Ramazan’a,aşk ile bir daha…
Ramazan ayının son on gününe girdik. Manevî motivasyonumuz maalesef biraz azaldı. Oysa, Efendimiz’in (sas) ibadetlerini, hayır hasenadı daha da artırdığı, ümmetine de bunu tavsiye ettiği bir zaman dilimini yaşıyoruz.
ASLIHAN KÖŞŞEKOĞLUGaflet, ülfet insanoğlunun dünyada belki en büyük imtihanlarından biri. Pek çok işimize aşk ve şevk ile başlıyor, sonra üzerimize çöken ülfet bulutlarıyla sıkı bir imtihan sürecine giriyoruz. Yaşantımızın her alanından örnek verebiliriz bu ruh haline. İdrak ettiğimiz Ramazan ayına dikkat kesilelim mesela. Gufran ayı gelmeden önce bereketinden istifade etmeye, manevî dünyamızı onunla neşelendirmeye niyet ettik. “Bu yıl teravih namazlarımı tam kılacağım, Kur’an hatmimi bir ayda tamamlayacağım, gece sahurdan önce teheccüd namazımı aksatmayacağım.” diye kendimize sözler verdik. Ancak ayın sonuna yaklaştıkça rehavet yavaş yavaş kaplamaya başladı etrafımızı. Oysa, Ramazan’ın evvelinin rahmet, ortasının mağfiret, sonunun ise cehennem azabından kurtuluş zamanı olduğunu buyuruyor bize Rabbimiz. Her dakikasını bu farkındalık içinde, dolu dolu geçirmemiz gerekiyor. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) hadis-i şeriflerinde, inanarak, karşılığını sırf Allah’tan bekleyerek Ramazan ayını namazla, oruçla geçiren ve Kadir Gecesi’ni ihya eden bir Müslüman’ın günahlarının bağışlanacağını ifade ediyor. Ayların Sultanı’nın son on gününe, yani içinde bulunduğumuz zaman dilimi üzerine ise ayrı bir müjde veriyor Peygamberimiz. “Mümin kulların, Ramazan’a hürmet eden, Ramazan’da gayret eden kulların cehennemden azad olma zamanı.” diye tarif ediyor bu günleri. Kimi müfessirler Kur’an-ı Kerim’de Fecr Sûresi’nin ikinci ayetinde üzerine yemin edilen on gecenin de Ramazan’ın son on gecesi olduğunu söylüyor.
O halde bize düşen Kur’an’da ve sünnette karşımıza çıkan bu rivayetlere sıkı sıkıya tutunmak ve bu günlerin hakkını verebilmek için çalışmak. Bu niyetle “Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Ramazan ayının son on gününü nasıl geçirirdi?” sorusuna yoğunlaştığımızda karşımıza Hz. Aişe Validemiz’in rivayetleri çıkıyor. Onun aktardıklarına göre Peygamberimiz, Ramazan’da diğer aylardan daha çok ibadet ederdi.
Son on günde ise ibadetlerini biraz daha artırır, geceleri ihya eder, ailesini de geceyi ihya etmeleri için uyandırırdı. Resûl-i Ekrem Efendimiz Medine’ye hicretinden sonra, âhirete göç etmelerine kadar her Ramazan’ın son 10 gününü itikâf ile geçirmişti. Onun bu davranışının vefatına kadar sürdüğü biliniyor. Hatta her yıl on gün itikâfa girerken, ruhunun ufkuna yürüdüğü yıl itikâfı 20 gün sürmüş, o yılki Ramazan ayında Cebrail’e (as) Kur’an-ı Kerim’i iki defa sunmuş, karşılıklı okumuşlardı. Ayrıca Nebiler Serveri son on günde hayır ve hasenata da daha fazla yoğunlaşırdı.
İslam âlimlerinin yaşantısı, son on güne dair ibretlik anekdotlarla dolu. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin talebeleri, Üstad’ın Ramazan’da uyumadığını, tüm gece ara vermeden, Kur’an, Cevşen, Risale-i Nur, Hizbu’l-Envar, Hakaiku’l-Nuriye okuduğunu aktarıyor. Talebelerinden Bayram Yüksel, Üstad’ın Ramazan’ını anlatırken şu ifadeleri kullanıyor: “Üstad’ımız Ramazan’ın on beşinden sonra kendisi yatmazdı, bizi de yatırmazdı. Hattâ çok gece kontrol ederdi. Eğer uyurken yakalarsa, bize su döker, uyandırırdı. Bizleri uyumamaya alıştırırdı. Mübarek geceleri ihya ettiğimiz zaman sabah namazını kılar, yatardık.” a.kossekoglu@zaman.com.tr
Kadir Gecesi’nin lütfuna erişelim
Ramazan’ın son on gününün ehemmiyetinden biri de Kadir Gecesi’ni bu günlerde aramamız. Bu geceye ‘Kadir Gecesi’ denmesinin sebebi Kur’an’ın indirilmiş olması. Gazeteci Yazar Ali Bulaç bu gecede göklerden yere doğru özel bir mecra açıldığını ifade ediyor: “Böyle bir gecede elbette yapılan ibadetlerin değeri, yapılan hayırların sevabı ve işlenecek güzel-iyi (salih) amellerin karşılığı da diğerlerinden üstün olacaktır.” Bu vakti, namaz kılarak, Kur’ân okuyarak, tövbe, istiğfâr ve dua ederek değerlendirebiliriz. Âlimler, üzerinde namaz borcu olanların nafile namazı kılmadan önce hiç değilse beş vakit kaza namazı kılmalarının daha faziletli olduğunu hatırlatıyor. Büyük İslam âlimlerinden Süfyan-ı Sevrî, “Kadir Gecesi dua ve istiğfar etmek namazdan sevimlidir. Kur’ân okuyup sonra dua etmek daha güzeldir.” diyor. Hz. Aişe (r.anha) Validemiz Resûlullah’a “Ey Allah’ın Rasûlü! Kadir Gecesi’ne rastlarsam nasıl dua edeyim?” diye sorduğunda şu cevabı aldığını anlatıyor: “Allahümme inneke afüvvün tühıbbü’l-afve fa’fu annî: Allah’ım Sen çok affedicisin, affı seversin, beni affet.’ diye dua et, buyurdu.”
Bu gecenin öyle bir anı vardır ki, o zaman yapılan ibadet ve dualar mutlaka makbul olur. Bu önemli anı yakalamak için gecenin bütününü tövbe ve istiğfar ile geçirmek gerekir. Bu da kişinin imanını tazeler. Gecenin bütününü ibadetle geçiremeyenler en azından teravihten sonra bir miktar oturup dua edebilir.
İtikâf nedir?
Efendimiz’in Ramazan ayının son on gününde aksatmadan yerine getirdiği itikaf, dinî bir terim olarak, cemaatle namaz kılınan bir mescid veya o hükümde bir yerde, ibadet niyetiyle durmak ve ikâmet etmek demek. İtikâfa giren kimseye ‘Mu’tekif’ veya ‘Âkif’ deniyor. İtikâfa ilk gece güneş batmadan girilmeli. Son gün güneş battıktan sonra çıkılabilir. İtikâf üçe ayrılıyor. Bir kimsenin itikâfa girmeyi adaması durumunda yapması gereken itikâf, ‘Vâcib İtikâf’. Bunun en az bir gün sürmesi ve oruçlu geçirilmesi gerekiyor. Bozulunca kazasının yapılması da şart.
‘Sünnet İtikâf’, Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) vefatına kadar devamlı yapmış olduğu bir ibadet olduğu için sünnet-i müekkede olan itikâftır. Vakti, Ramazan-ı Şerif’in son on günüdür.
‘Müstehap İtikâf’ ise vâcib veya sünnet olmadığı halde Ramazan’ın son on günü dışında yapılan itikâftır. Belli bir süresi ve oruçlu olma şartı yoktur. İtikâf niyetiyle cemaatle namaz kılınan yere her giriş, müstehap itikâfa dahildir. İtikâfın birtakım şartları olduğunu da belirtelim. Öncelikle Mu’tekif, yani itikafa girecek kişinin Müslüman, akıllı ve temiz olması gerekiyor. Diğer şartlar ise şu şekilde: İtikâfa niyet edilmeli. İtikâf, içinde cemaatle namaz kılınan mescid veya mescid hükmünde bir mekânda yapılmalı. İtikâfın büyük câmilerde yapılması ise daha faziletli. Vâcib itikâflarda mu’tekif, oruçlu olmalı. Fakat orucun bozulması ile itikâf bozulmaz. Sünnet ve müstehap olan itikâflarda ise oruçlu olmak şart değil.