İslam Ülkeleri ve Geri Kalmışlık -1
Değerli okurlarım, pek çok Müslüman ülke, 19. ve 20. yüzyıllarda Batı güçleri tarafından sömürgeleştirildi. Sömürgecilik, bu ölçüde ekonomik ve sosyal yapıların birliğine yol açtı. Ayrıca sömürgecilik döneminde eğitim, altyapı ve sanayileşme konusunda ciddi ilerlemeler olduğu söylenemez.
İslam dünyasındaki sömürgecilik tarihi, büyük oranda Batı Avrupa ülkelerinin 19. yüzyıl sonlarına doğru hız kazanan genişlemeye devam etmektedir. Osmanlı İmparatorluğu, Safevîler, Babürler ve diğer Müslüman devletlerin zayıflaması, Avrupa'nın Afrika, Orta Doğu ve Asya'da sömürge emellerine olanak sağlanmıştır. İslam ülkelerinde sömürgecilik, esasen Avrupalı devletlerin ekonomik, politik ve askeri Üstünlük kurma çabalarının bir sonucu olarak ortaya çıktı. Bu süreç özellikle İslam dünyasında önemli kültürel, sosyal ve politik değişimlere yol açmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu, 19. yüzyılın ortalarına kadar Batı Avrupa'nın emperyalist politikalarına karşı önemli bir direniş gösterdi. Ancak 19. yüzyılın sonunda Osmanlı'nın gücü azaldıkça, Britanya, Fransa ve Rusya gibi güçler Osmanlı topraklarına göz dikmişlerdir. Bu dönemde özellikle Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Balkanlar'daki Osmanlı toprakları yavaş yavaş Avrupalı güçlerin kontrolüne geçmiştir
Kuzey Afrika, Avrupalı sömürgeci devletler tarafından özellikle hedeflenmiştir. Fransa, 1830'da Cezayir'i işgal ederek bölgede sömürgeci faaliyetlere başladı. Cezayir'deki direnişe rağmen, Fransa'daki Müslüman toplulukları büyük oranda kontrol adına almıştır. Daha sonra Tunus (1881) ve Fas (1912) da Fransa'nın sömürgeciliğine boyun eğmemiştir. Bu çeşitlilikteki Fransız yönetimi, hem ekonomik kaynakları kontrol edebilmiş hem de toplumsal yapıyı derinden etkilemiştir.
Mısır, 1882'de İngilizler tarafından işgal edildi. Süveyş Kanalı'nın oluşması nedeniyle Britanya, Mısır'ı kontrol ederek Hindistan'a olan deniz yolu güvencesini güvence altına alıyor. Mısır'daki bu işgal, İngilizlerin ekonomik ve askeri çıkarlarını koruma amacını taşımıştır. Mısır halkı bu süreçte hem ekonomik sömürüye maruz kalmış hem de kültürel olarak bağlı kalmıştır.
2. Yetkili Yönetimler ve Siyasi İstikrarsızlık
Pek çok Müslüman ülke, seçimlerini kazandıktan sonra otoriter rejim, askeri diktatörlükler veya yönetimsiz hükümetler tarafından yönetildi. Bu durum, ekonomik büyümeyi engelleyicinin başında gelir. Siyasi istikrarsızlık, yatırımcı güvenini zedeleyerek ekonomik büyümeyi zorlaştırıyor. Ayrıca demokratik demokratik özgürlüklerin kısıtlı olduğu yönetimler, kapsamlı dağıtımlar ve gelişmelerin önünde büyük bir engel teşkil ettikleri görülmektedir.
3. Eğitim ve Bilimsel Gelişmelerde Geri Kalma
İslam dininin inançlar arasındaki uzlaştırıcı ve barışçı yönünün vurgulandığı günümüzde dahi, İslam dünyasında bilimin ve teknolojinin, çağımız kriterlerine uygun bir vaziyette ve hızlı bir şekilde gelişebilmesinin önünde diktatöryel rejimler ve miktarı sabit olmayıp devamlı daha aza doğru giden maddi fonlar gibi engeller halen önemini korumaktadır. Bu nedenle İslam dünyasının bilim ve teknolojide çağı yakalaması ve bu paralellikte bilimsel üretimin nitelik ve nicelik olarak özellikle Batı ile yarışabilir konuma gelmesi için söz konusu Müslüman ülkelerin çoğunda, bazı değerlerin ve kurumların değişmesi gerekmektedir
Müslüman çeşitlerinin eğitim seviyesinin düşük olması ve bilimsel araştırma ve kayıtların yeterli yatırım yapılmaması, teknoloji ve yenilik konusunda geri kalınmasına yol açması. Tarihi açıdan bakıldığında, İslam dünyasında Orta Çağ'da bilim ve teknoloji alanında liderken, modern zamanlarda bu yerlerde ciddi bir düşüş yaşandı, adeta bilimi rafa kaldırıldığı görülmektedir.
4. Ekonomik ve Yapısal Sorunlar
Küresel akımların hızla yayıldığı günümüz dünyasında toplumların kendi değerleri ile varlıklarını sürdürebilmesi her geçen gün daha da zorlaşırken, bu konuda en fazla sıkıntıyı İslam toplumlarının yaşadığını ifade etmek mümkündür. İslam ülkelerinde iktisadi ve siyasi sorunların yoğun bir şekilde yaşanmasında, ilgili toplumların ait oldukları dini inancın bu sorunlar üzerine müspet veya menfi etkilerinin olup olmadığı sürekli tartışılan bir konudur. Bu anlamda İslam öğretisinde; toplumsal birliktelik, akılcılık, güvenilirlik, adalet ile yeniliğe açık olma ve ilerleme konularında net bir tavır görmek mümkündür. Hal böyle iken ilgili ülkelerde yaşanan; etnik, din, mezhep ve siyasi temelli çatışmalar ve bunların nedenleri ve sonuçları bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu çalışmada öncelikle İslam ülkelerinin iktisadi, siyasi, askeri, kültürel konularındaki mevcut durumları ortaya konup, diğer ülkelerle kıyaslamaları yapılacak ve devamında Müslüman toplumların bir an evvel kaderci anlayıştan sıyrılıp, akılcı bir düşünce tarzı ile ekonomik, sosyal ve siyasal hayatı yeniden kurgulamalarının zarureti üzerinde durmaları gerekir.
Pek çok Müslüman ülke, ekonomik açıdan çeşitlenmemiştir. Örneğin bazı ülkeler sadece petrol gibi doğal kaynaklara dayanarak ekonomilerini sürdürmeye çalışmakta, bu da sürdürülebilir bir büyüme için yeterli kalmaktadır. Bu bölgesel sanayi, teknoloji ve tarım gibi sektörler yeterince gelişme göstermiştir. Bu tarımda teknolojik ilerlemenin günümüz 21. Yüzyılında gelişmiş ülkeler karşısında hiçbir rekabet güçleri olmadığı görülmektedir.
5. Toplumsal ve Kültürel Faktörler
Toplumsal yapılar ve geleneksel normlar ile modernleşme süreçlerini zorlaştırabilir. Kadınların toplumsal yaşamındaki düşüş, eğitim, çalışma hakları gibi kesintiler, iş gücü potansiyelini azaltır. Ayrıca, dinin sosyal hayattaki yeri ve muhafazakâr tedavileri, değişim ve reformların önünde engel oluşturur
Günün sözü :” Kötüler birleştiği zaman, iyiler bir araya gelmelidir; yoksa, teker teker giderler...”. (Edmund Burke)
Abdulbaki Akbal
S.M.Mali Müşavir-B.Denetçi