İtikaf Riyazet-i Nefs
Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefat edinceye kadar Ramazan`ın son on gününde itikâfa girer ve derdi ki:"Kadir gecesini Ramazan`ın son on gününde arayın". Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem`dan sonra, zevceleri de itikâfa girdiler." (Buhârî, Müslim, Muvatta, Ebu Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbnu Mâce)
Bir başka rivayette şöyle denir: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem her Ramazan`da itikâfa girerdi. Akşam namazını kılar kılmaz itikâf mahalline gelirdi. Râvi der ki: Bir gün Hz. Aişe de itikâf için izin istedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem izin verdi. Mescidin içinde itikâf için bir çadır kuruldu. Bunu Hafsa validemiz (radıyallahu anhâ) işitti, O`nun için de bir çadır kuruldu. Arkadan Zeyneb (radıyallahu anhâ) validemiz için de bir çadır kuruldu. Sabah ol Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hücresinden çıktığında dört çadır kurulduğunu görünce"Bunlar da ne?" diye sordu. Durum haber verilince:
"Onları bu işe sevkeden Allah`ın rızasını kazandıracak bir amel düşüncesi mi? Derhal kaldırın, gözüm görmesin!" diye emretti. Çadırlar kaldırıldı. O Ramazan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de itikâfı terketti. Şevvâl`in son onunda itikâfa girdi."
Bir diğer rivayette şöyle denir: "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem çadırların kaldırılmasını emretti. Derhal yıkıldılar. O yıl Ramazan`da itikâfa girmedi, Şevvâl ayının ilk onunda girdi." (Kütüb-i Sitte)
İtikâf: sözlükte, haps olmak, yerinde kalmak, bir şey üzerinde devam etmek, ısrar etmek gibi mânalara gelir. Şer`î örfte ise: Allah`ın rızasını kazanmak düşüncesiyle belli şartlar ve âdab çerçevesinde mescidde kalmaya denir.
İtikâf, kitap, sünnet ve icma ile sabit olup nâfile bir ibâdettir. Ramazanın son on gününde ise müekked sünnettir. Sadece nezredilmek suretiyle vâcib olur. İtikâf senenin her ayında olabilir. İtikâfta oruç şart değildir. Ancak oruçlu olmak itikâfın adabından olup sünnettir. Hanefîlere göre vâcib olan itikâf için oruç şarttır ve beş vakit namazın kılındığı yerlerde olmalıdır. Şafiilere göre bütün mescidlerde itikâfa girmek caiz kabul edilmiştir.
Allah rızası için şu mescidde şu kadar müddet itikâf yapmaya niyet ettim demekle ve kalbinden geçirmekle bunu nefsine vâcib kılar. Bu niyetle mescide giren kimse abdest almak, gusletmek, abdest bozmak gibi zaruret olmadıkça mescidden ayrılmaz. Aksi takdirde itikâfı bozulur, yeniden itikâfa girmesi gerekir.
İtikâfı erkekler mescidde yerine getirirler. İçinde cemaatle namaz kılınan camilerde daha iyidir. Evlerde itikâfa girilmez. İtikâfa giren kişi mescidde kalır, namaz, tilavet, zikir ve tefekkür gibi ibadetin çeşitleriyle meşgul olur. Dünyevî meşguliyetleri terkeder. Kadına yaklaşmak tamamen yasaktır. Kadınlar da tesettüre ciddi bir şekilde riayet etmeleri halinde mescidlerde itikâfa girebilirler ancak bu Şafiilere göre mekruhtur.
"İmam şafii bu hadise dayanarak içinde cemaatle namaz kılınan camide itikâfın kadınlar için mekruh olduğunu mutlak bir surette ifade etmiştir. Zira kadın burada çok kişi tarafından görülmeye hedef olur. İbn Abdilberr demiş ki: şayet ibn-u Uyeyne`nin "onlar itikâf için Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem`den izin istediler" ziyadesi olmasaydı İmam Şafii kadının, içinde cemaatle namaz kılınan camide itikâfa girmesinin caiz olmadığına kesin hükmederdi. Hanefiler kadının itikâfının sahih olabilmesi için evinin mescidinde olmasını şart koşmuşlar. Ancak onlara ait bir rivayette kocasıyla beraber olduğunda camide itikâfa girebilir hükmü vardır. Ahmed bin Hanbel de aynı şeyi söylemiştir." (Feth-ül Bari)
İbn-u Hacer Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem`in çadırları kaldırma emrinin sebebi hakkında şöyle diyor: "Sanki Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bu yaptıklarının sırf ona yakın olma hırsından ve dolayısıyla kıskançlıktan kaynaklanan yarış için olduğundan korkmuştur ki o zaman da itikâf asıl maksadından çıkmış oluyor. Ya da Aişe ve Hafsa`ya ilkin izin verdiğinde sorun nisbeten hafif idi. Ama diğer kalan kadınlarının da camiye gelmeleri halinde cami namaz kılanlara dar gelirdi. Ya da tüm kadınların onun yanında toplanmaları durumunda evinde oturmuş kişi gibi olur ve belki de onu uğraştırıp kasdettiği ibadetle başbaşa kalmasından engelleyebilirlerdi. O zaman da itikâfın asıl maksadı kaçırılmış olurdu. (Feth-ül Bari)
İtikâf nefis için bir riyazet ve terbiyedir.
"Bir Müslüman için zaman zaman nefsini mubah istek ve şehvetlerinden alıkoyması, onu Mevlası`nın kulluğu üzerine sabit kılması ve sadece O`nun ibadetine vermesi gerekir ki nefsin haram olan şehvetlerini, zararlı olan hevesatını terk etsin ve böylece Allah`ın sevgisi ve Allah`ın rızasını tercih etmek üzere riyazet etsin. Zira nefis kötülükleri çokça emredici ve masiyetlere şiddetle iştahlıdır. Allah Teâlâ buyuruyor: "Hiç şüphesiz nefis kötülüğü çokça emredicidir, ancak Rabbimin rahmet buyurduğu hariç. Muhakkak ki Rabbim çok mağfiret eden ve çok merhamet edndir. (Yusuf: 53)
Dünya işlerine bulaşmak nefsin dünyaya yönelmesini ve ona olan iştah ve arzuyu artırır. Bu gibi halvet ve yalnızlık hallerinde onu Allah`ın sevgisi ve haramlarından alıkoyması üzere terbiyesi dışında hiçbir şey nefsi bu isteklerinden vazgeçiremez.
İşte bu nedenle itikâf meşru kılınmış ki hatıranın derlenip toplanmasına, kalbin tasfiyesine; nefsin sadece mubah istekleriyle yetinmesi üzere terbiye edilmesine ve aykırı davranışlardan ve günahlardan uzaklaştırılıp yükseltilmesine vesile olsun." (El-fıkh-ul Menheci)
İmam Şafii rahimehullah şöyle demiştir: "Ramazanın son on gününde itikâfa girmekle Resulullah sallallahu aleyhi ve selem`e uymak isteyen kimsenin yirmi birinci gecede güneş batmadan camiye girmesi ve -ister ay tam (30 gün) olsun veya (29 gün olup bir gün) eksik olsun fark etmez- bayram gecesinde güneş battıktan sonra çıkması gerekir. Ta ki o on günden bir şeyi kaçırmasın.. En iyisi ve faziletlisi ise bayram gecesinde de camide kalmasıdır. Ta ki oradan bayram namazı için musallaya (bayram namazının kılınacağı yere) çıksın. (Nidau-r Reyyan)
Hadiste itikâfa girmekle Kadir gecesi aramak arasına bir irtibat görülmektedir. Kadir gecesi ki Kur`an-ı kerimin nazil olduğu gecedir. Kıyamete kadar gelecek olan yüz milyarlarca insana dünya ve âhirette rehberlik edecek olan bir kitabın yeryüzüne geliş günü ve bunun yıldönümleri elbette ki müstesna bir gün olmalı, bayramlar ve merasimlerle kutlanmalıdır. O gün diğer günlerden daha kıymetli, daha şerefli olmalıdır. Gerçekten de öyledir, Kur`ân-ı Kerîm, muhtelif âyetleriyle özellikle Kadr süresinde Kâdir gecesine temas eder ve kıymetini, ehemmiyetini dile getirir.
Ancak Kadir gecesinin açık şekilde bilinmesi bir kısım insanları tembelliğe atabilirdi. O gecenin kesin olan feyz ve mağfiretine güvenerek diğer günlerin değerlendirilmesi ikinci üçüncü plana atılabilirdi. Bilip bilmediğimiz birçok hikmet ve maslahatlarla, bu gecenin yılın hangi günü olduğu gizlenmiştir. Umumiyetle Ramazan ayı içerisinde olduğu kuvvetli ihtimal olarak ortaya çıkmakta ise de, Ramazan`ın ilk onunda mı, orta onunda mı, son onunda mı olduğu ihtilaf edilir olmuştur.
Şeriat hükümlerini vaz` eden Allah celle celaluh, ümmete rahmet olarak, bunu belirsiz ve ihtilaflı bırakmıştır. Böylece Fazl-ı ve keremi sonsuz olan Allah Teâlâ, âşıklarına en azından bütün Ramazan geceleri "Kadir gecesi" niyetiyle ihya kapısı açık bırakmıştır. (Kütüb-i Sitte)
İtikâf hakkında diğer bazı hadisler
Ebu Saîd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)`le birlikte Ramazan`ın orta on gününde i`tikafa girdik, yirminci günün sabahı olunca eşyalarımızı (evlerimize) taşıdık. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bir hutbe irad etti ve) sonra şunu söyledi:
"İtikâfa girmiş olanlar, itikaf mahallerine dönsünler. Zira bu gece bana Kadir gecesinin hangi gece olduğu gösterilmişti, sonra unutturuldu. Siz, son onda ve tek gecelerde arayın. Ayrıca bu gece kendimi su ve çamur içinde secde eder gördüm." Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) itikâf mahalline dönünce, o günün sonuna doğru hava bozuldu. Mescid o sıralarda (üzeri dallarla örtülmüş) çardak şeklindeydi. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)`ın burnu ve burun yumuşağı üzerinde su ve çamur bulaşığını gördüm. Bu gece 21. gece idi." (Buhârî, Müslim)
Enes ve Ubey İbnu Ka`b (radıyallahu anhuma) anlatıyorlar. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Ramazan`ın son on gününde itikâfa girerlerdi. Fakat bir sene (seferde olduğu için) itikâfa girmedi, müteakip yıl yirmi gün itikâf yaptı." (Ebu Dâvud, Tirmizî, İbnu Mâce)
Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)`nin anlattığına göre, "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) mescitte itikafda olduğu sırada, kendisi de hayızken, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)`ın saçlarını taramıştır. Bu hizmeti yaparken kendisi odasından ayrılmamış; Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) başını ona uzatmıştır. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) itikafda iken, (büyük veya küçük abdest bozmak gibi) zarurî bir ihtiyaç olmadıkça odaya girmezdi." (Buhârî, Müslim, Muvatta, Tirmizî, Ebu Dâvud, Nesâî)
Ebu Dâvud`da şu ziyade var: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) itikafda iken hastaya uğrar, oyalanmadan halini sorar geçerdi. Hz. Aişe buyurdu ki: "Aslında, İtikâfta olan kişi için sünnet olanı, hasta ziyaretine gitmemesi, cenaze merasimine katılmaması, kadına temas etmemesi, kadının tenine tenini değdirmemesi, zarurî ihtiyaç dışında çıkmamasıdır." Ebu Dâvud
İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Babam Ömer (radıyallahu anh) cahiliye devrinde iken geceleyin itikâfa girmek üzere nezretmişti -Hatta Mescid-i Haram`da bir gün itikâf yapmayı adamıştı diye de rivayet edilir- Durumu Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)`den sordu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Nezrini yerine getir" buyurdu." (Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nüzûr, İbnu Mace)
Ali İbnu`l-Hüseyn anlatıyor: Safiyye (radıyallahı anhâ) buyurdu ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) itikâfta iken ziyaret maksadıyla geceleyin yanına uğradım. Bir müddet konuştuk. Sonra geri dönmek üzere kalktım. Uğurlamak üzere de o kalktı. Kapıya kadar gelmişti ki, Ensar`dan iki kişi oradan geçiyordu. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)`i görünce hızlandılar. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Ağır olun dedi, şu yanımdaki Huyey`in kızı Safiyye`dir." Onlar:
"Subhânallah, dediler bu da ne demek ey Allah`ın Resûlu" Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):
"Şeytan, insana, damarlardaki kan gibi nüfuz eder. Ben, onun kalplerinize bir kötülük atmasından korkarım" buyurdu." (Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud)
Hadislerden şu hükümler çıkarılmıştır:
1- Kadir gecesini aramak için Ramazanın son on günüde itikâfa girmek müekked sünnettir.
2- İtikâfa girmek için cami veya mescid şarttır.
3- Şartları yerinde olsa kadınlar da itikâfa girebilirler.
4- İçinde cemaatle namaz kılınan camide kadınların itikâfa girmeleri mekruhtur.
5- İtikâfın azı ve çoğu için belli bir müddet yoktur.
6- Nezredilen itikâfı yerine getirmek gerekir.
7- Zaruri ihtiyaç olmadan camiden çıkmamak gerekir.
8- İtikâfta olan kişiyi ziyaret caizdir.
9- İtikâfta olanın mubah şeylerle meşguliyeti caizdir. Ziyaretçilerle konuşması, onlarla kalkması, onları uğurlaması gibi.
10- İtikâfta olan kişi zevcesiyle baş başa yalnız kalabilir.
11- Suizan uyandıracak durumlardan kaçınmak, şeytanın tuzağına düşmemek için itina göstermek, icabında özür beyan etmek gerekir. Bu husus, örnek ittihaz edilen âlimler ve diğer büyükler hakkında daha ziyade ehemmiyet taşır. Onların suizanna sebep olacak fiillerden son derece kaçınmaları gerekir. Her ne kadar haklı ve hulus sahibi olsalar bile haklarında suizan uyandıracak davranışta bulunmaları asla caiz değildir. Çünkü bu durum kendilerinden, ilimlerinden istifadeyi ortadan kaldırır.
Rabbim bu Ramazan-ı şerifi hakkıyla idrak etmeyi nasib ve müyesser eylesin. Amin!
Abdulkuddus Yalçın