Atatürk'ün Hatıraları (1914 - 1919) - Falih Rıfkı Atay Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Atatürk'ün Hatıraları (1914 - 1919) kimin eseri? Atatürk'ün Hatıraları (1914 - 1919) kitabının yazarı kimdir? Atatürk'ün Hatıraları (1914 - 1919) konusu ve anafikri nedir? Atatürk'ün Hatıraları (1914 - 1919) kitabı ne anlatıyor? Atatürk'ün Hatıraları (1914 - 1919) PDF indirme linki var mı? Atatürk'ün Hatıraları (1914 - 1919) kitabının yazarı Falih Rıfkı Atay kimdir? İşte Atatürk'ün Hatıraları (1914 - 1919) kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Falih Rıfkı Atay
Yayın Evi: Pozitif Yayıncılık
İSBN: 9786051774183
Sayfa Sayısı: 104
Atatürk'ün Hatıraları (1914 - 1919) Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
"1926 yılındayız. Mustafa Kemal Paşa henüz Atatürk soyadını almamıştır. Cumhurbaşkanı olduğu için adı başında "Gazi ve Müşir" sıfatlarını da görmüyoruz. Biz kendisine Gazi veya Gazi Paşa derdik.
Mustafa Kemal'in akşam sofrası Selânik'te kolağasılığından beri bir siyasi toplantı idi. Bir "içki ve eğlence âlemi" değildi. Ben hiçbir okulda Çankaya akşam toplantılarında olduğu kadar ciddi çalışma günleri geçirdiğimi hatırlamıyorum. Bu toplantılarda eğlence okullardaki "teneffüs" dediğimiz bahçeye inerek dinlenme gibi bir şeydi.
...
Hatıralar 1914'te Kaymakam Mustafa Kemal Bey'in Sofya'da ataşemiliter olduğu günlerden 1926 yılına kadar sürecekti.
...
Notlarım Mustafa Kemal'in 19 Mayıs 1919'da Samsun'da karaya çıkmasına kadar sürer. 19 Mayıs 1919'dan sonrasını da Atatürk "Nutuk"unda anlatmıştır.
...
"Atatürk'ün Hatıraları" adını pek haklı olarak taşıyan bu eser 19 Mayıs 1919'dan önceki boşluğu doldurmakta Kurtuluş Savaşı ile onu başaranın türlü olaylar içinde nasıl yetiştiğini anlatmaktadır."
Atatürk'ün Hatıraları (1914 - 1919) Alıntıları - Sözleri
- "Ben ordunun kayıtsız şartsız, bütün esrarı ile Alman askeri heyetine teslim edilmesinden çok teessür duymuştum. Daha karar verilmezden önce bu vakayı tesadüf eseri öğrendiğim vakit, sesimin erişebileceği makamlara kadar itirazlarda bulunmayı vazife saymıştım. İtirazlarıma hiç kimse cevap vermedi, cevap vermeye lüzum dahi görmedi."
- Felaketin coşkun bir nehir gibi Türkiye üzerine aktığını görüyordum. Nasıl tahammül edip susabilirdim?
- "İstanbul'da Perapalas Oteli'nin bir dairesine yerleştim. Artık her şeyin mahvolduğuna inanmış bir adam gibi, meyus düşünüyordum. Ancak mahvolan bu her şeyin tekrar kurtarılabileceğine inanan bir adam gibi de avunuyordum."
- Görüyorsunuz arkadaşlar, bir millet esirliği düşünce o milletten olan herkes nasıl bir hiç olur. Ben bu yabancının evinden çıkarken, bütün uşaklarının arkamdan güldüklerini duyar gibi oluyordum.
- Paşam, biz de askeriz. Bu orduyu kumanda etmiş adamız. Türk neferi kaçmaz, kaçmak nedir bilmez. Eğer Türk neferinin kaçtığını görmüşseniz, hemen kabul etmelidir ki, onun başında bulunan en büyük kumandan kaçmıştır.
- "Bir şey mi yapacaksın Kemal? " "Evet, Paşam, bir şey yapacağım!" "Allah muvaffak etsin" "Muvaffak olacağız!"
- Bir büyük kumandan diyordu ki: "Efendim, bu Türk neferlerinden hayır yoktur. Bunlar hayvan sürüsüdür. Yalnızca kaçmayı bilirler. Allah muhafaza etsin. Böyle bir sürüye kimseyi kumandan etmesin." Kendi vaziyetimi unutarak onlarla alakalandım.En çok söyleyen kumandana dedim ki: "Paşam, biz de askeriz. Bu orduya kumanda etmiş adamız. Türk neferi kaçmaz, kaçmak nedir bilmez.Eğer Türk neferinin kaçtığını görmüşseniz,hemen kabul etmelidir ki,onun başında bulunan en büyük kumandan kaçmıştır. Eğer siz kaçtığınızın zilletini Türk neferlerine yüklemek istiyorsanız, insafsızlık ediyorsunuz."
- +Bir şey mi yapacaksın Kemal? -Evet, Paşam, bir şey yapacağım! +Allah muvaffak etsin! -Mutlaka muvaffak olacağız!
- Hele böyle büyük kuvvetlerle vatana şerefli ve tarihi hizmetler görmek ümidi, insana çok kuvvet ve canlılık verecek amillerdir.
- Nihayet dev gibi adımlarla ilerleyen Alman kuvvetlerinin Paris önünde uğradıkları akıbet herkesin malumu oldu. Bütün memleketin bence açık bir felakete atılmış olduğunu gördükten ve bütün Türk ordusunun, bu felaketi, ne olursa olsun, önlemek için kanını dökmeye hazırlanmasından başka çare kalmadığını anladıktan sonra benim hâlâ Sofya'da Kordiplomatik içinde rahat salon hayatı geçirmekliğime imkân olabilir miydi? Başkumandanlık Vekâleti'ne müracaat ettim. Ordu içinde rütbeme uygun herhangi bir vazifenin bana verilmesini rica ettim. Başkumandan Vekili tarafından çok nazik bir cevap geldi: "Sizin için orduda daima bir vazife mevcuttur. Fakat Sofya ataşemiliterliğinde kalmanız daha çok ehemmiyetli telakki edildiği içindir ki sizi orada bırakıyoruz." Cevap verdim: "Vatanın müdafaasına ait fiilî vazifelerden daha ehemmiyetli bir vazife olamaz. Arkadaşlarım muharebe cephelerinde ateş hatlarında bulunurken ben Sofya'da ateşemiliterlik yapamam. Eğer birinci sınıf zabit olmak liyakatından mahrum isem, kanaatinizi bu ise lütfen açık söyleyiniz." Uzun müddet cevap gelmedi. O günlerde çektiğim acıyı anlatamam.
- " Bir gün bir davet aldım. Hakaret suçu ile bir hafta sonra mahkemeye çağırılıyordum. Yaman çatmıştık. Aklımı başıma topladım, kumandanlık mevkiinde değildim. Siyasi bir şey de yapamazdım.Hukuk çareleri bulmalı idim. Isterdim ki bu mahkemede bulunayım. Fakat o zaman ki Istanbul gazetecilerinin en aşağısı ile karşı karşıya gelmek gücüme giden bir şeydi.Bundan başka davanın bazı yüksek politikacılar tarafından hazırlanma bir plan neticesi olduğunu da düşünüyordum. Ne yaparsam yapayım, mutlaka mahkum olacaktım."
- “Efendim, bu Türk neferlerinden hayır yoktur. Bunlar hayvan sürüsüdür. Yalnız kaçmayı bilirler. Allah muhafaza etsin. Böyle bir sürüye kimseyi kumandan etmesin.” Kendi vaziyetimi unutarak onlarla alakalandım. En çok söyleyen kumandana dedim ki: “Paşam, biz de askeriz. Bu orduya kumanda etmiş adamız. Türk neferi kaçmaz, kaçmak nedir bilmez. Eğer Türk neferinin kaçtığını görmüşseniz, hemen kabul etmelidir ki, onun başında bulunan en büyük kumandan kaçmıştır. Eğer siz kaçtığınızın zilletini Türk neferlerine yüklemek istiyorsanız insafsızlık ediyorsunuz.”
- Görüyorsunuz arkadaşlar, bir millet esirliğe düşünce o milletten olan herkes nasıl bir hiç olur.
- Herkes teslim olmuşken Mustafa Kemal en umutsuz görünen şartlar altında dahi vatan ve halk kurtuluşu uğruna bir şeyler yapabileceği kanaatini hiçbir an kaybetmemiştir.
Atatürk'ün Hatıraları (1914 - 1919) İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Atatürk’ü ne kadar tanıyoruz?: Atatürk kuşkusuz Türk Tarihinin görmüş olduğu en önemli şahsiyetlerinden ve bugün içinde bulunduğumuz mevcudiyetin temelini oluşturan isimdir. Peki biz Atatürk adını daha almamış olan Mustafa Kemal’i Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet dönemi öncesindeki yaşantısını,hayatını ne kadar biliyoruz? Yada kaç kişi merak edip bu konu üzerindeki biyografi/hatırat/anı eserlerini okudu. Bu eserinde Falih Rıfkı Atay, Mustafa Kemal’in 1914-1919 yılları arasındaki anılarını, bizzat onun ağzından çıkan her bir cümlesine kadar bize aktarmıştır. Tabi bu eser farkettiyseniz ben paylaşım yaparkende Tarih eseri olarak değerlendirip o çerçevede görmedim. Her ne kadar anı/hatırat eserleri bir tarihi, tarihi şahsiyetleri barındırsa da tarih tek taraflı pencereden incelenmez ki bu eserde Mustafa Kemal’in sözlerini ve bazı yaşanan hadiselere onun nasıl baktığını görme imkanı buluyoruz. Falih Rıfkı Atay’ın bu eseri yazarken de ne kadar kendi düşüncelerini de sözcüklere aktarmadığını kuşkusuz bilemeyiz o yüzden bu eserin bir tarih niteliği taşıması için o yıllarda yazılan başka eserlerle karşılaştırılması gerekir neyse bu işin tarihçi boyutu... “Atatürk’ü ne kadar tanıyoruz?” ‘a dönücek olursam, bu eserde Atatürk’ün bilmediğiniz bazı sözlerine,fikirlerine rastlayabilirsiniz. Cümlelerimi şunla bitirmek istiyorum fazla uzatmak istemiyorum, bazılarının alıntıları bile okuduğundan şüpheliyken bu kadar uzatmanın bir anlamı var mı bilemedim. Kısacası her Türk gencinin okuması gerekiyor benim gözümde, çok pahalı bir eserde değil zaten, sürükleyici mi değil mi, sorusuna gelicek olursak aldığınız gibi bir-iki saat içinde bitirebileceğiniz bir kitap. Dili çok sade ve anlaşılır. Ben bir kaç saat içinde bitirip kenara bırakmanızı değil, not alarak bitirmenizi bazı yerlerin altlarını çizerek, varsa eğer başka kaynaklarla karşılaştırarak ağır ağır ilerlemenizi öneririm yani eğer ciddi olarak o dönemi merak ediyorsanız, başka kaynaklarla da karşılaştırıp ilerlenmeli diye bitiriyorum bu yazımı :) Yazımı Okuyan arkadaşlara teşekkürü borç bilirim. Teşekkürler (Ufuk Yıldırım)
Bir solukta okuyacağınız bir kitap , Osmanlı devletinin yıkılış sürecindeki olayları birinci ağızdan dinlemek ve sonuçlarını görmek için okunabilecek bir yazı dizisi. Kitap Agatha Cristian in cinayet ve korku filmi tadında . Padişahların yetersizliği ve hükümetin beceriksizliğini merak ediyorsunuz okuyun derim. Kendini yetiştirememiş bir padişah. ( Hayatı boyunca aktif hiçbir görev almamış) Bunun yanında hülyalarda ve rüyalarda gezen İttihat Terakkicilerin elinde kalmış bir vatan parçası. Okuyun ve hüzünlenin (Sezar Agustus Romulus)
Şimdiye kadar okuduğum kitapların çoğunda Atatürk şöyle demiş, şunu yapmış, bununla konuşmuş gibi ikinci ağızdan cümleler vardı. Ancak bu kitap direkt olarak Atamın kendi ağzından... Atam anlatıyor, Atay yazıyor. Yanındaymış gibi, O’nu dinliyormuş gibi bir ruh haliyle okudum. O yüzden de inanılmaz keyif aldım. Şiddetle tavsiye ediyorum. (Ayla Çiçek)
Atatürk'ün Hatıraları (1914 - 1919) PDF indirme linki var mı?
Falih Rıfkı Atay - Atatürk'ün Hatıraları (1914 - 1919) kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Atatürk'ün Hatıraları (1914 - 1919) PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Falih Rıfkı Atay Kimdir?
Falih Rıfkı Atay (1894, İstanbul - 20 Mart 1971, İstanbul), Türk gazeteci, yazar, milletvekili.
Cumhuriyet döneminin en etkin gazetecilerindendi. İzmir'in kurtuluşundan sonra Mustafa Kemal ile tanışıp dostluğunu kazanan Falih Rıfkı, özellikle Atatürk'ü yakından tanıtan anılarıyla ünlendi. 1923-1950 yılları arasında milletvekili olarak siyasette yer aldı. Cumhuriyetin kurucusu Atatürk'e yakınlığı nedeniyle çok önemli olaylara tanıklık etmiş ve kişisel tarihi cumhuriyet tarihi ile özdeşleşmiştir.
Sakarya ili Kaynarca ilçesi Büyükkaynarca köyünden İstanbul'a yerleşmiş bir ailenin çocuğu olan Falih Rıfkı Atay 1894 yılında İstanbul'da dünyaya geldi. Babası Hoca Hilmi Efendi, annesi Huriye Cemil Hanım idi.
Ortaokulu Mekteb-i Tahsil Mektebi'nde lise öğrenimini Mercan İdadisi'nde tamamladı. İdadide edebiyat öğretmeni olan Celal Sahir Bey (Erozan) ile kendisinden bir ileri sınıfta okuyan Orhan Seyfi (Orhon), edebiyat zevkinin gelişmesine yardımcı oldu. II. Meşrutiyet'in ilanı edildiği 1908 yılında girdiği Darülfünun Edebiyat Fakültesi'ni 1912'de bitirdi.
1911'de ilk yazıları, Servet-i Fünun dergisinin genç yazarlara ayrılan ek sayfalarında yayımlandı. Tecelli (1911) dergisi ile Süleyman Bahri'nin yönettiği Kadın (1912) dergisinde Cenap Şahabettin ile Ahmet Haşim'in eserlerini hatırlatan şiirleri çıktı. 1912'den itibaren Tanin gazetesinde düz yazılar yayımladı.
1913'te memuriyet hayatına başlayan Falih Rıfkı, Sadaret ve Dahiliye Nazırlığı kalemlerinde çalıştı. Dahiliye Vekili Talat Paşa ile birlikte resmi görevle Bükreş'e gittiğinde Tanin Gazetesi'ne röportajlar gönderdi. Bu dönemdeki yazıları, Türkçülük ve Türkçecilik akımlarının etkisini taşıyordu.
I. Dünya Savaşı'nda yedek subay olarak Suriye'ye gitti ve Cemal Paşa'nın özel katipliğini yaptı. Suriye ve Filistin'deki savaş anılarını Ateş ve Güneş (1918) kitabında topladı. Cemal Paşa'nın Bahriye Nazırı olması üzerine Kalemi Mahsusa müdür yardımcılığına getirildi (1917).
1918'de Ali Naci (Karacan), Necmettin Sadık (Sadak) ve Kazım Şinasi (Dersan) ile birlikte Akşam Gazetesi'ni kurdu. Gazetede, Kurtuluş Savaşı'nı destekleyen yazılar yazdı. Damat Ferit Paşa hükümetinin vatanseverleri yargılamak üzere kurduğu, halk arasında "Kürt Nemrut Mustafa Divanı" diye anılan mahkemede Kurtuluş Savaşı'nı destekleyen yazıları nedeniyle idamı istenerek yargılandı. İkinci İnönü Muharebesi'nin kazanılması üzerine Divan-ı Harp tutumunu değiştirince idamdan kurtuldu. 10 Eylül 1922'de Anadolu'ya geçti.
Kurtuluş Savaşı'nı destekleyen yazılarını Tanin ve Hakimiyet-i Milliye gazetelerinde sürdürdü. Savaşın ardından Tetkik-i Mezalim Heyeti'nde görevlendirilen Falih Rıfkı, Halide Edip, Yakup Kadri, Mehmet Asım ile birlikte Yunan ordusunun yakıp yıktığı yerleri saptamak üzere tüm Batı Anadolu'yu dolaştı.
1923'ten TBMM'ye girdi ve aralıksız 27 yıl milletvekilliği yaptı. 1923-1927 arasında Bolu , 1927-1950 arasında Ankara milletvekili olarak mecliste yer aldı. Bir yandan da çeşitli tarihlerde Hakimiyet-i Milliye, Ulus, Milliyet gazetelerinde başyazarlık yaptı. Köşe yazılarında Atatürk devrimlerini ve batılılaşmayı savundu. Yeni Türk Alfabesinin hazırlanması ve uygulanması sırasında Dil Encümeninde görev aldı. Ulus gazetesinin başyazarlığını yaptığı dönemde Ankara şehir planı jürisinde üyelik ve İmar Komisyonunda başkanlık yaptı. Bu dönemde 1937 yılındaki Trakya Manevraları'na katılmıştır.
İzmir'in kurtuluşundan sonra tanıştığı Mustafa Kemal'in dostluğunu kazandı ve bu döneme an ilişkin anılarını Atatürk'ün Bana Anlattıkları (1955), Çankaya (1961) ve Atatürk Ne İdi? (1968) adlı kitaplarda topladı. Atatürk'ün çok yakınında bulunması ve önemli olaylara tanıklık etmesi yapıtlarına ayrı bir önem kazandırdı.
Demokrat Parti'nin 1950'de iktidara geçmesinden sonra Dünya gazetesini kurarak (1952) muhalefete geçti; yeni iktidara karşı Atatürk devrimlerini savundu. Ölünceye dek bu gazetenin başyazarlığını sürdürdü. 20 Mart 1971'de kalp krizi sonucu İstanbul'da hayatını yitirdi. Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedildi.
Falih Rıfkı Atay, gezi yazılarını ve anılarını topladığı kitaplarıyla Cumhuriyet döneminde bu türlerin ilk özgün örneklerini verdi. Zeytindağı (anı-1932, 1964), Faşist Roma, Kemalist Tiran, Kaybolmuş Makedonya (gezi-1930) ve Pazar Konuşmaları (fıkra-1966) başlıca yapıtlarıdır.
Atay, sağlam, çekici anlatımı ve duru Türkçesiyle basının en usta kalemlerinden biriydi. Türkçeyi süssüz, sanatsız ama etkin kullanmayı amaçladı. Siyasi konuları işleyen fıkra ve başyazılarıyla tanınan Atay gezi, anı, makale ve sohbet türlerinde birçok kitap yayımlamıştı; Cumhuriyet döneminin en etkin gazetecilerindendi.
Eserleri
ANI : Ateş ve Güneş (Suriye ve Filistin savaş anılan, 1918),
-Zeytindağı (1932),
-Atatürk'ün Bana Anlattıkları (1955),
-Mustafa Kemal'in Mütareke Defteri (1955),
-Çankaya (1961),
-Batış Yılları (1963),
-Atatürk'ün Hatıraları (1914-1919)
-Atatürk Ne İdi? (1968)
Gezi : Faşist Roma, Kemalist Tiran,
-Kaybolmuş Makedonya (1930),
-Deniz Aşırı (1931),
-Yeni Rusya (1931),
-Moskova-Roma (1932),
-Bizim Akdeniz (1934),
-Taymis Kıyılan (1934),
-Tuna Kıyıları (1938),
-Hind (1944),
-Yolcu Defteri , (1946),
-Gezerek Gördüklerim (1970).
Fıkra: Eski Saat (1933),
-Niçin Kurtulmamak (1953),
-Çile (1955),
-İnanç (1965),
-Kurtuluş (1966),
-Pazar Konuşmaları (1966)
İnceleme:
-Başveren İnkılapçı (Ali Suavi Üzerine, 1954),
-Atatürkçülük Nedir (1966),
-Londra Konferansı Mektupları (1933),
-Türk Kanadı (1941),
-Kanat Vuruşu (1945)
Monografi: Babamız Atatürk (çocuklar için, 1955)
Falih Rıfkı Atay Kitapları - Eserleri
- Zeytindağı
- Çankaya
- Atatürk’ün Bana Anlattıkları: Mustafa Kemal’in Ağzından Vahdettin
- Babanız Atatürk
- Mustafa Kemal'in Mütareke Defteri
- Ateş ve Güneş
- Batış Yılları
- Atatürkçülük Nedir?
- Kurtuluş
- Atatürk Ne İdi?
- Atatürk'ün Hatıraları (1914 - 1919)
- Baş Veren İnkılapçı
- Ankara
- Tuna Kıyıları
- Ateş ve Güneş - Zeytindağı
- Gezerek Gördüklerim
- Bayrak
- İnanç
- Londra Konferansı Mektupları
- Roman
- Pazar Konuşmaları
- Tarihe Düşülen Yazılar
- Babanız Atatürk- Bayrak - Atatürkçülük Nedir - Atatürk Ne İdi
- Eski Saat
- Taymis Kıyıları
- Faşist Roma Kemalist Tiran Ve Kaybolmuş Makidonya
- Çile
- Türk Kanadı
- Niçin Kurtulmamak?
- Bizim Akdeniz
Falih Rıfkı Atay Alıntıları - Sözleri
- Demek bir kuşak bir toplumu kökten değiştirmeye yeter. (Atatürk Ne İdi?)
- Ne güzel ölüm saati idi. Acaba bu mukaddes gafleti bir daha tadabilecek miyim? (Gezerek Gördüklerim)
- Bir topluma danışılma hakkı tanımadan onu eğitmek gerekir. Oy kulübelerinden önce okullar kurulmalıdır. Bilmeyenin elinde oy pusulası yalnız faydasız değil, tehlikelidir de! (Atatürkçülük Nedir?)
- Her millet, eğer bir refah hissesi istiyorsa, bunu ancak kendi fedakarlığı, kendi alın teri, kendi aklı ve ilmi ile elde edebilir. (Londra Konferansı Mektupları)
- Evet, on dokuzuncu yüzyıl başından beri bir türlü Batılaşamıyoruz ama Doğulaşma fırsatı bulduk mu, yatağını bulmuş su gibi, sevinçten köpüre köpüre akıyoruz. (İnanç)
- "Metin Toker , Cezayir, Mısır ve Irak ülkelerini dolaştıktan sonra Türkiye kapısından içeri girdiği vakit nefesini güç tutup : - Sen nur ol Atatürk, diye bağırır." (Ankara)
- "Ben ordunun kayıtsız şartsız, bütün esrarı ile Alman askeri heyetine teslim edilmesinden çok teessür duymuştum. Daha karar verilmezden önce bu vakayı tesadüf eseri öğrendiğim vakit, sesimin erişebileceği makamlara kadar itirazlarda bulunmayı vazife saymıştım. İtirazlarıma hiç kimse cevap vermedi, cevap vermeye lüzum dahi görmedi." (Atatürk'ün Hatıraları (1914 - 1919))
- Çocukken gazetelerde kırk yaşlarında bir adamın ölüm haberini okurken rahatlık duyardım. Yılların gelecekleri insana ne kadar uzak, geçmişleri ne kadar yakın gelir. (Gezerek Gördüklerim)
- "Ne mutlu Türk'üm diyene!" (Babanız Atatürk)
- "Güzel bir hayat; zamanı düşündürmeyen, ondan ne bıktıran, ne de onu aratan yaşama sanatıdır." (Pazar Konuşmaları)
- Tahmin edersiniz ki fikir hazırlıkları, seferberlikte asker toplamak için davul zurna ile temin edilemez. Fikir hazırlıklarında tevazuyla çalışmak, kendini silmek, karşısındakine samimi bir kanaat ilham etmek lazımdır. (Atatürk’ün Bana Anlattıkları: Mustafa Kemal’in Ağzından Vahdettin)
- “Nemiz varsa, bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaş olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı'nın, vicdanımızı ve kafamızı Doğu'nun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcağını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos zaferine borçluyuz.” (Çankaya)
- Yeni zamanın adamı, biten bir alemi tamire değil, başlayan bir alemi inşaya uğraşan inkılapçıya denir. (Londra Konferansı Mektupları)
- Kendini zayıf ve aciz gören insanlar nispeten kuvvetli, azimli insanlardan merhamet dilendikleri zaman kendilerine acındıracaklarına kani olmak için bilmem ne histe ne karakterde olmalıdır. (Atatürk’ün Bana Anlattıkları: Mustafa Kemal’in Ağzından Vahdettin)
- Öyle bir nehr-i muazzam gibi cûş etmişsin Fakat eyvah çorak yerde akıp gitmişsin! (Atatürkçülük Nedir?)
- "Hepsi inkılap uğrunda ölmekten söz ederken Mustafa Kemal: -Mesele ölmekte değil,ölmeden idealimizi gerçekleştirmektedir,diyordu." (Çankaya)
- Yaşarken, yenilmeyen Atatürk'ün, öldükten sonra yenileceğini zannedenlere şaşıyorum. (Mustafa Kemal'in Mütareke Defteri)
- "Mesele sık sık imkânsızlık hali bağlayan güçlüklerde değil, karar vermekte ve iradeyi kaybetmemekte idi." (Mustafa Kemal'in Mütareke Defteri)
- Ve nihayet şeref, zillet, kusur veya isabetleri ile mazi ölmüştür. Biz istikbalden mesulüz: Bugünün adamlarına yalnız onun zaruretlerini münakaşa etmek, Balkan hürriyetlerini elbirliği ile müdafaa imkanları aramak vazifesi düşüyor. (Tuna Kıyıları)
- Ne çare ki vatanın kaderi vatanseverlerin değil, kendilerinden başkasını sevmeyen politikacıların elinde! (İnanç)