Atatürk’ün Bana Anlattıkları: Mustafa Kemal’in Ağzından Vahdettin - Falih Rıfkı Atay Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Atatürk’ün Bana Anlattıkları: Mustafa Kemal’in Ağzından Vahdettin kimin eseri? Atatürk’ün Bana Anlattıkları: Mustafa Kemal’in Ağzından Vahdettin kitabının yazarı kimdir? Atatürk’ün Bana Anlattıkları: Mustafa Kemal’in Ağzından Vahdettin konusu ve anafikri nedir? Atatürk’ün Bana Anlattıkları: Mustafa Kemal’in Ağzından Vahdettin kitabı ne anlatıyor? Atatürk’ün Bana Anlattıkları: Mustafa Kemal’in Ağzından Vahdettin PDF indirme linki var mı? Atatürk’ün Bana Anlattıkları: Mustafa Kemal’in Ağzından Vahdettin kitabının yazarı Falih Rıfkı Atay kimdir? İşte Atatürk’ün Bana Anlattıkları: Mustafa Kemal’in Ağzından Vahdettin kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Falih Rıfkı Atay
Yayın Evi: Pozitif Yayınları
İSBN: 9789756461204
Sayfa Sayısı: 136
Atatürk’ün Bana Anlattıkları: Mustafa Kemal’in Ağzından Vahdettin Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
“Hiç şüphesiz ki F. Rıfkı Atay’ın Çankaya, Atatürk’ün Bana Anlattıkları kitapları her türlü düşünce sahibinin mutlaka okuması gereken kitaplardır. F. Rıfkı Atay’ın sürükleyici, zengin muhtevalı, zıt görünüm ve olaylara dayanarak tezlerini savunan bir üslubu vardır.”
Prof. İlber ORTAYLI
Mustafa Kemal’in harp politikası hakkındaki tenkitlerini, gerek Türk gerek Alman kumandanları ile münakaşalarını kendi anlatımından ve dönemin en yakın tanıklarından olan Falih Rıfkı Atay’ın kaleminden bir solukta okuyacak ve
• Atatürk’ün Vahdettin hakkındaki düşünceleri nelerdir?
• Vahdettin, Atatürk’ü Samsun’a neden gönderdi?
• İstiklal Savaşı'na gidilen yolda karşılaşılan güçlükler neydi?
• Yakın tarihimizin en tartışılan ikilisi olan Atatürk ve Vahdettin, birlikte yaptıkları Almanya yolculuğunda neler konuştu ve yaşadı?
• Millî Mücadele fikri nasıl doğdu?
• Atatürk nasıl bir kişiliğe sahipti?
• Vahdettin ile Atatürk arasında yapılan son görüşmede neler konuşuldu?
sorularına bu kitapta cevap bulacaksınız!
Atatürk’ün Bana Anlattıkları: Mustafa Kemal’in Ağzından Vahdettin Alıntıları - Sözleri
- İttihat ve Terakki vatanperver bir cemiyet idi. Başlangıcından çok zaman sonrasına kadar ben de bu cemiyet içinde bulundum. Cemiyet hiçbir vakit sizin bu tezyiflerinize hak verecek bir mahiyet almamıştır. Çok kusurları ve yanlışları olabilir. Ama vatanperverliği münakaşaların üstündedir.
- Zavallı Wilson, anlamadı ki, kuvvet ve şeref ve haysiyetin müdafaa edemediği hatlar başka hiçbir prensiple müdafaa edilemez.
- Türk neferi kaçmaz, kaçmak nedir bilmez. Eğer Türk neferinin kaçtığını görmüşseniz, hemen kabul etmelidir ki, onun başında bulunan en büyük kumandan kaçmıştır.
- Tahmin edersiniz ki fikir hazırlıkları, seferberlikte asker toplamak için davul zurna ile temin edilemez. Fikir hazırlıklarında tevazuyla çalışmak, kendini silmek, karşısındakine samimi bir kanaat ilham etmek lazımdır.
- Fevzi Paşa’ya dedim ki: “Paşam vaziyeti nasıl mütalaa ediyorsunuz?” Gök gürler gibi bağırarak: "Anlamıyorum ki efendim," dedi. (ve sağ elinin şahadet parmağı ile haritada İstanbul noktasını göstererek, "Buradaki rahatımızı feda etmemek için koskoca memleketi veriyoruz, bu ne akıldır?"
- Cevat Paşa samimi bir lisanla bana sordu: “ Bir şey mi yapacaksın Kemal? “ “Evet Paşam, bir şey yapacağım!” “Allah muvaffak etsin!” “Mutlaka muvaffak olacağız!”
- Kendini zayıf ve aciz gören insanlar nispeten kuvvetli, azimli insanlardan merhamet dilendikleri zaman kendilerine acındıracaklarına kani olmak için bilmem ne histe ne karakterde olmalıdır.
- Benim kanaatim o idi ki, ve daima o oldu ki dünyada insan diye yaşamak isteyenler, insan olmak vasıflarını ve kudretini kendilerinde görmelidirler. Bu uğurda her türlü fedakârlığa razı olmalıdırlar. Yoksa hiçbir medeni millet, onları kendi sırasında ve safında görmek istemez.
- Nutuk, kendisinin Samsun’a ayak basması ile başlamaktadır. Bizim elimizde bulunan notlar ise ateşkes esnasında Adana’dan İstanbul’a gelişi ile Samsun’a ayak basışı arasındaki devrin hatıralarıdır.
- … İstanbul ve koskoca İstanbul’un yüz binlerce halkı sesleri kısılmış bir hâldeydi. İstanbul ufuklarında yükselen şeyler yalnız düşman sesleri, düşman hakaretleri, düşman bayrak ve süngüleriydi.
- Fevzi Paşa’nın gözlerinden, yüzünden ve tavrından çok dolgun olduğunu anlıyordum. … Gök gürler gibi bağırarak: “anlamıyorum ki efendim,” dedi “Buradaki rahatımızı feda etmemek için koskoca memleketi veriyoruz, bu ne akıldır?”
- İstanbul sokakları İtilaf Devletleri'nin süngülü askerleriyle dolmuştu. Boğaziçi; toplarını sağa sola çeviren düşman zırhlıları ile lacivert sularını gösteremeyecek kadar örtülüydü. Herkes ancak zaruri ihtiyaçları için evlerinden çıkıyor, sokaklarda duvar diplerinden büzülerek, eğilerek ve korkarak yürüyebiliyorlardı. Bütün ihtiyatlara rağmen yine bin türlü tecavüz sahneleri eksik değildi. Koskoca İstanbul ve koskoca İstanbul'un ufuklarında yükselen şeyler yalnız düşman sesleri, düşman hakaretleri, düşman bayrak ve süngüleriydi. Çok şaşılacak şeydir ki ayakları altında çiğnenen bu muhitte hala bir saltanat, bir hükümet, bir varlık farz edenler vardı.
- Kendi kendime şu kararı verdim: Münasip bir zaman ve fırsatta İstanbul'dan kaybolmak, basit bir tertiple Anadolu içine girmek, bir müddet isimsiz çalıştıktan sonra, bütün Türk milletine felaketi haber vermek!
- Benim kanaatim o idi ki ve daima o oldu ki dünyada insan diye yaşamak isteyenler, insan olmak vasıflarını ve kudretini kendilerinde görmelidirler. Bu uğurda her türlü fedakârlığa razı olmalıdırlar. Yoksa hiçbir medeni millet, onları kendi sırasında ve safında görmek istemez.
Atatürk’ün Bana Anlattıkları: Mustafa Kemal’in Ağzından Vahdettin İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Bir Tarafta Tarihi yazan ve günümüzü şekillendiren Mustafa Kemal, bir diğer tarafta ise Devleti yönetmek yerine, ülkeyi beceriksizce işgal ettiren ve tüm ciddi uyarılara rağmen susup, yabancı devletlerin emri altına girenler var… Hatta ve hatta işgal devletleri ile aynı çizgide yürüyenler var... Tarihe bakışınız nasıldır ya da ne yöndedir bilemem ama Tarih tekerrür eden bir mekanizmadır. Geçmişte olanı bilmez, bugün ne yaşadığınızı anlamazsanız, yarın olacaklardan bi haber olursunuz. Bu sağlıklı olduğunuz halde kör olmak, topal olmaktır. Geçmişte yaşananlar tam olarak budur ve bunu anlamak için araştırmak hepimizin görevidir. Falih Rıfkı Atay ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu her fırsatta Atatürk ile röportaj yapma ve onun ağzından hatıralar yayınlamak istemişlerdir. Bu zemini özellikle Falih Rıfkı çok zorlamıştır. Bu kitapta anlatılanlar, Mustafa Kemal’in birebir ağzından yazılmıştır. Normalde bu hatıralar üç kısımdan oluşacakmış, Dünya Harbi’ne ait olanlar, Mütareke sırasında İstanbul’daki faaliyetlerine ait olanlar ve nihayet Kuvâyı Milliye devrine ait olanlar. Hatıralarda geçen isimlerin çokluğu ve yabancı devletlerin olması nedeni ile, hükümetin ricası üzerine Mustafa Kemal birinci kısmın sonunda hatıraları kesiyor. Kitapta Samsun’a çıkıncaya kadar olan kısım mevcut. Normalde 32 parça düşünülen bu yazı dizisi yarıda kalıyor. Biz ise Mustafa Kemal Samsun’a çıkmadan önceki kısma tanıklık ediyoruz.. Bildiğiniz üzere Nutuk Atatürk’ün Samsun’a ayak basması ile başlar. Bu kitapta ki hatıralar ise öncesini anlatmaktadır. Şimdi ısınma turunu attık.. Haydi başlayalım…! Mustafa Kemal’in çocukluğunu bildiğinizi varsayıyorum ve onun ne kadar dik başlı ve dikta edilenleri kabul etmeyen bir çocuk olduğunu bilirsiniz. Mahalle’de arkadaşı Salih BOZOK ile birdirbir oynarken bile altta yatan olmamış, bunu kabul etmemiştir. Oyunu bile sorgulamış, mantık aramıştır. Bunun yerine kendi kurgusu ile türettiği savaş oyununu oynatmış ve arkadaşları çok beğenmiştir. Mustafa Kemal 7. Ordu Kumandanlığına atandığında, başında komutan olarak Alman General Erich von Falkenhayn vardır. Mustafa Kemal, asla Alman komutanlara güvenmez ve onları kabul etmez. Bir de bunun üzerine Devlet tarafından, bizzat Almanların ayaklarına kadar gidilip, orduyu yönetmeleri istenmiştir. Aksi halde, Almanya Osmanlı’nın yanında savaşmayacaktır. Burada ki amaç; Osmanlı araç olarak kullanılacaktır. Almanlar Türk askerlerini kendi çıkarlarına göre kullanacak ve hiçbir başarı elde edemeyecektir. Bu durumu önceden gören Mustafa Kemal, raporlar hazırlayarak, emir-komuta zincirini bile hiçe sayarak devletin tüm ilgili birimlerine ulaşacaktır. Yazdığı raporlar, sonun başlangıcını öngördüğü halde dikkate alınmayacaktır. Bir görüşme esnasında; "Kemal, Kemal, bizi rahat bırak! Sonra vicdanen sorumlu olursun” denecek. “Biz öyle şeyler yapacağız ki, neticesinde sen de memnun olacaksın, dünya da hayretler içinde kalacaktır." diye gerçek olmayan beyanatlar verilerek, Mustafa Kemal savuşturulacaktır. Bunu söyleyen kişiler öyle şeyler yaptılar ki bugünden bakınca biz, o günden bakınca da dünya hayretler içinde kaldı, bir tek bunu önceden gören Mustafa Kemal hayretler içinde kalmadı.... Zaten öngördüğü oldu. Mustafa Kemal Alman komutandan tüm yetkilerin alınmasını, tüm ordunun kendi idaresine verilmesini, yoksa devletin çok kötü bir duruma düşeceğini ve harbin kaybedileceğini defalarca dile getirmiştir. Bu istek her seferinde geri çevrilmiş ve Mustafa Kemal kendi yerine Ali Rıza Paşa’yı atayarak görevden alınmasını talep etmiştir. Bu durumu kullanmak isteyen yetkililer, Mustafa Kemal’i ikinci ordu kumandanlığına tayin etmiştir. Mustafa Kemal, mazeret göstererek bu tayini kabul etmemiştir. Bunun üzerine bir ay izinli olduğu kendisine tebliğ edilmiştir. Daha sonra Veliahd Vahdettin’in Almanya seyahatine eşlik etmesi teklif olunmuş, ona farklı gelen bu durumu ikiletmeden kabul etmiştir. Teklif kabul olunduktan sonra, vahdettin ile tanışması için Yıldız Sarayı’nda görüşme tertip edilmiştir. Mustafa Kemal ilk tanışma safhasını şu şekilde anlatmaktadır; "(...)İçeri girdi, bizim bulunduğumuz tarafa yöneldi. Kanapenin sağ köşesine oturdu. Ben karşısındaki koltuğa oturdum. Benim karşımdaki koltuğu Necip Paşa işgal etti. Bu zat bir defa gözlerini kapadı, derin bir şekilde daldı, neden sonra tekrar gözlerini açtı, bize lütfen iltifat etti: —Sizinle müşerref oldum, memnunum. Tekrar gözlerini kapadı, bu nazikane sözlere cevap vermeye hazırlanırken, şaşkın bir şahsiyetin huzurunda bulunduğumu fark ettim; cevap vermek mi, yoksa vermemek mi gerektiğinde tereddüt ettim. Naci Paşa'nın yüzüne baktım, o da çok durgundu. Onda bir defa daha konuşma kudreti olup olmadığını anlamak için beklemeyi tercih ettim. Biraz sonra gözlerini açtı. —Seyehat edeceğiz değil mi? Ben çok sıkıntılı bir halde: —Evet, Seyehat edeceğiz! dedim. İtiraf edeyim ki, bir mecnunla karşı karşıya bulunduğumuzu hemen hissetmiş, fakat mantıki konuşmaya girişmekten kendimi men etmiştim. Hemen ayağa kalkıp dedim ki: —Efendi Hazretleri, beraber seyahat edeceğiz. Seyahat iki gün sonra başlayacaktır. Perşembe akşamı garda hazır bulunacaksınız, oradan hareket edeceğiz. Veda ettik ve çıktık. Süslü bir saray arabasına binmiştik. Naci Paşa ile aramızda takriben şöyle bir konuşma oldu: —Zavallı, bedbaht, acınacak adam!... Bunlarla ne olabilir? —Öyledir. —Bu zavallı yarın padişah olacaktır, kendisinden ne beklenebilir? —Hiç!.. —Biz ki aklımız, mantıkımız vardır, biz ki memleketin mukadderatını, halini ve geleceğini anlamış insanlarız, ne yapabiliriz? Naci Paşa: —Güç!...dedi. Bu ilk tanışmada Vahdettin ile olan düşünceleri netleşmiş, daha sonrada değişmemiştir. Mustafa Kemal, Vahdettin ile olan bu seyahati kendi lehine kullanmak için gerekli bütün çabaları sarf etmiştir. Osmanlı Devleti’nin bekası için, veliahd’a neler yapması gerekliliğinden bahsetmiş, tepki alamamıştır. İlk başlarda biraz umut beslese de daha sonra hiçbir şey olmayacağını anlamıştır. Atatürk Samsun’a gitmeden önce defalarca Vahdettin ve Devlet’in ileri gelenleri ile görüşmüş, bir şeyler yapılması çabasında olsa da her zaman ki gibi geri çevrilmiştir. Buna rağmen vazgeçmemiştir. İngilizlerin baskısı ile, tarafına verilen maaş kesilmiş, ne ordudan emekli edilmiş ne de resmi bir görev verilmiştir. Birkaç ay bu şekilde devam etmiştir. Mustafa Kemal İstanbul’da geçirdiği zaman içinde arkadaşları ile görüşmeler yapmış, neler yapabileceklerini düşünmüştür. Mustafa Kemal hatırasında en çok güvendiği ismin “İsmet İNÖNÜ” olduğunu belirtmektedir. Geçen zaman içinde, Anadolu’ya geçme ve direnişi başlatma görüşü üzerine kafa yoracak ve arkadaşları ile bunun olabilirliği üzerine çok kez buluşacaktır… Yalnız öyle bir zaman gelmiştir ki, kendisi dahi bu şansın gelmiş olmasına zor inanacaktır.. İmza edilen, Mondros Ateşkes antlaşması gereği, Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye yani Osmanlı Devleti harbi kaybetmiş ve itilaf devletlerinin dayattığı antlaşmayı boyun eğerek imzalamıştır. Daha sonra İstanbul İşgal olunmuş ve saltanat sadece isimden bir varlık olmuştur. Fiili olarak bir varlığı artık yoktur. İngilizlerin himayesi altında küçük bir sömürge hükümetine dönüşmüştür. Ne derlerse yapılıyor, mütareke şartları bahane edilerek, yurda giren düşman birliklere müdahale edilmemesi söyleniyordu… Tam bu esnada İngilizler, Mustafa Kemal’in imdadına yetiştiler.. Anadolu’da Türklerin, Ermeni köylerini bastığı yalanları üzerine, o bölgeye bir ordu gönderilmesi ve bu durumun kontrol altına alınması istenmişlerdir. Mustafa Kemal’i İstanbul’dan uzaklaştırmak isteyen bir grup, onun adını önermiş ve bu kabul edilmiştir. O esnada Mustafa Kemal’in gizliden bir şeyler planlandığı duyulmuş ve bu durumu bahane ederek İstanbul’dan gönderilme planı yapılmıştır. Aslında talih, bu şekilde Mustafa Kemal’in yanında olmuştur. Bu hususta Fevzi ÇAKMAK paşa çok yardımcı olmuş, arkadaşları ise onun yanında olmuştur. Verilen görev yetkilerini, kendi istediği tarzda genişletmiş, Fevzi Çakmak ile beraber güzelce bir, oyun oynayarak bu geniş yetkileri kabul ettirmiş ve 9 . Ordu Müfettişliği Unvanı ile Anadolu’ya İSYAN’ı BASTIRMAK üzere görevlendirilmiştir. Hangi isyanı peki? İngilizlere karşı direnen halkın isyanını.. Sözde Türklerin, Ermenilere uyguladığı zulmün isyanını… Ama Mustafa Kemal bastırmak bir kenara körüklemek ve tüm vatanda milli seferberliği yaymak için gün saymaktadır. Belgeler imza edildikten sonrasını şu şekilde anlatmaktadır Paşa; “Talih bana öyle müsait şartlar hazırlamış ki, kendimi onların kucağında hissettiğim zaman ne kadar bahtiyarlık duydum, tarif edemem. Bakanlıktan çıkarken, heyecanımdan dudaklarımı ısırdığımı hatırlıyorum. Kafes açılmış, önünde geniş bir âlem, kanatlarını çırparak uçmaya hazırlanan bir kuş gibi idim.” … Bu eserde Mustafa Kemal’in anlatım tarzının sadeliği ve akıcılığına hayran kalacaksınız. Sabaha kadar anlatsa oturduğunuz yerden kalkmak istemeyeceğiniz türden bir anlatımı vardır. Ben keyifle, bir o kadar da üzüntü ile okudum. Mustafa Kemal’in Almanya yolculuğunda Vahdettin ve Alman Generaller ile yaptığı konuşmalarda nasıl fark yarattığını, ileri görüşlülüğün onu nasıl ön plana çıkardığına şahit olacaksınız. Samsun’a neden ve nasıl gönderildiğini, Milli mücadele fikrinin nasıl doğduğunu, Atatürk’ün nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu öğreneceksiniz.. Bu eser Mustafa Kemal Samsun’a gitmeden önceki evreleri çok iyi şekilde anlatmaktadır. Zaten anlatılan bizzat Atatürk’ün anlatımıdır. Bu yazı dizisi 1926 Mart Ayı’nın 13’ünde yayınlanmıştır. İncelemenin başında da anlattığım gibi, hükümet ricası ile yazı dizisinin geri kalanı Atatürk tarafından sonlandırılmıştır. "Zaman sürekli akar, insan gelişir ve değişir; gelişen ve değişen insan, dünyayı değiştirir. "Bugün", gökten zembille inmemiştir; "bugünün" temelinde "dün" vardır. Dün "önceki günün" sonucudur. İşte bu nedensellik zincirinin adı tarihtir. Bugünü doğru anlamanın biricik yolu düne, tarihe bakmaktır. Ancak "düne" şaşı bakanların "bugünü" net görmeleri mümkün değildir." – Sinan MEYDAN Mustafa Kemal’i tanıdıkça halkının ona neden ATATÜRK ismini verdiğini daha iyi anlayacaksınız.. Biz Mustafa Kemal'iz efendim...! ve Mustafa Kemaller ÖLMEZ....! Fikrimiz’ de, Kalbimiz ‘de ve Ruhumuzdadır...! Hiç görmedik, gözünün içine canlı olarak dahi bakamadık ama FARK ETMEZ! Onu GÖRMEK demek mutlaka YÜZÜNÜ görmek değildir. ONUN fikirlerini, ONUN duygularını anlıyorsak ve hissediyorsak bu kafidir.....! #28815684 Falih Rıfkı Atay’a sevgi ve saygılarımı sunuyorum... Herkese iyi okumalar… -------------------------------------------------------------------- 20 Temmuz 2018’de yapacağımız yazar/Falih-Rifki-Atay etkinliğimize katılmayı unutmayınız.. 20 Temmuz – 30 Ağustos 2018 Katılım Linki: #27899814 -------------------------------------------------------------------- Kesinlikle okunmasını tavsiye ettiğim bu eseri şu kitaplarla harmanlayarak harika bir bilgi kaynağı ortaya çıkarabilir siniz. kitap/ataturk--12740 + kitap/yuzyilin-kitabi-yuzyilin-lideri--98469 + kitap/nutuk-gencler-icin-fotograflarla--36520 -------------------------------------------------------------------- (Murat Ç)
Atatürk ün 1917 de , şehzade Vahdettin ile ilk karşılaşmasından , Galatadan Bandırma vapuru ile ayrılışına kadar geçen bir takım olayları bu kitap içinde bulabilirsiniz. Yazılan yazılarda ve konuşmalarda ki edebi dili görünce ,kendimi Rus klasikleri okuyor gibi hissettim. Pespayelik olmadığı gibi oldukça ölçülü bir konuşma tarzini görebilirsiniz. (Sezar Agustus Romulus)
Atatürk’ün, gazeteci Falih Rıfkı Atay’la yaptığı söyleşilerin toplandığı bir kitap. Kitapta özellikle veliaht Vahdettin ile Atatürk’ün Avrupa seyahatinin detaylı bir şekilde kaleme alınması hoşuma gitti. Bir de o her yerde okuduğumuz saraydaki görüşme. Tarihi seviyorsanız bir solukta okursunuz. (Uğur Güçlü)
Atatürk’ün Bana Anlattıkları: Mustafa Kemal’in Ağzından Vahdettin PDF indirme linki var mı?
Falih Rıfkı Atay - Atatürk’ün Bana Anlattıkları: Mustafa Kemal’in Ağzından Vahdettin kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Atatürk’ün Bana Anlattıkları: Mustafa Kemal’in Ağzından Vahdettin PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Falih Rıfkı Atay Kimdir?
Falih Rıfkı Atay (1894, İstanbul - 20 Mart 1971, İstanbul), Türk gazeteci, yazar, milletvekili.
Cumhuriyet döneminin en etkin gazetecilerindendi. İzmir'in kurtuluşundan sonra Mustafa Kemal ile tanışıp dostluğunu kazanan Falih Rıfkı, özellikle Atatürk'ü yakından tanıtan anılarıyla ünlendi. 1923-1950 yılları arasında milletvekili olarak siyasette yer aldı. Cumhuriyetin kurucusu Atatürk'e yakınlığı nedeniyle çok önemli olaylara tanıklık etmiş ve kişisel tarihi cumhuriyet tarihi ile özdeşleşmiştir.
Sakarya ili Kaynarca ilçesi Büyükkaynarca köyünden İstanbul'a yerleşmiş bir ailenin çocuğu olan Falih Rıfkı Atay 1894 yılında İstanbul'da dünyaya geldi. Babası Hoca Hilmi Efendi, annesi Huriye Cemil Hanım idi.
Ortaokulu Mekteb-i Tahsil Mektebi'nde lise öğrenimini Mercan İdadisi'nde tamamladı. İdadide edebiyat öğretmeni olan Celal Sahir Bey (Erozan) ile kendisinden bir ileri sınıfta okuyan Orhan Seyfi (Orhon), edebiyat zevkinin gelişmesine yardımcı oldu. II. Meşrutiyet'in ilanı edildiği 1908 yılında girdiği Darülfünun Edebiyat Fakültesi'ni 1912'de bitirdi.
1911'de ilk yazıları, Servet-i Fünun dergisinin genç yazarlara ayrılan ek sayfalarında yayımlandı. Tecelli (1911) dergisi ile Süleyman Bahri'nin yönettiği Kadın (1912) dergisinde Cenap Şahabettin ile Ahmet Haşim'in eserlerini hatırlatan şiirleri çıktı. 1912'den itibaren Tanin gazetesinde düz yazılar yayımladı.
1913'te memuriyet hayatına başlayan Falih Rıfkı, Sadaret ve Dahiliye Nazırlığı kalemlerinde çalıştı. Dahiliye Vekili Talat Paşa ile birlikte resmi görevle Bükreş'e gittiğinde Tanin Gazetesi'ne röportajlar gönderdi. Bu dönemdeki yazıları, Türkçülük ve Türkçecilik akımlarının etkisini taşıyordu.
I. Dünya Savaşı'nda yedek subay olarak Suriye'ye gitti ve Cemal Paşa'nın özel katipliğini yaptı. Suriye ve Filistin'deki savaş anılarını Ateş ve Güneş (1918) kitabında topladı. Cemal Paşa'nın Bahriye Nazırı olması üzerine Kalemi Mahsusa müdür yardımcılığına getirildi (1917).
1918'de Ali Naci (Karacan), Necmettin Sadık (Sadak) ve Kazım Şinasi (Dersan) ile birlikte Akşam Gazetesi'ni kurdu. Gazetede, Kurtuluş Savaşı'nı destekleyen yazılar yazdı. Damat Ferit Paşa hükümetinin vatanseverleri yargılamak üzere kurduğu, halk arasında "Kürt Nemrut Mustafa Divanı" diye anılan mahkemede Kurtuluş Savaşı'nı destekleyen yazıları nedeniyle idamı istenerek yargılandı. İkinci İnönü Muharebesi'nin kazanılması üzerine Divan-ı Harp tutumunu değiştirince idamdan kurtuldu. 10 Eylül 1922'de Anadolu'ya geçti.
Kurtuluş Savaşı'nı destekleyen yazılarını Tanin ve Hakimiyet-i Milliye gazetelerinde sürdürdü. Savaşın ardından Tetkik-i Mezalim Heyeti'nde görevlendirilen Falih Rıfkı, Halide Edip, Yakup Kadri, Mehmet Asım ile birlikte Yunan ordusunun yakıp yıktığı yerleri saptamak üzere tüm Batı Anadolu'yu dolaştı.
1923'ten TBMM'ye girdi ve aralıksız 27 yıl milletvekilliği yaptı. 1923-1927 arasında Bolu , 1927-1950 arasında Ankara milletvekili olarak mecliste yer aldı. Bir yandan da çeşitli tarihlerde Hakimiyet-i Milliye, Ulus, Milliyet gazetelerinde başyazarlık yaptı. Köşe yazılarında Atatürk devrimlerini ve batılılaşmayı savundu. Yeni Türk Alfabesinin hazırlanması ve uygulanması sırasında Dil Encümeninde görev aldı. Ulus gazetesinin başyazarlığını yaptığı dönemde Ankara şehir planı jürisinde üyelik ve İmar Komisyonunda başkanlık yaptı. Bu dönemde 1937 yılındaki Trakya Manevraları'na katılmıştır.
İzmir'in kurtuluşundan sonra tanıştığı Mustafa Kemal'in dostluğunu kazandı ve bu döneme an ilişkin anılarını Atatürk'ün Bana Anlattıkları (1955), Çankaya (1961) ve Atatürk Ne İdi? (1968) adlı kitaplarda topladı. Atatürk'ün çok yakınında bulunması ve önemli olaylara tanıklık etmesi yapıtlarına ayrı bir önem kazandırdı.
Demokrat Parti'nin 1950'de iktidara geçmesinden sonra Dünya gazetesini kurarak (1952) muhalefete geçti; yeni iktidara karşı Atatürk devrimlerini savundu. Ölünceye dek bu gazetenin başyazarlığını sürdürdü. 20 Mart 1971'de kalp krizi sonucu İstanbul'da hayatını yitirdi. Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedildi.
Falih Rıfkı Atay, gezi yazılarını ve anılarını topladığı kitaplarıyla Cumhuriyet döneminde bu türlerin ilk özgün örneklerini verdi. Zeytindağı (anı-1932, 1964), Faşist Roma, Kemalist Tiran, Kaybolmuş Makedonya (gezi-1930) ve Pazar Konuşmaları (fıkra-1966) başlıca yapıtlarıdır.
Atay, sağlam, çekici anlatımı ve duru Türkçesiyle basının en usta kalemlerinden biriydi. Türkçeyi süssüz, sanatsız ama etkin kullanmayı amaçladı. Siyasi konuları işleyen fıkra ve başyazılarıyla tanınan Atay gezi, anı, makale ve sohbet türlerinde birçok kitap yayımlamıştı; Cumhuriyet döneminin en etkin gazetecilerindendi.
Eserleri
ANI : Ateş ve Güneş (Suriye ve Filistin savaş anılan, 1918),
-Zeytindağı (1932),
-Atatürk'ün Bana Anlattıkları (1955),
-Mustafa Kemal'in Mütareke Defteri (1955),
-Çankaya (1961),
-Batış Yılları (1963),
-Atatürk'ün Hatıraları (1914-1919)
-Atatürk Ne İdi? (1968)
Gezi : Faşist Roma, Kemalist Tiran,
-Kaybolmuş Makedonya (1930),
-Deniz Aşırı (1931),
-Yeni Rusya (1931),
-Moskova-Roma (1932),
-Bizim Akdeniz (1934),
-Taymis Kıyılan (1934),
-Tuna Kıyıları (1938),
-Hind (1944),
-Yolcu Defteri , (1946),
-Gezerek Gördüklerim (1970).
Fıkra: Eski Saat (1933),
-Niçin Kurtulmamak (1953),
-Çile (1955),
-İnanç (1965),
-Kurtuluş (1966),
-Pazar Konuşmaları (1966)
İnceleme:
-Başveren İnkılapçı (Ali Suavi Üzerine, 1954),
-Atatürkçülük Nedir (1966),
-Londra Konferansı Mektupları (1933),
-Türk Kanadı (1941),
-Kanat Vuruşu (1945)
Monografi: Babamız Atatürk (çocuklar için, 1955)
Falih Rıfkı Atay Kitapları - Eserleri
- Zeytindağı
- Çankaya
- Atatürk’ün Bana Anlattıkları: Mustafa Kemal’in Ağzından Vahdettin
- Babanız Atatürk
- Mustafa Kemal'in Mütareke Defteri
- Ateş ve Güneş
- Batış Yılları
- Atatürkçülük Nedir?
- Kurtuluş
- Atatürk Ne İdi?
- Atatürk'ün Hatıraları (1914 - 1919)
- Baş Veren İnkılapçı
- Ankara
- Tuna Kıyıları
- Ateş ve Güneş - Zeytindağı
- Gezerek Gördüklerim
- Bayrak
- İnanç
- Londra Konferansı Mektupları
- Roman
- Pazar Konuşmaları
- Tarihe Düşülen Yazılar
- Babanız Atatürk- Bayrak - Atatürkçülük Nedir - Atatürk Ne İdi
- Eski Saat
- Taymis Kıyıları
- Faşist Roma Kemalist Tiran Ve Kaybolmuş Makidonya
- Çile
- Türk Kanadı
- Niçin Kurtulmamak?
- Bizim Akdeniz
Falih Rıfkı Atay Alıntıları - Sözleri
- Demek bir kuşak bir toplumu kökten değiştirmeye yeter. (Atatürk Ne İdi?)
- Ne güzel ölüm saati idi. Acaba bu mukaddes gafleti bir daha tadabilecek miyim? (Gezerek Gördüklerim)
- Bir topluma danışılma hakkı tanımadan onu eğitmek gerekir. Oy kulübelerinden önce okullar kurulmalıdır. Bilmeyenin elinde oy pusulası yalnız faydasız değil, tehlikelidir de! (Atatürkçülük Nedir?)
- Her millet, eğer bir refah hissesi istiyorsa, bunu ancak kendi fedakarlığı, kendi alın teri, kendi aklı ve ilmi ile elde edebilir. (Londra Konferansı Mektupları)
- Evet, on dokuzuncu yüzyıl başından beri bir türlü Batılaşamıyoruz ama Doğulaşma fırsatı bulduk mu, yatağını bulmuş su gibi, sevinçten köpüre köpüre akıyoruz. (İnanç)
- "Metin Toker , Cezayir, Mısır ve Irak ülkelerini dolaştıktan sonra Türkiye kapısından içeri girdiği vakit nefesini güç tutup : - Sen nur ol Atatürk, diye bağırır." (Ankara)
- "Ben ordunun kayıtsız şartsız, bütün esrarı ile Alman askeri heyetine teslim edilmesinden çok teessür duymuştum. Daha karar verilmezden önce bu vakayı tesadüf eseri öğrendiğim vakit, sesimin erişebileceği makamlara kadar itirazlarda bulunmayı vazife saymıştım. İtirazlarıma hiç kimse cevap vermedi, cevap vermeye lüzum dahi görmedi." (Atatürk'ün Hatıraları (1914 - 1919))
- Çocukken gazetelerde kırk yaşlarında bir adamın ölüm haberini okurken rahatlık duyardım. Yılların gelecekleri insana ne kadar uzak, geçmişleri ne kadar yakın gelir. (Gezerek Gördüklerim)
- "Ne mutlu Türk'üm diyene!" (Babanız Atatürk)
- "Güzel bir hayat; zamanı düşündürmeyen, ondan ne bıktıran, ne de onu aratan yaşama sanatıdır." (Pazar Konuşmaları)
- Tahmin edersiniz ki fikir hazırlıkları, seferberlikte asker toplamak için davul zurna ile temin edilemez. Fikir hazırlıklarında tevazuyla çalışmak, kendini silmek, karşısındakine samimi bir kanaat ilham etmek lazımdır. (Atatürk’ün Bana Anlattıkları: Mustafa Kemal’in Ağzından Vahdettin)
- “Nemiz varsa, bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaş olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı'nın, vicdanımızı ve kafamızı Doğu'nun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcağını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos zaferine borçluyuz.” (Çankaya)
- Yeni zamanın adamı, biten bir alemi tamire değil, başlayan bir alemi inşaya uğraşan inkılapçıya denir. (Londra Konferansı Mektupları)
- Kendini zayıf ve aciz gören insanlar nispeten kuvvetli, azimli insanlardan merhamet dilendikleri zaman kendilerine acındıracaklarına kani olmak için bilmem ne histe ne karakterde olmalıdır. (Atatürk’ün Bana Anlattıkları: Mustafa Kemal’in Ağzından Vahdettin)
- Öyle bir nehr-i muazzam gibi cûş etmişsin Fakat eyvah çorak yerde akıp gitmişsin! (Atatürkçülük Nedir?)
- "Hepsi inkılap uğrunda ölmekten söz ederken Mustafa Kemal: -Mesele ölmekte değil,ölmeden idealimizi gerçekleştirmektedir,diyordu." (Çankaya)
- Yaşarken, yenilmeyen Atatürk'ün, öldükten sonra yenileceğini zannedenlere şaşıyorum. (Mustafa Kemal'in Mütareke Defteri)
- "Mesele sık sık imkânsızlık hali bağlayan güçlüklerde değil, karar vermekte ve iradeyi kaybetmemekte idi." (Mustafa Kemal'in Mütareke Defteri)
- Ve nihayet şeref, zillet, kusur veya isabetleri ile mazi ölmüştür. Biz istikbalden mesulüz: Bugünün adamlarına yalnız onun zaruretlerini münakaşa etmek, Balkan hürriyetlerini elbirliği ile müdafaa imkanları aramak vazifesi düşüyor. (Tuna Kıyıları)
- Ne çare ki vatanın kaderi vatanseverlerin değil, kendilerinden başkasını sevmeyen politikacıların elinde! (İnanç)