Fahir Armaoğlu kimdir? Fahir Armaoğlu kitapları ve sözleri
Tarihçi Yazar Fahir Armaoğlu hayatı araştırılıyor. Peki Fahir Armaoğlu kimdir? Fahir Armaoğlu aslen nerelidir? Fahir Armaoğlu ne zaman, nerede doğdu? Fahir Armaoğlu hayatta mı? İşte Fahir Armaoğlu hayatı... Fahir Armaoğlu yaşıyor mu? Fahir Armaoğlu ne zaman, nerede öldü?

Doğum Tarihi: 1924
Doğum Yeri: Gelibolu
Ölüm Tarihi: 10 Haziran 1998
Ölüm Yeri: Ankara
Fahir Armaoğlu kimdir?
Ülkemizin siyasi tarih alanında en tanınmış isimlerinden biri olan Prof. Dr. Fahir Armaoğlu 1924’te Gelibolu’da doğdu. İlk ve orta öğretimini Balıkesir’de yaptıktan sonra, 1943’te o zamanki adıyla Siyasal Bilgiler Okulu’na girdi ve 1947’de bu okulun Siyasi Şubesi’nden mezun oldu. 1953’te “Seçim Sistemleri” adlı doktora tezi ile Ankara Hukuk Fakültesi’nden Hukuk Doktoru unvanını aldı.
1953–1954 tarihlerinde ABD’nin Minnesota Üniversitesi’nde Kamu Yönetimi öğrenimi gördü. 1959–1960’da Harvard Üniversitesi’nin Russian Research Center’ında ve 1960–1961’de de Stanford Üniversitesi’nin Hoover Institution on War, Peace and Revolutions’ında Sovyet Rusya üzerine inceleme ve araştırmalar yaptı. Prof. Armaoğlu, 1963’te Siyasi Tarih Profesörü oldu.
1976 Ekim’inde Ankara Üniversitesi’nden ayrılan Prof. Armaoğlu, Türk Tarih Kurumu Üyeliği ve Atatürk Yüksek Kurumu Üyeliği görevlerinde bulundu. Prof. Armaoğlu İngilizce ve Fransızcanın yanında Rusça da biliyordu. 10 Haziran 1998’de vefat etti.
Fahir Armaoğlu Kitapları - Eserleri
- 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi
- Türk Siyasi Tarihi
- 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi - 1789-1914
- Türk Dış Politikası Tarihi
- Türk-Amerikan İlişkileri 1919-1997
- Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları
Fahir Armaoğlu Alıntıları - Sözleri
- Nasıl bir insan, insan olması dolayısıyla birtakım temel hak ve hürriyetlere sahip bulunuyorsa, bir millet de, bir bütün olarak, hürriyetine, yani bağımsızlığına sahip olma hakkına sahiptir. (20. Yüzyıl Siyasi Tarihi)
- Atatürk'ün Batı'ya olan bağlılığı ve batılılaşmaya verdiği ehemmiyet, Batı'ya hususi bir alâka ve sempati duyduğu için değil, Batı'nın çağın en ileri medeniyetini temsil etmesindendir. Yani Atatürk için batılılaşma, medenileşme ile aynı manadadır. (Türk Dış Politikası Tarihi)
- 1954-1959 arasındaki Orta Doğu buhranlarının en mühim neticelerinden biri, hiç şüphesiz, Sovyet Rusyayı Orta Doğu politikasının aktif bir unsuru haline getirmiş olmasıdır. (20. Yüzyıl Siyasi Tarihi)
- Necip, İngiltere'nin 1926 antlaşması ile Mısır'a modern bir ordu sağlamayı vaat ettiği halde, sağladığı silah kuvvetlerin, ancak cenaze merasimlerinde kullanılabilecek bir kuvvetten ibaret olduğunu ifade etmiştir. (Türk-Amerikan İlişkileri 1919-1997)
- 1922 yılının, Amerika'nın Türkiye politikası bakımından önemli bir olayı da Büyük Taarruz ve Büyük Zafer üzerine Anadolu'dan kaçarak Izmir'e yığılan Rum halk ile Yunan askerlerinin tahliyesin de Ingiltere'nin, Amerika'ya başvurup, Amerikan savaş gemilerinin de bu tahliyeye yardım istemesi üzerine Amerika'nın gösterdiği tepkidir. İngiltere'nin israrları üzerine nihayet tepesi atan Amerikan Dışişleri Bakanı Hughes, Ingiliz Büyükelçisi'ne şunları söylemiştir: "Birleşik Amerika, Anadolu'nun nüfuz bölgelerine parsellenmesinden hisse istememiştir. İstanbul'da girişilen entrikaların da hiçbirine bulaşmamıştır. Yunan ordularının son bir buçuk yılda (Anadolu'da) uğradığı felaketlerden de sorumlu değildir. Asıl sorumlu olan son bir buçuk yıllık Avrupa diplomasisidir. Şunu da belirtmek isterim ki, Ingiltere'nin Imparatorluk ihtirasları ve karşılaştığı güçlükler ne olursa olsun, Amerikan Hükümeti'nin bu ihtiraslar ve güçlüklerle bir ilgisi yoktur." (Türk-Amerikan İlişkileri 1919-1997)
- Arap ülkeleri, Hristiyanları - birkaç istisna dışında- Müslüman Türklere karşı desteklemiştir. (Türk Dış Politikası Tarihi)
- .... Bitlis ve Muş'un "Ermeni" şehirleri olduğunu söylüyor, fakat bu iddiasını rakamlara ve belgelere dayandırmaktan kaçmıştır. Tarih hocalığı yapan ve 1890'da Princeton Üniversitesi'nden Profesör unvanını alan, yani güya bilim adamı olan bu zat, Ermeni propagandası ağzı ile, Bitlis ve Muş'un "Ermeni" şehirleri olduğunu söyleyip işin içinden sıyrılıveriyor. Herhalde, " milliyetler ilkesi"nin ciddi ve bilimsel uygulaması bu değildir. (Türk-Amerikan İlişkileri 1919-1997)
- Laiklik , insan aklının hür çalışmasını sınırlayan dinsel bağnazlığa karşı, akılcılığın hürriyetini savunmaktır. (Türk Siyasi Tarihi)
- Zaferin yüz tane babası vardır fakat hezimet yetimdir. (20. Yüzyıl Siyasi Tarihi)
- Oniki Ada'yı Yunanistan'a verdirmek için her türlü çabayı harcayan Amerika ve İngiltere'nin tutumlarında kendilerine destek yaptıkları en mühim nokta, Oniki Ada'nın halkının çoğunluğunun Türk değil, Rum olmasıdır. Hatta Bevin, sırf bu sebepten Oniki Ada'yı İtalya'nın bir sömürgesi saymamakta yani Yunanistan'ın tabii toprağı telakki etmektedir. Bu bizim için hazin bir durumdur. Çünkü 400 yıl egemenliğimiz altında tuttuğumuz adalarda bir Türk çoğunluğu kuramamışız. Diğer Ege adaları için de aynı şey söz konusudur. Bugün Bulgaristan'ın bir milyondan fazla soydaşımızı ''eritmek'' için giriştiği caniyane teşebbüslere bakınca, Osmanlı Devleti'nin ''uygar'' sömürgeciliğinin isabetli olup olmadığı konusunda insan ciddi tereddüte düşüyor. (Türk Siyasi Tarihi)
- Gibbons'a göre, Osmanlıların hoşgörüsü ister siyaset ister halis insaniyet, isterse lâkaydi neticesi meydana gelmiş olsun, şu gerçeği itiraz edilemez ki, Osmanlılar yeni çağda milliyetlerini tesis ederken, dinî hürriyet ilkesini temel taşı olarak vazetmiş ilk millettir. (Türk Siyasi Tarihi)
- Amerikan diplomasisinin, Türkiye ile ilgili projesi, en yüksek noktasına, Türkiye'nin 1952'de NATO'ya katılması ile ulaşmıştır. 1949 ile 1952 arasındaki süre, Türkiye ile Amerika arasında bir çıkar anlaşmazlığının ifadesi değil, İngiltere'nin egoist ve emperyalist tasalarının Türkiye'yi ve hatta Amerika'yı kösteklemesinin hikâyesidir. (Türk-Amerikan İlişkileri 1919-1997)
- Ali Paşa'nın Avrupa hükümdarları ve devlet adamları nezdinde büyük ünü ve prestiji vardı. III. Napolyon, "Ali Paşa gibi bir Hariciye Nazırı bulabilsem" demiştir. Kont Cavour ise, "Paris Kongresi'nde Ali Paşa çapında başka bir diplomat yoktu" demiştir. III. Napolyon'un Sedan'da esir düşmesi üzerine Bordeaux'da kurulan geçici hükümetin başı Thiers, Bismarck'in barış şartlarını kabul ettiğinde, Fransız Milli Meclisi'nde eleştirilere uğradığı zaman, kendisini savunmak icin, "Bu hususta dost devletlerin ve hatta Ali Paşa'nın dahi fikrini aldım" cevabını vermiştir. Rivayet olunur ki, Ali Paşa'nın ölümünden sonra, Heyet-i Vükela'da (Bakanlar Kurulu), önemli bir konuda yabancı devletlere bir nota yazılacağı zaman, Ali Paşa'nın Hazine-i Evrak'da bulunan nota müsveddeleri incelenip ona göre nota yazdırılmış. (19. Yüzyıl Siyasî Tarihi - 1789-1914)
- Atatürk Türk milliyetçiliği için şöyle denmektedir: Bize milliyetçi derler fakat biz öyle milliyetçileriz ki bizimle işbirliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların bütün milliyetlerinin gereklerini tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz herhalde bencil ve gururlu bir milliyetçilik değildir. (Türk Dış Politikası Tarihi)
- Mısır Hidivi Mehmet Ali Paşa, Süveyş Kanalı'nın açılması fikri kendisine iletilince "Boğazlar, Osmanlı Devleti'nin felaket sebebi oldu. Ben de Mısır'da bir Boğazlar Meselesi yaratmak istemem" demişti. (19. Yüzyıl Siyasî Tarihi - 1789-1914)
- Bizim için Musul bir vatan meselesi, sizin için ise bir petrol meselesidir. (Türk Siyasi Tarihi)
- Arap ülkeleri savaş karşısında Mısır'ı desteklediler. Fakat bu destekleme diplomatik olmaktan öteye gitmedi. Mesela, İsrail'in komşuları Suriye ve Ürdün İsrail'e saldırmaya cesaret edemediler. Bunlar seferberlik ilan etmekle beraber, Suriye ve Suudi Arabistan İngiltere ve Fransa ile, Irak ve Ürdün ise sadece Fransa ile diplomatik münasebetlerini kestiler. (Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları)
- Osmanlı İmparatorluğu'nun tarih sahnesinden çekilmesi, iki bölgede büyük bir boşluk, bir "power vacuum" meydana getirmiştir ve bu boşluğu doldurma mücadelesi, bu iki bölgede devamlı istikrarsızlıklara sebep olmuştur. Bunlardan biri Balkanlar, diğeri de Ortadoğu'dur (Türk Dış Politikası Tarihi)
- Azınlik Alt-Komisyonu'nun 6 Ocak 1923 günü yaptığı oturumda, azınlıklarla ilgili maddelerin görüşülmesinin bitmesi üzerine, Başkan Montagna Ermeni meselesi ile ilgili bir bildiri okuyarak ve devlet içinde devlet yaratma arzusunda olmadığını da belirterek, Anadolu'da bir Ermeni yurdu kurulması istedi. Arkasından söz alan Ingiliz delegesi Rumbold da Montagna'yı destekleyince, Türk delegesi Dr. Rıza Nur Bey de söz istedi Bundan sonrasını Dr. Rıza Nur Bey'den dinleyelim: 6 Kanunusani 1923 celseleri sonlarında Montanya Ermeni yurdu meselesine geçti. Dedim ki: "Itilaf Devletleri Ermenilere kendilerine siyasi âlet yapmışlar, ateşe salmışlardır. Kendi devletleri aleyhine isyan ettirmişlerdir. Bunun neticesi, onların te' dibi olmuştur. Te' dip ile, sarî hastalık, açlık ve hicret ile kırılmışlardır. Bunun bütün mesuliyeti bize değil, Itilaf devletlerine aittir. Ermenilere mükâfat lazımsa siz verin! El malı ile dost kazanılmaz. Ermeniler mazlum imiş, onlara yurt, istikbal verilmeliymiş! Biz bunlara kaniiz. Ancak dünyada mazlum millet bir tane değildir. Mısır hürriyeti için bir kaç defadır ve daha dün kan içinde çalkandı. Hindistan, Tunus, Cezayir, Fas, hürriyetini, yurdunu istiyor. Hatta Irlandalılar yurtları, istiklalleri için kaç asırdır, ne kadar kan döktüler. Siz bunlara istiklállerini, yurtlarını verin, biz de Ermenilere derhal verelim. Bütün bu okuduklarınız keenlemyekúndur. Bu dahilinde burada duramayız. Celseyi terk ediyorum" dedim. Ayağa kalktım. Zabıtnameye sözlerimin bu son kısmını da geçmemişler. Zaten zabıtnameler ile istedikleri gibi oynuyor, tağsiş yapıyorlardı... Montanya pürtelaş celseyi terk edemezsin!" diye bar bar bağırmaya başladı. Yırtınıyor... Yürüdük. Montanya hâlâ bağırıyor: "celseyi terk edemezsiniz" diyor, tepiniyor... Biz de çıktık gittik". (Türk-Amerikan İlişkileri 1919-1997)
- İşgalci devletler kendi tasarladıkları barış anlaşmasının karşısında en büyük engel olarak Atatürk ve Milli Mücadele ‘yi görmekteydiler. Ne var ki, bu işgale cevap olarak 23 Nisan 1920’de Ankara’da TBMM’nin açılması ile milli mücadele çok daha güçlenerek ve yeni bir devletin ilk büyük temeli atılacaktır. (Türk Siyasi Tarihi)