diorex
ARTUKBEY

Abşalom, Abşalom! - William Faulkner Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Abşalom, Abşalom! kimin eseri? Abşalom, Abşalom! kitabının yazarı kimdir? Abşalom, Abşalom! konusu ve anafikri nedir? Abşalom, Abşalom! kitabı ne anlatıyor? Abşalom, Abşalom! kitabının yazarı William Faulkner kimdir? İşte Abşalom, Abşalom! kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 11.03.2022 14:00
Abşalom, Abşalom! - William Faulkner Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: William Faulkner

Çevirmen: Aslı Biçen

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9789750802126

Sayfa Sayısı: 315

Abşalom, Abşalom! Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

1897’de, Mississippi, New Albany’de doğan William Faulkner, 20. Yüzyıl Amerikan Yazınının yetiştirdiği en büyük yazar ve modern dünya romancılarının en iyilerinden biridir. Romanları, doğup büyüdüğü güneyin efsanesinden esin alır. Bu yüzden iç savaş, zenci sorunu gibi konuları sık sık işlemiştir. Ailesinin onur, beyazların sosyal konumu, tarihi kahramanlıklar gibi konulara yaklaşımı da Faulkner’a yapıtları için malzeme oluşturmuştur. Ülkemizde “Ses ve Öfke”, “Döşeğimde Ölürken”, “Kutsal Sığınak”, “O Ağustos Güneşi”, “Ayı” gibi kitaplarıyla tanınan yazarın en önemli romanlarından biri olan “Abşalom, Abşalom!”, Aslı Biçen çevirisiyle Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı. Faulkner’ın yarı-kurgusal bölgesi Yoknapatawpha’da geçen “Abşalom, Abşalom!”, Thomas Sutpen’in ve sonunda kendi oğulları tarafından mahvedilen planının -1830’larda, Missisippi’de bir hanedanı ağır ağır sürdürmek- hikâyesi üzerine kurulu. “Kitab-ı Mukaddes”ten Güney’in efsanesine, oradan da modern dünyanın karmaşısına uzanan roman, farklı anlatıcılar aynı olayları üst üste anlattıkları için tekrarlar üzerine kuruluymuş sanısı yaratır; aslında okuyucudan doğrunun eksik anlatımlarından geçerek, doğruyu daha derin bir biçimde kavramesı beklenmektedir. Karmaşık dil yapısıyla zor okuma uğraşlarını seven okur için biçilmiş kaftan olan “Abşalom, Abşalom!”, -Murat Belge’nin deyişiyle- tiz sesle yazılmış bir güney profili. Faulkner’ın romanlarındaki kuruluş bir senfoniyi andırır. Keskin bir toplum gözlemcisi olan Faulkner, ilk bakışta yapıtlarının yapılarını okurdan gizlemeye çalışır gözükse de, aslında kitaplarında tüm ipuçlarını vermiştir. Diğer Faulkner romanlarında olduğu gibi “Abşalom, Abşalom”da da tekrarlar ve geri-dönüşler sık sık kullanılır: Sutpen ailesinin öyküsü, önce Miss Rosa tarafından Quentin Compson’a anlatıldığı sıra, Quentin Compson’ın bilinci yoluyla bize parça parça sunulur. Sonra Quentin aynı öykünün öteki episodlarını da babasından dinler; daha sonra da Quentin, Shreve’e anlatmaya çalışır; en sonunda her ikisi de Sutpen öyküsünün bilinmeyen parçalarını kendi hayallerinde canlandırırlar ve okuyucu da o anda onlarla işbirliği yapar. Faulkner, doğrunun tek yanlı olarak kavranabileceği üzerindeki şüphesini böylece dolaylı olarak açıklamış olduğuna göre, okuyucuyu da aynı eylem örneklerini ayrı ayrı görüş açısından incelemeye zorlarken, tipleri bir sanatçı ustalığıyla canlı olarak sunmaktan başka bir şey yapmak niyetinde değildir. İlişiğindeki Yoknapatawpha haritasıyla güneye, alınyazısına ve Faulkner’a bir yolculuk bileti…

Abşalom, Abşalom! Alıntıları - Sözleri

  • ...aşırı doymuşluğun: bitirilmiş işlerin, dibe vurmuş doygunlukların, tüketilmiş hatta unutulmuş zevklerin bıkkınlığı vardı üzerinde.
  • Belki birilerini sevebilmek için onları haddinden fazla tanıman gerekiyordu...
  • Çok geç doğdum. Yirmi yıl geç doğdum
  • Lambayı icat eden insan için, insanlar için belki gün ışığı bile fazlaydı.
  • İnsanın yanılsamaları da eti, kemikleri ve anıları gibi bir parçasıdır.
  • Babamız, babasının Tennessee'de kim olduğunu ve dedesinin Virginia'da kim olduğunu BİLİYORDU ve komşularımızla aralarında yaşadığımız insanlar da bizim bunu BİLDİĞİMİZİ BİLİYORLARDI ve biz de bizim bunu BİLDİĞİMİZİ onların BİLDİĞİNİ BİLİYORDUK ve kim olduğumuz, nereden geldiğimiz hakkında yalan söylesek bile bize inanacaklarını BİLİYORDUK , yine aynı şekilde, o da kim olduğunu, nereden ve neden geldiğini söylemekten kaçmıyordu, çünkü yalan söylediği anda hemen anlaşılacağını BİLİYORDU.
  • kadınların her konuda gurur ve onurlarına düşkün olduklarını biliyorlardı, bir tek aşk hariç
  • Bize öğretilmiş olan sarsılmaz dünya, ateşle dumana karışıp parçalanmış, huzurla emniyet, gururla umut yok olmuş, sadece örselenmiş şeref gazileri ve sevgi kalmıştı....
  • ...öyle şeyler vardır ki; üç kelime onları anlatmak için çok fazladır, üç bin kelime çok az, bu da öyle bir şey...
  • Öldün mü? Sen? Yalan söylüyorsun; ölmedin; cennet seni alamaz, cehennem almaya cesaret edemez!
  • Herhangi birinin otorite ya da yetki gibi kör bir rastlantıyı diğerlerini küçümsemek için kullanmasını aklı almıyordu.
  • Evet, keder biter, silinir; biliyoruz ama bir de göz pınarlarına sor ağlamayı unutmuşlar mı?..
  • Onaylamamıştı: kabullenmişti- sanki fenalığın içinde bir soluklanma noktası vardı da insan kendi kendine, Tanrıya şükür hepsi bu; en azından hepsini biliyorum, diyerek fenalığı adeta minnettarlıkla kabullenebiliyordu.
  • Acil bir durumda insan hep en iyi bildiği şeye başvurur - katil cinayete, hırsız hırsızlığa, yalancı yalana.
  • Çünkü ondan hiçbir şey talep etmedim. Dahası: ona hiçbir şey vermedim ki sevginin özeti budur. Hatta onu özlemedim bile!

Abşalom, Abşalom! İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Edebi otoriteler, dünyanın gelmiş geçmiş en zor ve en ciddi kitaplarından biri olarak Nobel Ödülü sahibi William Faulkner"in "Absalom Absalom" adlı bu eserini göstermekteler. Bu tezin en büyük ispatı ise eserin orijinal dilindeki baskısının içeriğinde 1288 (yazı ile bin iki yüz seksen sekiz) kelimeden oluşan bir cümle barındırması. "Absalom Absalom " içerdiği bu cümle sebebiyle literatürlerdeki en uzun cümleler arasında yerini almış bile. Öyle ki 1288 kelimeden oluşan bu cümlesi ile Guinnes Rekorlar Kitabına girmeyi başarmış Faulkner. Bu uzun cümleye ise yine bu rakama yaklaşık sayıda kelimelerden oluşmuş cümleler eşlik ediyor. Bu detayı ise Nobel konuşmasında şöyle açıklıyor : "Hiç kimse kendisinden ibaret değildir. Geçmişinin toplamıdır insan. Geçmiş, her erkeğin ve her kadının, her anın bir parçasıdır. Her erkeğin ve her kadının ailesi, görüp geçirdiği şeyler, her vakit kendisinin başlıca unsurlarıdır. Bir hikayenin kişisi, herhangi bir hareket anında sadece kendisi değildir, onu meydana getiren bütün unsurların bileşimidir. İşte uzun cümle, kişinin bir şey yaptığı anın içine onun geçmişini ve belki de geleceğini koyma çabasıdır." *( İsveç Akademisi'nin araştırma ve anketlerine göre, 119 yıl boyunca yapılmış olan Nobel konuşmaları içerisinde, en başarılı konuşmanın da Faulkner'e ait olduğunu belirtmeden geçmeyeyim.) William Faulkner, okuduğum kitaplarının çoğunda denk geldiğim gibi bu kitabında da yine kutsal kitapları kendine rehber edinmiş. Yahudi İncil'ine göre; Hz. Davud'un üçüncü oğlu, yakışıklılığı ve saçlarının güzelliği ile ünlü Abşalom'dur. Öz kız kardeşi Tamar'a tecavüz eden üvey ağabeyi Amnon'u öldürünce, babası tarafından sürgüne gönderilen Abşalom, bir süre sonra hatırlı kişilerin araya girmesi ile affedilir. Ancak, artık eski Abşalom değildir, hırs, öfke, nefret ve intikam doludur. Tek hedefi babasının yerine tahta oturmaktır. Bu uğurda çok mücadele verir ancak ne yazık ki nihayetinde canından olur Abşalom. Oğlunun kanlara bulanmış güzelim saçlarını, eline dolayarak ağlayan babası Davud'un son nidası ise "Abşalom Abşalom!" olur... Bu kutsal hikayeyi, romanına ne şekilde ve nasıl bir hüner ile yedirdiğini öğrenmeniz için ise kitabı okumanız önemle rica olunur...Lakin ufak bir ipucu vermek gerekirse, Abşalom kelimesini biraz kurcalamakta fayda var, ab; ebu-dan geliyor ve baba anlamında... Salom ise İbranicede barış demek, dolayısıyla Barışın Babası... Yani, kitap ismi, taşıdığı anlam ve yüklendiği metaforlar açısından kitabın konusu ile büyük paralellikler göstermesi yönünde çok isabetli bir seçim olmuş. Thomas Sutpen... Zengin ve saygın bir adam olma arzusuyla doğduğu toprakları terkederek, Missisipi'ye yerleşen zorba ve vicdansız ana karakterimiz. Zorba diyorum çünkü Missisipi'deki mevcut doğal hayatı yok ederek "Sutpen'in Yüzkilometrekaresi" adlı bir çiftlik kuruyor. Yalnız, dişiyle tırnağıyla değil de biraz sömürü yoluyla... Önüne çıkan herkesi ezip, kullanıp atarak ve ve sonrasını hiç düşünmeden, zulmederek. Sutpen’in amacı bir imparatorluk kurmaktı ve zamanla bunu kısmen de olsa başarıyor. Biz de roman boyunca, bu imparatorluğun kuruluş, yükseliş ve çöküş aşamalarına şahit oluyoruz. Yazarın Ses ve Öfke kitabında da yeralan Quentin Compson'ın, Harvard Üniversitesi'ndeki arkadaşı Shreve McCannon ile yaptığı anlatılarla şekilleniyor Sutpen'in yaşadıkları ve yaşattıkları. Quentin ise bunları dedesinden ve Rosa Coldfield’dan öğreniyor. Aynı örgünün, farklı ağızlardan anlatıldığı dokuz bölümden oluşan roman yine bir Faulkner klasiği olarak Güney Amerika'nın sosyal sorunlarını masaya yatırıyor. Tarih ile yüzleşmek her ne kadar meşakkatli bir iş olsa da, kölelik, iç savaşın etkileri, siyahilik, melezlik, ensest ilişkiler, cinayetler, kardeş katli ve sınıf farklılıkları gibi toplumunun tüm çirkin yönlerini hiç gocunmadan okuyucusuna aktaran Faulkner'in, çoksesliliği, oldukça sistematik ve başarılı bir şekilde kullandığı da gözlerden kaçmıyor. Düşsel, duygusal ve mantıksal anlatımı enteresan bir şekilde harmanlayan Faulkner, tek duygusal eserininin bu olduğunu bastıra bastıra ifade etmiş. Dışarıdan bakıldığında her ne kadar sert ve zor bir izlenim verse de gerçekten duygusallığı yoğun bir eser. Faulkner bu eseri yazmaya başladığında erkek kardeşini, kendi kullandığı uçağın yere çakılması sonucu kaybetmiş ve hayatı boyunca hep suçluluk hissederek, vicdan azabı çekmiş. Yazım sürecindeki duygusallığının sebebinin de bu travma olduğunu düşünüyorum. Faulkner; estetik ölçütlerden ödün vermeden bilakis kendi de birtakım ölçütler katarak dünya edebiyatının modernizm ve postmodernizm ayağında gerçekten çığır açmış ve yeri doldurulamayacak bir tahta oturmuştur. Faulkner de yazdıklarının zorluğunu anlamış olacak ki, kitabının son sayfalarına bir kronoloji, bir soyağacı ve bir de kendi hazırladığı bölge haritasını ilave etmiş. Bu detaylar, okuma sürecinde karakterlere ve mekanlara takılan okurlar için bulunmaz nimet. Ünlü edebiyat eleştirmeni Victor Sawdon Pritchett'in de dediği gibi "Abşalom Abşalom!" gerçekten de, ağızda çiğnenip, ara sıra dışarı tükürülme ihtiyacı hissesilen bir tütün yığını gibi azap verici! Ne kadar zorlu ve yorucu olursa olsun, bu azaptan eksik kalmamanız dileğiyle... Buyrun sizler için Faulkner'den minik bir cümle: " Bilemiyorum, tek bildiğim bütün varlığım, körlemesine, son sürat korkunç ve hareketsiz bir şeye koşar gibiydi, beyaz kadın tenimdeki o siyah, engelleyen, çekinmeyen ele duyulan basit bir hayret ve öfkeden çok daha yakın ve ani bir şok darbesine koşar gibi, çünkü tenin tene temasında öyle bir şey vardır kip incelikli dayatmaların dolambaçlı çetrefil kanallarını fesheder, kestirmeden hedefe ulaşır, aşıklar kadar düşmanların da bildiği bir şeydir bu, çünkü insanı hem aşık hem düşman eder, temas, merkezi ben-in şahsi mülkünün surlarıdır; ruh değil, can değil, akışkan ve bağlantısız zihin bu dünya malikanesinin her karanlık koridoruna sokulmaya müsaittir ama tene tenle dokunuldu mu sınıfın, hatta rengin yumurta kabuğu parolası dağılır gider." yazar/william-faulkner sen bir efsanesin, başka söze ne hacet!! (Seda Bera)

Abşalom Abşalom! Yolculuğu: Beş gün boyunca Faulkner'in dünyasında gezindim. Yoruldum, zorlandım, yer yer boğuldum. Ama iyi ki de okumuşum. Edebi tatmin açısından muazzam bir romandı. Döşeğimde Ölürken'i okurken de benzer izlenimler edinmiştim. Aslında önce yazarın öne çıkan eseri Ses ve Öfke'yi okumayı düşünüyordum fakat Abşalom Abşalom, bir başka kitabın içinden çıkıp beni kendine çekti. Bu romanın bir karakteri olan Qentin, Ses ve Öfke'nin baş karakterlerinden biriymiş. İki romanı da okumak isteyenler bu durumu dikkate alıp önce Ses ve Öfke'yi okuyabilir. Eseri ne kadar anlatabilirim, bilmiyorum. Aslında tam olarak okuyabildiğimden de emin değilim. Kesinlikle ikinci kez okunmayı hak ediyor. Çünkü roman, yazım tekniğinin zor olması bir yana okurundan da oldukça çok şey bekliyordu. Faulkner sanki bize " Benim anlattıklarımı okumanız yetmez, görmelisiniz, siz de orada olmalısınız, acıyı siz de hissetmelisiniz" demek ister gibiydi. Tüm dikkatimi vermeye çalıştım ama yine de birçok boşluk kaldığına eminim. Gene de düşüncelerimden ve hislerimden hareketle parçaları birleştirip birkaç paragrafta anlatmaya çalışacağım: ● Faulkner, duyguyu hikayenin önüne geçirmiş. Hikaye sıradışı değil. Film benzeri bir trajikliği var. Fakat anlatım olağanüstü. Paragraflar süren cümlelerle, uzun uzun tamlamalarla, alışılmadık betimlemelerle, akla gelmedik detaylarla bütün duyguları zerk ediyordu adeta okura. Bu duyguların menşei kimi zaman anlık ve kişiye mahsus kimi zaman toplumsal belleğin bir ürünü ve sonsuz bir zamandan geliyor izlenimi veriyor. Kin, hüzün, öfke, korku ama en çok da keder... Abşalom Abşalom, bir mimari eser olsaydı, Gotik tarzında olurdu eminim. Öyle görkemli ve ürkütücü... ● Faulkner, aynı olayı farklı farklı kişilere anlattırarak gerçekliğin değişken olabileceğini hatta tam tespit edilemeyeceğini söylemek istemiş. Romanda tüm gidişatı belirleyen ana olay zaten en başta belli. Biz farklı zihinlerle detayların peşinden koşuyoruz. Kimilerini ilk ağızdan dinliyoruz, kimileri başkalarından duyduğunu aktarıyor, kimileri mektuptan okuyor. Bu tanıklıklara bazen tahminler, önyargılar da etkileniyor. Bir de "okurun" kendi gerçeklik algısı var! İtiraf etmeliyim ki ben, belli bir noktadan sonra ipin ucunu kaçırdım. Ve kitabın edebi havasında kaybettim kendimi. ●Romanın dikkat çeken mekan algısı ve belleği... Bazı romanlar vardır, "sadece anlatıldığı ortamda" var olabilirmiş dersiniz. Örneğin Proust'un Kayıp Zamanın İzinde'si, Wolf'un Deniz Feneri, Yaşar Kemal'in romanları vs. Abşalom da öyle bir roman. Sadece Faulkner'in "Güney" inde mümkün olabilirmiş gibi. Özel bir mekan olarak romanımızda epey insanın başını yiyen , en son kendi başını da yakan simge mekanımız Sutpen'in Yüzkilometrekaresi de var. Bir de belleği var romanın. Yerlilerin, zencilerin ve beyazların birbirine karışmış kültürel belleği ve mirası... Bu bellek de sadece "Güney" de kendini gösterebilirmiş gibi. ●Faulkner'in kahramanlarını ve bizi tutmak istediği belli odak noktaları ve belli anlar var. Bu simgesel anlar ve takıntılar durup durup karşımıza çıkıyor ve bir türlü kabuk bağlamayan yaraları kanatıp duruyor. İlki "bir damla zenci kanı" meselesi... Bugün bile dünyanın hallemediği ırkçılık sorununun sonuçları. Eşinizin soyunda bir zenci olduğunu öğrenseniz en fazla ne yapardınız? Bu romanı okuyun da cevabı bir görün! Sonra büyük ve zengin bir evin ön kapısından değil arka kapısından eve girmeye layık bulunan bir çocuk... Yani sadece beyazın siyaha değil beyazın beyaza da köleliği... Bir kadın ve erkeğin bir anlık göz göze gelişi... Ve kadının erkeğe köleliği... Bunun gibi başka odaklar da mevcut. ●Eserin adı ve rahatsız ediciliği... Abşalom kimdir? Abşalom, Tanah'a göre Davut'un oğlu. Öz kız kardeşi Tamar'a tecavüz edip üvey kardeşi Amnon'u öldürmüştür. Babasına karşı düşmanlarıyla birleşerek ayaklanan Abşalom, savaşta yenilip, kaçmaya çalışırken uzun saçları bir ağaca takılmış ve Davut'un ordusuna komuta eden Yoab tarafından öldürülmüştür. Roman ismi olarak neden iki kere vurgulanmıştır? Eseri okuyanlar buna cevap bulacaktır. Yalnız roman boyunca birden fazla kişide ortaya çıkan ensest vurgusundan hayli rahatsız oluyorsunuz. Açıkça bir şeyler yaşanmasa da tarihten, kutsal kitaplardan örnekler, roman boyunca çeşitli imalar oldukça rahatsız edici. Bunlar olmasa da kitap yine değerli olurdu. Bu takıntıyı fazla buldum ben. Faulkner hakkında yazılar okudum, videolar izledim, iki tane de kitabını okudum. Diyebilirim ki Faulkner kendi yerelinden ortaya çıkarak evrensele ulaşabilen bir yazar. Yani benim en sevdiğim tarza sahip. Yaşar Kemal ve Mo Yan, Faulkner'den etkilendiklerini belirtmişler. Bu iki yazarı çok sevmem de tesadüf değil. Hatta Yaşar Kemal'in Kimsecik romanınındaki cinayette buradan esinlendiğini düşünüyorum. İki romanda da aynı soru geldi gitti beynimde: Nefret ettiğinden mi öldürdü, çok sevdiğinden mi? Faulkner'in tarzını kafamda söyle tanımladım. Yaşar Kemal'in etkili anlatımı, Virginia Wolf'un anlatım teknikleri ve Proust'un detaycılığının toplamı. Ama yine de daha da fazlası... Roman boyunca parçaları birleştirip en son bütüne vardığımda derin bir rahatlık duydum. Ama Abşalom Abşalom'la serüvenimiz devam edecek biliyorum. Sonuç olarak, bu roman zor, yorucu ve boğucu. Ama romandaki amacı "edebi haz" olan okurlar için muazzam bir eser. Faulkner'in etkileyici nobel konuşması: https://youtu.be/QJVGZ6718Ag Ve Faulkner's Sleep: https://youtu.be/hgtnjknRHGg (Romanı bitirir bitirmez hemen dinleyin. Sutpen'in yüzkilometrekaresinde koşuyor bulacaksınız kendinizi) (Gönül.)

Faulkner’ın başyapıtlarından biri kabul edilen Abşalom, Abşalom! yine yazardan okumaya aşina olduğumuz şekilde, ABD’nin Güney bölgesinde bir ailesinin çözülüş hikayesini konu alıyor. Sanayileşen toplumda artan ahlaki yozlaşma ve toplumsal bozulma, bir ailenin dağılma hikayesi ekseninde işleniyor. Bununla beraber iç savaş ve ırkçılık meselesi de var elbette. Tüm bunlar yine yazara özgü ve eşsiz bir anlatım tekniğiyle anlatılıyor. İki karakterin sohbetiyle açılan hikayeyi, farklı karakterlerin ağzından ve kronolojik kaygı gütmeden farklı farklı kesitleri sunarak anlatıyor Faulkner. Okur, bir yandan edebi açıdan muazzam cümlelerin arasında kaybolurken bir yandan da merak duygusunu yitirmeden kafasında parçaları birleştirmeye çalışarak ilerliyor. Benim okuduğum dördüncü Faulkner kitabıydı ve artık yazarın tarzına alıştığım için de olabilir ancak bu kitabında beni bilinçakışı tekniğini kullanma şeklinden ziyade cümlelerin uzunluğu zorladı bir miktar. Faulkner okumak bana inanılmaz keyif veriyor. Tarzına alışıncaya kadar zorluyor fakat alıştıktan sonra tadına varıyorsunuz. Faulkner’a Döşeğimde Ölürken ile başlamanızı tavsiye ederim. Tapınak ile Ses ve Öfke bence mutlaka okunmalı. Abşalom, Abşalom ise kesinlikle yazılmış en iyi eserlerden biri. (İpek Dadakçı)

Abşalom, Abşalom! PDF indirme linki var mı?

William Faulkner - Abşalom, Abşalom! kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Abşalom, Abşalom! PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı William Faulkner Kimdir?

Amerikan Modernist yazarların babası sayılan Faulkner, rakip gördüğü Ernest Hemingway'den farklı olarak, uzun ve karmaşık anlatımları benimsemiştir. Uyguladığı teknikler arasında bilinç akışı tekniği ve çoğul anlatı (multiple narration) teknikleri bulunur. 1930'larda Avrupa'daki deneysel geleneği izleyen ilk Amerikan yazarıdır.

25 Eylül 1897'de Mississippi'de doğan Faulkner, buradaki Güney geleneğinden oldukça etkilendiği bir çocukluk geçirdi. Daha sonra hayatının büyük bir bölümünü geçirdiği Oxford'daki Lafayette kasabasına taşındılar. Eserlerinde bahsettiği "Jefferson" Oxford'u, "Yoknapatawpha kasabası" ise Lafayette'i temsil eder. Büyük-büyük babası William Clark Falkner Konfederasyon ordusunda görev yapmış, tren yolu yaptırmış ve adını Tippah kasabası yakınındaki Falkner şehrine verdirmiş Mississippi'nin önemli karakterlerinden biridir. Aile soyadları Falkner olmasına rağmen, büyük ihtimalle görevli memurun hatası sonucu Faulkner olmuştur. Liseyi terkettikten sonra bir işte tutunamayıp "wastrel" (defolu mal) olarak anılmaya başlanmıştır. 1918'de, iki ailenin Faulkner'ın ev geçindiremeyeceğine karar verip ayırdıkları nişanlısı Estella Oldham'ın zengin ve yaşlıca olan Cornell Franklin'le evlenip Çin'e yerleşmesiyle büyük bir üzüntü yaşamış ve Yale öğrencisi olan Oxford'dan arkadaşı Phil Stone'un yanına, New Haven'a gitmiştir. Burada katiplik yapmış, Phil Stone'un onun için hazırladığı okuma programıyla klasikleri ve çağdaş yazarları okumuş, bu sayede Melville, Cervantes, Dostoyevski ve Conrad'ın eserlerine büyük hayranlığı oluşmuştur.

Daha sonra Toronto'da yardımcı pilotluk yapıp Oxford'a geri dönen yazar bu sefer Mississippi Üniversitesi'ne girmiş, burada "Marionettes" adlı bir grup kurup aynı adı taşıyan bir oyun yazmaya çalışmış fakat başaramamış ve 1921'de okulu bırakıp New York'a gitmiştir. Burada bir kitapçıda çalışmış ve Sheerwood Anderson'ın ileride eşi olacak olan Elizabeth Prall'la tanışıp arkadaşlık kurmuştur. Aynı yılın Aralık ayında Oxford'a geri dönmüş ve bu sefer de üniversitede postane müdürü olarak çalışmaya başlamıştır. 1924'de The Marble Faun(Mermer Tanrıça) adlı şiir kitabını basmıştır.

1925'de New Orleans'a gidip arkadaşı olan Elizabeth Prall sayesinde Sherwood Anderson'ın "çırağı" olmuş ve onun yönlendirmeleriyle Birinci Dünya Savaşı sonunda entellektüellerde ve toplumda görülen sıkıntı ve büyük üzüntüyü benimseyip, yine Anderson'ın yönlendirmesiyle 1926'da Soldier's Pay'i yazmıştır.

1929'a dek olan yazılarında şeytani özellikler taşıyan karanlık kötü kadın karakterler görülürken, 1928'de Estella'nın boşanıp dönmesi ve William Faulkner'ın onunla evlenmesiyle bu kadın modeli değişmiştir. 1929'da Sartoris'i yazmıştır. Bu eserinin önemli özelliği, Faulkner'ın ünlü Yoknapatawpha kasabası sembolünü ilk kullandığı kitabı olmasıdır. Aynı yıl ünlü eseri The Sound and the Fury'yi (Ses ve Öfke) yazmış ve büyük bir başarı kazanmıştır. 1930'da ise As I Lay Dying'de (Döşeğimde Ölürken) 40 mil ötedeki Jefferson'a gömülmek istediğini söyleyen Addie Bundren'in cenazesinin ailesi tarafında buraya götürülmesi anlatılır.

Paraya sıkıştığı bir dönemde, sırf satış yapması için 1931'de yayımlanan Sanctuary'yi (Kutsal Sığınak) yazar fakat beklediği kadar büyük satışı sağlayamaz. Daha sonra devam eden maddi sıkıntıları yüzünden ara ara Hollywood'da senaryo yazarlığı yapar. 1932'de ise Light in August'u (Ağustos Işığı) yazar. Bu eserde, Lena Grave, Joe Christmas ve Peder Hightower'ın geçmişe saptantılı hikayeleri birçok anlatıcı kullanılarak anlatılır. 1936'da Absalom! Absalom!'u yazar.

Faulkner eserlerinde genel olarak Güney kültürünün çöküşü ve bozuluşunu, ve aile sevgisi ve gururunun yok oluşunu ele alır.

1949 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazandıktan sonra, 1955'de Pulitzer Ödülü'nü alan Faulkner, 1962'de bir kalp krizi sonucu ölmüştür.

William Faulkner Kitapları - Eserleri

  • Ses ve Öfke
  • Döşeğimde Ölürken
  • Kutsal Sığınak
  • Ağustos Işığı
  • Dilek Ağacı
  • Abşalom, Abşalom!
  • Çılgın Palmiyeler
  • Yenilmeyenler
  • Ayı
  • Emily’ye Bir Gül
  • Duman
  • Kurtar Halkımı Musa
  • Köy
  • O Akşam Güneşi
  • Mektuplar
  • Aşk ve Ölüm
  • Sartoris
  • Kırmızı Yapraklar
  • Doktor Martino
  • Mayday
  • Intruder in the Dust
  • Kurtar Halkımı Musa
  • Ağustos Işığı
  • Seçilmiş Eserleri
  • The Mansion
  • Pylon
  • These 13

William Faulkner Alıntıları - Sözleri

  • Daha ileri bir yaşta olsaydı, çocuk buna dikkat eder, neden daha büyük bir ateş yakmadığını anlamaya çalışırdı- yalnızca savaştaki savurganlığı ve yıkımı görmekle kalmayıp kanında kendisinin olmayan nesneleri hoyratça harcama eğilimi de taşıyan bir adam, neden önüne çıkan her şeyi yakmıyordu ki? (Emily’ye Bir Gül)
  • Ben Tanrıyı hep bir adam gibi düşledim dedi kadın. (Kutsal Sığınak)
  • ve çoktandır öğrenmişki insan özgür olamaz ve olsa da buna dayanamaz. (Ayı)
  • Haksızlık yapılırken oturup bakamam. (Kutsal Sığınak)
  • Yaşlı insanlar için tüm geçmiş, matematiksel bir düzen içinde gitgide uzaklaşan bir yol değil,en çetin kışlardan bile pek etkilenmeyen ve şimdi artık kendilerinden son on yılın darboğazıyla ayrılmış bulunan koskoca bir çayırlıktır. (Emily’ye Bir Gül)
  • Onun gölgesi bende olsa ben de kendi gölgemden korkardım. (Kutsal Sığınak)

  • ... hayat her zaman sen tüm olanakları yaşayıp tüketmeden önce biter. Ve bütün bunlar bir yerlerde var olmayı sürmeli, bütün bunlar yalnızca bir yana atılmak için icat edilmiş, yaratılmış olamaz. (Kurtar Halkımı Musa)
  • Ben, insanın son bulacağını kabul etmiyorum. Dayanacağını düşünerek, insanın ölümsüz olduğunu söylemek kolaydır. (Kırmızı Yapraklar)
  • Çünkü bir insan yüreğinin tarihindeki, birbiriyle çelişen giderek birbirini çürüten olayların sanat yoluyla bir düzene sokulup perçinleştirilmesi, böylelikle gerçeğe benzer, inanılır bir duruma getirilebilmesi ancak ve ancak yazında olur. (Duman)
  • “Bir şeyi yapmaktan korktuğun zaman yaşadığını bilirsin “ dedi. (Emily’ye Bir Gül)
  • "Çünkü bir insan her zaman şimdi çektiği sıkıntılardan çok ileride çekebileceği sıkıntılardan korkar. Bir değişikliği göze alamaz da, alışık olduğu sıkıntılarına dört elle sarılır. Evet. Çoğu adam yaşayan insanlardan nasıl kaçıp kurtulmak istediğini anlatır. Ama ölü insanlardır zarar veren. Sessizce bir yerlerde yatıp onu yakalamaya çalışmayan ölülerdir, kaçamadığı." (Ağustos Işığı)
  • Benim kızdığım bir şey varsa, o da namussuzca ikiyüzlülük. (Ses ve Öfke)
  • ...toprak, insanlar ancak ona karşı doğru davranırlarsa, üstünde yaşamalarına, onu kullanmalarına, ondan yararlanma­Iarına izin verir, öyle davranmazlarsa, tıpkı pirelerinden kurtul­mak isteyen 1köpek gibi, silkelenip onları sırtından atarmış... (Yenilmeyenler)

  • Aynı anda birden fazla erkekle oynaşmaya kalkan kadın budalanın biridir. Erkekler derttir. Ne diye derdini ikiye katlasın ki insan? (Kutsal Sığınak)
  • "Günaydın. "Biz Dilek Ağacı'nı arıyoruz," dedi kızıl saçlı oğlan. "Çok uzaklarda," diye yanıtladı yaşlı adam. Ciddi ciddi başını salladı. "Onu bulabileceğinizi hiç sanmam." (Dilek Ağacı)
  • Sen beyazları anlamıyorsun. Çocuk gibidir bu adamlar, dikkatli davranman gerekir, çünkü bir adım sonra me yapacaklarını asla bilemezsin. (Emily’ye Bir Gül)
  • Çünkü şimdiye kadar hiçbir savaş kazanılmamıştır demişti.Dahası savaşılmamıştır bile. Savaş alanı insanların delilikleri ile umutsuzluklarını ortaya çıkarır ve zafer felsefecilerle budalaların hayalidir. (Ses ve Öfke)
  • ... yaşamla edebiyat arasında derin bir uçurum bulunduğunu anladım - anladım ki, hayatı her yönüyle yaşayabilenler, yaşıyor; yaşayamayıp da bunun açısını içlerinde yeterince derinden duyanlar, yazar oluyorlar. (Yenilmeyenler)
  • Sevgili Bama Hala , kitabımı beyaz adamlar basacak artık. Harcourt &Brace A.Ş beni Liveright' dan satın aldı. Burası çok daha iyi. Kitap Şubatta çıkacak. Ayrıca şimdiye kadar okuduğum en kor­kunç kitap. (Mektuplar)
  • Çünkü insan daha önce çektiği acılardan hep bir parça korkar. (Çılgın Palmiyeler)

Yorum Yaz