dedas
Turkcella

Afife Anjelik - Recaizade Mahmut Ekrem Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Afife Anjelik kimin eseri? Afife Anjelik kitabının yazarı kimdir? Afife Anjelik konusu ve anafikri nedir? Afife Anjelik kitabı ne anlatıyor? Afife Anjelik kitabının yazarı Recaizade Mahmut Ekrem kimdir? İşte Afife Anjelik kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 12.02.2022 23:43
Afife Anjelik - Recaizade Mahmut Ekrem Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Recaizade Mahmut Ekrem

Yayın Evi: Akçağ Yayınları

İSBN: 9789753387286

Sayfa Sayısı: 56

Afife Anjelik Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Afife Anjelik, Recaizade Mahmut Ekrem, edebiyatımızın yenileştirilmesi gerektiğine inanan bir sanatçıdır. Bu sebeple bütün çalışmalarını bu doğrultuda ortaya koymuş ve kendinden sonra gelen nesiller üzerinde etkili olarak onları yönlendirmiştir. Ancak onun asıl iddiaları, şiir konusundadır. Tiyatro, yazarın en iddiasız uğraşı alanı olarak görülmektedir. Afife Anjelik, daha çok devrin tiyatroya olan eğilimleri dolayısıyla yazarı tarafından bu yolda denenmiş bir çalışmadır. Eser, edebiyat tarihimizin öncü birikimleri arasında sayılmalıdır.

(Tanıtım Bülteninden)

Afife Anjelik Alıntıları - Sözleri

  • Âh bu âlemde niçin insanın dünkü hali bugüne ,bugünkü hali yarına uymaz?…
  • Ölüm! Ölüm! Ey! Buna teessüf etmek (üzülmek) lâzım değil ya, kader-i ilâhiye (ilâhi kadere) ne denir?
  • Ah! Bu alemde niçin insanın dünkü hali bugüne, bugünkü yarına uymaz?
  • "Kendisini ne kadar severmişim... Ben onu sevdiğim kadar acep o da beni sever mi? Hiç umamıyorum, sevse idi beni bırakıp gider miydi?"
  • Bu âlemde niçin insanın dünkü hâli bugüne, bugünkü yarına uymaz?
  • Ölüm! Ölüm! Ey! Buna üzülmek lazım değil ya, ilâhi kadere ne denir?
  • Öfkelenmeyle görülen işin sonunun korkunçluğunu evvel düşünüp ondan sakınmalı. Yoksa bir kere iş işten geçtikten sonra, teessüfün ne faydası olur?

Afife Anjelik İncelemesi - Şahsi Yorumlar

yazar/recaizade-mahmut-ekrem " kitap/afife-anjelik--70107" adlı tiyatro eseri Dört perdeden oluşan oyunda teknik bakımdan kusurlar bulunmaktadır. Özeti; Kont Mişel, Anjelik’le yaptığı evliliğin üzerinden iki ay bile geçmeden sefere çıkmıştır. Geride kalan Anjelik bir aydır eşinden mektup alamadığı için elem içindedir. Mişel’in hane müdürü Jozef, Anjelik’in bu üzüntüsünü küçümser. Kocasının başka kadınlarla zevk ve eğlence peşinde olduğuna emin olduğunu söyleyerek fırsattan istifade onun da kendisiyle bu münasebete girmesini tavsiye eder. Bu sözler üzerine sinirlenen Anjelik, Jozef’i kovmak ister ancak Jozef direnir. Uzun zamandır göz koyduğu bu kadına kavuşabilmek için gerekirse şiddete bile başvurmaya kararlıdır. Ona göre güzellikle ya da zorla bu iş olacaktır. Son sözlerini söyleyerek korkudan bayılan Anjelik’i sadık kölesi Filip’e bırakarak oradan uzaklaşır. Olanları öğrenen Flip, hanımını sakinleştirerek Mişel’e yazacağı mektupla durumu anlatacağına söz verir. O esnada odaya giren Jozef, yanında getirdiği iki jandarmaya gece yarısı baş başa olan bu ikilinin zina gerekçesiyle tutuklanmasını işaret eder. Filip hemen idam edilmeli, Anjelik de hapse girmelidir. Kendisi de bu rezaleti en uygun dille Mişel’e bildirecektir. Aradan sekiz ay geçmiş, Filip ölmüş, Anjelik ise hücresinde, kızı Anna ile yapayalnız, ölmek için dua etmektedir. Jozef ise her gün saat dörtte genç kadını ziyaret ederek teklifini tekrarlamaya, kabul edilmeyince de tehditler savurmaya devam etmektedir. O akşamki ziyaretinde ise kendisine itaat etmeyen bu kadını artık yola getiremeyeceğini anlayarak onu ve çocuğunu cellatlara teslim edeceğini söyleyip hiddetle oradan ayrılır. Sadık beslemesi Eliza, Anjelik’i gizlice ziyarete geldiğinde zavallı bahtsız kadın ölüme kızıyla gideceği için huzurludur. Ancak Eliza’dan aldığı haberle yeniden kedere gömülür. Jozef, Mişel’e yazdığı mektupta hapishanede doğan Anna’nın Filip’e benzediğini söyleyerek bu ikisinin katlinin mutlak gerekli oluğunu bildirmiştir. Gerçeklerden habersiz Mişel de bu durumu onaylamıştır. Çaresiz Anjelik kocasına yazdığı veda mektubuyla gerçeği açıklar ve Eliza’ya bu mektubu Mişel’in dönüşüne kadar saklamasını tembih eder. Eliza’nın ayrılmasından kısa bir süre sonra da Jozef, Tomas ve Burro adlı iki cellatla geri gelir. Son kez yinelediği teklifin karşısında gördüğü sessizlikten öfkelenerek kadını cellatlara bırakarak oradan ayrılır. Cellatlar bu işin altında bir şey olduğunu çoktandır fark etmiş, mahkeme bile yapılmadan tıpkı Filip gibi bu kadının da böyle apar topar öldürülecek olmasının altında başka bir şey olduğunu anlamışlardır. İçine düştükleri şüphe nedeniyle anne-kızın dağa giderek ortalardan kaybolmasının en uygun yöntem olacağına karar verirler. Eğer yakalanırlarsa Jozef’i bir kılıç darbesiyle öldüreceklerdir; kadın kurtulursa belki de ileride bu pis meslekten kurtulmaları için onlara yardım edebilecektir. Aradan zaman geçer, gittiği seferden muzaffer bir vaziyette dönen Mişel ev halkı tarafından tek tek tebrik edilir. Eliza da bu esnada Anjelik’in veda mektubunu Konta takdim eder. Kont mektubu okuduğunda büyük bir dehşete düşer. Arkadaşı Labbe Fransuva, Konta daha olayın ilk aksedilişinde iftira olabileceğini söylemiş ancak Kont aceleci davranarak hemen sonuca atlamıştır. Bu sefer de aynı acelecilikle Jozef’i öldürtmek istemektedir. Bu konuda yapılması en uygun olan şeyler Jozef’in tevkif edilmesi ve Eliza’nın tanıklığına başvurulmasıdır. Kontun huzuruna çağrılan besleme, mektubun doğruluğunu tasvip eder. Duydukları karşısında yıkılan Kont, kendisini öldürmek istese de Fransuva buna izin vermez. Yapacağı bu eylem işlediği günahın çaresi olmayacaktır. Bundan sonra yapması gereken kendini hayır işlerine adamak, halkını gözetip korumaktır. Mişel’in aldığı bu kararlar içindeki yangını söndürmeye yetmez; o anki acıdan kurtulmak umuduyla yanında Fransuva, birkaç yaver ve hizmetkarlarla av bahanesiyle kırlara çıkmaya karar verir. O sırada bir mağarada Anna hayatı sorgulamakta, annesine babasının nerede olduğunu sormaktadır. Hıçkırıklara boğulan Anjelik kızının sorularına kendince cevaplar verirken Mişel de kendisiyle hesaplaşarak mağaraya doğru yürümektedir. Mırıltıları işiten Anna, Anjelik’i uyarır. Yaklaşan ses karşısında dikkat kesilen Anjelik, Mişel’i görünce çılgına döner. Mişel’in av düdüğünü çalmasıyla da herkes bu sevince ortak olur. (Gaмze Umay KIRIM)

Yaptığı çeviriler sayesinde batı edebiyatını yakından tanımış bizlere de batı edebiyatını kazandırmaya çalışmış önemli yazarlarımızdan Recaizade benim her zaman sevdiğim bir kişiliktir. Bu oyununa da "Genevieve de Brabant" efsanesi kaynak olmuş, tiyatro konusunda bir iddiası olmadığını herkes biliyordur zaten onun tek amacı batılı bir teknikle yazmaktı o yüzden kusurları bile bir hoş geliyor insana. Tek sıkıntım dilde sadeleştirme yapılması bende 100 yıl önce yazılmış bir eseri yazıldığı gibi okuyup anlayabilmek isterdim böyle parantezlerle değil ... (Burçin Korkmaz)

Klasik hikayelerden biri konu alınmıştı. Sıkıcıydı biraz. Tiyatro türünde okuduğum ikinci kitap. Şair Evlenmesi'ne göre daha az beğendim. Yabancı kelimelerin açıklanması hoş olmuş. Sonu da fena değildi. (Oldpr)

Kitabın Yazarı Recaizade Mahmut Ekrem Kimdir?

Edebiyatımızın yenileşme ve gelişmesinde büyük emeği olan Recaizade Mahmut Ekrem, Mart 1847'de İstanbul'da doğdu. Babasından Süryanice ve Farsça öğrendi. 1858'de ilköğrenimini tamamladı, özel öğrenim görerek yetişti. Mekteb-i İrfan'ı bitirdikten sonra (1858) girdiği Harbiye İdadisi'ndeki öğrenimini sağlık sorunları nedeniyle tamamlayamadı. Resmi görevle Trablusgarp'a gönderildi. 1908'de 2. Meşrutiyet'ten sonra kurulan Kamil Paşa kabinesinde Maarif Nazırı oldu. Namık Kemal'le tanışmasının ardından Encümen-i Şuara'ya katıldı. İlk yazıları Namık Kemal yönetimindeki Tasvir-i Efkâr gazetesinde yayınlandı. 1870'lerden sonra kendisini tümüyle yazılarına verdi. Batı edebiyatından çeviriler yaptı. 1870'te ilk oyunu Afife Anjelik, 1871'de ilk şiir kitabı Nağme-i Seher yayınlandı. Yaşamını yitirdiğinde Meclis-i Âyan üyesiydi.

Edebi Hayatı

Recaizade Mahmut Ekrem, tüm edebi hayatı boyunca gençlere edebiyatı öğretme gayreti içinde olmuştur. Edebiyatın yenileşmesi üzerinde yoğun çalışmaları olan sanatçı, Servetifünun edebiyatının da temellerini atmıştır. Bu edebiyatın kurucusu olan Tevfik Fikret, onun Galatasaray Lisesi'nden öğrencisidir. Şinasi ve Namık Kemal gibi birçok edebi türde eserler veren Recaizade Mahmut Ekrem, şiir için her güzel şey şiirin konusu olabilir görüşünü savunmuş ve şiirin konusunu genişletmiştir. O döneme kadar Divan şiir geleneğinin temel ilkelerinden biri olan 'göz için kafiye' anlayışını terk ederek 'kulak için kafiye' anlayışını benimsemiştir. Bu meseleden dolayı da dönemin eski edebiyat taraftarlarının lideri durumundaki Muallim Naci ile sert tartışmalara girmiştir. Divan şiiri biçimlerini kullanmış; ancak bu biçimlerde zaman zaman değişikliklere gitmiştir. Nesir yönü şiirlerine göre daha başarılı olan sanatçının özellikle eleştirileri önemlidir. Eski edebiyat taraftarlarına yaptığı eleştirilerle o dönemde yeni edebiyatın sesi olmuştur. Edebiyat bilgilerinin yer aldığı Talim-i Edebiyat ve edebiyatımızdaki ilk realist roman olan ve yanlış Batılılaşmayı eleştirdiği Araba Sevdası onun önemli düz yazı eserleridir.

Recaizade Mahmut Ekrem Kitapları - Eserleri

  • Araba Sevdası
  • Çok Bilen Çok Yanılır
  • Afife Anjelik
  • Araba Sevdası
  • Muhsin Bey Yahut Şairliğin Hazin Bir Neticesi
  • Zemzeme

  • Saime
  • Ta'lim-i Edebiyyat
  • Nijad Ekrem Ve Tefekkür
  • Eskilerden Birkaç Şair
  • Şiirler
  • Mektuplar Arızalar Yazılar
  • Takdir-i Elhan-Kudemadan Birkaç Şair-Pejmürde-Takrizat

Recaizade Mahmut Ekrem Alıntıları - Sözleri

  • Eski'ler mi güzeldi, Eski'den mi güzeldik ? (Eskilerden Birkaç Şair)
  • Her gün seni arıyorum, Niçin benden uzaktasın? (Şiirler)
  • Etme bulma dünyası… Elbette eden bulur… Çok bilen çok yanılır! (Çok Bilen Çok Yanılır)
  • Hasret beni cayır cayır yakarken Bedenimde buzdan bir el yürüyor . Hayaline çılgın çılgın bakarken Kapanası gözümü kan büyüyor . (...) Bu ayrılık bana yaman geldi pek, Rûhum hasta kırık kolum kanadım. Ya gel bana, ya oraya beni çek, Gözüm nûru oğulcuğum, Nijad'ım! (Nijad Ekrem Ve Tefekkür)
  • Gel ey reşk-i nihâlân azm-i bâğ et nev-bahâr oldu ! Zemîn hurrem, zamân mes’ûd , âlem bahtiyâr oldu. (Şiirler)
  • Ölüm! Ölüm! Ey! Buna teessüf etmek (üzülmek) lâzım değil ya, kader-i ilâhiye (ilâhi kadere) ne denir? (Afife Anjelik)

  • Kendini gözet evladım, kendini gözet! Kadınlar çok zararlıdırlar. Onlar azap meleklerinin yeryüzünde peyda olmuş benzerleridir. Bizi cennet kapısından cehenneme gönderirler. (Araba Sevdası)
  • Ölüm! Ölüm! Ey! Buna üzülmek lazım değil ya, ilâhi kadere ne denir? (Afife Anjelik)
  • Bir âmaya demişler ki, 'zevceniz bir güldür.' o da 'dikenlerinden anlıyorum,' cevabını vermiş. (Araba Sevdası)
  • “Mum yanmadıkça etrafını aydınlatabilir mi hiç?” (Çok Bilen Çok Yanılır)
  • Gül hazîn... sünbül perîşan... Bâğzârın şevki yok.. Derdnâk olmuş hezâr-ı nağmekârın şevki yok.. Başka bir hâletle çağlar cûybârın şevki yok.. Âh eder, inler nesîm-i bî-karârın şevki yok.. Geldi ammâ n’eyleyim sensiz bahârın şevki yok! Farkı yoktur giryeden rûy-ı çemende jâlenin. Hûn-ı hasretle dolar câm-ı safâsı lâlenin. Meh bile gayretle âğûşunda ağlar hâlenin! Gönlüme te’siri olmaz âteş-i seyyâlenin. Geldi ammâ n’eyleyim sensiz bahârın şevki yok! Rûha verdikçe peyâm-ı hasretin her bir sehâb.. Câna geldikçe temâşâ-yı ufuktan pîç ü tâb.. İhtizâz eyler çemen.. izhâr eder bin ızdırâb.. Hem tabîat münfail hicrinle.. hem gönlüm harâb… Geldi ammâ n’eyleyim, sensiz bahârın şevki yok! (Zemzeme)
  • İnsan mesut olunca vakit çabuk geçer. (Araba Sevdası)
  • Ya Rab benim iktiza-i a'malim ile Olmak görünür râh-rev-i ka'r-ı cahîm Bâkî (Eskilerden Birkaç Şair)

  • “Âlem gene ol âlem, devran gene ol devran”. (Şiirler)
  • "Zaruret mahzurları mübah kılar." (Çok Bilen Çok Yanılır)
  • "Aşk ateşi önce sevilene sonra sevene düşer. Mum yanmadıkça etrafını aydınlatabilir mi hiç?." (Çok Bilen Çok Yanılır)
  • "Kâğıt sizin kıymetli fikirlerinizi saklamaya lâyık değildir." (Araba Sevdası)
  • "Kitabı bitirmedikçe elinden bırakmamış, o yüzden sabahın saat dördüne kadar olduğu yerde uyanık kalmış, okuma sırasında -kendi kendine sönünceye kadar yanan- mumların isi odayı doldurmuştu." (Araba Sevdası)
  • Nasıl çıldırmadım hayretteyim hâlâ sevincimden , Lisânından “seni sevdim” sözün gûş ettiğim demler ! (Şiirler)
  • Aşk ateşi önce sevilene sonra sevene düşer. (Çok Bilen Çok Yanılır)

Yorum Yaz