diorex
sampiyon

Antik Yunan - Umberto Eco Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Antik Yunan kimin eseri? Antik Yunan kitabının yazarı kimdir? Antik Yunan konusu ve anafikri nedir? Antik Yunan kitabı ne anlatıyor? Antik Yunan kitabının yazarı Umberto Eco kimdir? İşte Antik Yunan kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 12.03.2022 14:00
Antik Yunan - Umberto Eco Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Umberto Eco

Çevirmen: Leyla Tonguç Basmacı

Yayın Evi: Alfa Yayınları

İSBN: 9786051716084

Sayfa Sayısı: 1272

Antik Yunan Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“Yönetim biçimimiz komşularımızın yasalarını örnek almaz, çünkü biz başkalarını örnek almaktan çok başkalarına örnek oluştururuz. Yönetim biçimimiz az sayıda insanın değil çoğunluğun sivil haklarına saygı duyulmasına izin verdiği için adına demokrasi denir. Şahsi ilişkilerimizi birbirimize zarar vermeden yaşarız ve kamusal hayatta başkalarına saygı gösteririz; yöneticilere ve haksızlıklara uğrayanları korumak için oluşturulan kurumlara ve özellikle yazılı olmamalarına rağmen onları ihlal edenlere utanç getiren saygımız, yasaları ihlal etmemize engel olur. […]

Güzel olanı severiz, ama ciddiyetle ve kendimizi bilgiye adarız, ama zayıflık sergilemeden; zenginlikten de ahmakça bir kibirden çok, sunduğu eylem imkânından dolayı yararlanırız ve yoksulluk utanç verici değildir, yoksulluktan kurtulmak için hiçbir şey yapmamak daha utanç vericidir. Kamusal işlerle ve şahsi işlerle bir arada ilgileniriz, başka faaliyetler yürütsek bile kamusal çıkarları ihmal etmeyiz.”

—Perikles’in konuşması, Thukydides, Peloponnessos Savaşları, II 37-40

Antik Yunan Alıntıları - Sözleri

  • llyada ve Odysseia, Yunanların "kutsal kitapları", "kavim ansiklopedileri"dir (Eric Havelock).
  • İnsan, mutluluğu bir tek poliste bulabilir.
  • "Yığınla bilgi­leri ona zeka bahşetmedi,"
  • Tiranlar yetkilerini kulla­nırken az sayıda aile üyesine ve dostlarına güvenirler; anayasaya ilgi duymazlar; kendilerinden önceki yönetim yapılarını (devlet makamları, konseyler, meclis) ortadan kaldırmazlarsa da, güvenilir adamları yoluyla uygun şekilde normalleştirdikten sonra onlardan ya­rarlanmaya çalışırlar. İktidarlarının gösterişli yönlerine büyük özen gösterir­ler: Kamusal eserler ve kültür hamiliği, tiranların kleosunu, yani şöhretini mümkün olduğu kadar yayma amacı taşır. Kendilerinden beklendiği üzere, ne­redeyse daima demagojik bir eğilim gösterirler ve doğası itibarıyla istikrarsız olan güçlerini pekiştirmek amacıyla toplumun en yoksul üyelerini kayırırlar.
  • Girit'te Minos saray uygarlığının ortaya çıkmasıyla Avrupa toprakla­rında tarihin en eski devlet deneyimi yaşanır.
  • Yunan dünyasında monarşik model ara sıra yeniden ortaya çıksa da uzun süre önce mağlup edilmiştir. Bunun nedeni, haksız veya haklı, yozlaşmış örneklerde her türlü beşeri ve ilahi yasayı ihlal ederek halkı mutlak ve mağrur bir şekilde yöneten insan imajıyla özdeşleştirilmiş olmasıdır. Tiranların reddedilmesi Yu­nan siyasi deneyimini baştan sona niteleyen bir olgudur.
  • Doğa hakkındaki görüşleri (hatta astronomi ve geometri teorilerinden unsurları) günümüze ulaşmış ilk yazar olan Thales, MÖ VII. yüzyılın ikinci yansıyla VI. yüzyılın başları arasında faaliyet göstermiştir. Anaksimandros, Thales'ten kırk yıl kadar sonra, yani MÔ VI. yüzyıl ortalarında, üçüncü Miletoslu olan Anaksimenes ise ondan biraz daha sonra faaliyet gösterir. Hellenistik çağın biyografi geleneğinde üç düşünürün arasında hoca-öğrenci ilişkisi olduğu öne sürülür, ama bu, doğa konusundaki ortak ilgilerinden dolayı sonradan kurgulanmış bir bağlantıdır. Aslında temel ilgi alanlarının bir olması, doğanın kaynağı ve evrenin oluşumu konusunda oldukça farklı görüşler geliştirmelerine engel olmaz; aralarındaki benzerlikler, ortak bir "okul"dan ziya- Miletos de (antikçağın ilk okulu, Platon tarafından MÖ 388-387'de kurulmuş olan Akademeia'dır) hepsinin Miletos'ta doğmuş olmasıyla açıklanacaktır.
  • Aristoteles'e göre mutluluk, asıl "kuramsal bir hayat"tır, yani araştırmaya, incelemelere ve gayesi bilgi olan faaliyetlere adanmış bir hayattır. Bu tür bir hayat kendi kendisinin gayesidir, kendine yeterlidir ve tanrıların hayatına benzer.
  • Aristoteles'in otoritesinin de katkısıyla Thales'in "felsefenin babası" olduğu düşüncesi yüzyıllar boyunca geçerliliğini yitirmez; ancak XX. yüzyılın ilk yarısında antikçağ konusunda yürütülen antropolojik çalışmalar sonucunda en önemlileri arasında Francis Macdonald Cornford ( 1874-1943) ve Walter Burkert'in (1931-) yer aldığı, Yunan dini ve felsefi düşüncesini inceleyen araştırmacılar mitin düşünce aracı olarak değerini "yeniden keşfedince," İyonyalı doğabilimciler tarafından evren konusunda ortaya atılan görüşlerin Doğu mitolojilerindeki öncülerini araştırmaya başlarlar. Thales'in düşüncelerinin en bariz öncüsü, evrenin ilksel bir su kütlesinden doğduğu görüşüydü; bu görüş, Mezopotamya ve Mısır gibi büyük nehir uygarlıkları tarafından üretilmiş metinlere dayandırıldığı gibi, en eski Yunan şiirlerinde de evreni kuşatan nehir Okeanos tarafından temsil edilir. Ancak Metafizik'in hamiçlerinde sunulmuş olan bir bölümünde, tanrıları ilk olarak konu alan ve Okeanos ile Thetis gibi denizle bağlantılı ilahi figürleri "oluşun kaynakları" olarak konumlandıran veya tanrıların öte dünyanın nehri Styx üzerine yemin ettiklerini öne süren "en eski" şairlere (Homeros ve Hesiodos) katkıda bulunan "bazı" yazarlardan söz ettiği de unutulmamalıdır. Aristoteles'in burada eleştirdiği şey, Sofist Elisli Hippias'ın (MÔ y. 450-?) yaptığı gibi, daha önceki geleneklerde doğa konusunda ifade edilmiş olan görüşleri içeren derlemelerdir. Bu kültürel "homojenleştirme" sürecine karşı çıkan Aristoteles, Thales'in görüşünün doğrudan doğaya odaklanan ilk görüş olduğunu öne sürer: Aristoteles'in niyetine sadık kalarak günümüze uygun şekilde ifade edecek olursak, Thales spesifik bir sorunu ele almış, doğanın kaynağı olarak ilahi bir varlığı değil, su gibi maddi bir unsuru tespit etmiş ve bir çıkarsamadan (nemin yaşamsal olgulardaki rolünün incelenmesi) yararlanmıştır. Günümüzde antikçağ düşüncesi incelenirken görülen genel eğilim doğrultusunda Thales'in düşüncelerine bu özellikleri atfedersek, ona "felsefenin babası" unvanını atfetmeye devam edebiliriz. Zaten birazdan göreceğimiz üzere aynı özellikler Anaksimandros ve Anaksimenes açısından da geçerlidir, dolayısıyla İyonyalıların düşüncelerini daha genel olarak, bilinçli ve eleştirel düşünce faaliyeti anlamında felsefenin kuluçka aşaması olarak görebiliriz.
  • Bahane veya casus belli öne sürmenin gerekli olmadığı, başkalarına boyun eğdirmenin gerekliliğini ve kaçınılmazlığını doğrudan gösteren trajik bir zorbalık örneğini sunan da yine Thukydides'tir. Atinalılar, Sparta'yla olan ihtilaf sırasında Sparta'nın tarafsız bir sömürgesi olan Melos adasına sefer düzenlemeye karar verir. Melos küçük bir kentti, Atina'ya savaş açmamıştı, rakipleriyle de ittifaka girmemişti. Dolayısıyla bu saldırıyı haklı göstermek için Melosluların akıl ve gerçekçi bir siyaset istemediğini göstermek gerekliydi. Dolayısıyla Atinalılar adaya bir heyet göndererek, boyun eğdikleri takdirde kenti yok etmeyeceklerini ilan ederler. Meloslulann onuru ve adalet duygusu buna izin vermez. Ada uzun bir kuşatmadan sonra MÔ 416'da ele geçirilir. Thukydides şöyle yazar: "Atinalılar ellerine geçirdikleri bütün yetişkin erkekleri öldürüp çocukları ve kadınlan köle yaparlar." Nihai saldırıdan önce Atinalılarla Meloslular arasında yer alan diyaloğu da yine Thukydides kurgular (Peloponnessos Savaşlan, V. 84, ı 16). Bu diyaloğun ana noktalarına bakalım. Atinalılar Persleri yenilgiye uğrattıkları için hakimiyet kurmakta haklı olduklarını veya Meloslular kendilerine haksızlık ettiği için şimdi onlardan intikam alma haklarını kullanacaklarına dair uzun ve inandırıcı olmayan bir konuşma yapmayacaklarını söylerler. Casus belli ilkesini reddedip Meloslulan her iki tarafın gerçek niyetleri temelinde pazarlık yapmaya davet ederler, çünkü adalet ilkelerine sadece her iki tarafın gücü eşit olduğu zaman uyulur, aksi takdirde "güçlü olanlar ellerinden geleni yapar, zayıflar da durumu kabullenir."
  • Daha ağırbaşlı konulara gelecek olursak Klasik Atina, bize demokratik yasaların kontrolünde düzenli bir polis [şehir devleti] modeli olarak sunulur. Atina'ya en büyük övgüleri yağdıran Perikles'in söylevini okuyalım (bu söylev Thukydides tarafından Peloponnessos Savaşlan'nda sunulmuştur, il. 37-40). Yüzyıllar boyu demokrasiye bir methiye olarak görülen bu söylev, her şeyden önce yurttaşlarına mutluluğu, fikir alışverişini, yasaların özgürce tartışılmasını, sanata ve eğitime saygı duyulmasını ve eşitliği teminat altına alabilen bir ulusun harika bir tasviridir (...) Peki ama son derece idealleştirilmiş bir demokrasiyi konu alan bu methiyenin amacı nedir? Atina'nın komşu Yunan şehirleri ve yabancı uluslar üzerindeki egemenliğini meşru kılmak. Perikles bize özetle Atinalıların başkaları üzerinde zorla hakimiyet kurma hakkına sahip olduğunu söyler, çünkü var olan en iyi yönetim şeklini temsil ederler. Perikles Atina'nın küstahlığını meşru kılmak için şehrin yaşam tarzını büyüleyici bir şekilde tasvir eder, böyle yaparken de "yetkinin kötüye kullanılması retoriği" olarak adlandırabileceğimiz bir yöntemi geliştirir.
  • Aslında Atinalılar, Spartalılar üzerindeki zaferlerinin onlara Yunanistan üzerinde hakimiyet kurma hakkı verdiğini ve Meloslulann da rakiplerinin kolonisi olduğunu reddederken tam olarak bunu öne sürmüş olurlar. Sonuçta olağanüstü bir açıksözlülükle -dürüstlükle demek istedim, ama burada söz konusu olan, galiba bu diyaloğu yeniden kurgulayan Thukydides'in dürüstlüğüdür- yapacakları şeyleri, iktidar ancak güç yoluyla meşruiyet kazandığı için yapacaklarını söylerler. Meloslular adalet ilkesine başvuramayacaklarını anlayınca, rakiplerinin mantığını uygulayarak cevap verirler ve fayda ilkesini temel alarak, Spartalılara karşı yürüttüğü savaşta kaybedecek olursa Atina'nın da Melos gibi haksız bir şekilde saldırdığı şehirlerin acı intikamına maruz kalabileceğini öne sürerek işgalcileri ikna etmeye çalışırlar. Atinalılar şöyle cevap verir: "Bu riski bize bırakın; biz size hakimiyet kurmak için burada bulunduğumuzu ve şehrinizin kurtuluşu için önerilerde bulunacağımızı göstereceğiz, çünkü fazla uğraşmadan üzerinizde hakimiyet kurmak istiyoruz ve sağ salim kurtulmanızı istememiz sizin çıkarınızadır." Meloslular şöyle der: "Hakimiyet kurmanız çıkarınıza olsa bile, köle olmamız neden bizim çıkarımıza olsun?" Atinalılar şöyle cevap verir: "Bu savaşın korkunç sonuçlarına katlanmak yerine tebaamız olursunuz, biz de sizi yok etmediğimiz için kazançlı çıkarız." Meloslular şöyle bir soru sorar: "Peki bu işin dışında kalsak, tarafların hiçbiriyle ittifak halinde olmasak?" Atinalılar şöyle cevap verir: "Olmaz, çünkü düşmanlığınız bize dostluğunuz kadar zarar vermez. Dostluğunuz bizim zayıflığımızın bir göstergesi olur, nefretinizse gücümüzün kanıtıdır." Başka bir deyişle: Yaşamanıza izin vermektense size boyun eğdirmek bizim çıkarımıza, çünkü böylece herkes bizden korkacak. Meloslular Atinalıların gücüne karşı koyabileceklerini sanmadıklarını, ama her şeye rağmen yenik düşmeyeceklerine güvenlerinin tam olduğunu söylerler, çünkü tanrılara olan inançlarından dolayı haksızlığın karşısındadırlar. Atinalılar şöyle cevap verir: "Tanrılar mı? Biz de taleplerimizle veya eylemlerimizle insanların tanrılara olan inancına zıt düşecek hiçbir şey yapmıyoruz. İnsanlar da, tanrılar da doğalarının bastırılamaz dürtüsü gereği, güce sahip oldukları takdirde, ondan yararlanırlar. Bu yasayı koyanlar biz değiliz, bu yasayı ilk uygulayanlar da biz değiliz, bizden önce de vardı. Biz onu miras aldık, o da sonsuza kadar var olacak. Bizimle aynı güce sahip olsaydınız, siz de başkaları da aynen bizim gibi davranırdınız." Thukydides'in, adalet ile güç arasındaki ihtilafı bir aydın dürüstlüğüyle yansıtmış olmasına rağmen, gerçekçi siyasetin Atinalılardan yana olduğu sonucuna vardığını düşünmek mantıklı olacaktır. Her halükarda, kendi dışında herhangi bir gerekçeye ihtiyaç duymayan tek hakiki "yetkinin kötüye kullanılması retoriğini" sahnelemiştir ve Tarih, bu modelin uzun, sadık ve inatçı taklidinden başka bir şey olmayacaktır, ancak yetkiyi kötüye kullanan herkes Atinalı iyi yurttaşların açıksözlülüğüne ve inkar edilemez samimiyetine sahip olmayacaktır.
  • Adalet ilkelerine sadece her iki tarafın gücü eşit olduğu zaman uyulur, aksi takdirde güçlü olanlar ellerinden geleni yapar, zayıflar da durumu kabullenir.
  • Bir Epikourosçu dindar olduğunu ilan edebilir, ama tanrılara bağlılığı, tanrıların insanlara karşı tamamıyla kayıtsız olduğunu kabul etmelidir. Bir tanrı, Epikourosçunun arzu ettiği hayat modelini temsil eder ve tüm endişelerden yoksun bir hale (ataraksia) ulaşan herhangi bir Epikourosçu bir tanrı sayılmayı hakkeder.
  • Ev değiştirmek, aile değiştirmek demektir, aile değiştirmek de ev değiştirmek demektir.

Antik Yunan İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Umberto Eco çok katmanlı bir yazar, akademisyen. (Bir önceki yazı, 16.yy Rönesans Dönemi için buraya tıklayınız) Eserlerinde kullandığı yazım teknikleri bakımından da oldukça zengin bir altyapıya sahip. Rönesans 16.yy adlı eserini incelerseniz aynı titizliği görebilirsiniz. Zira ben okuma yaparken farkettim ki Eco Rönesans dönemini yazarken de hiçbir şeyi gözden kaçırmak istememiş, tam bir tarihçi edasıyla hareket etmiştir. Ayrıntıcı olması, bilgiyi çok katmanlı olarak okuyucuya sunma gayreti hemen hemen tüm yazdıklarında göze çarpıyor. Bu onun dehasından ve işine verdiği önemden geliyor. Devamı: http://www.felsefehayat.net/antik-yunan-econun-butuncul-tarih-anlayisi.html (Can Murat Demir)

Türkçeye kazandırılmış ideal bir Antik Yunan kaynağı. Antik Yunan kültürünün her alanda günümüzü domine ettiğine emin olabilirsiniz. Gerek etimolojik gerekse günümüz açısından kullandığımız pek çok terimin kökeninin Antik Yunan'dan olması ve orijinal manalarını öğrenmek çok keyifliydi. Neredeyse her alan hakkında yazılmış, kapsamlı bölümler ve ilgi çekici anekdotlarla kaplıydı. Hayli kalın ama okuması hiç zor değildi. Bence çok çok önemli bir eser, hangi branştan olursanız olun kültürün başlangıcı niteliğinde, antropolojik. Okurken çok keyif aldım. (Şilan Jakab)

Umberto Eco'nun editörlüğünü yaptığı, yalın bir dille yüzeysel olarak yazılmış alanında ilgisi olanın okumaktan zevk alacağı bir eser. Tarih, felsefe, görsel sanatlar, edebiyat, bilim ve müzik kısımlarından oluşan bu kitapta her konu ele alınmış fakat konular hakkında detay arıyorsanız bu kitapta bulamazsınız. (Eda Yüksel)

Antik Yunan PDF indirme linki var mı?

Umberto Eco - Antik Yunan kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Antik Yunan PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Umberto Eco Kimdir?

Umberto Eco (d. 5 Ocak 1932, Alessandria), İtalyan bilim adamı, yazar, edebiyatçı, eleştirmen ve düşünür. Takma ismi Dedalus'tur.

Dünya kamuoyunun gündemine Gülün Adı ve Foucault Sarkacı gibi romanlarıyla giren İtalyan yazar, aynı zamanda Orta Çağ estetiği ve göstergebilim dalının ustalarındandır. Eco, 1971'den bu yana Bologna Üniversitesi'nde profesör olarak çalışmaktadır ve yapısalcılık sonrası göstergebilim gelişmelerine önemli katkılarıyla tanınmaktadır. Eco, yüksek lisans ve doktora çalışmalarını Thomasçılık akımı ve bu akımın estetik anlayışı üzerine yaptı. Tarihçi, filozof, Orta Çağ uzmanı, James Joyce üzerine derin araştırmalar yapmış bir yazar. Yazarın ilk romanı Gülün Adı 1980'de yayımlandı. 1962'de Torino Üniversitesi'nde doçent, 1969'da ise Floransa Üniversitesi'nde görsel iletişim dalında profesör oldu. 1971'de Bologna Üniversitesi'ne geçti ve 1975 yılında bu üniversitenin Gösteri ve İletişim Bilimleri Enstitüsü'nün başına getirildi.

Eco'nun çalışmaları 1960'ların ortasından itibaren avantgarde yapıtlara, kitle kültürüne yönelmiştir. Son dönemlerde ise, güncel olay ve olguları da ele alan çalışmalar yapmaktadır. Bu çalışmalar arasında edebiyat eleştirileri, tarih ve iletişim yazıları önemli bir yer tutmaktadır. Eco özellikle tarih bilgisiyle süslediği eserlerinde tam bir ustalık gösterir. Özellikle Baudolino adlı eserinde Bizans ve IV. Haçlı Seferi hakkındaki anlatılar sürükleyicidir.

Roland Barthes'tan sonra, "ayrıntıların anlamı" ya da "ayrıntıların sosyolojisi" adı verilen bir anlayışın önemli köşe taşlarından birisi olan Umberto Eco'nun pek çok eseri Türkiye'de yayınlandı.

Kasım 2005 ve Haziran 2008 tarihlerinde ABD'den Foreign Policy ve İngiltere'den Prospect dergilerinin internet üzerinden okuyucu anketleri ile oluşturduğu Dünyanın ilk 100 entellektüeli listelerinde, 2005 yılında 2., 2008 yılında 14. sırada yer almıştır.

Umberto Eco Kitapları - Eserleri

  • Gülün Adı
  • Foucault Sarkacı
  • Sıfır Sayı
  • Prag Mezarlığı
  • Baudolino
  • Beş Ahlak Yazısı
  • Tez Nasıl Yazılır?
  • Yanlış Okumalar
  • Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın
  • Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti
  • Önceki Günün Adası
  • Yorum ve Aşırı Yorum
  • Somon Balığıyla Yolculuk
  • Ortaçağ'ı Düşlemek
  • Cecü'nün Yer Cüceleri
  • Kraliçe Loana'nın Gizemli Alevi
  • Günlük Yaşamdan Sanata
  • Düşman Yaratmak
  • Genç Bir Romancının İtirafları
  • Ortaçağ Estetiğinde Sanat ve Güzellik
  • Çirkinliğin Tarihi
  • Ortaçağ 1
  • Güzelliğin Tarihi
  • Felsefe Tarihi-1
  • Budalalıktan Deliliğe
  • Antik Yunan
  • Açık Yapıt
  • Edebiyata Dair
  • Ortaçağ 2
  • Antik Yakındoğu
  • Efsanevi Yerlerin Tarihi
  • Avrupa Kültüründe Kusursuz Dil Arayışı
  • Popüler Roman Kahramanları
  • Ortaçağ 4
  • İnanç ya da İnançsızlık
  • Devlerin Omuzlarında Milano Dersleri
  • Yengeç Adımlarıyla Sıcak Savaşlar ve Medyatik Popülizm
  • Nişanlılar
  • Ortaçağ 3
  • Mimarlık Göstergebilimi
  • Esperanto ve Çokdilli Bir Gelecek
  • 16. Yüzyıl Rönesans Çağı
  • Antik Roma
  • Ertelenmiş Kıyamet
  • Alımlama Göstergebilimi
  • Felsefe Tarihi 3
  • Bitkisel Hafıza ve Bibliyofili Üzerine Diğer Yazılar
  • Esselər
  • Experiences in Translation
  • Turning Back the Clock
  • Zamanların Sonu Üstüne Söyleşiler

Umberto Eco Alıntıları - Sözleri

  • Kendisi gibi zorbalara yardım ediyor, her türlü suçu işliyordu ve bütün bu kötülükleri de kendi zevki için yapıyordu. Size hangi kötülükleri, ne şekilde ve kaç kez yaptığını tam olarak söylemem olanaksız, ama onun nasıl biri olduğunu bugünkü koşullarda soyleyecek olursak, yasadışı örgütlerle uyuşturucu ticareti yapan ve gizli baskınlar düzenleyerek soygunlara karışanı biri olduğunu varsayabiliriz. Ve ayrıca, hakimleri ve devlet çalışanlarını satın aldığından (ki o zamanlar yolsuzluklar almış başını gidiyordu) hiç kimse onu hapse atmayı başaramıyordu. Onu tanımanız için yeterince açıklayıcı oldu mu? (Nişanlılar)
  • “Nesnenin güzelliğini belirleyen şey, bilen öznedir.” (Ortaçağ Estetiğinde Sanat ve Güzellik)
  • "İlk romanımı yazdığım sırada birkaç şey öğrendim. İlki şu: "İlham", sanatsal açıdan saygın görünebilmek için hilebaz yazarların başvurduğu kötü bir kelimedir.Eski bir söz vardır,dehanın yüzde onu ilham,yüzde doksanı terdir,der.Fransız şair Lamartine'in en iyi şiirlerinden birini nasıl yazdığından sıkça söz ettiği söylenir: Bir gece ormanda gezinirken şiirin ani bir ilhamla, aklına eksiksiz geldiğini öne sürermiş.Ölümünden sonra çalışma odasında o şiirin pek çok versiyonunu bulmuşlar,yıllar boyu yazıp yazıp düzeltmiş şiirini. (Genç Bir Romancının İtirafları)
  • Hakiki bir şeylerin varlığına olan inanç, insanoğlunun hayatta kalması açısından elzemdir. Eğer birileri bizimle konuşurken doğru veya yanlış konuştuklarından emin olmasak, ortak hayat mümkün olmazdı. Bir kutunun üzerinde "Aspirin" yazıyorsa, striknin içermeyeceğinden de emin olamazdık. (Düşman Yaratmak)
  • Bir yapıt, yapıt olarak kaldığı sürece açık bir yapıttır, bunun ötesinde açıklık yalnızca gürültü olur. (Açık Yapıt)
  • Sıradan insan, öğrenmeyi reddeder fakat oğlunu okutmaya kararlıdır. (Yanlış Okumalar)

  • Ancak modern dünyanın kastettiği anlamda Avrupa’dan söz edebilmek için, Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasını ve Romalı barbar krallıkların doğuşunu beklemek gerekecektir. (Avrupa Kültüründe Kusursuz Dil Arayışı)
  • Kitle insanının başlıca özelliği bilme aşkıdır,bilgiye düşkünlüğüdür. (Yanlış Okumalar)
  • Derin bir üzüntü yaşadığınız bir sırada, bir komedi filmi gördüyseniz, kişinin böyle bir durumda eğlenmesinin çok güç olduğunu bilirsiniz; bununla da kalmaz, aynı filmi yıllar sonra yeniden görüp, gene gülmeyebilirsiniz, çünkü her görüntü size ilk deneyiminizdeki üzüntüyü anımsatacaktır. (Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti)
  • Aristoteles'e göre hem bireyin hem de şehrin en üstün iyiliği mutluluktur (eudaimonia), mutluluk da insanın kendine özgü yetenekleri mümkün olabilecek en iyi şekilde icra etmesi, yani erdem (aretē) veya mükemmelliktir. İnsan sadece zihne (dianoia) değil, en iyi şekilde uygulanmaya alışılınca karakteri (ēthos) oluşturan yeteneklere de sahip olduğundan, erdemleri zihinsel (zihnin mükemmelliği) ve ahlakidir (karakterin mükemmelliği). (Felsefe Tarihi-1)
  • Bu profesyonel çevre kısa süre içinde yeni bir klasisizm akımını teşvik eden elit kültüre dönüşür. XIII ile XIV. yüzyıllar arasında İtalya'nın tama­mında rastlanan bu türden sayısız örnek arasında Friedrich döneminde Sicilya'da Pier delle Vigne (1190-1249), Napoli'de Paolo da Perugia (?-1348), Roma'da Landolfo (1250-1331) ve Giovanni Colonna (1298-1343), Toscana'da da Geri d'Arezzo (1270-1339) yer alır. Ancak klasik yazarla­rın yeniden rağbet gördüğünün en önemli göstergeleri, özellikle Alp Dağ­ larının kuzeyindeki kültürle doğrudan temasla, saygın üniversiteler(Bo­logna ve Padova) ve zengin kitap koleksiyonlarının (Verona Din Meclis Kütüphanesi ile Pomposa Manastır Kütüphanesi) katkısıyla giderek can­lanan Lombardiya-Veneto bölgelerindeki şehir devletlerinde görülür. Ö­zellikle Padova, hakim Lovato Lovati (1241 -1309) ile çevresinin antikçağ ve filoloji alanlarında yürüttüğü araştırmaları temel alan ve hümanizm belirtileri göstermeye başlayan bir estetiğin yayıldığı bir merkez haline gelir. Kısaca antikçağ tutkusu olarak tanımlanabilecek rotayı Lovato belirler; bu sürece unutulmuş metinlerin yeniden keşfe­ dilip uyarlanması da (Catullus, Lucretius, Martialis, Properti­us, Tibullus, Valerius Flaccus'un eserleri, Livius'un IV. kitabı, Horatius'un Carmina'si [Şiirler), Ovidius'un Ibis'i, Seneca'nın trajedileri, Statius'un Silvae eseri), Titus Livius'un kitabesinin ve Padova'nın efsane­vi kurucusu Antenor'un mezarının günışığına çıkarılıp gerçekliğinin ka­ nıtlanması da dahildir. Böylece klasik yazarların taklidi yoluyla, Latin şiirinin yerel dillerdeki şiire üstünlük sağlaması amaçlanır. (Ortaçağ 3)
  • ... fiziksel anlamda anı, bir kayıttır, düzeni korunan, deyim yerindeyse dondurulmuş bir organizasyondur. (Açık Yapıt)
  • ''...herkesin ödün vermeksizin bize asla bakmamaya ve yokmuşuz gibi davranmaya karar verdikleri bir cemaatte yaşasak ya ölür ya da çıldırırdık.'' (Beş Ahlak Yazısı)

  • Vanitas vanitatum .. dixit Eccelesiastes . Vanitas vanitatum et omnia vanitas (Yengeç Adımlarıyla Sıcak Savaşlar ve Medyatik Popülizm)
  • Hayvanlar kurtarılmaya değsin diye onları insansılaştırıyor, oyuncaklaştırıyoruz. Kural olarak yabanıl ve etobur olsalar bile, hayatta kalmaları gerektiğini kimse söylemiyor. Hayır, onları sarılabilinir, gülünç, iyi huylu, uysal, bilge ve terbiyeli yaparak saygınlık kazandırıyoruz. (Somon Balığıyla Yolculuk)
  • Sık sık, kitaplarımın olduğu bir odaya girer ve onlara sadece bakarım, tekine bile dokunmadan. Ne olduğunu ifade edemeyeceğim bir şey geçer bana. Hem kafa karıştırıcı hem de iç rahatlatıcı bir durumdur. (Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın)
  • Günün birinde herkes bir gezegenden ötekine yolculuk yapabilsin diye yıldızları fethetmek istiyorlarmış; çünkü Dünya artık çok sıkışık bir yer haline gelmiş ve kalabalık gitgide artıyormuş. (Cecü'nün Yer Cüceleri)
  • "Savaş patlamak üzereydi ,bu durumda pencereyi karartıp radyoya yapışmak mı gerekiyordu ??? ... "Radyonun sesini kıs lütfen yüreğimin atışını duymak istersen " (Kraliçe Loana'nın Gizemli Alevi)
  • çünkü her gerçek her kulağa göre değildir (Gülün Adı)
  • Gerçekten de, unutmanın iyi olacağı bir şeyin üstünde gereğinden çok düşünüp durmaktansa, elinden gelirse unutmak en iyisi. (Gülün Adı)

Yorum Yaz