diorex

İftara yok mu çağıran?

Ramazan’ın bereketini hissedebilmenin yollarından biri de iftar davetlerinden geçiyor. Davetler, hem birlik ve beraberliğe zemin hazırlıyor hem de sevap kazandırıyor.

  • 19.07.2014 14:07
İftara yok mu çağıran?
SEVİM ŞENTÜRK
Onbir ayın sultanı Ramazan, dimağlarımızda iftar davetleriyle yer bulur en çok... Hem davet eden hem de davet edilenlerce, eşi dostu bir araya getiren bu sofraların heyecanı bambaşkadır. Çünkü Allah’ın emrini yerine getirip oruç tutanların yine Allah’ın emriyle oruçlarını açtıkları bir ortamdır bu. Ev sahibi gün boyu, Allah’ın rızası için tatlı bir telaşla oruçlulara sunacağı ikramların hazırlığını yapar. Davete iştirak edeceklerse, bir tanıdığın sofrasında iftarını açacak olmanın sevincini yaşar.

Nihayet vakit geldiğinde, bir araya gelinir ve oruçları açmak için ezan beklenir. Tarifi imkânsızdır bu anların. Hem bir emri yerine getirmenin mutluluğu hem de eş dostla birlikte olmanın hazzı... Hepsini beraber yaşayacak olmak, Ramazan’ın ruhlarımıza bıraktığı o esintiye ayrı bir tat katar. Üstelik ezanın okunmasıyla birlikte, bu coşku artarak devam eder. Yüzlerden gülümseme, kalplerden sevinç eksik olmaz. Bu yüzden, daha Ramazan gelmeden iftar davetleri ayarlanır, programlar yapılır. Ama ne yazık ki, hepimizin dünyasında bir karşılığı olan iftar davetleri git gide azalıyor. Ramazan’ın yaza gelmesi, ezanın geç saatlerde okunması nedeniyle oruçlu oruçlu hazırlık yapmak zor ve yorucu oluyor. Pek çok kişi de bu nedenle davet vermekten kaçınıyor yahut daha az iftar vermeyi tercih ediyor. Kimileri ise bir restoranı kapatarak tüm tanıdıkları tek seferde iftara davet etmeyi tercih ediyor.

Peki, pek çoğumuzun içine düştüğü bu durum Ramazan’ın ruhuna ne kadar uygun?
İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Muhit Mert, bu konuda bizi aydınlatıyor. Mert, “Ramazan ayı, orucuyla, kılınan teravih namazlarıyla, verilen sadaka ve fitreleriyle bize hep sosyal yardımlaşma ve kaynaşmayı tavsiye ediyor. İftar davetleri de bu sosyal yardımlaşma ve kaynaşmanın en önemli araçlarından biri... Bu nedenle, iftar davetlerini Ramazan’ın gerekliliklerini yerine getirebilmek için tuttuğumuz oruç kadar önemsemeliyiz.” diyor.
Ardından Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem), “Bir kimse, bu ayda bir oruçluya iftar verirse günahları affolur. O oruçlunun sevabı kadar ona sevap verilir.” hadisini örnek veriyor. Prof. Dr. Mert, bu bağlamda iftar davetlerinin, müminlerce bir emir olarak da telakki edilebileceğine işaret ediyor. Burada kıstas, büyük sofralarda çeşit çeşit yemekler sunmak değil elbette. Efendimiz, her türlü maddî imkâna sahip olanın bu sevaptan kazanabileceğini daha önce zikrettiğimiz hadis-i şerifin devamında buyuruyor. Bir oruçluyu iftar ettirecek kadar zengin olmadıklarını söyleyen Ashab-ı Kiram’a, “Bir hurmayla iftar verene de, yalnız suyla oruç açtırana da, biraz süt ikram edene de bu sevap verilir.” karşılığını veriyor. Dolayısıyla, oruçluya iftar ettirmek için çok fazla zahmet çekmeye ve israfa asla gerek yok.

Günümüzde bazı aileler ekonomik yoksunluk yüzünden bazıları da imkânı olduğu halde çeşidi bol sofralar kurmaya erindiği için evinin kapılarını oruçlulara açmıyor. Bu da, iftar ettirmenin sevabından çoğumuzu yoksun bırakıyor. Tabii bunda, davet edilenin beklentisini karşılayamama korkusunun etkisi yadsınamaz bir gerçek. Böylesi bir durumda hem iftar ettirene hem de edene büyük görev düşüyor. Davetliler de, iftar verecek kişiler de bu mübarek sofraları çeşit çeşit ve lüks yemeklerle buluşma anı olarak görmemeli. Ancak bu anlayışla davetlerin sayısı artar, birlik ve beraberlik ortamı emredildiği gibi sağlanır.

İftar davetlerinde israftan kaçınılmalı
Muhit Mert’e göre, iftarın nerede verileceğine dair dinimizde sınırlama yok. İsteyen istediği yerde organizasyon düzenleyebilir. Dileyen evinde, dileyen bir restoranda, dileyen bir öğrenci yurdunda oruçluları ağırlayabilir.

Fakat Ramazan’ın bereketinden daha fazla faydalanmak, birlik ve beraberliğe zemin hazırlamakta evde verilen iftarların payı büyük. Çünkü sıcak yuvalarda, müminlerle daha samimi ve sıcak ilişkiler kurulabiliyor. Üstelik insanlar sadece yemek yemek için bir araya gelmemiş oluyor. Prof. Dr. Mert konuya ilişkin olarak şöyle bir yorum yapıyor:
“İmkanı olanlar için evde iftar vermelerinin ayrı bir sevabı olacaktır. Zira malzemeyi alan beylerden tutun da, o yemekleri hazırlayan hanımlara, o sofraları kurarken veya sofradakilere su taşırken heyecanla koşuşturan çocuklara kadar pek çok kişinin pek çok sevap kazanacağı muhakkaktır. Bu yüzden dışarda bir davet verecek olsak da, Ramazan boyunca evde de misafir ağırlamak gerekiyor.”

Dışarıda iftar verme konusuna gelince elbette Muhit Mert, dinimizin bu konuda menfi yönde bir emrinin olmadığını söylüyor. Varlıklı bir insanın varlıklı dostlarını zengin iftar menüleriyle ağırlaması statüsü gereği doğal karşılanabilir. Fakat israfa kaçmamak şartıyla. Yoksa sevap işleyeyim, eşimin dostumun gönlünü alayım derken haram işlenip günaha girilebilir. Ayrıca nefis terbiyesi adına insana çok güzel bir ortam hazırlayan Ramazan’ın ruhuna zıt bir iş yapılmış olunur. Çünkü Mert’e göre zengin menülü ve açık büfe iftar davetleri aç gözlülüğü kamçılar ve nefsi azmanlaştırır. Bu yüzden, mütevazı sofralarla bol bol iftar daveti vermek dinimizce daha çok tavsiye ediliyor.

İlahiyatçı Mert, iftar davetleri ile ilgili olarak bir noktaya daha dikkatlerimizi çekiyor. O da Peygamber Efendimiz’in (sas), “Sofraların en şerlisi zenginlerin davet edilip, fakirlerin unutulduğu sofralardır.” hadisi. Mert, bu mübarek zaman diliminde özellikle varlıklı kişilerin bu hadis-i şerifi hatırlarından çıkarmamaları gerektiğini söylüyor: “Varlıklı kimseler buna dikkat etmeli; kendi zengin dostlarına onlara layık bir mekanda iftar ettiriyorlar da onların arasına fakirleri çağıramıyorlarsa mutlaka başka bir mekanda yoksullar için de bir sofra kurmalılar.”

Sözün kısası, Ramazan’ın feyzinden doya doya yararlanmanın bir yolu da, zengin-fakir herkesin bir araya gelerek aynı sofrada orucunu açmasından geçiyor. Bu yüzden, her ne olursa olsun iftar davetleri vermekten kaçınmamak lazım.

Yorum Yaz