sen olmazdın ki!" diye tersledi Bücüş küçümsercesine. "Sen hiçbir yerde olmazdın. Onun düşündeki bir şeysin sen yalnızca!"
  • "Doğrusu çok hoş." dedi Alice, şiiri bitirdikten sonra, "ama anlaması oldukça güç!" (Anlıyorsunuz ya, hiçbir şey anlamadığını kendine bile itiraf etmekten kaçınıyordu.) "Nasılsa aklıma bazı şeyler getiriyor, ama ne olduklarını tam çıkaramıyorum! Yine de biri, bir şeyi öldürüyor, en azından orası kesin."
  • Sana her şeyi veriyorum, daha fazlasını yapamam.
  • "Asla," diye sürdürdü Kral, "o anın dehşetini asla unutmayacağım!" "Unutursun, unutursun," dedi Kraliçe, "anılarına geçirmezsen unutursun."
  • Alice, büyük bir ilgiyle, Kral'ın cebinden kocaman bir anı defteri çıkarıp yazmaya koyuluşunu izledi. Birden bir şimşek çaktı kafasında, kurşunkalemin Kral'ın omzunu biraz aşan ucunu tutup onun adına yazmaya başladı.

Aynanın İçinden İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Bu dünyanın karanlık yüzünde kalmak mı, yoksa tavşan deliğinden yuvarlanmak ve aynanın öteki tarafındaki hayata bakmak mı? Yazar bize bir yol gösteriyor aslında Alice' yi harikalar ülkesine gönderirken. Dünyada olup bitenler mi saçmalık, yoksa rüyalarımız mı? Hangisinde yaşamak daha mutlu yapar bizi? Belki de saçma olanı görünce yaşadığımız dünyanın kurallarının da üst seviye saçma olduğuna karar verebiliriz. Bazen çingenelere özenirim. Hayatı hiç ciddiye almazlar. Ayaklarında ayakkabının olmaması, sırtlarındaki kıyafetlerin uyumsuzluğu, eller ve ayaklarının kirliliği... Bunlar hiç onları rahatsız etmez. Üstelik çöplüğü karıştırırkenki rahatlığı hazinesindeki altınını sayan bir sultanınki kadar özgüven gösterisidir. Onlar harikalar ülkesine giden yolu keşfetmişlerdir belki. Peki biz ne yaparız küçücük yavrumuz otobüste şarkı söylerken, bize sorular sorarken etraftaki o ok gibi acıtan "Şu çocuğu sustursana!" bakışlarını söndürmek için "Aman rahatsız edeceğiz." endişesiyle kendi evladımızın neşesini, hayallerini, harikalar diyarını söndürüveririz ellerimizle. Onları eğitim almaları için buz gibi okullarda okuturuz en baştan. Matematiği iyi olmalı mutlaka.Testlerden hep iyi sonuçlar çıkmalı. Zeki olamasa da zeki olma rolü pekala yapabilmeli. Oyun çağlarında ödevlerle boğuşmalı. Zirve olabilmek için ezmeyi öğrenmeli. Ezilmemek için yanlış yapsa bile asla yanlış yaptığını hissetirmemeli, hissetmemeli. Yanlış anlaşılmasın eğitiyoruz derken nasıl eğitiyoruz? Hayal kurmalarına bile fırsat tanımadığımız çocuklarımızın gelecekte vereceği kararlar acaba kendi istekleri mi olacak, yoksa toplumun dayattıkları mı? Lütfen! Bırakalım hayallerinde mutlu olsunlar. Ama uyanıp gerçek dünyayı gördüklerinde şoka uğramasınlar. Onları şoka uğratan biz büyükler bunun hesabını zor öderiz. Kitabın son cümleleri bir mektup. İzninizle paylaşmak istiyorum: "SEVGİLİ ÇOCUK... Benim de bütün kalbimle dilediğim gibi, sana mutlu bir Paskalya dilemesinden pek hoşnut kalacağın bir arkadaşından, tanıdığın bildiğin gerçek bir arkadaşından gelen gerçek bir mektubu okuduğunu hayal etmeye çalış lütfen şu an. Bir yaz sabahı kuş cıvıltıları ve açık bırakılan pencereden içeriye doğru esen tatlı bir meltemle uyandığımız andaki o enfes düşsel duyguyu bilir misin?.. Ya gözlerin yarı kapalı tembel tembel öylece yere uzandığında dans eden yeşil dalları, altın ışıkta usulca dalgalanan suları rüyadaymışçasına yaşadığın o anki duyguyu? Tıpkı güzel bir resim ya da şiirde olduğu gibi insanın gözünden yaş getirten hüzne çok yakın bir zevktir bu. Perdeni açan anneciğinin o yumuşacık elleri ve artık uyanmanı isteyen o yumuşacık sesi değil de nedir ki bu? Kalkmak ve gün ışığıyla beraber, her yer karanlıkken gördüğün ve seni korkutan o kötü rüyaları unutmak... sana bu güzel güneşi gönderen o görünmez Arkadaş’a teşekkür için kalkıp diz çökmek ve başka bir güzel güne kavuşmak değil midir bu? Bunlar, Alice gibi masallar yazan birinin ağzından çıkan çok tuhaf laflar, değil mi? Bu, bir saçmalıklar kitabı için çok tuhaf bir mektup, değil mi? Belki de öyle. Kimbilir belki de birileri beni ciddi ve şen şakrak şeyleri birbirine karıştırmakla suçlayabilir; kimileri de gülümseyip kilisede, Pazar günleri dışında böyle ciddi şeylerin konuşulmasını tuhaf karşılayabilirler; fakat sanırım... yok aslında eminim... bazı çocuklar da, benim yazdığım ruh hali içinde tatlı tatlı, seve seve okuyacaklardır bunu. Çünkü inanmıyorum ki Tanrı bizden yaşamı ikiye bölmemizi istesin... Pazar günleri gelince ciddi bir yüz ifadesi takınmak, hafta içindeyse Tanrı’dan o kadar söz etmenin uygunsuz olduğunu düşünmek. Sanıyor musunuz ki o sadece diz çöküp yakaranları görür ve duyar... ve gün ışığında zıplayıp duran kuzuları görmek, samanların içinde yuvarlanıp duran çocukların seslerini işitmek hoşuna gitmez? Hiç kuşku yok ki çocukların o masum kahkahaları, Tanrı’nın kulaklarında kimi ‘görkemli katedrallerin loş dini ışıklarından’ yükselip gelen o en yüce ilahiler kadar tatlıdır. O çok sevdiğim çocuklar için yazılmış kitaplara, o masum ve yararlı eğlence hâzinesine katkım olsun diye bir şey yazdıysam, ileride, gölgeler vadisinden yürüyüp geçme sırası bana geldiğinde, kesinlikle utanç ve üzüntü duymaksızın dönüp bakmayı umabileceğim bir şeydir bu (yaşamın ne kadarı böyle anılabilirse!). Bu Paskalya güneşi, sevgili çocuk, senin üzerine doğacak ve ‘yaşamı her bir uzvunda’ hissedecek, kendini bir an önce dışarı atıp taze sabah havasını içine çekmek isteyeceksin... güçten düşüp, saçların aklaşmadan, yorgun argın iki büklüm dışarıya, son bir kez daha güneşe çıkma vaktin gelmeden böyle daha birçok Paskalya göreceksin... fakat şimdi bile bazen ‘Doğruluk Güneşi’nin kanatlarındaki şifa ile beraber doğacağı’ o yüce sabahı düşünmek güzel. Bir gün bundan daha parlak bir şafağı görecek olman, hiç kuşkusuz şu anki sevincinin azalmasını gerektirmez... o gün ki, dans eden ağaçlardan ya da usulca dalgalanan sulardan çok daha güzel görüntülerle karşılaşacaksın... perdelerini melek eller açacak ve sevgi dolu annenin ağzından çıkanlardan bile daha tatlı sesler seni yeni ve görkemli bir güne uyandıracak... ve bütün bu üzüntüler, günahlar, şu küçük dünyadaki karanlık yaşamlar artık geçmişte kalan bir gecenin düşleri gibi unutulacak! Seni seven arkadaşın, Lewis Carroll Paskalya, 1876" Sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim. (Mathmazel)

kitap/alice-harikalar-diyarinda--158993 'nın ikinci kitabı , devam kitabıdır bu kitap. Kitle psikolojisini bu kadar güzel anlatan kitap/don-kisot--231168 'tan sonra ikinci kitap budur kesinlikle. Kitabı nasıl anlatırım bilmem ama başlayalım... "Koro hâlinde düşünmek " kitapta en beğendiğim söz bu... İnsanlar sürü psikolojisi ile hareket ediyor , sorgulamıyor, koyundan bir farkı yok... "Koro halinde düşünüyor..." Bu kitabı okurken şunu düşündüm , " Harikalar Diyarı " "bir ütopya mı yoksa distopya mı?" Eminim herkes isimden dolayı ütopya diyecektir. HAYIR! HARİKALAR DIYARI BİR DİSTOPYA! Bunu nereden çıkardın derseniz? Bu "Harikalar Diyarı " tasviri İnsanların Dev Egosunu tasvirleyen bir dünya. Burada her şey büyük, kocaman. Harikalar Diyarının burnu büyük kraliçesi ve onun piyonu olan canlılar bu dünyanın kulları. Bu kullar özgürlük nedir bilmiyor... " Kuşlar da uçuşmuyor , kuş mu var uçuşacak?" Artık bu dünyada herkes kendini unutmuş. Çünkü hepsi kendini kraliçeye adamış. Kraliçe ne derse o olur. Buradaki ayna tasviri ; insanların bu dünyadaki yanılsamalarını anlatıyor. İnsan ne egolu canlıdır. Tıpkı bu ülkenin dudağı büzük burnu büyük kraliçesi gibi. Hepsi kendi dünyasında büyüktür. Kitaptaki en beğendiğim yerlerden biri de kitabın başlarındaydı. Feodalizm yerine imece usulü emekçiliğin daha faydalı olduğunu vurguluyor. "Bizim şöminemiz tutuşmadığı zaman onların da şöminesi tutuşmaz..." Hayat bir kelebek etkisidir. Bencilin sonu yalnızdır. Zalimler yalnız ölür. Ne edersen onu bulursun. "Seslenmek değil süslenmek benim derdim." Kavgayı savaşı mücadeleyi sınıfsal ayrımı bu çok güzel anlatmış. (Radikalizmin Mistik Önderi)

Susayınca su mu içmeli? Yoksa bisküvi mi yemeli? Olduğun yerden hızlıca ileriye koşarsan yine olduğun yere varırsın. 5 peni ile bir yumurta 2 peni ile iki yumurta alabilirsin. Saçmalıklar diyarına hoşgeldiniz. Alice yine harikalar diyarına yolculuk ederken birden bir satranç oyunun içinde kendini buluverir ve kraliçe olmak için 8. kareye kadar ilerlemesi gerekir. 11 hamle sonunda kraliçe olan Alice yine saçmalıkların ve karmaşanın içinde bulur kendisini... Eğlenebileceğiniz ve hayal gücünüzü gün yüzüne çıkarabileceğiniz bir eser. (Ece Çetin)

Aynanın İçinden PDF indirme linki var mı?

Lewis Carroll - Aynanın İçinden kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Aynanın İçinden PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Lewis Carroll Kimdir?

Charles Lutwidge Dodgson ya da daha çok tanındığı takma adıyla Lewis Carroll, ünlü İngiliz yazar, matematikçi, mantıkçı, Anglikan papazı ve fotoğrafçıdır.

Carroll'ın en ünlü eserleri; Alice's Adventures in Wonderland ("Alice Harikalar Diyarında") ve onun devamı olan Through the Looking-Glass ("Aynanın İçinden") adlı kitapları ve "The Hunting of the Snark" ve "Jabberwocky" adlı şiirleridir ve hepsi absürd edebiyatın örneklerindendir. Kelime oyunları, mantık ve fantazideki yeteneği sayesinde sayesinde ün kazanmıştır. Ancak bunun ötesinde, eserleri modern kültüre iyice yerleşmiştir. Birçok sanatçıyı, direkt olarak etkilemiştir. Kuzey Amerika, Japonya, İngiltere ve Yeni Zellanda başta olmak üzere, dünyanın birçok yerinde, sadece Carroll'ın eserlerinin zevkle okunması ve daha da yaygınlaştırılması ve hayatının araştırılmasına adanmış kuruluşlar vardır.

İlk gençlik döneminde Dodgson evde eğitim gördü. Aile arşivlerinde saklanmış "okuma listeleri" Dodgson'un değerli bir zekaya sahip olduğuna tanıklık etmektedir: Yedi yaşındayken bir Hristiyan alegorisi olan Çarmıh Yolcusu'nu okuyordu. Aynı zamanda kardeşlerinin bir çoğunda da görülen ve onun sosyal hayatını etkileyen bir kekemelikten muzdaripti.

On iki yaşındayken Richmond yakınlarındaki Richmond Gramer Okulu'na gönderildi.

1846 yılında genç Dodgson Rugby School'a gönderildi. Orada çok da mutlu olmadığı, oradan ayrıldıktan birkaç yıl sonra yazdığı aşağıdaki paragrafta açıkça görülebilir:

«Diyemem ki... herhangi bir dünyevi düşünce beni bu üç yılı yeniden yaşamaya ikna edebilir ... Dürüstçe diyebilirim ki ... eğer gecenin zorluklarına karşı güvende olsaydım, günlük yaşamın sıkıntılarına katlanmak görece kolay olurdu.»

Ancak Dodgson eğitiminde başarılı olmakta hiç zorlanmadı. O dönemde matematik hocası olan R.B. Mayor onun hakkında "Rugby'e geldiğimden beri daha çok gelecek vaad eden bir çocuk görmemiştim" demiştir.

1849 yılında Rugby'den ayrıldı ve 1850 yılının Mayıs ayında babasının eski okulu olan Christ Church'ün bir üyesi olarak Oxford'a kayıt oldu. Üniversitede yurt odalarının boşalmasını bekledikten sonra Ocak 1851'de bir eve yerleşti. Eve geri dön çağrısı geldiğinde yalnızca iki gündür Oxford'daydı. Annesi belki menenjit ya da bir beyin felcinden ötürü "beyin iltihaplanması" nedeniyle kırkyedi yaşında hayatını kaybetmişti.

Akademik kariyerinin ilk dönemlerinde büyük ümit vaad etmek ve karşıkonulamaz bir dikkat dağınıklığına sahip olmak arasında devinim gösterdi. Her zaman çok fazla çalışmıyordu, ancak çok yetenekliydi ve başarmak onun için kolaydı. 1852'de Matematik sınavlarında onur derecesine sahip oldu ve çok kısa zaman sonra babasının eski bir arkadaşı Canon Edward Bouverie Pusey onu öğrenci bursuna aday gösterdi. 1854'de son bitirme sınavlarında Matematikte yine onur öğrencisi olarak lisansını eğitimini tamamladı.

Christ Church'de kaldı. Bir yandan çalışıp bir yandan ders verdi. Ancak bir sonraki yıl çok önemli bir bursu kaçırdı. Çalışmaya yeterince kendini adayamadığı için olduğunu kendisi de itiraf etti. Buna rağmen matematikteki yeteneği sayesinde 1855'de Christ Church'de matematik dersi verme şansını elde etti. Dodgson bundan sonraki yirmialtı yıl boyunca bu görevi sürdüdü. Başlangıçtaki mutsuzluğuna rağmen Dodgson ölümüne kadar Christ Church'te kaldı ve birçok görev aldı.

Sağlık Sorunları

Charles Dodgson yaklasık olarak 1.80m boyunda, ince uzun, kıvırcık kahverengi saçlı ve duruma göre değişen gri ya da mavi gözlü bir gençti. Daha ileriki yaşlarında vücut yapısının asimetrik olduğu ve biraz garip ve fazla dik bir duruşunun olduğu söylenir, ancak bu orta yaşlarında geçirdiği diz sakatlanmasının bir sonucu olabilir. Çok küçük bir çocukken geçirdiği ateşli bir hastalık sonucu bir kulağı duyma yeteneğini kaybetmiştir. Onyedi yaşında çok ağır geçirdiği boğmaca büyük ihtimalle hayatının daha sonraki yıllarındaki kronik göğüs hastalıklarının sebebidir. Başka bir sorun ise kendinin "tereddüt" olarak tanımladığı çocukluğunda edindiği ve tüm yaşamı boyunca onun felaketi olan kekemeliktir.

Kekelemesinin Dodgson'un davranış biçimine etkisi daima çok güçlü olmuştur. Dodgson'un yalnızca yetişkinlerin arasında kekelediği, çocuklarla konuşurken çok akıcı ve özgür biçimde kendini ifade edebildiğine dair bir inanış vardır ancak bu inanşı destekleyecek kesin bir kanıt yoktur.

Onunla tanışıklığı olan birçok çocuk kekelemesini hatırlarken, yetişkinlerin çoğu bunu fark etmemiştir. Görünen o ki, tanıştığı insanlardan ziyade Dodgson kekelemesinin üzerinde durmaktadır. Dodgson'un kendisini "Alice Harikalar Diyarında"daki Dodo olarak karikatürize ettiği, ve soyadını söylerken yaşadığı zorluktan dolayı karakteri kendiyle özdeşleştirdiği söylenir, ancak buna dair birinci elden bir kanıt yoktur.

Dodgson'un kekemeliği her ne kadar onu rahatsız etse de, diğer kişisel özelliklerini kullanarak toplum içerisinde bir yer almasına engel olmamıştır. İnsanların kendilerini eğlendirdikleri, topluluğu eğlendirmek için şarkı söylemenin veya ezberden parça okumanın moda olduğu bir dönemde, genç Dodgson'ın çok donanımlı ve çekici bir şovmen olduğu, oldukça iyi şarkı söydlediği ve bunu seyirci önünde yapmaktan hiç çekinmediği, taklitte ve hikaye anlatmakta usta olduğu söylenir.

Sosyal Bağları

Erken dönemde verdiği eserlerden, büyük başarı yakalayan "Alice" kitaplarını yazdığı döneme kadar geçen sürede Dodgson Ön-Raffaelocu Kardeşler arasına katıldı. İlk olarak 1857'de John Ruskin ile tanıştı ve arkadaş oldu. Dante Gabriel Rossetti ve ailesiye yakın bir arkadaşlık bağı geliştirdi ve aynı zamanda başta William Holman Hunt, John Everett Millais, ve Arthur Hughes olmak üzere birçok sanatçıyla tanıştı. Aynı zamanda peri masalı yazarı George MacDonald'ı iyi tanırdı. Hatta küçük MacDonald çocuklarının hikayeye karşı duydukları heyecan, Dodgson'u "Alice"'i yayınlamaya iten neden oldu.

Felsefesi

Genellikle Dodgson politik, dini ve kişisel konularda tutucu olarak nitelendirilir. Martin Gardner Dodgson'ı bir muhafazakar olarak nitelendirirken, "lordlar kamarasına huşu içinde baktığını ve aşağı tabakadan olan kimselere karşı bir züppe" olduğunu belirtiyor.

The Revd W. Tuckwell, Oxford Hatıralarında (1900) ondan "hoşgörüsüz, çekingen, titiz, matematik saplantılı, saygınlığına çok düşkün, politikada çok tutucu, ilahiyatçı, Alice'in yaşadığı yer nasıl karelere bölünmüşse, kendininki de aynı öyle" diye bahsediyor. Ancak Dodgson'un bu değerlendirmelerle ters düşen şekilde başka din ve felsefelere karşı bir merakı olduğu görülüyor. Örneğin, Britanyalı Psişik Araştırma Derneği'nin kurucu üyesi olması bunlardan biri.

'Carroll Myth' taraftarları bu etkenlerin Gardner sendromu olasılığını yeniden gündeme getirilmesi gerektiğini düşünüyorlar. Belki de Dodgson'un gerçek görünüşü inanılandan daha bozuk olabilir.

Dodgson çeşitli felsefi konular üzerine bazı araştırmalar yazmıştır. 1895'de "Kaplumbağa Aşil'e Ne Dedi?" (What the Tortoise Said to Achilles) makalesinde yarattığı tümdengelim mantığı üzerine kurulu gerileme argümanı, Mind felsefe dergisinin ilk sayılarından birinde yayımlanmıştır. 1995'de, yüz yıl sonra bu makale aynı dergide daha sonraki yıllarda yayınlanan Simon Blackburn'un Practical Tortoise Raising makalesi ile birlikte yeniden basılmıştır.

Edebiyat

Küçük yaşlarından itibaren Dodgson şiir ve kısa hikayeler yazdı. Bunları aile dergisi Mischmasch'de yayımlandı ve sonradan birçok dergiye göndererek, makul bir başarı elde etti. 1854 ve 1856 yılları arasında eserleri The Comic Times ve The Train, ve daha küçük dergiler olan Whitby Gazette ve Oxford Critic gibi ulusal yayınlarda yeraldı. Yazınlarının çoğu komik, bazen hicivliydi, ancak standart ve zorlamaydı.

1855'de kendi yazınları hakkında şunları yazdı; "Şu ana kadar gerçekten yayımlanmaya değer bir şey yazmış olduğumu düşünmüyorum (buna Whitby Gazette ya daOxonian Advertiserı dahil etmiyorum), ancak bir gün bunu yapacağıma dair umutsuz değilim".

1850'den sonraki yıllarda kardeşlerini eğlendirmek için yazdığı kukla oyunlarından yalnızca biri La Guida di Bragia günümüze kalmayı başarmıştır. 1856'da ünlü olduğu ismiyle ilk eserini yayınladı. Romantik bir şiir olan "Solitude", The Train dergisinde yazarı "Lewis Carroll" olarak yer aldı. Bu takma isim gerçek ismi üzerinde bir kelime oyunuydu; Lewis, Ludovicus isminin ingilizleştirilmiş haliydi ve Lutwidge isminin Latincesiydi, Carroll ise Latin ismi Carolus ile benzeyen ve Charles'ın türetilmiş olduğu isimdi.

Alice

Yine 1856 yılında Christ Church'e gelen yeni dekan Henry Liddell beraberinde genç ailesini de getirdi. Kimse bu ailenin ilerideki yıllarda Dodgson'un yazın kariyerine bu kadar etkisi olacağını tahmin edemezdi. Dodgson Liddell'in eşi Lorina ve çocukları ile ve özellikle de üç kız kardeş olan Lorina, Edith ve Alice Liddell ile yakın arkadaşlıklar kurdu. Uzun yıllar boyunca yarattığı "Alice" karakterinin Alice Liddell'in yansıması olduğu düşünüldü. Buna dair en görünür kanıt "Aynanın İçinden"in sonundaki akrostik şiirde adının bulunması ve iki kitabın da gizlenmiş yerlerinde üstükapalı olarak ona atıfta bulunmuş olmasıdır. Ancak Dodgson hayatının ileriki yıllarında "küçük eroin" diye adlandırdığı ilham kaynağının gerçek bir çocuk olduğunu defalarca reddettiyse de, eserlerini tanıdığı küçük kızlara ithaf etti ve isimlerini akrostik şiirlerinin başına ekledi. Gertrude Chataway'in ismi aynı bu şekilde Köpan Avı'nın başında bulunmaktadır ancak bugüne kadar kimse şiirde anlatılan karakterlerden birini bile onunla örtüştürmemiştir.

Her ne kadar bu konuda yeterli bilgi bulunmasa da (Dodgson'un 1858–1862 yılları arasındaki günlükleri kayıptır), 1850'lerin sonuna kadar Dodgson'un Liddell ailesi ile olan arkadaşlığının hayatında önemli bir yer ettiğine kesin gözüyle bakılıyor ve hatta ailenin çocuklarını (önce oğulları Harry, daha sonra üç kızkardeş) sık sık bir yetişkin eşliğinde Nuneham Courtenay ya da Godstow yakınlarında sandalla gezmeye çıkartmayı adet edinmiş olduğu biliniyor. İşte Dodgson, ilk ve en büyük ticari başarısı olacak olan kitabının taslağını, 4 Temmuz 1862'de, bu gezilerden birinde yaratmıştır. Hikayenin kaleme alınmasının Alice Liddell'in ısrarının sonucu olduğu söylenir. Dodgson sonunda Kasım 1864'de hikayeyi kendi çizimleri ve elyazısı ile "Alice'in Yeraltındaki Maceraları (Alice's Adventures Under Ground)" ismi ile takdim etmiştir.

Bundan önce bir aile dostu ve akıl hocası olan George MacDonald Dodgson'un henüz tamamlanmamış taslağını okumuştu ve McDonald çocuklarının hikayeye duydukları heyecan Dodgson'ın yayınlama kararı almasında etken oldu. 1863 yılında henüz bitirmediği taslağı, yayıncı Macmillan'a götürdü ve Mcmillan hikayeyi beğendi. "Alice Perilerin Arasında" ve "Alice'in Altın Saati" gibi isim alternatifleri düşünüldü ve sonunda hikaye Alice Harikalar Diyarında ismiyle 1865 yılında, Dodgson'un ilk kez bundan dokuz yıl önce kullandığı Lewis Carroll takma adıyla basıldı.

Açıkça görülüyor ki Dodgson bir kitabın profesyonel bir sanatçının dokunuşuna ihtiyaç duyduğunu düşündü ve kitabın illüstrasyonları Sir John Tenniel tarafından yapıldı.

İlk Alice kitabının büyük ticari başarısı Dodgson'un hayatını birçok yönden değiştirmiştir. Kendi yarattığı benliği "Lewis Carroll" kısa zamanda dünya çapında ünlendi. Hayranlarının mektuplarına boğulan Carroll, bazen dilediğinden bile daha fazla ilgi görmüş olmalı. Hatta başka bir popüler hikayeye göre, Kraliçe Victoria hikayeyi o kadar beğendi ki, Dodgson'un bir sonraki kitabını kendisine ithaf etmesini istedi ve hemen akabinde "Determinantlar Üzerine Temel Bir İnceleme" (An Elementary Treatise on Determinant) başlıklı matematik kitabı kraliçeye ithaf edilmiştir. Dodgson bu hikayeyi şiddtle reddetmiş ve "...Bu tek kelimeyle her yönden yanlış, buna benzezen bir şey bile olmadı" demiştir. Bir Times makalesinde "Saklamak için ne kadar uğraşsa da, Alice'in yazarını matematik eserlerinde de tanımayı başarmak oldukça kolay olurdu." diyen T.B. Strong'a göre de, gerçekten bu hikayenin doğru olma ihtimali oldukça düşük. Buna ek olarak, Dodgson kitabın başarısıyla birlikte çok büyük miktarlarda para kazanmaya başladı, ancak görünürde pek de hoşlanmadığı Christ Church'deki işine devam etmiştir.

1871'in sonlarında, devam kitabı Aynanın İçinden basıldı . (Kitabın birinci baskısında basım yılı "1872" olacak şekilde düzenlenmiştir.) Kitabın biraz daha karanlık olan havası, büyük olasılıkla Dodgson'un hayatındaki değişikliklerin bir yansımasıydı. Babası aniden 1868'de vafat etti, ve bu onu birkaç yıl süren bir depresyona sürükledi.

Son Yılları

Hayatının son yirmi yılında, gittikçe artan ününe ve servetine rağmen, Dodgson'un yaşam şeklinde çok az değişiklik oldu. 1881'e kadadr Christ Church'de öğretmenlik yapmaya devam etti, ve ölümüne kadar da burada yaşadı. Son romanı, iki ciltlik Sylvie ve Bruno, sırasıyla 1889 ve 1893 yıllarında basıldı, ancak kitapların başarısı Alice'in başarısının yanına bile yaklaşamadı. Karmaşıklığı okuyucu tarafından pek takdir görmedi ve kitabın eleştirileri de dahil olmak üzere yalnızca 13,000 baskısının satılması hayal kırıklığı uyandırdı.

Dodgson'un bu yıllarda bir dini bir yurtdışı gezisine çıktığı ve Peder Henry Liddon ile Rusya'ya gittiği biliniyor. Dodgson bu geziyi kendisinin "Russian Journal" (Rusya Günlüğü) olarak adlandırdığı yazılarında tariflemiş ve günlüğün ilk ticari baskısı 1935 yılında yayımlanmıştır. Rusya'ya gidiş ve dönüşü sırasında Dodgson Belçika, Almanya, Fransa ve Polonya'nın da bir kısmını g&oum

Lewis Carroll Kitapları - Eserleri

  • Alice Harikalar Diyarında
  • Alice Harikalar Diyarında - Alice Aynanın İçinde
  • Aynanın İçinden
  • Alis Harikalar Diyarında
  • Alice's Adventures in Wonderland
  • Sylvie ve Bruno
  • Alice Harikalar Diyarında / Aynanın İçinden / Peruklu Arı
  • Bulmacalar Diyarında Yolculuk
  • Harikalar Diyarından Bilmeceler Şiirler ve Daha Niceleri
  • Köpan Avı
  • Snark'ı Avlamak
  • Alice Harikalar Diyarında / Salvador Dali'nin Resimleriyle
  • Küçük Kızlara Mektuplar
  • Alice Harikalar Diyarında
  • Jabberwocky and Other Nonsense
  • Alice Harikalar Diyarında - Çocuk Klasikleri - Kısaltılmış Metin
  • Alice Harikalar Diyarında
  • Feeding The Mind (Alimentar La Mente)

Lewis Carroll Alıntıları - Sözleri

  • Yaşam nedir bir düşten başka? (Aynanın İçinden)
  • "Her iki gözü de göremeyen yedi görme engelli, Tek gözle göremeyen iki görme engelli, Her iki gözü de gören dört kişi, Tek gözle görebilen dokuz kişi." (Soru. Kral toplamda kaç kişiyi bırakmıştır?) (Harikalar Diyarından Bilmeceler Şiirler ve Daha Niceleri)
  • Nereye gideceğini bilmiyorsan, hangi yoldan gittiğinin hiçbir önemi yoktur. (Alis Harikalar Diyarında)
  • "Keçileri mi kaçırdım sence?" "Korkarım sen delisin. Çatlaksın. Sıyırmışsın. Ama sana bir sır vereyim.. iyi insanların çoğu öyledir." (Alis Harikalar Diyarında)
  • “… but it’s no use going back to yesterday, because I was a different person then.” “… ama düne geri dönmenin faydası yok, çünkü o zamanlar farklı bir insandım.” (Alice's Adventures in Wonderland)
  • "Hayat dedikleri de zaten bir rüya değil mi?" (Alice Harikalar Diyarında - Alice Aynanın İçinde)
  • Ama her zaman aynı şeyi söyleyen biriyle nasıl konuşabilirsin? (Aynanın İçinden)
  • “Dünü anlatmamın bir yararı olacağını sanmıyorum, çünkü dün başka biriydim.” (Alice Harikalar Diyarında)
  • Kötüden daha kötüye! Bu onların kaderi. Biliyorum, ama bunu değiştiremem. Cimri ve düzenbaz bir adamın bencilliği - Hırslı ve aptal bir kadının bencilliği - kindar ve sevgisiz bir çocuğun bencilliği, hepsi bir yola yönelir, kötüden daha kötüye! (Sylvie ve Bruno)
  • "Alice: Sonsuzluk nedir? Beyaz Tavşan: Bazen yalnızca bir saniyedir." (Alice Harikalar Diyarında - Alice Aynanın İçinde)
  • "Duyguları hafife alma .sesler o zaman kendi başlarının çaresine bakarlar." (Alis Harikalar Diyarında)
  • Bir avuç toz alıp havaya savurdu ve yavaşça kulağa büyü gibi gelen bir kaç kelime söyledi, çocuklar huşu içinde sessizliğe büründüler:- Bırak hırs, nispet, hile, Bastırılsın 'Adalet Gecesi'nde. Zayıflık güce dönene kadar, Karanlık aydınlanana kadar, Yanlış doğru olana kadar! (Sylvie ve Bruno)
  • Düş görürler geçip giderken günler, Düş görürken onlar yazlar sona erer: Ebediyen akıntıda sürüklenmektedir... Lame ışıltılar arasında ağır ağır takılır... Lakin hayat bir düşten başka nedir? (Aynanın İçinden)
  • 'And how many hours a day did you do lessons?' said Alice, in a hurry to change the subject. 'Ten hours the first day,' said the Mock Turtle: 'nine the next, and so on.' 'What a curious plan!' exclaimed Alice. 'That's the reason they're called lessons,' the Gryphon remarked: 'because they lessen from day to day.' (Alice's Adventures in Wonderland)
  • "Demek düş görmemişim," diye söylendi, "Ya da hepimiz aynı düşün parçalarıyız. Tek umudum, düşün benim olması, Kızıl Kral'ın değil!" (Aynanın İçinden)
  • “Gözyaşlarıyla hiçbir yere varamazsın.” (Alis Harikalar Diyarında)
  • 'Devam edin öyleyse,' dedi Profesör. 'Olması gereken, olmalı' 'Bunu hatırla!' diye fısıldadı Sylvie Bruno'ya, 'Kendini incittiğin zamanlar için çok iyi bir kural.' (Sylvie ve Bruno)
  • Nereye gideceğini bilmiyorsan Hangi yoldan gittiğinin bir önemi yoktur (Alis Harikalar Diyarında)
  • "Lütfen söyler misin bana, hangi yoldan gitmem gerek?" "Bu,nereye gitmek istediğine bağlı," dedi Kedi. "Neresi olduğu pek umrumda değil..." dedi Alice. "O zaman hangi yoldan gittiğin fark etmez," dedi Kedi. (Alice Harikalar Diyarında - Alice Aynanın İçinde)
  • 'Would you tell me, please, which way I ought to go from here?' 'That depends a good deal on where you want to get to,' said the Cat. 'I don't much care where---' said Alice. 'Then it doesn't matter which way you go,' said the Cat. '---so long as I get somewhere,' Alice added as an explanation. 'Oh, you're sure to do that,' said the Cat, 'if you only walk long enough.' (Alice's Adventures in Wonderland)

Yorum Yaz