diorex

Dokunmak - Ahmet Cemal Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Dokunmak kimin eseri? Dokunmak kitabının yazarı kimdir? Dokunmak konusu ve anafikri nedir? Dokunmak kitabı ne anlatıyor? Dokunmak PDF indirme linki var mı? Dokunmak kitabının yazarı Ahmet Cemal kimdir? İşte Dokunmak kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 19.04.2022 14:00
Dokunmak - Ahmet Cemal Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Ahmet Cemal

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789755109684

Sayfa Sayısı: 126

Dokunmak Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Ahmet Cemal, edebiyatseverlerin yakından tanıdığı bir ad. Deneyimli, usta bir denemeci, usta bir çevirmen. Köşe yazılarıyla da sesini duyuran Ahmet Cemal şimdi, ilk kez bir başka yönüyle, öykücü Ahmet Cemal olarak çıkıyor karşımıza. Ustalıkla kullandığı Türkçeyi, yılların edebiyat birikimini, yaşam deneyimini ve elbette ki doğal yazma yeteneğini bu kez öykülerinde kullanmış. Keşke öykü yazmaya daha önce başlasaydı dedirtecek lezette, ustalıkta öyküler var Dokunmakta. Yazar, sıradışı, çarpıcı, ama gerçek konulara çekinmeden el atıyor. Pek çok şeyi göze alarak yüreklice yazıyor. Toplumun genelgeçer kurallarının dışına düşen, ama yadsınamaz bir biçimde de toplumun gerçeği olan kimi konuları, imgeleminin de yardımıyla işliyor. Kitapta on öykü yer alıyor; bunlara bir bütün olarak da bakılabilir. Bütün öyküleri dolaşan, kiminde az, kiminde belirgin bir biçimde kendini hissettiren temel bir izlek var: insanı insan olarak incelerken, onu bütün zayıflıkları, bütün kusurları ve sapkınlıklarıyla ele alırken, derin gözlem gücünü de ortaya koyuyor yazar. İnce bir duyarlılıkla kurgulanmış bu öyküler, yıllarını edebiyata vermiş bir aydının değişik bir alandaki yeni ürünleri.

Dokunmak Alıntıları - Sözleri

  • "Sizin yaşadım dedikleriniz, benim hayatımın yanında ancak birer dipnotu olabilir!"
  • Yazılı belge, insanın elinden işte bu özgürlüğü alır. Çünkü bir şeyleri yaşayamadığını veya şimdi anımsamak istediğinden farklı yaşadığını yüzüne vurur. Belki ben de bu yüzden defterlerimi güneşin, yağmurun ve rüzgârların kucağına bıraktım. Unutmak istediklerimi gönlümce unutabileyim, anımsamak istediklerime de yeni biçimler kazandırabileyim diye. Buna hakkım var, çünkü ne yazılı idiyse, hepsi benimdi; bir zamanlar yaşanmış, bedeli de benim tarafımdan ödenmiş. Yaşayarak ya da yaşayamayarak, ama bir şekilde mutlaka ödenmiş... Sana gelince, merak etme, artık seninle yaşadıklarımızı belgeleyen satırlar da yok.
  • Hiç yaşamamış olmayı ölümsüzlük sandılar.
  • “Daha çok yaşamanın ne anlama geldiği sorusunu yanıtlamayı, siz yaşayanlara bırakıyorum...”
  • Onu bir daha hiç görmedim. Oysa adak adayabilirdim bir kez daha görmek için. Bir daha bana dokunmayacaktı. Karşımda durmayacaktı. Yeryüzünde herhangi bir yoldan geçebilmek için benden yardım istemeyecekti. Yolu böyle bir ten yangınına belki de hiç düşmeyecekti. Rüzgâr yoksulu sularımda bir beden fırtınası. Azgın bir lodos. Yelkenlerimi indirmekte geç kalırsam, tek başına kıyıya vuran, yine ben olacağım.
  • Ellerindi benden yeni bir ülke yaratan, demiştin.
  • Sevgililerin kıyı kumlarına yazdıkları, dalgalara adanmış söylenceler, Benim pahalı papirüsler üstündeki dizelerimden daha kalıcıydı.
  • "Bütün yaşananlar, ancak fotoğrafsız zamanlarda kalır..."
  • Yani insan: "Hangisi benim gerçek yaşamım? Düşlerimdeki mi, yoksa sabahla akşam arasına sıkışıp kalan zaman parçaları mı?" diye sorup bir kuşku denizinde bocalamaya başladığında, buna bir başka soruyla yanıt getirebilir. "En yoğun düşlenen yaşam, en gerçek yaşam değil midir?"
  • “Sanat her zaman yalan söylemez mi zaten?” “En çok yalan söylediği zaman, en yaratıcı olduğu zaman değil midir?”

Dokunmak İncelemesi - Şahsi Yorumlar

“DÜŞEBİLİRİM, BIRAKMA BENİ!”: Çocukken bile dünyada bir şeylerin eksik olduğunu hissederdim. Kitaplardaki dünyaya kaçmak iyi gelirdi. Geç saatlere kadar okumama izin vermeyen annemin, “Yeter artık gözlerin bozulacak!” derken beni korumak istediğini bilsem de bu tavrında doğru olmayan bir şeyler vardı, biliyordum. Kızardım içimden. “İki ömrüm olsun isterdim; biri yaşamak, diğeri okumak için.” diyen Goethe’ydi değil mi? Bunca kitabı okumaya, her gün yeni bir esere rastlarken yaşadığım telaşa iki ömür bile yetmez. Ne çok kitap var okunacak. Ve hayat bunu karşılayamayacak kadar kısa! Şimdiye dek akademisyen ve çevirmen olarak bildiğim Ahmet Cemal’in “Dokunmak” kitabını okurken, hayatta kaçırdığım daha ne çok güzellik var diye düşünmekten kendimi alamıyorum. “Başyapıtların tercümanı”, “sözcüklerin ustası” sıfatlarını yakıştırmışlar kendisine. Kendimiz için basit bir günlük bile tutamadığımızı düşündüm de, 20. yüzyılın başyapıtlarından, çevirilemezliğiyle meşhur Vergilius’un Ölümü için “Ben, o kitabı hep kendim için çevirdim.” diyen birinin dünyası nasıl da farklı renkler barındırmıştır kim bilir? Goethe, Brecht, Kafka, Nietzsche, Remarque, Rilke, Zweig, Canetti ve daha birçok yazarın eserlerini başarılı tercümeleriyle edebiyatımıza kazandıran Ahmet Cemal’e verilen onca çeviri ödülü az bile kalmış... Sözcüklerin ustası olduğuna bu eserinde tanıklık ettim. Kitaptaki öykülerde gösterişli cümleler kurmamış ama sıra dışı bir anlatımı var. Hayran kaldım. “Ayrıca annesinin yaşlanıp eskimesi ile eşyaların eskimesi arasında hiç fark yoktu. Çünkü cansızlıkları yüzünden eskimeye karşı koyamayan eşyalar gibi, yaşamdan daha ölmeden elini eteğini çekmiş olan annesi de kendini eskime sürecine bırakmış, belki yıllardır cansız eşyaların arasına onlardan biriymiş gibi yerleşip kalmıştı.” Bu cümleler, süsleyip püslemeden, sözü uzatmadan öyle çok şey anlatıyor ki. Sonundaki noktayla bitmedi; en azından benim için. Çoğu paragrafı okuduktan sonra durup düşünürken yakaladım kendimi. Dönüp tekrar okudum. Kitap, bir kez okumaya yetmeyen cümlelerle dolu. Karakterler hayatın tam da kendisi gibi. Hayatı siz nasıl görüyorsanız artık... Eser, bir pencereden bakar gibi okuttu kendini, düşünceden düşünceye sevk etti, sorgulattı. Ben pencereyi usulca kapattım. Sıra sizde. (Neşe)

Ahmet Cemal’in öykü kitabıdır Dokunmak. Kıyıda Yaşamak adlı otobiyografik romandaki karakterlerden yola çıkarak, yazdığı öyküleri bu kitapta bir araya getirmiş Yazar. Kitabı okumaya başladıktan sonra, öyküler konuları itibariyle beni sarıverdi. Okudukça okudum, sayfaları çevirdikçe keyif aldım. Yazar’ın şu ana kadar iki kitabını okudum. Her ikisinde de son sayfanın geldiğine inanamadım ve bitmesini istemediğim güzellikteydi ikisi de. Tamamlanmamış bir yazı, öykü haline getirilmiş ustalıkla. Diğer öykülerdeki konular da yüreğe dokunur nitelikte ve bu yüzden okurun ruhunu doyuruyor. Yazar, cümlelerini farklı kelimelerle süsleyerek gösterişli ifadelere yer vermiyor olsa da, konuşma dilinde kullanılan kelimelerle sade ve akıcı bir üslupla okurun kalbine hitap ediyor. Cümlelerin bir kısmı, üzerinde düşündürüyor, sorgulatıyor. “Yaşamın fotoğrafların dışında kaldığı” fikri, Kıyıda Yaşamak’ta da vardı. Üzerinde düşündüm, yazdım, hala da düşünüyorum. Kısa ama okurken keyif veren bu öykü kitabını, herkese tavsiye ediyorum. Bir kez okumanın yetmediği cümleler var. İlk okumadan sonraki okumalarda ayrı ayrı haz aldım. Size de keyifli okumalar dilerim. (Yakup)

Sen nasıl güzel bir yazarsın Ahmet Cemal Elime bir bardak suyumu aldım buz gibiydi su tıpkı hava gibi, düşüncelerim gibi uzun uzun nefes aldım yazar diye allayıp pulladıkları salt hayal kırıklığı olan birçoğunu cebinden çıkarır Ahmet Cemal, anlatımının keskinliği düşüncelerinin sağlamlığı ile beni derinlere itti. Aynı zamanda çevirmenlik yapan Ahmet Cemal onca nitelikli yazarların eserlerini çevirmiş(Knut Hamsun, Heinrich Böll, Bertolt Brecht, Ingeborg Bochmann, Franz Kafka, Elias Canetti, Robert Musil, Goethe gibi ) ve o yazarlardan çok şey öğrenmiş çeviri yaparken de kendini beslemiş, geliştirmiş yetkin bir kişi. Kitaba gelecek olursak Toplam on öykü bulunuyor, on öykünün onu da ayrı ayrı güzel. Yer yer iyi yazarlara ve romanlara yapılan atıflar hatırlatmalar ile okuyucuya ayrı zevk veriyor. İnsanın tüm yönlerini ele alırken yaptığı gözlemler ve yine bu yöndeki yerinde tespitleri ile bir nevi insanı çözümlemeye çalışıyor her ne kadar zor olsa da. Zor diyorum çünkü insanı anlayabilmek ve anlamlandırmak bilmek güçtür. Yani insan her an değişir düşünceleri inançları ve daha bir sürü özellikleri. Proust un şöyle bir sözünü okumuştum insanı tanımak mümkün değildir; çünkü bizim o insanı görüşümüz düzelirken kıpırtısız bir hedef olmayan o insanın kendisi de bir yandan değişir; biz onu yakaladığımızı zannederken yer değiştirir ve nihayet onu daha net gördüğümüzü düşündüğümüzde, aslında netleştirmeyi başardığımız şey, onun eskiden yakaladığımız, artık onu temsil etmeyen görüntüleridir..." Tekrar kitaba dönersek anlatıcı ve anlam derinliği ne kadar iyi olursa kitap da o kadar güzelleşiyor ve burada yazara büyük rol düşüyor yazar bunu hakkıyla yapmış öykülerin hepsi anlam bakımından derin anlatım bakımından akıcıydı karakterlerin içinde bulunduğu ruh halleri iyi biçimde okuyucuya aktarıyordu yapılan benzetme ve tahliller harikaydı. Nesneler ve nesneler, nesneler ve insanlar arasında ki benzetmeler ve geçişler yerinde orantılı ve güzeldi. Beğenilme kaygısı ile abartıya kaçılmamış ve iğreti duracak her şeyden özenle kaçınmıştı. Özellikle bazı kesitler beni çok etkiledi. Örnek verecek olursam ; Oysa fotoğraflar öyle değil. Hepsi de bir daha yaşanması olanaksız anları geçmişin bir yerinde kaskatı dondurmak peşinde. Mezar taşları gibi... Ve yine nesne ve insan arasındaki benzetmeyi en çarpıcı şu kısımda yapmış … cansızlıkları yüzünden eskimeye karşı koyamayan eşyalar gibi, yaşamdan daha ölmeden elini eteğini çekmiş olan annesi de kendini eskime sürecine bırakmış, belki yıllardır cansız eşyaların arasına onlardan biriymiş gibi yerleşip kalmıştı. Düşündürdü sorgulattı Yahya Kemal bir şiirinde "İnsan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar. "diyordu ya işte Ahmet Cemalde düşlerin yıkılması pahasını da olsa kurulmasından yana "En yoğun düşlenen yaşam, en gerçek yaşam değil midir?" diye bir ifade geçiyor eser de işte bulunduğumuz yaşamımızdan çok düşlediğimiz yaşam bizimdir ki çoğu kişi yaşamını kendi çizemiyor ,çizemediğimiz yaşam ise bizim değildir ve “çizilmiş bir yaşama atanıyoruz” Zarifoğlu’nun da dediği gibi en çok bizim olan en çok içimizde ve düşümüzde. Bu bağlamda devam edersek yine Şair Kavafis’i anımsayarak "Sanat her zaman yalan söylemez mi zaten?" "En çok yalan söylediği zaman, en yaratıcı olduğu zaman değil midir?" Hatırlatmasında bulunuyor ve devamın da Kavafis’in bu soruyu kırda hiç yaşamadığı halde, kırları öven bir şiir yazan bir şair için ifade ettiğini söylüyor Cemal evet, insan hiç görmediği, hiç gitmediği, yerleri hiç tatmadığı mutlulukları ancak düşleri sayesinde hayalinde canlandırır ve eserine aktarır. Sanatın bu yalanı söyleyebilmesi ancak düşler sayesinde olur. Ki sanat tam olarak asılsızı da anlatmaz. Akşam katıldığım Ali Uralın canlı yayınında şuna benzer bir ifade kullandı “sanat gerçeği bire bir yansıtmaz yansıtsa sanat olmaz yansıtmasa yine sanat olmaz”yani ince bir kesişim olması lazım mutlaka bir yanı yere basmalı burdan ilerleyecek olursak sanat gerçeğin hayal ile süslendiği ve tamamladığı bir bütündür. Bir ressam gerçek hayatta olan bir nesneyi olduğu gibi yansıtırsa bir fotoğraftan ne farkı kalır bir fotoğraf bir sanat değildir ama ona kendinden bişey katarsa hayali ile süslerse daha göz alıcı olur ve yine bir yazar bir roman yazarken birebir gerçeği yansıtmaz. Ve Sezai Karakoç bir ropörtajında sorulan bir soruya şöyle cevap veriyor Şiire bakıp tümünü hayatın bir fotoğrafı gibi düşünmek, şiiri hiç anlamamak demektir. Bir eseri tamamen yaşamla alakanlandırmak iç dünyayı yok saymak bir nevi o eseri hiç anlamamak demektir İyi bir kitap okudum ama neye göre kime göre iyi, bana göre iyi başka bir ruhta baş-ka bir kalpte ne hissettirir ne düşündürür bilemem ama ben sevdim tavsiye ederim Okuyacaklara şimdiden keyifli okumalar selametle... https://youtu.be/0V4owl54afw (Mona)

Dokunmak PDF indirme linki var mı?

Ahmet Cemal - Dokunmak kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Dokunmak PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Ahmet Cemal Kimdir?

Ahmet Cemal, 1942'de doğdu. Sankt Georg Avusturya Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Aynı fakültede asistanlık yaptı. İstanbul Avusturya Kültür Ofisi'nde basın danışmanı olarak çalıştı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde çeviri dersleri verdi. Yeni Ufuklar ve Varlık dergilerinde yazdı. Yazko Çeviri dergisini yönetti. Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Sinema ve Televizyon bölümü öğretim görevlisi olarak sanat tarihi ve estetik, aynı üniversitenin Devlet Konservatuvarı'nda dünya tiyatro tarihi ve çağdaş tiyatro, Güzel Sanatlar Fakültesi'nde de sanat kavramları dersleri verdi. Bertolt Brecht, Elias Canetti, Stefan Zweig, Ingeborg Bachmann, Paul Celan, Rainer Maria Rilke, Georg Trakl, Friedrich Hölderlin, Heinrich von Kleist, Georg Lukacs, Anna Seghers, Erich M. Remarque, Manès Sperber, Franz Kafka, Walter Benjamin, Robert Musil, Ernst Fischer, Octavio Paz ve E.H.Gombrich'ten çevirileri yayınlandı. Deneme ve makaleleri Yaşamdan Çevirdiklerim, Odak Noktasında Yaşananlar, Aradığımız Tiyatro ve Şeref Bey Artık Burada Yaşamıyor,şiirleri Geçmiş Bir Dua Kitabından başlığıyla, öyküleri de Dokunmak adı altında kitap olarak çıktı. Çeviri kuramı, estetik, sanat tarihi, kültür eleştirisi ve edebiyat üzerine makaleler yazdı; aynı konularda Avusturya'da, Viyana ve Innsbruck üniversiteleriyle, Avusturya Edebiyat Kurumu'nda konferanslar verdi. 1998 yılında, Türk kültürüne yaptığı hizmetler nedeniyle kendisine Anadolu Üniversitesi Senatosu tarafından fahri doktor unvanı verildi.

Ahmet Cemal Kitapları - Eserleri

  • Dokunmak
  • Kıyıda Yaşamak
  • İnsana Dönmek
  • Bizi Yaşatanlar ve Öldürenler
  • Şeref Bey Artık Burada Yaşamıyor
  • Önce Şairleri Yaktılar
  • Lanetlenmiş Ağustosböcekleri
  • Sanat Üzerine Denemeler
  • Giderayak
  • Biz Sevmeyi Ne Zaman Unuttuk?
  • Oynamak Varken
  • Geçmiş Bir Dua Kitabından
  • Odak Noktasında Yaşananlar
  • Okuyan Gençliğe Mektuplar

Ahmet Cemal Alıntıları - Sözleri

  • 1938'de Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünün hemen ardından devlet ve onu yönetenlerin çoğu, "fikri hür, vicdanı hür" kuşaklar yetiştirmek yerine, kazara böyle yetişebilmiş kuşaklara karşı kendilerini koruma kaygısına düştüler. O zaman, Köy Enstitüleri kapandı Tercüme bürosu kapandı Tercüme mecmuası kapandı. Halkevleri kapandı. "Anadolu Aydınlanması" son buldu Kırklı yıllar, "Anadolu Aydınlanması"nın filizlendiği yıllardı. Ellili yılların başında ise kapısında devletin resmi ya da sivil polisin beklemediği aydın neredeyse kalmamıştı. Geleceğin aydınlarına yönelik kitlesel kıyımların temeli o yıllarda atıldı. Kısaca belirtmeye çalıştığım bu yol, "fikri hür, vicdanı hür kuşaklar yetiştirme" idealinden "dindar gençlik yetiştirme" idealine uzanan yoldur. (Önce Şairleri Yaktılar)
  • Brecht, Hitler için, “Girişimlerinin büyük boyutları, onu büyük adam kılmak için yeterli değildir,” der. Bu örnekten yola çıkarak neyin önlenmesi gerektiğini de şöyle açıklar: “Küçük ve sıradan lümpen, egemen sınıflar ona bu olanağı hazırladılar diye büyük lümpene dönüşmemeli, gerek lümpenlikte, gerekse bizim tarih anlayışımızda özel bir yere sahip olmamalıdır...” (Oynamak Varken)
  • Sanat, kendi gerçeklik temelini, her türlü biçim ve üslup kaygısından önce insanı, toplumu ve bütün bir yaşamı sorgulayabildiği, bunun için gerekli bilgi ve birikim donanımını beraberinde getirebildiği ölçüde bulabilir... (Sanat Üzerine Denemeler)
  • Doğru ile yanlışı ayırabilmekten daha çok hayran olunmaya değer bir şey var mıdır? (Şeref Bey Artık Burada Yaşamıyor)
  • “Büyük sıçrayışı gerçekleştirmek isteyen, birkaç adım geriye gitmek zorundadır. Bugün, Yarın’a Dün’le beslenerek yol alır...” Brecht’in bu iki cümlede dile getirdiği, Walter Benjamin’in, “Bugün’ü Dün’ün uzantısı, Yarın’ın da kaynağı olarak yaşamak,” diye tanımladığı tarih bilinciyle örtüşmektedir. (Oynamak Varken)
  • "Sevmek, kimi sevmek olursa olsun, artık bu dünyada onun için de var olabilmektir; ya da, Azra Erhat'ın eşsiz tanımıyla, bir insanda bütün insanlık değerlerini sevmektir." (Giderayak)
  • “Sanat her zaman yalan söylemez mi zaten?” “En çok yalan söylediği zaman, en yaratıcı olduğu zaman değil midir?” (Dokunmak)
  • Biliyorum; hep yakınıyorsunuz. Duyuyorum. "Bu kadar tepkisiz toplum olur mu?" diye soruyorsunuz örneğin. Ya da diyorsunuz ki: "Hiç birey yok mu bu toplumda? Herkes olup bitenlere kızar gibi, ama sonuçta herkes yürüyüp kendi işine bakıyor! Şöyle dediğiniz de var: "Düşünen insan bu kadar az mı bu ortamda? ... (Lanetlenmiş Ağustosböcekleri)
  • Sanat, en kısa tanımıyla bir "alternatif dünya" kurgulama eylemidir; sanatçı da bu kurguyu gerçekleştirilen kişidir. (Sanat Üzerine Denemeler)
  • "Sizler ve sizleri üzerimize süren güçler, inanın ki yenilmeye mahkumsunuz! Biz şu elimizde gördüğünüz kitaplardan vazgeçmedikçe, sizden korkup onları saklamaya kalkışmadıkça, onların bizi götüreceği aydınlığı tek aydınlanma saydıkça, inanın ki yenik düşenler hep sizler olacaksınız! Çünkü tarihte, insanlığın tarihi boyunca, hep böyle oldu. Mızraklar ve oklar tükendi, gülleler ve mermiler bitti ama yazı ve yazının sonsuz aydınlatma gücü hep kaldı! Kimi zaman biraz gölgelenir gibi oldu ama sonra hep eski parlaklığına ve gücüne tekrar kavuştu!" (Önce Şairleri Yaktılar)
  • "... olmak istediğimiz yerler, mutlu olmak için yapmak zorunda olduğumuz şeyler, başarılı olmak için gerekenler... bize her gün gösteriliyor.Etrafımız bunca şeyle doluyken bizim bunlardan başka şeyler düşünmemiz olanaklımı ? İnsancıklar gruplara, ülkelere, birliklere bölünmüşken bunların dışında kalmamız mümkün mü ? Beğenilerimize, isteklerimize, beklentilerimize, nefretlerimize göre gruplara ayrılmışken, ben onlardan değilim, diyebilir miyim ? Satmak, satın almak, satılmak, sattırmak,satılmış olamak, satılacak olmak.Her şey bunların üstüne kurulu... Birileri çıkıp da , 'ben bunların sahte olduğunun farkındayım, eleştirel bakmak lazım, aslında dünya dönmüyor, döndürülüyor, ' dediğinde, eskisi gibi düzen dışına itilmiyor zorluklar görüp acılar çekmiyor, tam tersine onlarada dolaplardan birinde yer açılıyor, kendi, kendi ahlakını üretip istediği eleştirel düşünceyi aktaranlar ve hayatını kendine göre düzenleyenler grubuna dahil olması sağlanıyor. Düzen düzensizliği de içine alıyor... " Barış Sarhan (Giderayak)
  • Gezi Parkı'nda toplanan gençliğin hedefleri sadece birkaç ağaç ve binayla sınırlı değildi. Bu gençlik oraya, ellili yılların başından bugüne demokrasi, özgürlük ve eşitlik adına kendisine kuşaklar boyunca gerçek diye benimsetilmeye çalışılmış yüzlerce, binlerce yalanı tasfiye etmek için toplandı. Bugünkü iktidarın bugünün gençliğine artık bugünün ve yarının toplumu gözüyle değil fakat sadece kendisine iman edenlerden oluşacak bir cemaat gözüyle bakmaya kalkışması ise, bardağı taşıran son damla oldu. (Önce Şairleri Yaktılar)
  • Dünya çocuklarını koruma amacıyla Birleşmiş Milletler bünyesinde oluşturulmuş UNİCEF, her Noel'de ve yılbaşında geliri dünya çocuklarına harcanmak üzere cicili bicili kartlar ve takvimler bastırıp satarken, aynı dünyada yaşayan Iraklı binlerce çocuğun Birleşmiş Milletler ambargosu yüzünden ilaçsızlıktan ölmelerine ne denmeliydi. (İnsana Dönmek)
  • "Savaş uğruna hiç direnmeksizin göze aldığımız özverileri, barış uğruna da göze almak zorundayız..." Albert Einstein (Giderayak)
  • "Sizin yaşadım dedikleriniz, benim hayatımın yanında ancak birer dipnotu olabilir!" (Dokunmak)
  • Ve -belki bir kez daha- anladım ki artısıyla eksisiyle, ama hakkı tam olarak verilerek, hiç ertelenmeyerek yaşanmışların hiçbiri boşa gitmiyor. (İnsana Dönmek)
  • Birilerinin yanından sadece geçip gitmeyi birileriyle birlikte yaşamak sananların sayılarının hızla kabardığı bir dünya. (Bizi Yaşatanlar ve Öldürenler)
  • Dünya tamamlanmamış bir taslaktır. van Gogh (Sanat Üzerine Denemeler)
  • "...Öyle günler vardı ki, tanımadığımız birinin bir bakışı, bir göz kırpışı bizi kendimize getirip uçurumun kenarından geri döndürmeye yetiyordu. Her yerde, en bilgisiz veya karanlık gözlerde bile, katılmanın bize kaldığı bir insan sevgisinin ve bir masumiyetin gizli olduğunu biliyorduk..." Cesare Pavese (Lanetlenmiş Ağustosböcekleri)
  • Felsefenin yapılamadığı bir dilde, düşünülebilir mi? Hem, kim istiyor ki artık bu ülkede gençlerin düşünmesini? Kuşaklardır eğitim politikamızda o gençlere "nasıl düşünmeleri gerektiğini" öğretecek yerde "neleri düşünmeleri, neleri düşünmemeleri gerektiğini" ezberletmek için çaba harcamıyor muyuz? (Bizi Yaşatanlar ve Öldürenler)

Yorum Yaz