Upton Sinclair kimdir? Upton Sinclair kitapları ve sözleri
Pulitzer Ödüllü ABD'li yazar Upton Sinclair hayatı araştırılıyor. Peki Upton Sinclair kimdir? Upton Sinclair aslen nerelidir? Upton Sinclair ne zaman, nerede doğdu? Upton Sinclair hayatta mı? İşte Upton Sinclair hayatı... Upton Sinclair yaşıyor mu? Upton Sinclair ne zaman, nerede öldü?
Pulitzer Ödüllü ABD'li yazar Upton Sinclair edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Upton Sinclair hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Upton Sinclair hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Upton Sinclair hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...Doğum Tarihi: 20 Eylül 1878
Doğum Yeri: Baltimore, Maryland, ABD
Ölüm Tarihi: 25 Kasım 1968
Ölüm Yeri: Bound Brook, New Jersey, ABD
Upton Sinclair kimdir?
Upton Sinclair (20 Eylül 1878 – 25 Kasım 1968) Pulitzer Ödüllü ABD'li yazar. 20. yüzyılın başlarında yazdığı eserlerle şöhrete kavuşmuş ve çok sayıda kitap yazmıştır. Özellikle 1906 yılında yazdığı ve dilimize Chicago Mezbahaları adıyla çevrilen The Jungle adlı eseri büyük yankı yapmış ve kamouyunun dikkatinin mezbahalardaki sağlıksız çalışma koşullarına çekmiştir. Eserin yayınlanmasından hemen sonra ABD’deki et sektöründe iyileştirme çalışmaları başlamış ve konuyla ilgili yasal düzenleme yapılmıştır.
Hayatı
Gençliği
Baltimore, Maryland’de dünyaya geldi. Babası Upton Beall Sinclair, annesi Priscilla Harden’dir. Babası bir içki satıcısıydı. Sinclair’in büyükbabası oldukça varlıklıydı, Sinclair çoğu zaman onlarda vakit geçirirdi. Sürekli olarak zenginlerin ve fakirlerin bulundukları ortamlarda olması onu etkileyecek ve ileride eserlerinin ilham kaynağı olacaktır. 1888 yılında ailesi New York şehrindeki Bronx bölgesine taşınınca, buradaki koleje gitmeye başlar. Okul masraflarını karşılamak için öykü ve makaleler yazmaya başlar.
Yazarlığa adım atışı
Sinclair 1900 yılında ilk eşi olan Meta Fuller ile evlenir. 1904 yılında yazmak için üzerinde çalıştığı kitabı için asıl kimliğini saklayarakChicago’daki mezbaha ve et üretim kombina tesislerinde çalışır. The Jungle adlı eser 1906 yılında basılınca çok başarılı olur ve büyük bir ilgi görür. Bu eserden kazandığı parayla hayalindeki ütopyayı kurmak için New Jersey Englewood’a gider ve Helicon Hall adında bir sosyalist koloni kurmaya girişir. Sonrasında Kongre seçimlerinde milletvekili adayı olsa da seçilemez. Koloni bir yıl sonra yanacaktır, yangında Lester Briggs adlı marangoz hayatını kaybedecektir.
Sonraki hayatı
1911 yılında Meta, eşini terk eder. Sinclair, önce Mary Craig Kimbrough ile daha sonra da Mary Elizabeth Willis ile evlenir. Sırasıyla Kaliforniya,Arizona ve New Jersey’e gider. 1968 yılında Washington’da ölür.
Siyasi hayatı
Sinclair 1920 yılında Temsilciler Meclisi ve 192 yılında Senato için sosyalist listeden aday olsa da seçilemez. Siyasete bir süre ara verir. 1934 yılında Kaliforniya valiliği için seçime katılır.Seçimlerde Sinclair, Kaliforniya’da Yoksulluğa Son (İngilizce: End Poverty in California) adı verilen kampanyayla büyük destek kazanır. Ancak bu dönemde gerçekleşen büyük toz fırtınaları hasadı kötü etkileyecek ve kitlesel göçe yol açacaktır. Eyaletteki muhafazakarlar da Sinclair’i azılı bir komünist olarak gösterecek ve karşı propaganda yapacaklardır. Sinclair seçimleri kaybedince yazarlığa geri döner. Bu döneme dair yaptığı değerlendirmede ilginç görüşler ileri sürmüştür:
“ Amerika halkı sosyalizmi seçecektir ama bu isimle değil. Bunu yoksulluğa son kampanyasında kanıtladım. Sosyalist listeden aday olduğumda 60 bin oy alırken, Kaliforniya’da Yoksulluğa Son! diyerek 879 bin oy aldım. Sanırım düşmanlarımızın hakkımızda öne sürdükleri büyük yalanlar başarılı oldu. Bu yalana cepheden saldırmaktansa etrafından dolaşmak tercih edilmelidir. „
— Upton Sinclair (1951)
Sosyal duyarlılık
Sinclair eserlerinde döneminin sosyal ve ekonomik özellikleri önemli bir yere oturur. Eserlerinde kapitalizmin adaletsizlikleri olarak gördüğü olayların esas olarak Büyük Bunalımyıllarındaki yıkıcı etkisini işler.
The Jungle adlı eserinde Sinclair, denetimsiz kapitalizm yüzünden işçilerin karşı karşıya kaldığı insanlık dışı koşulları işler. Ancak eserde vurgulanan işçilerin karşılaştıkları zorluklar, uzun iş saatleri, göçmen işçilerin maruz kaldıkları baskı, iş garantisinin olmaması ve düşük maaşlar yerine eserde arka planda yeralan et sektörünün içinde bulunduğu sağlıksız durum daha çok dikkat çekecek ve ABD hükümeti tarafından yasal düzenlemeler yapılacaktır. Sinclair bununla ilgili ilginç bir benzetme yapar:
“ Ben toplumun kafasına hedef aldım, attığım yumruk midesine geldi! „
— Upton Sinclair
Lanny Budd dizisi
1940 – 1953 yılları arasında Lanny Budd adıyla bilinen ve 11 dizi macera kitabından oluşan seriyi yazar. Kahramanı ünlü bir ABD’li silah üreticisinin oğlu olan dizide I. Dünya Savaşından başlayarak döneme ait çelişkileri ve sol bakış açısını aktarır. Bu dizi basıldığı sırada çok popüler olacak ve 21 ülkede baskısı yapılacaktır. 1943 yılında basılan seridekiDragon’s Teeth adlı eserle Pulitzer Ödülü’nü alır.
Geleneği
Sinclair'in mezartaşı ve üzerindeThe Jungle
Sinclair’in Monrovia, Kaliforniya’daki evi müze olarak korunmaktadır. Ayrıca kendisine ait çok sayıda el yazması, fotoğraf ve ilk baskı kitaplarİndiana eyaletindeki İndiana Üniversitesi Lilly Kütüphanesinde sergilenmektedir.
Sinemaya etkileri
1906 yılında basılan ‘’The Jungle’’ adlı eser 1914 yılında filme çekilse de bu film kaybolmuştur ve hiçbir kopyası bulunmamaktadır. Ayrıca Sinclair, çok sayıda filmin senaryo çalışmasında yer almıştır. Bunların en bilineni Sergey Ayzenştayn ile birlikte yapımında yer aldığı ¡Que viva México! filmidir. Bu dönemde Charlie Chaplin ile de ortak çalışmaları olmuştur. 1927 yılında yazdığı Oil! adlı eser ise 2007 yılında çekilenThere Will be Blood adlı Oscar ödüllü filme esin kaynağı olmuştur.
Upton Sinclair Kitapları - Eserleri
- Şikago Mezbahaları
- Petrol!
- Kral Midas
- Jimmie Higgins
- Patron
- Sanayi Kralı
- Altın Zincir
Upton Sinclair Alıntıları - Sözleri
- Bütün zamanlara mensup başarılı sanatçıların çoğu, zamanlarının zihniyetleriyle uyuşma halinde bulunmuşlar ve hakim kuvvetlerle kendilerini bir hissetmişlerdir. (Altın Zincir)
- "Beni dinle ama dinlediğini anlamasınlar. Burada olduğumu bilmesinler." (Petrol!)
- Bu dünyada huzur yoktu vesselam! (Patron)
- Sınıflar birbirleriyle dövüşür, bazıları yenilip harikuladelikleri söner, sanatları mahvolur, bazıları ise yenip kendi çıkarlarına uygun ölçüler koyarlar. Ebedi olan faktörler yalnız insanlığın adalet, kardeşlik ve hikmete doğru yaptığı çabalardır. Sanatlar bu ülküye ne kadar hizmet ederlerse o kadar ölmezlik şansı kazanmış olurlar. (Altın Zincir)
- Zengin olunacaksa; köle gibi çalışmanın ne âlemi vardı ki? (Petrol!)
- Yeryüzünde zincirinden boşanmış kötüler de var, insan suratlı iblisler. (Patron)
- Yaratılışı böyleydi; dünyanın adaletini, yıkımın ve ölümün dal budak saldığı bir hayatın yaşamaya değer olup olmadığı sorgulamıyordu. (Şikago Mezbahaları)
- Bu insana dünyanın en dikkat çekici dili verilmişti. Hayatın her türlü fırsatından altın gibi, kor gibi parlak, muhteşem sözler döküyordu; yazdığı her şeyi şiirsel büyüsü ile nurlandırıyordu. Doğanın ona verdiği bu yetenek onun mutluluğuydu, fakat aynı zamanda bir tehlikeydi, çünkü onu düşünme zorunluluğundan alıkoyuyordu. Bu bizim için de tehlikedir, çünkü büyüler aldatır. Ama bir kez kendinizi zorlayarak düşünün ve sorun: Büyük ozanın ifade ettiklerinin gerçek değerleri nedir? O zaman anlayacaksınız ki fikirlerinin çoğu bayağı, bir çoğu zevksiz ve ucuz, bir çoğu da zamanının ve sınıfının yontulmamış aciz yargılarından ibarettir. (Altın Zincir)
- İşi çabuklaştırmak için bundan daha basit bir yöntem bulunmuş değildi hiç o zamana kadar. Manivelanın kolu azıcık çevrildi mi, işçiler de hızlanırlardı. Görünmez bir vergiydi bu, tüketicinin farkına varmaksızın ödediği gümrük resmi gibi. İşçi ne kronometre tutabilir ne de bir saat içinde önüne gelen arabaları sayabilirdi. Zincirin hızını ayarlayan adam durumu bildirse bile, işçi yine bir şey yapamazdı buna karşı. Eğer bu hıza dayanma gücü yetmiyorsa, ondan daha güçlü bir düzine insan yerini kapmak için dışarda bekliyordu. Çenenizi kısın ve ne söyleniyorsa yapın. İşte o kadar! (Sanayi Kralı)
- "Tek bildiğim, bu grev savaşını kaybetmelerine neden olmama asla izin vermeyecekleri. Yarın güneş doğacağına ne kadar eminsem, beni durdurmanın bir yolunu bulacaklarına da o kadar eminim!" (Petrol!)
- Ben hayattaki en önemli şeyin altın ve zenginlik olduğunu sanırdım. Oysa yanılmışım... (Kral Midas)
- Roma konusunda çok şey bilenler çoğunlukla kapitalist Amerika'yı iyi bilmezler. Oysa ki dünyada birbirine o kadar benzeyen iki uygarlık daha yoktur. Ben bütün bir kitap yazıp Amerikan ozanlarının, devlet adamlarının ve gazetecilerinin sözlerini Romalı eşlerininki ile karıştırabilirdim. Bu sözleri yakından tanımayanlar hangisinin kime ait olduğunu anlamazlardı. (Altın Zincir)
- Yoksul çocukları, kaçırılmaktan yana tam bir güvenlik içinde oynayabilirlerdi sokakta. Hele o günlerde, eğer onlara yiyecek verileceğinden emin olsalar, birçok ana baba çocuklarının kaçırılmasına yok diyemezdi. (Patron)
- Balzac tasvirlerinde "ikbalperestleri" yani; şeref, namus ve doğruluk pahasına servet yapan adamları tercih eder. Bu insanlara hayrandı çünkü kendisi de onlardandı. Artık olgun bir adam olarak, 'zengin' bir Polonyalı kadınla evlenmek isterken kız kardeşine yazdığı mektupta bu evlenmenin kendisi için ne demek olduğunu anlatır. Bu mektupta kullandığı dil ortağıyla müzakere eden bir pezevengin dilini hatırlatır. Eveline Hanska ile ilişkisi ona "büyük aleme giriş" ve "iktidara varış" sağlayacakmış! (Altın Zincir)
- …insanın kendi başının çaresine bakması gerektiğini, sırtınız yere gelirse çığlıklarınızı kimsenin duymayacağını bilecek kadar da görmüş geçirmiş biriydi. (Şikago Mezbahaları)
- Başları öne eğikti ama korkunç bir anlam vardı duruşlarında. (Jimmie Higgins)
- İster yukarıdan bak ister aşağıdan, dünya güzel görünür! Polis çürümüştür, politika oyunu bir mezattan başka şey değil. Peşin para ile herhangi bir kimseyi, herhangi bir şeyi satın alabilirsin. (Sanayi Kralı)
- Domuzların çığlıkları dışında her şeylerini kullanırlar. (Şikago Mezbahaları)
- Herkes kendini şampiyon sanır, bisikletle kimse beni geçemez diye eser savururdu. Ve işte şimdi, motorlu arabalar da katılıyordu rekabete. Hem bunlar bisikletten daha çok daha hızlı, daha tehlikeli ve daha etkileyiciydi. Mekanik dalında çalışan genç işçiler kontağı, transmisyonu soğutma sistemini öğreniyorlar, hep bunlardan söz ediyorlardı. Bu yeni sanayinin çok gelişeceği fikri üzerinde birleşiyorlardı. Ve şehre dönerken Abner’in kafasına bir soru takıldı: “Acaba Bay Ford beni yanına almaz mı?” (Sanayi Kralı)
- Yeni modellerinin mükemmelliği ve satışların artacağından emin bulunması nedeniyle on-on iki bin yeni işçi alacağını ilân ettiriyor, gazetelere de yazdırıyordu. Dürüst iş miydi bu? Bunun üzerine, bedava ekmek kuyruğunda bekleşen, geceleri barınaklar sığınan bütün yersiz yurtsuz zavallılar, o kış kıyamette üstü açık marşandiz vagonlarında yolculuk eden bir sürü işsiz, yığınlar halinde Red River’e akın ettiler. Sonra, fabrikanın parmaklıkları önüne vardıklarında, karşılarında otomobil Kralının “Kiralık adamlarını” buldular. Bunların ellerinde cop, ceplerinde tabanca vardı; personele mensup oldukları hakkında bir belge gösteremeyen herkesi coplarla geriye püskürtüyorlar, içeri girmeye uğraşanlar fazla kalabalık olunca da üzerlerine buz gibi basınçlı su sıkıyorlardı hortumlarla. Bu da mı dürüst davranıştı? İnsanları kendisinden uzaklaştırmak için en berbat gangsterleri kullanmak da aşırı popülerliğin garip bir sonucu olsa gerekti! (Sanayi Kralı)