diorex
sampiyon

Şükufe Nihal kimdir? Şükufe Nihal kitapları ve sözleri

Türk Şair, Öğretmen, Eylemci Şükufe Nihal hayatı araştırılıyor. Peki Şükufe Nihal kimdir? Şükufe Nihal aslen nerelidir? Şükufe Nihal ne zaman, nerede doğdu? Şükufe Nihal hayatta mı? İşte Şükufe Nihal hayatı... Şükufe Nihal yaşıyor mu? Şükufe Nihal ne zaman, nerede öldü?

  • 04.05.2022 14:00
Şükufe Nihal kimdir? Şükufe Nihal kitapları ve sözleri
Türk Şair, Öğretmen, Eylemci Şükufe Nihal edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Şükufe Nihal hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Şükufe Nihal hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Şükufe Nihal hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Tam / Gerçek Adı: Şükûfe Nihal Başar

Doğum Tarihi: 1896

Doğum Yeri: İstanbul

Ölüm Tarihi: 1973

Ölüm Yeri: İstanbul

Şükufe Nihal kimdir?

Şükûfe Nihal Başar (d. 1896, İstanbul - ö. 24 Eylül 1973, İstanbul), Türk şair, öğretmen, eylemci.

Türkiye’nin önemli toplumsal değişmeler geçirdiği bir dönem olan 1919-1960 yılları arasında şiir, öykü ve romanlar yayımlamış bir edebiyatçıdır.

1919’da Darülfünun’un Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü’nü bitirerek “Türkiye’de Darülfünun’dan mezun ilk kadın” unvanının sahibi olmuştur Bir çok kadın derneğinde aktif görev alan sanatçı;[2] Türkiye’de kadın özgürlüğünün ilk temsilcileri ve savunucularından birisidir.

1896 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Miralay Ahmet Bey, annesi Nazire Hanım’dır. Eğitimine özel hocalardan ders alarak başladı. Babasının memuriyeti nedeniyle ilk ve orta öğrenimine imparatorluğun değişik yerlerinde devam etti. Ortaokulu Şam’da okudu, Selanik’te özel bir okula gitti.. Arapça, Farsça, Fransızca öğrendi. Şiir yazmaya çok küçük yaşlarda başladı.

1912’de ailesinin etkisiyle Mithat Sadullah Bey (Sander) ile evlendi. Bu evlilikten bir oğlu oldu.

1916’da İnas Darülfünunu’na (Kadın Üniversitesi) girdi. Üç yıl edebiyat şubesine devam ettikten sonra son sınıfı coğrafya şubesinde okudu. Son sınıf öğrencisi oluğu 1919’da İnas Darülfünunu ile Zükur Darülfünunu’nun (Erkek Üniversitesi) birleşmesi gündeme gelmiş; kadınlara eğitimlerini isterlerse İnas Darülfünunu sınavlarına girerek tamamlama ya da erkeklerin aldığı ek dersleri vererek Zükur Darülfünunu mezunu sayılma imkanı verilmişti. Öğrencilerin çoğu İnas Darülfünun’u olmayı seçerken Şükûfe Nihal Hanım, o sene bölüm değiştirmiş olmasına rağmen erkeklerin aldığı ek derslerin sınavlarını da verdi. Böylece “Darülfünun mezunu ilk kadın” ünvanını elde etti.

Şükûfe Hanım, Darülfünun’da eğitimi devam etmekte iken eşi ile birlikte “Mekteb-i Ümit” adında bir okul kurdu ve eğitimciliğe başladı. Mezun olduğu yıl ilk şiir kitabı “Yıldızlar ve Gölgeler” yayımlandı. Kitapta yer alan şiirleri Servet-i Fünun etkisinde, aruz vezninde idi.

İlk evliliğinde yaşadığı sorunlar üzerine oğlu Necdet’i alıp eşini terk eden Şükûfe Nihal Hanım[4], devrin şairlerinin aşkları ile tanınır. Ona aşık edebiyatçılar arasında Nazım Hikmet, Ahmet Kutsi Tecer ve Faruk Nafiz Çamlıbel’in adları sayılmaktadır .

Şükûfe Nihal Hanım, ikinci evliliğini Kurtuluş Savaşı yıllarında Ahmet Hamdi Bey ile yaptı. Bu evlilikten bir kız çocuğu sahibi oldu. Savaş sırasında eşi ile birlikte Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin önde gelen isimlerinden birisi oldu. Evinde yaptığı toplantılarda kadınları milli mücadeleye destek olmaları için teşvik etti; Sultanahmet mitingi’nde Halide Edip Hanım’ın yanında durdu, Fatih mitingi’nde konuşmasıyla kalabalığı ateşledi. Cumhuriyetin ilanından sonra, kadınların siyasi haklarını kazanması için mücadele eden Türk Kadınlar Birliği’nin kurucuları arasında yer aldı. 1924’te kurulan dernek, 1935’te kendini feshedene kadar faaliyetlerini sürdürdü.

Şükûfe Nihal, 1953’e kadar İstanbul’da çeşitli okullarda çalıştı; Darülmuallimat'ta, Bezmiâalem İnas Sultanisi'nde ve Sultanisi'nde coğrafya öğretmenliği ve Nişantaşı, Kandilli ve Kadıköy Kız liselerinde edebiyat öğretmenliği görevlerini sürdürdü[6].

Bir yandan da edebî yaşamı devam eden Şükûfe Hanım; 1927’de yayımladığı “Hazan Rüzgarları”ndaki şiirlerinde aruz veznini bırakıp hece ölçüsünü kullandı. Kadın, yurt sorunları ve aşk konularını işledi. Şiirlerinin yanı sıra öyküler ve romanlar kaleme aldı. 1928 yılında “Tevekkülün Cezası” adlı öykü kitabı ve ilk romanı “Renksiz Istırap” yayımlandı. Bunları, “Çöl Güneşi”(1933) adlı romanı izledi. 1935 yılında “Finlandiya” gezi notları yayımlandı. Faruk Nafiz Çamlıbel ile olan aşkını anlattığı düşünülen[4]“Yalnız Dönüyorum” adlı romanı, 1938'de yayımlandı. 1946’da yayımlanan “Domaniç Dağlarının Yolcusu” adlı gezi notları Şakir Sırmalı tarafından “Sır” adıyla filme çekildi. Son olarak “Çölde Sabah Oluyor” adlı romanını yayımlandı. 1960’ta sayısı yediye ulaşan şiir kitaplarında cumhuriyetin “aydın” kadınlarından biri olarak Anadolu’nun geri kalmışlık sorunu üzerine şiirler yazdı.

1950’lerin sonlarında eşinden boşand.ı 1962’de İstanbul’da geçirdiği bir kaza sonucu sol ayağı sakat kaldı. 1965’te bir huzurevine yerleşti. Hayatının son yıllarına kadar Türk Kadını dergisinin yazarları arasında yer aldı.[6] 24 Eylül 1973'te İstanbul'da yaşamını yitirdi. 26 Eylül 1973 günü Rumelihisarı Aşiyan Mezarlığı'na gömüldü.

Şükufe Nihal Kitapları - Eserleri

  • Domaniç Dağlarının Yolcusu
  • Yalnız Dönüyorum
  • Yakut Kayalar
  • Yerden Göğe
  • Şükufe Nihal Bütün Eserleri 1
  • Finlandiya

Şükufe Nihal Alıntıları - Sözleri

  • Çünkü san'atkar her gün yenileşen, her gün yaratan bir ruh demektir. (Yakut Kayalar)
  • Maddi hayat vasıtalarının bolluğu, lüks ihtiyaçlarının çokluğuyla insanlar hangi saadete erdi? Bir kısım insanın bu tükenmez ihtiyacını temin için, şüphe yok ki başka bir kısım aç kaldı. Bu mavi gök altında, bu yeşil yer üstünde herkesin rahatça doyarak yaşamaya hakkı varken, bu pek mümkünken; neden bir yanda dökülüp taşan sofralar ve neden öbür yanda bir kuru ekmek bile bulamayanlar? (Domaniç Dağlarının Yolcusu)
  • Bu akşam şerefine yaktım lambalarımı, (Bu gece bayram !) dedim... Elbet yol bulup da inecektir sevgilim, Bir yıldız halesinden... Bayram bu... Sevişenler, Ana, baba, çocuklar Hep birbirini arar... Şu gurbet elde beni sen yalnız koyar mısın? Işıl ışıl salonum, Kitaplığım ve her yer... Burda dostlarımız var, Çile çekmiş san'atkar, Dünyadan kam almadan Göçüvermiş aşıklar... Senin için yanıyor lambalarım, bu gece... Başbaşa iki mısra okur da ağlaşırız, Sonra, çıldırır gibi, yine veda'laşırız... (Yerden Göğe)
  • Ya sen de olmasaydın, Beni hangi mu'cize kurtarırdı, bilmem, Varlığın dramından? (Yerden Göğe)
  • “Hiç sönmem, sanırdım. Bulutta düğün var deseler , tırmanıp çıkmak isterdim ; meğer insan nasıl da kendinden geçermiş!..” (Domaniç Dağlarının Yolcusu)
  • "Başımı öyle bir kola dayamak istiyorum ki, o kolun bende hiç kötü hatırası olmasın. Başucumda öyle bir ses istiyorum ki, bana hiç yalan söylememiş, beni hiç aldatmamış olsun..." (Yalnız Dönüyorum)
  • Hayattan neler umduk... O günlerde çocuktuk... (Yerden Göğe)
  • Hayat ne güzel! Ruhum, kayıtsız, hür, köklerini bulmıya başlıyor. Sonra içimde bir korku: İnsan ellerinden, insan gözlerinden ürküyorum. Beni yine zincirlerler mi diye... (Yakut Kayalar)
  • Burada yaşayan Ve ölen insan, Dünyanın ne tadı, ne de yasında.. Öyle yabancı ki şu kainata, O kadar bağsız ki belli hayata...! (Şükufe Nihal Bütün Eserleri 1)
  • Senden güzel olsa da Var mı sevmek ümidi? (Yerden Göğe)
  • Bir zindana attılar, Kapıyı kapattılar, Kimseler sezemedi, Zindanda bir ışık var... İnsanlar orta yerde, Gözleri perde perde... Çaldılar, nesi varsa... Işık büyük, kapı dar, Işığı çalamazlar!.. Toprak tüy kadar rahat, Gökler önünde kat kat Zindandaki suçlunun... Zindanda bir suçlu var, O, herkesten bahtiyar... (Yerden Göğe)
  • Aynanın karşısına geçiyorum, görüyorum ki eskisi gibi iki gözüm, iki kaşım, ağzım, burnum var. Saçlarım var. Aptal aptal kendimi muayene ediyorum, ben benim amma, benden giden bir şey var... Benden giden birçok şey var. Benden giden bütün bir ruh var... Gülemiyen, ağlayımayan, ses veremiyen, ses alamıyan bu kalıp artık ne işe yarıyacak!. (Yakut Kayalar)
  • Yürüyelim, ecdadımız bu yolda yürüdü. Şu toprakta nice aslan kemikleri çürüdü... Vatan aşkı gayri bizim sinemizi bürüdü. Yastığımız mezar taşı, yorganımız taş, kar olsun; Ben bu yoldan döner isem namus bana ar olsun!.. (Yalnız Dönüyorum)
  • - Söylemez misiniz bana, niçin bedbahtsınız? - Bunu size kim söyledi? - Siz. - Ne zaman? - Sizi gördüğüm dakika. - Ben kimseye bir şey söylemedim. - Hakkınız vardı, kimseye bir şey söyliyemezdiniz, çünkü... - Evet? - Çünkü beyhunde söylemiş olacaktınız, bunu siz de biliyordunuz. Söyliyeceğinizi anlıyacak olsalardı sizi bedbaht etmezlerdi. (Yakut Kayalar)
  • Kırlara açıldık, bizi kuş sesleri karşıladı. Ağaran tepelerden altın günün selamını aldık. Kâbe yolunda gibi huzurla dağlara yükselmeye başladık (Domaniç Dağlarının Yolcusu)
  • Bir ömrün sonunda verilecek bir hesabı olmamak, insanlığın karşısında açık alınla çıkabilmek ne eşsiz mutluluk!.. (Domaniç Dağlarının Yolcusu)
  • Bir ülke ki virane... Bir gönül ki, divane... (Yerden Göğe)
  • Köyden gelip şehirde okuduktan sonra tekrar köye dönmek istemeyenleri bu büyük şehir hastalığından korumak için, onlara kendi doğup büyüdükleri yeri yükseltmek zevki, gururu aşılanmalıdır. (Domaniç Dağlarının Yolcusu)
  • “yalnız gönlümde bir acı var, adını bulamadım kırık bir kanadım” (Şükufe Nihal Bütün Eserleri 1)
  • Bir salgın alevsin içimde bugün, Yakmaya en sönmez yerden başladın! (Şükufe Nihal Bütün Eserleri 1)

Yorum Yaz