diorex

H. C. Armstrong kimdir? H. C. Armstrong kitapları ve sözleri

İngiliz Asker ve Yazar H. C. Armstrong hayatı araştırılıyor. Peki H. C. Armstrong kimdir? H. C. Armstrong aslen nerelidir? H. C. Armstrong ne zaman, nerede doğdu? H. C. Armstrong hayatta mı? İşte H. C. Armstrong hayatı... H. C. Armstrong yaşıyor mu? H. C. Armstrong ne zaman, nerede öldü?

  • 06.06.2022 13:00
H. C. Armstrong kimdir? H. C. Armstrong kitapları ve sözleri
İngiliz Asker ve Yazar H. C. Armstrong edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında H. C. Armstrong hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. H. C. Armstrong hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte H. C. Armstrong hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Tam / Gerçek Adı: Harold Courtenay Armstrong

Doğum Tarihi: 1891

Doğum Yeri:

Ölüm Tarihi: 1943

Ölüm Yeri:

H. C. Armstrong kimdir?

I. Dünya Savaşı'ndan önce Hindistan ordusunda Askeri Ataşe olarak görev yapmış olan Harold Courtenay Armstrong (1892-1943), savaş sırasında istihbarat subayı olarak Arap yarımadasına gönderildi. Birleşik Krallık ordusunda Yüzbaşı rütbesiyle Osmanlı İmparatorluğu'na karşı çarpışıyordu. 1916'da Kut'ül Ammare Kuşatması sonunda Tümgeneral Townshend komutasındaki İngiliz "6. Poona Tümeni" (Hint Tümeni)'yle birlikte Türklere esir düştü. Bağdat, Musul, Halep, Mersin, Ankara üzerinden Kastamonu'ya, oradan da İstanbul'a getirildi. Nihai olarak da merkezi esir kampı olan Afyonkarahisar'a nakledildi. Savaş esiriyken kaçma teşebbüsü ve yakalandıktan sonra Enver Paşa'ya hakaret etmesi nedeniyle hücreye atıldı. Hücreden çıktıktan sonra esir kampında ayrıcalıklı muamele gördü ve kendisine tüm esir subayların ve erlerin sorumluluğu verilerek onların genel komutanı yapıldı. Esir İngiliz askerler kampta işledikleri suçlardan Türk askeri mahkemelerinde yargılandıklarında hem onların tercümanlığını yaptı hem de dava vekilliklerini üstlendi. Savaş sona ermeden önce Türkiye'den kaçmayı başardı. Türkler hakkında pek de olumlu düşünceler beslemeyen Armstrong bu kaçışını bile rüşvet vererek gerçekleştirdiğini söylemiştir.

Mütareke yıllarında ise İngiliz Yüksek Komiserliği’nde Askeri Ateşe Yardımcısı olarak bu kez işgal altındaki İstanbul'a gönderildi. Müttefikler adına çeşitli görevlerde bulunduktan sonra 1923 yılında İstanbul'dan ayrıldı. Türkiye'de kaldığı bu birkaç yıllık dönemdeki gözlemlerde bulundu. Aralarında Mustafa Kemal'in de olduğu birçok şahsiyetle temaslarını sürdüren Armstrong bu süre zarfında küllerinden yeniden yükselen bu ülkenin gelişimini gözlemledi, Türkiye ve yakın çevresiyle ilgili aralarında "Bozkurt"un da olduğu beş kitap yazdı. Bu kitaplar: Turkey in Travail (Türkiye Nasıl Doğdu), Turkey and Syria Reborn (Türkiye ve Suriye Yeniden Doğuyor), Unending Battle (Bitmeyen Savaş), Grey Wolf (Bozkurt) ve Lord of Arabia (Abdülaziz bin Suud).

H. C. Armstrong Kitapları - Eserleri

  • Bozkurt
  • Abdülaziz bin Suud
  • Türkiye Nasıl Doğdu
  • Bozkurt

H. C. Armstrong Alıntıları - Sözleri

  • Bedeviler ezelden beri yağmayı doğal bir hak olarak görürlerdi. Kadınlardan sonra onlar için en büyük eğlencelerden biriydi bu. (Abdülaziz bin Suud)
  • Ibn Suud yirmi yedi yaşında, muazzam cüsseli, dayanıklı ve kuvvetli bir adamdı. Sahip olduğu büyük güçle Türkler’i yenmiş, Reşid’i devirmiş ve Necd’i fethetmişti. Savaşçı kimliği ve ardında bıraktığı bu zaferlerle nam salmış ve kabul görmüş bir liderdi. (Abdülaziz bin Suud)
  • “Devrimler dökülen kanlar üzerinde yükselmelidir,” dedi. “Dökülen kanlar üzerinde temellenmeyen bir devrim, kalıcı olmayacaktır.” (Bozkurt)
  • Türkler, bölgede egemenliklerinin devamı ve Ineyza ile Bürey-de’de asker bulundurmak şartıyla, lbn Suud’u Kasim dahil Necd topraklarının hükümdarı olarak tanıdı. (Abdülaziz bin Suud)
  • O hem yürütme hem de yargıydı. Tereddüt eder, cehalet gösterir, karar vermekte yetersiz kalırsa etrafındaki kalabalık bunu unutmaz, iyi bir idareci olmadığına dair haberler yayarlardı. Hemen uzak köylerde sorunlar çıkar, halk vergi ve savaşçı vermeyi reddederdi. (Abdülaziz bin Suud)
  • Lawrence, Arap Konfederasyonu fikrini saplantı haline getirmişti, bunun işlemeyeceğini göremiyordu. Hüseyin’in değersizliğini görmüyor ya da umursamıyordu. Bir bütün olarak çölden, Vehhabilerden, İhvan’dan ve hepsinden önce İbn Suud’dan bihaberdi. (Abdülaziz bin Suud)
  • Şeyh Sait’ti. Kendisini ölüme mahkûm eden mahkemenin başkanına döndü: “İçimde size karşı bir kin yok” dedi. “Siz ve efendinizi Allah lanetledi. Sizinle olan hesabımızı Kıyamet Günü’nde göreceğiz.” (Bozkurt)
  • Mustafa Kemal köşeye sıkıştırılmış soylu bir kurt gibi dövüşüyordu, Ne soru sordu ne de merhamet gösterdi. Padişahın adamlarından her eline geçeni idama mahkum etti. Milliciler başarısız olursa ne yapacağını soran Amerikalı General'e sert bir tavırla şu cevabı vermişti ; - Yaşamı ve bağımsızlığı için en büyük fedakarlığı yapan bir millet başarısız olmaz. Yenilgi demek milletin ölümü demektir. (Bozkurt)
  • Ibn Suud'un bu hızlı başarısı, Türklerin işine gelmiyordu. Eskiden olduğu gibi hâlâ Arabistan'ın tamamı kâğıt üzerinde onların hakimiyetindeydi fakat gerçekte sadece çölün etrafındaki Yemen, Hicaz, Suriye, Fırat Nehri'nden Bağdat'a kadar olan bölüm ile Ahsâ'ya kadar uzanan Basra Körfezi kıyıları gibi zengin bölgeleri ellerinde bulunduruyorlardı. Her zamanki gibi şimdi de kabileleri birbirlerine karşı kullanıyorlardı, kuvvetli olana karşı zayıf olanı destekliyorlardı. Güçlü olduğu dönemde Reşid'e karşıydılar. Şimdi ise İbn Suud'a karşıydılar. O günlerde Türk padişahı Abdülhamid, Osmanlı İmparatorluğu'nu yeniden canlandırmak, kendinden önceki ataları gibi büyük bir padişah ve halife olmak, Orta Arabistan'da da hâkimiyet kurmak arzusundaydı. Almanlar onu teşvik ediyordu. Doğuya uzanan Bağdat demiryolunun inşasına başlamışlardı, Basra Körfezi'ne tüccarlar ve ajanlar gönderiyorlardı, İngilizleri körfezden atıp Kuveyt'i alabilmek için fırsat kolluyorlardı. (Abdülaziz bin Suud)
  • Fısıltı gazetesi gibiydi çöl, hiçbir şey gizli kalmazdı. (Abdülaziz bin Suud)
  • İşte tam böyle bir zamanda, 1877 yılının bir kasım sabahı, müezzinler sabah ezanını okurken, Riyad’daki bir sarayda, Büyük Suud’un soyundan gelen Abdurrahman ve eşi Sâre’nin Abdülaziz adını verdikleri, ancak daha sonra büyük dedesinin ismiyle İbn Suud olarak anılan bir erkek çocukları dünyaya geldi. (Abdülaziz bin Suud)
  • ''Hükümranlığını desteklemek üzere dine gereksinim duyan biri, zayıf bir adamdır,” (Bozkurt)
  • Vali, Abdurrahman'a büyük saygı gösterdi. Ona Türk hakimiyetini kabul etmek, bir Türk garnizonu bulundurmak ve vergi vermek şartıyla, düzenli Türk birlikleri eşliğinde Necd’e geri dönüp yönetimi yeniden ele almasını teklif etti. Abdurrahman bunu açıkça reddetti. O öncelikle bir Arap ve Vehhabiydi. Ona göre Türkler işgalciydi, hatta kâfirlerden daha kötüydü. (Abdülaziz bin Suud)
  • Mustafa Kemal köşeye sıkıştırılmış soylu bir kurt gibi dövüşüyordu. (Bozkurt)
  • İbn Suud’un bu hızlı başarısı, Türklerin işine gelmiyordu. Eskiden olduğu gibi hâlâ Arabistan’ın tamamı kâğıt üzerinde onların hakimiyetindeydi fakat gerçekte sadece çölün etrafındaki Yemen, Hicaz, Suriye, Fırat Nehri’nden Bağdat’a kadar olan bölüm ile Ahsâ’ya kadar uzanan Basra Körfezi kıyıları gibi zengin bölgeleri ellerinde bulunduruyorlardı. Her zamanki gibi şimdi de kabileleri birbirlerine karşı kullanıyorlardı, kuvvetli olana karşı zayıf olanı destekliyorlardı. Güçlü olduğu dönemde Reşid’e karşıydılar. Şimdi ise İbn Suud’a karşıydılar. (Abdülaziz bin Suud)
  • Bedeviler de köylüler de sert ve tehlikeliydi. Kirli, yoksul, putperest ve vahşiydiler; kaba ve acımasız alışkanlıklarına âdeta tapıyorlardı. Hayvanlar gibi çiftleşen, mağrur, bağımsız, özgürlükleri için canlarını feda etmeye hazır insanlardı. Ehlileşmemiş ve ehlileştirilemezlerdi, sürekli birbirleriyle savaşan ve yabancılara karşı hiçbir şekilde hoşgörü göstermeyen küçük kabilelere bölünmüşlerdi. (Abdülaziz bin Suud)
  • Yürekten bir devrimciydi. Kendini bir devrime önderlik eder, despotun egemenliğine son verir, ülkeyi kurtarır ve temizlerken hayal ediyordu. Bu hayallerin hepsinde, kendisini daima herkesin baş eğdiği ve saygı duyduğu bir lider olarak, daima merkezde görüyordu. (Bozkurt)
  • O, Türkiye’de bir daha kesinlikle bir diktatör ortaya çıkmasın diye dikta​tör olmuştur. (Bozkurt)
  • “Millet bağımsızlığını kazanmadığı sürece Anadolu’da kalaca​ğım” (Bozkurt)
  • Onları peçelerini çıkarmaları ve ortalığa çıkmaları için teşvik etti. Yerel seçimlerde oy kullanma hakkını verdi ve genel seçimler için de bu hakkı vereceğini vaat etti. Halk Fırkası’nda üye olarak, erkeklerle aynı düzeyde yer almalarını sağladı. Hukukçu ve doktor olarak yetişmelerine yardım etti. Ankara’da iki kadın, hâkim olarak atandılar. Dört kadın, İstanbul Belediye Meclisi üyesi olarak seçildiler (Bozkurt)

Yorum Yaz