Aşiretlerle ilgili ilk harita
TÜRKİYE'nin özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde yaşamın her alanında etkili olan aşiretler ile ilgili ilk kez bir harita ortaya çıkarıldı.
Aşiret; büyük bir türdeşlik gösteren, birçok sülaleden oluşan, yapısındaki aileler arasında köken, ekonomi, din, kan veya evlilik bağları bulunan göçebe veya yerleşik nitelikteki topluluk, oymaktır. Türkiye'nin özellikle Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde gün geçtikçe azalan bir eğilim gösterse de halen aşiret sistemi bazı ailelerde varlığını sürdürmektedir. Başlıca bir reisten ve reisin yardımcılarından oluşan aile topluluğu genellikle diğer aşiretlere karşı kendi bölgelerini koruma adına oluşmuştur. Günümüz Türkiye'sinde aşiretler genellikle ülkenin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde varlıklarını sürdürmektedir. Fakat göçler nedeniyle bu aşiret bireyleri başta büyük şehirler olmak üzere ülkenin genelinde ikamet etmektedirler.
olmakla beraber Alevi inanç sistemini benimsemiş ve aynı coğrafyada asırlarca birlikte
yaşamış Türk ve Kürt topluluklardır. Her iki kesim inanç, ibadet, dil ve adetlerindeki
farklılıklara rağmen İslam çatısı altında beraberce yaşamlarını günümüzde de
sürdürmektedirler. Anadolu tarihi boyunca özellikle Osmanlı Devleti zamanında Doğu
ve Güneydoğu’daki aşiretlere büyük önem verilerek aşiretlerin örgütlenmeleri ve
bulundukları toprakları devlet destekli idare etmeleri sağlandı. Ayrıca yine bu dönemde
konar-göçer durumunda yaşamlarını sürdüren toplulukların yerleşik hayata geçmeleri
sağlanarak hem onların iskânına zemin hazırlandı hem de devlet bunların bulundukları
yerlerin emniyet, asayiş ve ekonomik idaresini kendilerine bırakarak bir nevi rahat
yaşam ortamı sundu. Böylece asırlarca devlete bağlı bir şekilde huzur ve güven içinde
yaşamlarını sürdürdüler
Diyarbakır eski Milletvekili ve gazetemiz yazarlarından Altan Tan'ın, 20 yıllık bir çalışma ve araştırma ile yazdığı, 'Turabidin'den Berriye'ye Aşiretler - Dinler - Diller - Kültürler' adlı kitapta, yazar İbrahim Halil Baran ile Mardin'in Aşiretler haritası çizildi. Haritada, sadece Mardin bölgesinde 40 aşiretin yaşadığı ortaya çıktı.
Kitap, konu ile ilgili ulaşılan Türkçe, Kürtçe, Arapça, Süryanice, İngilizce, Fransızca ve Almanca tüm yazı, belge ve kitapların incelenmesi ve sözlü aktarımla günümüze taşınan bölge tarihi ile oluşturuldu.
Altan Tan'ın yazar İbrahim Halil Baran ile birlikte, elde edilen bilgiler ve belgelere göre çizdiği haritada Mardin bölgesinde aralarında Barava, Surguçi, Dereveri, Kose, Tat, Erbani, Kika, Xelecan, Daqori, Qelendara, Omeriya, Mahalmi, Eliki, Dasika, Dermemka, Hesar, Kercaz, Memika, Hesena, Dorika, Ernas, Memika gibi 40 aşiretin halen yaşadığı belirtildi.
kavramı aynı soydan gelen kişilerin oluşturduğu bir yapı inancı üzerine
kurulmuştur. Bu inancın temelinde ise, birlikte yaşama ve mevcut toprakların ve
varlıkların başka ailelerin eline geçmesini engellemek mantığı yatmaktadır.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da sosyal denge aşiret ya da diğer adıyla oymak
sistemi üzerine kurulmuştur. Bu toplulukların büyük çoğunluğu sunni inanca
bağlı olmakla beraber Alevi inanç sistemini benimsemiş ve aynı coğrafyada
asırlarca birlikte yaşamış Türk ve Kürt topluluklardır. Her iki kesim inanç,
ibadet, dil ve adetlerindeki farklılıklara rağmen İslam çatısı altında beraberce
yaşamlarını günümüzde de sürdürmektedirler. Anadolu tarihi boyunca özellikle
Osmanlı Devleti zamanında Doğu ve Güneydoğu’daki aşiretlere büyük önem
verilerek aşiretlerin örgütlenmeleri ve bulundukları toprakları devlet destekli
idare etmeleri sağlanmıştır. Örneğin, Yavuz Sultan Selim Osmanlı sarayında
hizmet eden ve nüfuzlu bir Kürt olan danışmanı İdris Bitlisî’yi Kürt aşiret
reislerini Safeviler’e karşı örgütlemesi için göndermiştir (Uzunçarşılı, 2003;
274-275). Bitlisî en az yirmi aşiretin bağlılığını kazanmayı başarmıştır. Onun bu
çabası Diyarbakır ve çevresinin kolayca Osmanlı topraklarına katılmasına yardım etmiştir (Özoğlu, 2005: 68). Ayrıca yine bu dönemde konar-göçer durumunda yaşamlarını sürdüren toplulukların yerleşik hayata geçmeleri sağlanarak
hem onların iskânına zemin hazırlanmış hem de devlet bunların bulundukları
yerlerin emniyet, asayiş ve ekonomik idaresini kendilerine bırakarak bir nevi
rahat yaşam ortamı sunmuştur. Böylece asırlarca devlete bağlı bir şekilde huzur
ve güven içinde yaşamlarını sürdürmüşlerdir.
Aşireti oluşturan ve birkaç aileden oluşan her bir kola “oymak” veya
“cemaat” denirdi. Her oymağın başında onun yönetiminden sorumlu olan bir
“oymakbaşı” veya “kethüda” bulunurdu. Oymaklar, bir boyun ya da oymağın
içerisinde nüfusun kalabalıklaşması veya aynı grup içerisinde nüfus, kuvvet ve
feraset bakımından iki şahsın türeyerek birbirlerini çekememeleri neticesinde
meydana gelmiştir. Bundan dolayı, yeni oluşumlar yani oymaklar, genellikle,
buna sebep olan şahısların adlarıyla anılmıştır (Çakar, 2013; 115).
Osmanlı devletinin yıkılışına kadar Osmanlı yöneticilerinin gözü daima
Kürt aşiretlerinin üzerinde olmuş ve hiçbir zaman bir Kürt emirliğinin ortaya
çıkmasına izin vermemişlerdir. Bunun yerine özellikle Abdülhamit döneminde
(1876-1909) Kürt aşiret kuvvetleri Osmanlı ordusuna eklenmiş ve Kürtlerin ileri
gelenleri rahatlıkla yönlendirilebilecekleri İstanbul’a yerleştirilmişlerdir. Kürt
Fırat Üniversitesi Harput Uygulama ve Araştırma Merkezi 423
Uluslararası Palu Sempozyumu Bildiriler Kitabı
aşiret kuvvetleri “Hamidiye Alayları” adı altında örgütlenmişler (Keskin, 2007:
69) ve bu kuvvetler 1912-13 Balkan Savaşlarına kadar kullanılmışlardır. Sultan
Abdülhamit ayrıca ismi sonradan Diyarbekir olarak değiştirilen ve Kürdistan
olarak bilinen bölgede kalan küçük aşiret liderlerini eğitmek ve belli bir
dereceye kadar yönlendirmek için Aşiret Mektepleri kurmuştur (Özoğlu, 2005:
89).
Aşiretlerde Sosyal Hayat
Aşiretler konar-göçer bir hayat yaşarlardı. Dolayısıyla her zaman beraber
yaşamaktaydılar. Yaz ve kışları farklı alanlarda yaşamlarını sürdüren aşiretler
genellikle hayvancılıkla ve kendilerine yetecek kadar da tarımla geçimlerini
sağlarlardı (Tabakoğlu, 2003: 84-85). Bu insanlar için zaman kavramı mevsimlerdi. Mekan anlayışları ise sınırsız denilebilecek kadar genişti. Ancak
konakladıkları yerler açısından düşünüldüğünde aşağı yukarı aynı yerler
olduğundan bunları yarı göçebe olarak da adlandırmak mümkün olabilir. Osmanlı devletinin kuruluşuna kadar bu konar-göçer sistem devam etmiştir. Osmanlı’dan sonra da aynı uygulamanın devam ettiğini görüyoruz. Osmanlı
Devletinde, konar-göçerlerin göç sırasında yerleşik aşiretlerin arazilerine zarar
verdikleri ve aralarındaki sürtüşmelerin devlete kadar duyulup devlet müdahalesi ile karşılaştıkları da bilinmektedir. Bu iki kesim arasındaki çekişmeler
uzun yıllar devam edip gitmiştir (Tabakoğlu, 2003. 85). Osmanlı tarımını
geliştirmek ve geniş arazilerini değerlendirmek için bu konar-göçer aşiretlerden
faydalanmıştır. Bu amaçla onları uygun bölgelere yerleştirerek buraları koruma
altına almak ve tarım yapmaları şartıyla bazı vergilerden muaf tutmuştur
(Halaçoğlu, 2007:129). Konar-göçer aşiretler Anadolu’nun genellikle Batı,
Güney ve Güneydoğu bölgelerinde bulunmaktaydı. Anadolu’nun orta kesimlerindekiler ise genellikle yerleşik bir hayat sürmekteydiler (Çay, 1986: 13-19).
Arşiv belgelerinden anlaşıldığına göre Osmanlı Devleti aşiretlerin iskanına
önem vermiş ve aşiretler arasındaki düzeni sağlayabilmek için azami gayret
göstermiştir. Ayrıca, aşiretlerin yerleştirilmesi sırasında aşiret reislerinin şehir
ve kasabalara yerleştirilmesine özen göstermiştir. Bu durumun aşiretleri daha
kolay kontrol etmek için olduğu anlaşılmaktadır (Karpat, 2003: 19).
Sosyal dengenin aşiret sistemi üzerine kurulduğu Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’da aşiretlerin çoğu Sunni inanca bağlı olmakla beraber Alevi
aşiretlerinde oldukça yoğun bir şekilde bölgede varlıklarını sürdürdükleri
tarihsel bir gerçektir. Sunni aşiretlerin tamamına yakını etimolojik olarak Kürt
kökenli iken Alevi aşiretlerde aynı oranda Türkmen kökenlidirler. Ancak az
sayıda da olsa Kürt kökenli Alevi aşiretlerde vardır. Alevi ve Sunni aşiretler
arasında büyük oranda dil ve kültür farklılığı bulunmaktadır. Maraş, Antep,
Adıyaman dolaylarında oturan Alevi aşiretlerin dağınıklığına ve azınlıkta
kalmalarına karşın Alevi aşiretlerin büyük çoğunluğu Malatya, Sivas, Erzincan,
Tunceli, Bingöl, Varto ve Hınıs dolaylarında bulunmaktadırlar.