Witold Gombrowicz kimdir? Witold Gombrowicz kitapları ve sözleri
Yazar Witold Gombrowicz hayatı araştırılıyor. Peki Witold Gombrowicz kimdir? Witold Gombrowicz aslen nerelidir? Witold Gombrowicz ne zaman, nerede doğdu? Witold Gombrowicz hayatta mı? İşte Witold Gombrowicz hayatı... Witold Gombrowicz yaşıyor mu? Witold Gombrowicz ne zaman, nerede öldü?
Yazar Witold Gombrowicz edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Witold Gombrowicz hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Witold Gombrowicz hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Witold Gombrowicz hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...Doğum Tarihi: 4 Ağustos 1904
Doğum Yeri: Rusya İmparatorluğu
Ölüm Tarihi: 24 Temmuz 1969
Ölüm Yeri: Vence, Fransa
Witold Gombrowicz kimdir?
1904’te, Varşova’nın iki yüz kilometre güneyindeki Maloszyce kasabasında doğdu. O sıralarda Polonya’nın büyük bir bölümü Rusya işgali altında olsa da Gombrowicz, refah içinde mutlu bir çocukluk geçirdi. Ailesi 1911’de Varşova’ya taşındı ve Gombrowicz, ilk öğretimini Varşova’da Katolik eğitim veren bir okulda tamamladı. Varşova Üniversitesi’nde hukuk okudu. Eğitim amacıyla gittiği halde vaktini daha çok yazar kahvelerinde geçirdiği Paris’te bir yıl yaşadıktan sonra Varşova’ya dönüp adliye memurluğuna başladı. Bir süre sonra bu işten sıkıldı, hele bir de Radom Mahkemesi’ndeki üst düzey görev talebi reddedilince hukuk kariyerini bırakıp kendisini tümüyle edebiyata verdi. Daha sonra hepsini yakacağı romanlarını yazmaya başladı. İlk eseri 1933’te -bundan birkaç ay sonra vefat edecek olan- babasının da desteğiyle yayımlanan Bir Ergenlik Çağı Günlüğü [Pamiętnik z Okresu Dojrzewania] oldu. Bu seçki, dönemin eleştirmenleri tarafından görmezden gelindi, görenlerse pek ciddiye almadı. 1937’de Ferdydurke yayımladı. Bir yıl sonra ilk oyunu yayımlandı. Yaşadığı ekonomik sıkıntılar nedeniyle takma isimlerle gazetelerde polisiye hikâyeler tefrika etti. Jerzy Giedroyc’un tavsiyesine uyarak Arjantin’e muhabir olarak gitti. Gombrowicz’in Arjantin’e ulaşmasından bir hafta sonra Almanlar Polonya’yı işgal etti ve İkinci Dünya Savaşı resmen başladı. Gombrowicz’in Arjantin’deki ilk yılları yoksulluk içinde fakat yeni arkadaşlarından oluşan kalabalık bir topluluk içinde geçti. Onların da teşviki ve yardımıyla Ferdydurke’yi İspanyolcaya çevirmeye başladı. 1947’de Ferdydurke, İspanyolca yayımlandı. Kosmos, Pornografi, Atlantik Ötesi gibi yeni romanlarının ve Ferdydurke çevirisinin etkisiyle Gombrowicz, birkaç yıl sonra hak ettiği değeri görmeye başlasa da ülkesinde hâlâ yasaklıydı. Neyse ki 1960’ların başında Polonya’da yaşanan kültürel değişimle birlikte kitapları yeniden yayımlandı ve her biri büyük ilgi görmeye başladı. Gombrowicz 1963’te Avrupa’ya döndü. 1968’de Nobel’e aday gösterildi; fakat ödülü tek oyla kaçırdı. 24 Temmuz 1969’da Venedik’te, solunum yetmezliği nedeniyle hayatını kaybetti.
Witold Gombrowicz Kitapları - Eserleri
- Ferdydurke
- Kozmos
- Taamüden Cinayet
- Pornografi
- Bakakaï
- Atlantik Ötesi
- Günlük
- Günlük
- Kronos
Witold Gombrowicz Alıntıları - Sözleri
- Bir cinayet kendiliğinden gelmez, beyler zekayla tasarlamak, düzenlemek ve kurmak gerekir! Armut piştikten sonra düşmez ağzınıza. (Taamüden Cinayet)
- “Dış, için yansıdığı bir aynadır.” (Bakakaï)
- Hay kör kurşunlara gelesin! Ben saklanmak için çömeldikçe, onlar bana şamdan tutuyorlar! Bu saygının bolluğu karşısında şaşkına dönen pansiyon sahibi kadın, itirazlarımı dinlemeden beni küçük odamdan alıp pansiyonun en iyi odasına taşımıştı: bu zor ve güvenliksiz zamanda küçük odamda kalmak yerine, kendimi iki pencereli kocaman bir salonda buldum. Bu lanet olası haber, benim büyük bir insan olduğum haberi, tüm Yurttaşlar arasında yayılmıştı: ertesi gün iş yerinde bir saygı bir hürmet; öyle ki insanlar yanımda konuşmaktan, şakalaşmaktan çekiniyorlardı hatta. Hay Lanet, Lanet olsun! Bu kutlama işi güç kazanıyordu, görünüşe göre, Ekselansları Büyükelçi benim isteksizliğime ve şiddetli karşı koymama karşın bildiğini okuyor, her yerde Kutlama yaptırıyordu. Hay lanet herif, nereden göründüm gözüne! Ne tekinsiz bir iş yapmışım! Hayır, normal bir zaman olsa neyse, ama orada Öldürmeler, Katletmeler gırla giderken, en iyisi başıma kötü bir şey gelmesin diye dua edip sessizce oturmak. (Atlantik Ötesi)
- “Tembellik çok yetenekli insanların kaçınılmaz özelliğidir.” (Bakakaï)
- İnsan doğası, kendini yaşamsal bir genişleme içerisinde günahta açıkça gösterir ve yaşamsallığın böyle bir dönemini tanımayan ve çocukluğundan beri erdemli olan, kendisi hakkında çok şey bilemez. (Günlük)
- ... insan, neredeyse hiç, bulunduğu yerde değildir ya da tam anlamıyla değildir; bu durum çevredeki şeylerle ilişkimizin parçalı, karışık ve kaygan, güvenilmez ve alçakça oluşundan ileri gelir; bir eğlenceye katılan insanlar, diyelim ki bir geziye katılıyor olsunlar, (hesabıma göre) ancak yüzde on orada olurlar. Bizim durumumuzda da üzerimize gelen nesneler ve nesneler, görüntüler ve görüntülerden oluşan bu inatçı dalga, daha dün olandan kopan uzaklık, sıkı kesekler içindeki dönüşler, toz, toprak, çatlaklar vb. camlar, şişeler, mantarlar vb. vb. onlardan ortaya çıkan örüntüler vb. vb. eriyordu, kocaman bir ırmak, uçsuz bucaksız bir su, sel, tufan örneği. (Kozmos)
- Utanmanın garip, çelişkili bir doğası vardır; bir şeye karşı kendini savunurken, o savunulan şeyi alıp en derine en kişisel, en mahrem yere götürür. (Kozmos)
- Hatta düşünmek için durdum, ne de olsa herkes kendisi olmak isterdi, demek ki ben de kendim olmak istiyordum, örneğin kim frengiyi sever, tabii ki kimse frengiyi sevmez, ama frengili bile kendi olmak, yani frengili olmak ister; ''tekrar sağlıklı olmak istiyorum.'' demek kolay, ancak bu sanki ''olduğum gibi olmak istemiyorum.'' demek gibi bir garip kaçıyor. (Kozmos)
- — Özür dilerim... diye mırıldandım. Şey, ben... ben... daha gitmiyorum, biraz daha kalmak isterdim... (Taamüden Cinayet)
- Çünkü başlangıçtan beri her şey bana aitti,bense her şeye tıpatıp benziyordum-dış, için yansıdığı bir aynadır. (Bakakaï)
- Halk bizden daha hasta,daha kaçık! Köylüler deli. İşçiler - Patolojik! (Günlük)
- -gevşek dokulu bir ahlak istiyorum, doğamın ahlakını, bu tazeliği korumak istiyorum. benim için insan yersiz, rahatsız edici bir ahlaka yapılanmıştır ki, bu ahlaki yaşamın ölümüdür. -ihtiyarlığa bağlı kireçlenmenin, bunak yüzyılı, aynı zamanda, biçim ve içgüdü arasındaki ateşkes...büyük olasılıkla, kırsal ruhumuza, kendini gösteren derinlikte bir boşluk yarattığında oluşan kör bir cüretin yüzyılı. -zamandan çıkan yüzümü görmeye başlıyorum. buna, ertelenemez kesinliğin tasavvurunun önceden gelen hazzı eşlik ediyor. coşku. -köpek gibi, at gibi ahlaklı! sıradan sağlık gibi ahlaklı! ya ben? ya benzerlerim? oh, biz bedenin mantığı ile kırılmıştık, karmaşık etkinliklerin yaratısıydık, bildiğimiz doğanın değil, insan doğasının ürünüydük, biz, insanlığın ürünüydük, insan doğası olan “ikinci doğanın” üretimiydik. sapıklıktık, rafineliktik, karmaşıklıktık, ruhtuk, biz mutsuzlar!.. -neden insan ölümü, hayvan ölümüne benzer ki? neden can çekişmelerimiz böylesi yalnız ve böylesi ilkel? neden ölümü uygarlaştıramadınız? -içimde bir şey, ötekine nasıl oluyor da hep karşı koyuyor acaba! -oturuyorum ve “patlıyorum”: dramım, yazgım, kaderim, varoluşumun belirsizliği patlıyor... kuşatıyor her şey beni. son yıllarda doğamdan ve insanlardan yavaş yavaş uzaklaşışım -yaşlanma süreci- bu ruhsal durumu daha da tehditkar hale getiriyor. insan yaşamı, yaşla birlikte kalıcı bir kapana dönüşüyor. başlangıçta, yumuşaklık ve esneklik içine dalmak kolay- ama şimdi yaşamın yumuşak eli demirleşti, bu acımasız metalin soğukluğu, damarların korkunç ve zalim biçimde kemikleşmesi ortaya çıktı. -önümü göremiyorum... umut yok. içimdeki her şey bitmiş, başlamak da istemiyor. hesaplaşma mı? bunca gergin ve işle dolu yıllardan sonra kimim ben? (Günlük)
- ...birinin çıkıp,biz istemediğimiz halde,irademiz dışında bize bizim yerimize kendi gücümüzü aşan şeyleri yaptırırak,bizi herkesin görmesi için ortalık yere atabildiği şu talih... (Bakakaï)
- Neden suçundan kaçan bir suçlu gibi saklanıyorsunuz? (Taamüden Cinayet)
- Eğer ayaklarımız üzerinde güçlü bir halde durabilseydik bu kadar erdemli olmazdık. Başarısız olanların erdemlerine, yoksulluktan doğan bu erdemlere güvenmem ve bu ahlaklı olma hali bana Nietzsche’nin şu sözünü anımsatır: “Törelere uymak zayıflıklarımızın sonucudur. “ (Günlük)
- Bach,sıkıcıdır! Tarafsızdır. Soyuttur. Tekdüzedir. Matematikseldir. Yücedir. Kozmiktir. Sıkıcıdır, Bach! (Günlük)
- ‘Sıkıntının gözü kardeşim, korkununkinden büyüktür.’ (Kozmos)
- İnsan başka insanlar arasında köklenmiş bir varlıktır ki, dünyayla olan tüm ilişkisini, insanlarla olan ilişkisi belirler. (Günlük)
- Senin ideallerin dünyanın en iyi idealleri olsalar bile, senden farklı olamazlar! (Ferdydurke)
- “Aristokrasiye asla güven olmaz; aristokrasiye, evcilleştirilmiş bir leopardan daha sakınımlı yaklaşmak gerekir.” (Bakakaï)