Wilhelm Barthold kimdir? Wilhelm Barthold kitapları ve sözleri

BİYOGRAFİ

Rus Tarihçi Wilhelm Barthold hayatı araştırılıyor. Peki Wilhelm Barthold kimdir? Wilhelm Barthold aslen nerelidir? Wilhelm Barthold ne zaman, nerede doğdu? Wilhelm Barthold hayatta mı? İşte Wilhelm Barthold hayatı... Wilhelm Barthold yaşıyor mu? Wilhelm Barthold ne zaman, nerede öldü?

Rus Tarihçi Wilhelm Barthold edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Wilhelm Barthold hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Wilhelm Barthold hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Wilhelm Barthold hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Tam / Gerçek Adı: Vasiliy Vladimiroviç Bartold

Doğum Tarihi: 15 Kasım 1869

Doğum Yeri: Saint Petersburg, Rusya

Ölüm Tarihi: 19 Ağustos 1930

Ölüm Yeri: Leningrad, Rusya

Wilhelm Barthold kimdir?

Wilhelm Barthold veya Vasiliy Vladimiroviç Bartold (Rusça: Василий Владимирович Бартольд) (d. 15 Kasım 1869, Sankt Petersburg - ö. 19 Ağustos 1930) bir Rus ve Sovyet doğubilimci ve tarihçidir.

Petersburg Üniversitesi'nde öğretim üyesi ve 1918 yılından 1921 yılına kadar Petersburg Antropoloji ve Etnografya Müzesi'nde yönetmenlik yapmıştır.

Barthold, Batı Orta Asya tarihi, İran, Arap Halifeleri, İslam ve Doğubilim tarihi ile ilgili önemli araştırma ve çalışma yapmıştır. 1926 yılında Türkiyat Enstitüsü'nün çağrısı üzerine İstanbul'da Orta Asya tarihi hakkında dersler vermiş ve bu dersler kitap olarak 1927 yılında "Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler" adıyla İstanbul'da basılmıştır. Barthold'un İstanbul'da verdiği derslerin bu kitabı 1935'te Almancaya, 1945'te Fransızcaya, 1968'te Rusçaya çevrilerek basılmıştır.

Eserleri

Turkestan Down to the Mongol Invasion (London: Luzac & Co) 1928 (Trans. T. Minorsky & C.E. Bosworth) (İngilizce)

A Short History of Turkestan (1920) in Four Studies on the History of Central Asia (Leiden: E.J. Brill) 1956 (Trans. V. & T.Minorsky) (İngilizce)

An Historical Geography of Iran (Princeton: Princeton University Press) 1984 (translated by Svat Soucek; edited by C.E. Bosworth) (İngilizce)

Собрание сочинений (Москва: Издательство Восточной литературы) 1963-77 9 Vols.

Отчет о поездке в Среднюю Азию с научною целью (С.Пб.: Тип. Имп. Академии Наук) 1897

История культурной жизни Туркестана (Москва: Изд. Академии наук СССР) 1927

Работы по исторической географии (Москва: Изд. фирма «Восточная литература» РАН) 2002

Wilhelm Barthold Kitapları - Eserleri

  • Orta Asya Türk Tarihi
  • Moğol İstilasına Kadar Türkistan
  • İslam Medeniyeti Tarihi
  • Halife ve Sultan
  • Orta Asya
  • Müslüman Kültürü
  • Uluğ Beg ve Zamanı
  • Türk - Moğol Ulusları Tarihi
  • Orta Asya Tarihi Üzerine Dört Çalışma
  • Rusya ve Avrupa'da Oryantalizm
  • Türkistan Halklarının Tarihi
  • Mir Ali Şir ve Türkmen Halkının Tarihi
  • Kafkasya ve Doğu Avrupa Tarihi
  • İlk Müslüman Türkler
  • Tarihte Türk Dünyası

Wilhelm Barthold Alıntıları - Sözleri

  • İbn el-Esîr’in kaydına göre bu hanedanın kurucusu Kara-han, rüyasında Türkçe olarak kendisine Müslüman olmasını söyleyen bir insan görmüş ve böylece İslam’ı kabul etmiştir. (Orta Asya)
  • Yavuz Sultan Selim, “her iki kutsal şehrin de hizmetkârı” olunca, Müslümanlar’ın gözünde bütün Müslümanlar’ın halifesi haline gelmiştir. “Allah her asırda “dini ihya eden” birini gönderiyor” şeklindeki hadis, Selim içinde kullanılmıştır. (Halife ve Sultan)
  • Türk kitabelerinin dili Uygurca yazılmış kitabelerin diline oldukça yakındır ve hatta Radloff’un ifadesiyle Uygurlarınki ile özdeşleşmeyen tek bir kelime ve kalıp yoktur. (Orta Asya)
  • “Uluğ Beg’in şaşılacak derecede bir hâfızaya sahip olduğunu ispat etmek için Devletşah tarafından anlatılan hikâye Uluğ Beg’in Karabağ’da kışı geçirdiği zamana aittir. Timur’un sarayında kıssahân olan kimsenin kızkardeşinin oğlu Karabağ’da Uluğ Beg’in oyun arkadaşı idi. Sonraları bu oyun arkadaşı Şeyh Azeri olmuş ve 1448 yılında Horasan’da Uluğ Beg’i sırtında derviş hırkası olduğu halde selâmlamıştı. Uluğ Beg hemen eski oyun arkadaşını tanımış ve ona ‘Sen bizim Kıssahân’ın kızkardeşinin oğlu değil misin?’ diye sorarak o zamanki olayları anmaya başlamıştır.” (Uluğ Beg ve Zamanı)
  • Bilimsel başarılar, toplumun kültürel seviyesi üzerinde etkisiz kalmadı. Araplar bir bilimde uzmanlaşmış bilginler (âlim) ile bütün bilimlerdeki son gelişmelerden haberdar eğitimli adamları (edip) ayırt etmeyi başarmışlardı.... Müslümanların kültürel üstünlükleri, ister savaşta olsun ister barışta, idari örgütlenmede görülmekteydi. 9. yüzyıl gibi erken bir zamanda Bizans da kendisine vaat edilen ödülü alamayan ve o zamanlar pagan olan Bulgarlara giden bir Arap askeri eğitimcisinden bahsedilmektedir, onun sayesinde Bulgarlar Bizans karşısında ilk zaferlerini kazandılar. Aynı yüzyılda batı Avrupa hacıları canlarının ve mallarının Müslüman ülkelerde kendilerininkinden daha emniyetli olduğunu söylemektedirler. Bununla birlikte kültürel seviyedeki artış, adetlerin yumuşamasına yahut toplumsal veya idari yönetim şartlarındaki değişime nispeten az katkıda bulunmuştu. Gerçekten de filozoflar, Platon ve Aristoteles’in kuramlarını bilmekte ve Farabi gibi bazıları siyasi risaleler kaleme almakta ancak yine de güncel yaşamın gerçekliğinden uzak, soyut bir ideal şehir fikri ile ilgilenmekteydiler. İdari örgütlenme söz konusu olduğunda Farabi’nin nazariyesini örnek olarak alabiliriz. Ona göre bir hükümdar için gerekli tüm nitelikler, şayet tek bir kişi de buluşursa, iktidarın o kişiye emanet edilmesi fakat şayet böyle bir kişi olmazsa bu nitelikleri hep beraber sahip olabilecek birkaç kişiden oluşan bir komisyonun kurulması şarttır.. (Müslüman Kültürü)
  • Mekke kapıları bütün gayri müslimler için kapatılmış ve Müslüman olmayan hiçbir devlet kendi temsilcisini bulunduramamıştır. (Halife ve Sultan)
  • Müslümanların belli başlı kültür hizmetlerinden biri, antik coğrafyacıların eserleriyle hiçbir suretle mukayese kabul etmeyecek kadar geniş coğrafya literatürü yaratmalarıdır. (Türk - Moğol Ulusları Tarihi)
  • "Karahanlıların ilerleyişini,Afganistan'ın, İran'ın doğu yarısının ve Hindistan'ın bir kesiminin fatihi olan Gazneli Sultan Mahmut durdurdu.4 Ocak 1008 günü, Utbi'nin tanımına göre, 'geniş yüzlü,küçük gözlü,basık burunlu, seyrek sakallı,demir kılıçlı ve kara donlu' Türkler Belh yakınında ezici bir yenilgi yaşadı." (Orta Asya Tarihi Üzerine Dört Çalışma)
  • Müslümanlar ateşli silahları Avrupalılardan hiç tereddütsüz ödünç aldılar ama sıra matbaa gibi diğer icatlara gelince, teoloji otoritelerinden özel bir fetva almak gerekiyordu, zira basılı kitap, dinle yakından ilintili olan okul yaşamında bütünsel bir devrimi beraberinde getirmekteydi. (Müslüman Kültürü)
  • "Burada toprak filizleri zırh giyip birbirini tutsak alır." (Orta Asya Tarihi Üzerine Dört Çalışma)
  • "Belh şehri, Ceyhun havzasının en önemli eski şehri kabul edilir; İslâm yazarları şehre kısaca 'şehirlerin anası' (Ümmü'l-bilâd) adını vermişlerdir." (Moğol İstilasına Kadar Türkistan)
  • Farabi’nin siyaset görüşüne göre; ‘’Eğer hakim olmak için aranan şartlar bir kişide bulunabildiyse, hakimiyet ona teslim edilmelidir. Bu şartların tek kişide bulunamadığı durumlarda ise, yönetim için bir heyet vücuda getirilmelidir.’’ (İslam Medeniyeti Tarihi)
  • Öyle ki, bir atlı on gün gitse dahi ekin tarlalarını geride bırakamazdı. (Orta Asya)
  • Uluğ Bey'in rasathânesi kurucusunun ölümünden sonra çalışmalarını kesmiştir. Onun biricik öğrencisi ve ilim arkadaşı Ali Kuşcu Semerkand'dan ayrılarak, 879(1474) yılında İstanbul'da ölmüştür. Ali Kuşçu'dan başka Kadızâde'nin torunu Meryem Çelebi de Uluğ Bey'in eserlerinin yorumcularındandı. Fakat İslâm astronomisi Uluğ Bey'den sonra hiçbir ilerleme kaydetmedi. Uluğ Bey'den sonra gerçek astronomi bilginleri ortadan kalkmışlar ve onların yerini camilerdeki muvakkitler(takvim düzenleyenler) almışlardır. (Uluğ Beg ve Zamanı)
  • Timur ancak hayatının son günlerinde Müslümanlar'a karşı işlediği günahları affettirmek için Çin'e karşı sefer düzenlemeyi ve galibiyetler elde etmeyi amaçlamıştır. Zira bu zaferler ile Müslümanlar'ın gözünde kötülükten arınmış olacaktı. Diğer taraftan onun düşmanı Osmanlı Sultanı I. Bâyezid, din adına verdiği savaşlarda öyle başarılara imza atmıştı ki, Yezdi'ye göre, Timur bile bunu inkar edememişti. (Halife ve Sultan)
  • XV .— XVI. asırlar, İslâm dünyasının Türk hâkimiyeti altında, bilhassa siyâsî bakımdan, yüksek ve kuvvetli bir devridir. Husûsiyle, Türk milletinin tarihte yarattığı en büyük ve en devamlı eser olan Osmanlı İmparatorluğu, Şark’ta Safevîler’le uğraştığı hâlde, Garp’ta büyük zaferler kazanmakta ve bütün Avrupa devletlerini titretmekte idi. (İslam Medeniyeti Tarihi)
  • Araplar, İran ve Türkistan’ da kent tarzının dönüşümüne olduğu kadar kent yaşamının gelişimine de oldukça büyük katkı sağlamışlardı. Bu ülkelerdeki İslam öncesi kentler, kelime anlamı iktidarın yerleştiği yer olan “şehristan”adı verilen ve bir hisar ve kendi halinde bir kentten oluşmaktaydı. Neredeyse aynı önem, Arapların Süryanilerden aldığı “medine” kelimesine de atfedilmekteydi. Kelime, adaletin dağıtıldı saray anlamına gelmekteydi. Pazarsa, şehir duvarlarının dışında kapı tarafında olurdu. Yakın tarihteki araştırmalara göre pazarın bu konumu İranlı ve Sami olmayan Önasya dillerinden alınan ve “kapıdaki iş”i işaret eden “bazaar” kelimesinin asıl anlamıyla örtüşür nitelikteydi. Arap yönetiminde kent yaşamı yavaş yavaş şehristandan sanayi ve ticaret sınıfı temsilcilerinin konaklama yeri olan kenar mahallelere kaydı. Daha sonra Önasya ülkelerinde gördüğümüz, kenti doğudan batıya ve kuzeyden güneye kesen ana cadde boyunca pazarları ve kavşaklarda pazaryerinin bir de Ulu Cami barındırdığı kent tarzının yerleşik hale geldiği yer burasıdır... Emirler büyük kentlerde yaşamaktaydı. Haliyle resmi kurumlar da buralardaydı. Bunlar büyük ölçüde Arapların fethettikleri kültürlü halklardan alıp benimsediği kurumlardı. Fars etkisiyse Halife Ömer zamanında bile önemli bir etkendi. Müdürler ve muhasebe memurları tanınmıştı ve muhtemelen Farsça kökenli “divan” kelimesi onları belirtir şekilde kullanılmaktaydı. Araplar Yunanca ve Latinceden benzeri terimleri eskiden Bizans’a ait memleketlerden ödünç aldı. Örneğin Latince bir kelime olan “kestör”ü Mısır’dan almışlardı. Katipler Arap fütühatın‘dan sonra dahi Yunanca olsun, Farsça olsun yerel lisanlara hakim yerli sakinler arasından seçilmekteydi. Ancak 7. yüzyılın sonunda Arapça memuriyet işlerine sokulmaya başlandı. (Müslüman Kültürü)
  • Âbideler gösteriyor ki, Türk ülkesinde çinliler hâkim olduğu vakit Türkler'in aristokrasisi (idarecı sınıfı), kendi sınıf imtiyazının korunmasını ilere sürerek yabancı bir milletin elinde tutsaklığa daha çabuk alışmışlar ve millî âdet ve geleneklere bağlılık göstermemişler, ihanet etmişlerdir. Fakat milletin halk kısmı (avam sınıfı) yabancı boyunduruğuna çabuk alışmamış ve geleneklerine bağlı kalmıştır. (Orta Asya Türk Tarihi)
  • ..İslam hiçbir sıkıntı yaşamadı ve Müslüman yazarlar ilk Gürhanların eşitliğini ve İslam'a saygılarını methederler. İslam yalnızca diğer kültler yanındaki yerini almak üzere baskın konumundan çıkarılmış ve bu da kendi payına takipçilerinin sayısını artırmak için yeni bir özgürlük üstünlüğü sağlamıştı. (Orta Asya Tarihi Üzerine Dört Çalışma)
  • İslamlık Moğollar arasında 1426 yılında ölen Muhammed Han zamanında nihai olarak yayılmıştı; bu han uyruklarını sarık kullanmaya zorluyordu; uymayanların başına çivi çaktırıyordu. (Türk - Moğol Ulusları Tarihi)