Ekrem Buğra Ekinci kimdir? Ekrem Buğra Ekinci kitapları ve sözleri
Türk ve İslam Hukuk Tarihi Profesörü Ekrem Buğra Ekinci hayatı araştırılıyor. Peki Ekrem Buğra Ekinci kimdir? Ekrem Buğra Ekinci aslen nerelidir? Ekrem Buğra Ekinci ne zaman, nerede doğdu? Ekrem Buğra Ekinci hayatta mı? İşte Ekrem Buğra Ekinci hayatı...
Doğum Tarihi: 1966
Doğum Yeri: Ankara
Ekrem Buğra Ekinci kimdir?
1966 yılında Ankara’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini bu şehirde tamamladı. Ekrem Buğra Ekinci, 1987’de Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Avukatlık stajı yaptı.Ankara’da başladığı kariyerini İstanbul’da sürdürdü. Doktorasını İstanbul Hukuk Fakültesi’nde tamamladı. Hukuk Tarihi doktoru oldu. Ürdün Üniversitesi’nde bir yıl araştırmalarda bulundu. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde profesördür. Hukuk Tarihi dersleri vermektedir. Arapça ve İngilizce bilir.Osmanlı Mahkemeleri, Osmanlı Hukuku, İslâm Hukuku, İslâm Hukuku Tarihi, Hukukun Serüveni başta olmak üzere çok sayıda ilmî kitap ve makalesi neşredilmiştir.Yıllardır radyo ve televizyonlarda popüler tarih ve kültür tarihi üzerine programlar yapıyor. Gazete ve dergilerde de bu mevzularda yazıları yayınlanmaktadır.
Ekrem Buğra Ekinci Kitapları - Eserleri
- Ahmet Cevdet Paşa ve Mecelle
- Ama Hangi Osmanlı?
- Osmanlı'nın Çöküşü
- Osmanlı'ya Kalan Miras
- Sürgündeki Hanedan
- Sultan Abdülhamid'in Son Zevcesi
- İslam Hukukunda Değişmenin Sınırı
- Osmanlı Hukuku
- Ebedî Seâdet Yolunda Bir Ömür Hüseyn Hilmi Işık
- İslam Hukuku
- Hayatı ve Hatıralarıyla Seyyid Abdülhakim Arvasi
- İslam Hukuku Tarihi
- İslam Hukuku Ve Önceki Şeriatler
- Hukukun Serüveni
- Asya'dan Avrupa'ya Türkler
- İstanbul’a Osmanlı Mührü
- Osmanlı Mahkemeleri
- Ahmet Cevdet Paşa ve Mecelleden Düsturlar
- Dini Lügat
Ekrem Buğra Ekinci Alıntıları - Sözleri
- Kur'an-ı kerimde, Hazret-i Hızır'ın, ileride anne ve babasını ifsâd edeceği için bir çocuğu öldürdüğü anlatılır (Kehf: 74, 80-81). Yine Kur'an, ı kerimde, fitnenin ölümden daha şiddetli olduğu meâlinde iki âyet bulunmakdır.(1) Hoca Sadeddin Efendi (1599) gibi şeyhülislâmlık yapmış bir hukukçu ve tarihçi; ayrıca Bosnevi Hüseyn Efendi (1644) gibi bir tarihçi, şehzâde idamlarının bu âyetlere istinad ettiğini açıkça bildirmişlerdir? (2) Kemalpaşazâde (1534, gibi müftiyyü's-sekaleyn diye tanınan, kazaskerlik ve şeyhülislâmlık gibi ilmiye sınıfının en üst makamlarına çıkmış büyük bir hukukçu ve tarihçi âlim, bu şehzâde idamlarını, siyasi bakımdan doğru olduğu kadar, hukuken de meşru bulmaktadır.(3) Tarih-i Saf müellifi kazasker Bostanzâde Yahya Efendi (1639) de Sultan III. Mehmed'in kardeşlerini nizâm-ı âlem için öldürmesini hukukçu bir âlim sıfatıyla tasvib eder.(4) Osmanlı hukukçu ve tarihçisi Nişancızâde Mehmed Efendi (1622), Şehzâde Yakub'un, saltanat vârisleri, halk için zararlı şeyler yapabilir gerekçesiyle idam edildiğini söyler(5) Hoca Sadeddin Efendi ve tarihçi vezir Karamani Mehmed Paşa (1481), kardeş katlinin şer'i hukuktaki umumi zararın giderilmesi için, hususi zararı tercih olunacağı prensibine dayandığını bildirir.(6) KAYNAKÇA: (1)“El-fitnetü eşeddü mine”l-katl” ve “El-fitnetü ekberü mine'l-katl” (Bekara süresi 191 ve 217. âyetler). Yuhanna İncili'nde de, “Kavmin uğruna bir adamın ölmesi hayırlıdır” diye geçer (XVIII/14). (2)Hoca Sadeddin Efendi: Tâcü”t-Tevârih, İst. 1279, 1/124. (3)Ahmed İbn Kemâl: Tevârih-i Âl-i Osman, Ank. 1957, VI1/9. (4)Bostanzâde Yahya Efendi: Târih-i Sâf, İst. 1287, 1/86. (5)Nişancızâde, 11/321. (6)Tâcü't-tevârih, I/272; Karamani Mehmed Paşa: Osmanlı Sultanları Tarihi, İst. 1949 Bu prensipler, asırlar sonra hazırlanan Osmanlı medeni kanunu Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye'nin Kavâid-i Külliyye başlığı altındaki ilk yüz maddesi arasında yer alır (m. 26-30), (Osmanlı Hukuku)
- -Nevruz'un temeli İran mitolojisine dayanıyor ama yine de 5000 yıllık değildir. -Nevruz'da ateş üstünden atlama, tam bir Zerdüşt merasimidir. -İran şiileştikten sonra, Nevruz'a İslâmi bir kisve giydirilmiş; Hazret-i Ali'nin doğduğu gün kabul edilmistir. (Asya'dan Avrupa'ya Türkler)
- ...Seneler evvel Türkiye’de bir Cumhurreisi Seçimi arefesinde,Sudan müftüsü iyi birinin seçilmesi için dua ettiğini söyledi.Bir ahbabım ‘’Sudan nere,Türkiye nere!’’ gibisinden hayret izhar edince müftü, ‘’Niçin şaşırıyorsunuz?ÜMİD TÜRKİYEDE’DİR.(El-Emel fi Türkiye)’’ demişti.Arapların neredeyse tamamı,İslam dünyasındaki ezilmiş,sinmiş halin,Türkiye sayesinde yok olacağını.tabiri caizse yiğidin düştüğü yerden kalkacağına inanmaktadır. (Ama Hangi Osmanlı?)
- Ruslar, Şam'daki elçileri vasıtasıyla, Şehzâde Abdülkerim Efendi'ye müracaat ederek, Şarkî Türkistan ve Moğolistan'da kurulacak bir devletin hükümdarlığını teklif ettiler. Bu arada Japonya'da aynı mealde haberler yayılmaya başladı. Bunun üzerine şehzâde 1932'de Hindistan'a gitti. Haydarâbâd Nizâmı'nın davetlisi olarak gittiği Hindistan'da, halife sıfatıyla Uygur Türklerinin başına geçirilmesi için faaliyetlere girişti ve bu mevzuda Japonlarla temasa geçti. Telaşlanan İngilizler, memleketi terk etmesini temin ettiler... ... Hem halifeliği ihyâ etmek hem de Tokyo'ya bağlı bir devlet kurmaya teşebbüs ettiler. Şehzâde 21 Mayıs 1933'te Bombay ve Singapur üzerinden Tokyo'ya geldi... Amerika, Japonya'nın güçlenmesini istemediği için el altından Çin'i destekliyordu. Rusya'da Japonya ile savaşmaktan çekiniyor; Şehzâde Türkistan İmparatoru olursa, nüfuzunun kendi işgali altındaki Türkistan ülkelerine de sirayet edeceğinden korkuyordu. Öte yandan Türkiye, şehzâdenin Tokyo seyahatini Ankara'daki Japon sefareti nezdinde protesto etti... "Şüpheli Türk" ün hareketlerini casusları vasıtasıyla takip eden Ankara, Şehzâde burada muvaffak olursa, emrindeki kuvvetlerle Türkiye'ye saldıracağından korkmaktaydı. Ankara ve Moskova'nın faaliyetleri üzerine projeden soğuyan Japon devlet ricâlinden beklediği alakayı göremeyince, Şehzâde 1934'te Şarkî Türkistan'a gelerek yerli halkı teşkilatlandırmaya girişti. Ancak kendi imkanlarıyla kurduğu derme çatma birlikler Çinliler karşısında yenilince canını zor kurtararak siyasî mülteci sıfatıyla Şanghay'dan bir gemiye binerek Kaliforniya'ya buradan da... (Sürgündeki Hanedan)
- Sultan Aziz, 1867 yılında bozulan Osmanlı imajını düzeltmek için Avrupa'ya bir seyahat yaptı. Yanında iki yeğeni Şehzade Murad ve Abdülhamid Efendi'yi götürdü. Aynı zamanda veliaht olan Murad Efendi yakışıklı, nazik, kültürlü bir genç idi. Avrupa saraylarında çok popüler olup sempati kazandı. İngiltere prensesi ile evlendirilmesi bile konuşuldu. Ama Sultan Aziz kabul etmedi. (Osmanlı'nın Çöküşü)
- Osmanlı hukuku, daha önce de belirtildiği üzere Roma hukuku, Anglo-Sakson hukuku gibi müstakil bir hukuk sistemi olmayıp, esas itibariyle İslâm hukukuna dayanır. Dolayısıyla şer'i hukukun hükümleri, Osmanlı hukukunun da esas prensiplerini teşkil eder. Osmanlı hukukunun karakteristiğini teşkil eden bir de örfi hukuk vardır ki, şer'i hukukun boşluk bıraktığı sahalarda bu hukuka aykırı olmamak kaydıyla hükümdar tarafından kanunnâmelerle meydana getirilen hukuktur. Osmanlıların, fethettikleri ülkelerde câri bulunan bazı kanun ve örfleri aynen kabul ve tatbik etmesi de örfi hukukun bir başka boyutunu ifade eder. (Osmanlı Hukuku)
- Osmanlı Ordusu,Avrupalı askerî otoritelerin ‘’Altı ayda geçilemez! ‘’ dediği Termofil Geçidini 24 saatte geçti.Antikçağ’da koskoca İran ordusunu 300 Ispartalı bu geçitte durdurmuştu. (Ama Hangi Osmanlı?)
- Enderün mektebinde disiplin çok sıkı idi. Üç-dört aceminin bir lalası olurdu. Lala, aceminin bilmediği şeyi öğretir ve acemide gördüğü kusuru ikaz ederdi. Mektep disiplinini, haremdeki dârüssaade ağasına (kızlarağasına) paralel olarak, akağalar da denilen beyaz hadımağaları temin ederdi. Sayıları kırkı bulan akağaların başına kapıağası denirdi ki sarayın idare âmiri idi. Enderün mektebinde tahsil müddeti takriben 14 sene idi. Talebe, güneş doğmadan evvel kalkar; enderün hamamında yıkanır; sabah namazını ağalar mescidinde padişahla beraber kıldıktan sonra kahvaltı edip derse başlardı. Bu derslerin hocaları saray mensuplarından olduğu gibi, dışarıdan da meşhur âlimler hoca olarak getirtilirdi. Bidâyette Kur'an-ı kerim, kıraat, tecvid, ilmihâl dersi verilirdi. Sonra tefsir, hadis, kelâm, fıkıh, şiir ve inşâ, musıki, hey'et (astronomi), hendese (geometri), coğrafya, tarih, mantık, belâgat (edebi sanatlar) ve hikmet (felsefe) okutulurdu. Öğleden sonra, yüksek zâbitler tarafından spor ve tâlim dersleri verilirdi. Talebe, gerektiğinde uhdelerine tevdi olunmuş saray vazifelerini yerine getirirdi. Bundan sonra serbest saatler vardı. Enderünda, spor müsâbakaları yapılırdı. Ağalar arasında bir hobisi olmayan, bir sanat ile uğraşmayan vok gibiydi. (Osmanlı Hukuku)
- Mustafa Kemal Paşa, 1918'de Suriye Cephesinin çökmesi üzerine orduyu bırakıp İstanbul'a geldiğinde Divan-ı Harb'e çıkarılarak kurşuna dizilecekken, bunu Harbiye Nâzırı Fevzi Paşa engellemiş; Mustafa Kemal'in Enver Paşa aleyhtarlığını bilen Sultan Vahîdeddin de kendisine arka çıkmıştır. (Osmanlı'nın Çöküşü)
- Şehzâde Harun Efendi'nin “Sürgündeki Hânedan” Kitabına Takriz-i Âlileri Uzun yıllardır tanıdığım ve yazılarını takip ettiğim kıymetli kardeşim Ekrem Buğra Ekinci'nin Sürgündeki Hânedan isimli kitabın okudum. Kütüphanemde itinâ ile saklayacağım. Ekrem Bey, ailemizi yakından tanır ve sever. Ben de bildiklerimi ve duyduklarımı kendisine nakletmişimdir. Sürgün ve sonrasında yaşadıklarımızı dile getiren bu çalışmasından ötürü kendisini tebrik ediyorum. İnşallah yazdıkları insanların tıkalı kulaklarını açar. Kendisine ve ailesine duacıyım. Muvaffakiyetlerinin devamını dilerim. Cenab-ı Allah, yâr ve yardımcısı olsun. Harun Abdülkerim Osmanoğlu İstanbul, 2015 (Sürgündeki Hanedan)
- Aradığınız huzuru hiçbir yerde bulamazsınız. Huzur, adı var, kendi yok bir zümrüdü anka kuşudur. (Ebedî Seâdet Yolunda Bir Ömür Hüseyn Hilmi Işık)
- Aslen Anadolulu olup, ömrünü Mısır'da tamamlayan, son devir Osmanlı ulemâsından ders vekili Zâhidü'i-Kevserî, Din ve Fıkh başlıklı makâlesinde, "zamanın ve mekânın değişmesi ile hükümlerin değişmesi, hükmün değişik hallere göre tafsîlidir. Yoksa, zamanın değişme si ile mutlak mânâda hükümlerin değişeceğini düşünmek, ilahî nizamı, insan mahsulü kanunlar seviyesine indirir" diyor. (İslam Hukukunda Değişmenin Sınırı)
- İtiraz söz zülfünün tarağıdır. (Ahmet Cevdet Paşa ve Mecelle)
- Zamanın fesadı sebebiyledir ki, dördüncü asırdan itibaren, ehliyeti olmayan kötü niyetli şahıslar ortaya çıkıp kendilerini müctehid olarak lanse eder ve şer'î olmayan bir takım mesnedsiz fetvalarla müslümanlar iğfal edilebilir korkusuyla, ictihad ehliyetini hâiz olan kimseler mutlak müctehidiik iddiasında bulunmamış; İslâm hukukçuları da yeni bir mezhebin tesisi için yeni bir ictihad usulünün konulmasına karşı çıkmışlardır. Böylece sonu gelmeyecek ve lüzumsuz münâkaşalann meydana çıkmasını istememişlerdir. Bu neticeye varırken de İslâm hukukunun sedd-i zerâyi' prensibine istinad etmişlerdir. Bu sebeple artık bütün meselelerin o zamana kadar tedvin edilmi bulunan dört mezhebin ictihadlarına inhisar ettirilmesi hususunda zımnî icma' doğmuştu. (İslam Hukukunda Değişmenin Sınırı)
- Meclis kapatıldı. Gazetelere sansür kondu. Memleket adeta bir Alman müstemlekesi haline geldi. Avrupa'dan gelen vagonların üstüne tebeşirle "Enverland" yazılıyordu. Kıtlık baş gösterdi. Halk süpürge tohumundan ekmek yerken, İttihatçılar ve sempatizanları vagon ticareti ve karaborsacılık sayesinde zengin oldu. Herkesin bulamadığı bulgura 'Enver Paşa pirinci' denildi. Bulgur karaborsasıyla zengin olan birinin köşküne halk 'Bulgur Palas' adını taktı. Başta İttihatçıların yanındaki Tevfik Fikret bile "Yiyin efendiler yiyin!" diye başlayan şiiriyle bunlardan yüz çevirdi. Halk, istibdat olarak gördüğü eski devri arar oldu. (Osmanlı'nın Çöküşü)
- Elektrik cereyanı öldürür, hava cereyanı süründürür. (Ebedî Seâdet Yolunda Bir Ömür Hüseyn Hilmi Işık)
- Memleketi tutmak için ordu lazımdır. Asker beslemek içinde mala ihtiyaç vardır. Mal elde etmek için halkın zengin olması gerekir. Halkın zengin olması içinde doğru kanunlar lâzımdır. Biri ihmal edilirse dördü de kalır. Dördü ihmal edilirse devlet çözülmeye yüz tutar.. (Ama Hangi Osmanlı?)
- Türklerin bilinen 3000 yıllık tarihlerinde istiklâllerini kaybettikleri bir devreye hemen hemen rastlanmaz. Dünyada daima bir veya birkaç Türk devleti bulunmuştur. (Asya'dan Avrupa'ya Türkler)
- Mâ lâ yüdrek küllühü, lâ yütrek küllüh. (Bir şeyin hepsi ele geçmezse, tamamı da terkedilmez) (Ebedî Seâdet Yolunda Bir Ömür Hüseyn Hilmi Işık)
- Biz safımızı sürelim yarının sahibi var. Sultan II. Selim (Ama Hangi Osmanlı?)