Taner Timur kimdir? Taner Timur kitapları ve sözleri
Türk Akademisyen, Tarihçi, Yazar Taner Timur hayatı araştırılıyor. Peki Taner Timur kimdir? Taner Timur aslen nerelidir? Taner Timur ne zaman, nerede doğdu? Taner Timur hayatta mı? İşte Taner Timur hayatı...

Tam / Gerçek Adı: Prof. Dr. Taner Timur
Doğum Tarihi: 7 Ekim 1935
Doğum Yeri: Sivas, Türkiye
Taner Timur kimdir?
1958 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Anayasa Hukuku kürsüsünde asistan olarak akademisyenlik hayatına başladığı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde 1968 yılında doçentliğe, 1979 yılında ise profesörlüğe yükseldi. Akademisyenlik yıllarının başlarında bir süre Yön dergisinde yazıları yayınlandı. 1962-1964 yılları arasında Rockefeller bursuyla gittiği Paris'te çalışmalarına devam etti. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ndeki atmosferin yetişmesinde önemli payı olduğunu vurgulamış ve o dönemde takip ettiği Forum dergisinden dolayı kendisini "Forumcu" olarak nitelemiştir. 12 Eylül Darbesinden sonra görevinden istifa ettikten sonra çalışmalarını Fransa'da sürdürdü. 1992 yılında eski görevine dönen Timur, 2002 yılına emekli olana kadar buradaki görevini sürdürdü.
Taner Timur, 32. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nın Onur Yazarı olarak belirlenmiştir.
Taner Timur Kitapları - Eserleri
- Türk Devrimi Ve Sonrası
- Mutlak Monarşi ve Fransız Devrimi
- Devrimler Çağı
- AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi
- Türkiye'de Çok Partili Hayata Geçiş
- Marx-Engels ve Osmanlı Toplumu
- Türkler ve Ermeniler
- Felsefi İzlenimler
- İslam, Laiklik ve Aydınlanma Savaşı
- Marksizm, İnsan ve Toplum
- Osmanlı Toplumsal Düzeni
- Osmanlı Kimliği
- Habermas'ı Okumak
- Felsefe, Toplum Bilimleri ve Tarihçi
- Popülizm Dalgası Sivil Darbeler ve Osmanlı Hülyası
- Türkiye, Ortadoğu ve Mezhep Savaşı
- Osmanlı Çalışmaları
- Osmanlı Türk Romanında Tarih, Toplum ve Kimlik
- Sürüden Ayrılanlar
- Türkiye Nasıl Küreselleşti?
- Yakın Osmanlı Tarihinde Aykırı Çehreler
- İslam, Laiklik ve Aydınlanma Savaşı
- Küreselleşme Ve Demokrasi Krizi
- Gezi'yi Soldan Kavramak 18 Brumaire'den Taksim Direnişi'ne
- Toplumsal Değişmeler ve Üniversiteler
Taner Timur Alıntıları - Sözleri
- ''Herkesin kendine göre bir 'gerçek İslam'ı' var. Ve kimilerinin de eli çabuk; hemen silahına gidiyor. Ölen ölüyor ve bizler de meydanlarda toplanıyor, slogan atıyoruz...'' (AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi)
- Bilim, kesin ve yerleşmiş bir öneriler sistemi ya da son bir duruma doğru düzenli şekilde ilerleyen bir sistem değildi. (Felsefe, Toplum Bilimleri ve Tarihçi)
- Ermeni prensi Senekerim XI. yüzyılın başlarinda Türklerle ilk defa karşılaşınca korku ile Incile sarılmiş ve kendini teselli edecek cümleler aramıştı. Malazgirt savaşından birkaç yıl önce görülen bir kuyruklu yıldız da Bizans'lar tarafından kötüye yorulmuştu: Türkler geliyorlardi. (Osmanlı Toplumsal Düzeni)
- Türkiye'de gerçek lâikliğin hukuki temelleri, Türk Devrimi bağlamında, 1923-1926 yılları arasında saltanat ve hilafetin kaldırılması, eğitimin birleştirilmesi ve Medeni Hukuk'un kabulü ile atılacaktır. Bununla beraber, Batı'da lâiklik yüzyıllar süren sınıfsal ve ideolojik kavgaların ürünü olmuştu. Bu temellerden yeterince beslenmeyen lâiklik tecrübeleri -son yıllarda Türkiye'de yaşanan krizin de gösterdiği gibi- sağlam temellere oturmuş sayılamaz. Aynı şekilde, sosyal ve felsefi plandaki kazanımlar da pozitif hukukla garanti altına alınmadığı sürece bir ülkede lâikliğin gerçekleştirildiği iddia edilemez. (İslam, Laiklik ve Aydınlanma Savaşı)
- Adına ne denilirse densin, tüm savaşlar para ile, üstelik giderek artan para ile yürütülür ve bu paralar da vergiyle ve verginin artık toplanamadığı durumlarda da borçlanma ile sağlanır. (Mutlak Monarşi ve Fransız Devrimi)
- ''AKP mutlaka bir gün Gezi cinayetlerinin ve 17 Aralık yolsuzluklarının hesabını verecek. Ve sonunda da dağılıp tarihe karışacak...'' (AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi)
- Magna Carta, suçlanan bireylerin mutlaka hakim huzuruna çıkarılarak yargılanmaları gerektiğini söylüyordu ve bu yapılmadan kimsenin hiçbir keyfi muameleye uğramayacağını kural haline getiriyordu... Ne var ki Magna Carta bu kuralla sadece "özgür insanları" dikkate almış, milyonlarca serfi bu korumanın dışında tutmuştu. (Mutlak Monarşi ve Fransız Devrimi)
- Çobanlık deyip hafife almayın; çobanlığın felsefesini anlamayan, onun psikolojisini yaşamayan insan yönetemez. Ben de bir çobanım. (Popülizm Dalgası Sivil Darbeler ve Osmanlı Hülyası)
- Osmanlı yenileşme hareketlerinin başını çekenler, Batı'da olduğu gibi burjuva sivil toplumunda ya da Habermas'ın daha özgül bir alan olarak betimlediği özerk kamusal alanda yer almıyorlardı. Bunlar genellikle devlet memuru statüsünde olan kimselerdi ve temel kaygıları da "Devlet'i kurtarmak" idi. Oysa "Devleti kurtarma" gibi bir ön-kabul Aydınlanma düşüncesine tamamen yabancıydı. (Marx-Engels ve Osmanlı Toplumu)
- İslamcı şair koyu bir Yahudi düşmanıydı; Yahudileri Kanuni’den itibaren Osmanlı çöküşünün başlıca aktörleri arasında görüyordu ve Hitler’i Abdülhamit ve Menderes gibi en sevdiği şahsiyetlerle birlikte anmakta bir sakınca görmüyordu. Gerçekten de N. Fazıl’a göre Yahudilerin en çok korktukları şahıslar “Abdülhamit ve Hitler’den ibaret kalmıştı” (Başmakalelerim, 3; s. 214). Aynı şekilde, 1954 seçimlerinden sonra da DP’nin gurura kapıldığını söylüyor ve “gururu olmasa ve hadiselerin iç mimarisi içinde kendi zaafını seçebilecek bir duygusu olsaydı, Hitler’in batmasına imkân var mıydı?” diye soruyordu. (Başmakalelerim, 1; s. 256). (AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi)
- Orleans Dükü bu toplantının legal olmadığını söyledi. Fakat kralın yanıtı kısa ve kesin oldu: "Legaldir; çünkü ben öyle istiyorum!" (Mutlak Monarşi ve Fransız Devrimi)
- Protestan hareketi aslında dinden uzaklaşma değil, tam aksine insanları dine daha içten bağlarla bağlama hareketi olarak doğdu. Bunun yolu da Luther'e göre, insan ile Tanrı arasındaki yozlaşmış aracıları devreden çıkarmak, herkesin Kutsal Kitap 'ı doğrudan okumasını sağlamaktı. Böylece kolektif otoriteye yani Kilise' ye olan inanç kırılacak, buna karşılık kişisel inancın otoritesi yeniden kurulacaktı. (Mutlak Monarşi ve Fransız Devrimi)
- Faşist rejimler, ulusal kültür ve gelişme düzeylerine göre değişen renklere bürünseler de bazı genel özellikler taşır. En genel hatlarıyla, faşizm, demagog ve karizmatik liderlerle sürü psikolojisi içindeki yığınların bulaşmasına dayanır. Faşizmin tutarlı bir dünya görüşüne ihtiyacı yoktur; onun sadece düşmanları bulunur ve en büyük silahı yalandır. (Popülizm Dalgası Sivil Darbeler ve Osmanlı Hülyası)
- "O sayede bir insana dünyaya göre vatan, oturduğu şehre göre kendi evi hükmünde görünür. " (İslam, Laiklik ve Aydınlanma Savaşı)
- "İlim ve bilhassa içtimai ilim sahasına dahil işlerde ben kumanda vermem, bu vadide isterim ki beni alimler irşad etsinler." Atatürk (Türk Devrimi Ve Sonrası)
- ''... seksen yılı aşan bir süre önce Anadolu'da verilen bu kavganın siyasal, toplumsal ve kültürel sonuçlarını günümüzde de yaşıyoruz. Yaşıyoruz, çünkü o sırada söz konusu olan şey, siyasal planla sınırlı bir iktidar devir teslimi olmanın çok ötesinde bir olguydu. Gelenek zoruyla toplumun geri, tutucu ve ruhsuz tüm ögelerini hâlâ temsil edebilen; fakat çağdaş hayat açısından anlamını tamamen yitirmiş bir sultanla; aynı toplumun ileriye dönük, zinde ve açık fikirli bütün unsurlarını temsil eden bir devrimci lider karşı karşıyaydı.'' (Marx-Engels ve Osmanlı Toplumu)
- Tarih 18 Mart’ı gösteriyordu ve o sabah Parisliler top sesleriyle uyandı. Komün Merkez Komitesi’nin ilan ettiği Manifesto, “Başkent proletaryası,” diyordu, “yönetici sınıfların yetersizlikleri ve ihanetleri karşısında durumu kurtarmak için kamu işlerinin yönetimini ele alma zamanının geldiğini anlamıştır”. Paris sokaklarında “Yaşasın Komün!” nidaları çınlıyordu. (Devrimler Çağı)
- Türkiye, tarihin hiçbir döneminde islam alemine önderlik edecek yorumcular, müçrehitler, yetiştirmedi. Kanuni zamanında bile medreselerde Arap ve İranlı alimlerin yorumları esas alınıyordu. İslamiyetten sonra Ortadoğu’daki tüm devlet yapılanmaları da ideal tiplerini İran Sasaniler modelinde buldular. Şu anda yaşadığımız toplumsal kriz bile, Arap devletlerinden çok İran İslami Cumhuriyetinde yaşananlara benzerlikler gösteriyor. (Popülizm Dalgası Sivil Darbeler ve Osmanlı Hülyası)
- 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri aslında iktidara ve parlamenter muhalefete karşı yapılmadı; esas itibariyle “parlamento dışı muhalefete”, sol-devrimci güçlere karşı yapıldı; bu arada silahlı kavgaya girmiş, adam öldürmüş ülkücüler da tutuklandı ve yargılandı. Ülkücüler kendilerini devlete yardımcı, paramiliter güçler olarak gördükleri için bunu hâlâ affetmiyorlar, hatta bu yüzden ikiye bölündü ve İslamcılığa kaydılar. (AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi)
- ...artık vatan imar istiyor, zenginlik ve refah istiyor. (Türk Devrimi Ve Sonrası)