Samim Kocagöz kimdir? Samim Kocagöz kitapları ve sözleri
Türk Romancı Samim Kocagöz hayatı araştırılıyor. Peki Samim Kocagöz kimdir? Samim Kocagöz aslen nerelidir? Samim Kocagöz ne zaman, nerede doğdu? Samim Kocagöz hayatta mı? İşte Samim Kocagöz hayatı... Samim Kocagöz yaşıyor mu? Samim Kocagöz ne zaman, nerede öldü?

Doğum Tarihi: 13 Şubat 1916
Doğum Yeri: Söke, Türkiye
Ölüm Tarihi: 5 Eylül 1993
Ölüm Yeri: İzmir, Türkiye
Samim Kocagöz kimdir?
Samim Kocagöz (d. 13 Şubat 1916, Söke - ö. 5 Eylül 1993, İzmir). Türk romancı.
1942'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. 1942-1945 arasında Lozan Üniversitesi'nde sanat tarihi eğitimi aldı. Türkiye'ye döndükten sonra bir süre İzmir Ticaret Okulu'nda edebiyat, Devlet Konservatuvarı'nda sanat tarihi dersleri verdi. Söke'de çiftçilikle uğraştı.
1950'den sonra İzmir'e yerleşti. İlk romanı İkinci Dünya 1938'de yayınlandı. Servet-i Fünun Uyanış, Ses, Hep, Bu Topraktan, Vatan, Fikirler, Yenilikler, Yeditepe gibi dergilerle Demokrat İzmir gazetesinde yayınlanan öyküleriyle bilinir.
1950'de Yeni İstanbul gazetesi ve New York Herald Tribune gazetesinin ortaklaşa düzenlediği Dünya Hikâye Yarışması'nda "Sam Amca" öyküsüyle birincilik kazandı.
Gözlemlere dayanarak köy ve kasaba insanlarının sorunlarını, günlük yaşamlarını ve duygularını yalın bir dil ve gerçekçi tutumla yansıttı. Ölümünden sonra adına bir öykü ödülü kondu.
2006-2007 tiyatro sezonunda 50. Yılını yaşayan İzmir Devlet Tiyatrosu, yazarın hemen hiç bilinemeyen "Islak Ekmek" adlı oyununu repertuvarına aldı.
Samim Kocagöz Kitapları - Eserleri
- Kalpaklılar
- Doludizgin
- Onbinlerin Dönüşü
- İzmir'in İçinde
- Yılan Hikayesi
- Mor Ötesi
- Nabi’nin Park Kahvesi
- Tartışma
- Eski Tüfek
- Bütün Öyküler
- Bir Çift Öküz
- Sam Amca
- Eski Toprak
- Baskın
- Gecenin Soluğu
- Roman ve Yazarlık Onuru
- Cihan Şoförü
- Yağmurdaki Kız
- Yolun Üstündeki Kaya
- Zar Kanat
- Bir Karış Toprak
- Mor Ötesi / Simon Pepeta
- Alandaki Delikanlı
- Ahmet'in Kuzuları
- Bu da Geçti Yahu
Samim Kocagöz Alıntıları - Sözleri
- ... babamım dilinden düşmeyen, kasabalıların bulutlar için söylediği bir tekerlemesi vardı ki benim de dilime dolandı: 'Bulut gider Aydın'a, bak sen işine kaydına; bulut gider Ada'ya, sen gir kapan odaya!' (Nabi’nin Park Kahvesi)
- Dünya yüzünde iyi yürekli, zeki insan olmak bile, toplumlara yön vermek için yeterli değildir ve diyeceğim ki, bir politikacı istediği kadar inanmış adam olsun, içinde yaşadığı toplum, onun inançlarına uygun olgunluk ve hazırlıkta değilse, hiçbir şey yapamaz... (Onbinlerin Dönüşü)
- ... istiklal davamıza ihanet edenler, Mustafa Kemal Paşa'nın zafer çelenklerinin üstüne oturup, milleti Osmanlı dönemindeki gibi yine soymaya başladılar. Osmanlıdan iliklerimize işleyen, bilinçaltımıza yerleşen huylarımızı da Mustafa Kemal Paşa, düşmanı süngüsüyle denize attığı gibi, nasıl ülkenin dışına atsın? Politik taktik ve dehasıyla dize getirdiği batılı siyasileri yendiği gibi, içimizdeki şeytanı nasıl yensin? (Nabi’nin Park Kahvesi)
- Şu memleket bir kurtulsun, bütün bir gelecek bizim... (Kalpaklılar)
- " Onlar, şehitlerimiz, bu topraklarda yattıkça, bu topraklar bizimdir." "Bizimdir" "Topraklarımıza basan düşmanların çizmelerini başlarına geçireceğiz. Hak bizimdir, bizimdir " ️ (Kalpaklılar)
- Kasabanın sessizliği içinde horozlar kıyametler koparıyordu. Bu horoz sesleri beni sabahın sersemliğinden uzaklaştırır; önümde kocaman bir gün bulunduğunu hatırlatır. (Nabi’nin Park Kahvesi)
- İnsanoğlunun en büyük sanat eserlerinden biri de, kendine göre yarattığı sevgisinin destanıdır. Her insan, yaratabildiği, hayal edebileceği kadar bir sanat eseri ortaya koyar. Bu da aşkıdır. (Onbinlerin Dönüşü)
- Biliyorsunuz, biz burada misafir sayılırız. Halk bizi istediği müddetçe , severse oturacağız. Yunanlılar gibi zorbalık edecek değiliz. Bu sözlerim , İtalyan hükümetinin de düşüncelerini ifade eder. (Doludizgin)
- Bize BÜROKRATLAR, her seferinde 'Kalkın Ey Ehli Vatan!' diyorlar; hepimiz ayağa kalkıyoruz. Sonra da ONLAR, hemen kalktığımız yere oturuveriyorlar... Bizler de hemen her seferinde ayakta kalıyoruz! Bir türlü halkla birleşme, işçi ile bütünleşme yolunu, olanağını bulamadık, başaramadık. (Tartışma)
- "Buralarda adettir; büyük toprak sahipleri, köylüye topraktan başka tohum, bütün yıl yetecek ürün alıncaya dek dayanma _yiyecek, içecek, tarlaya bakım masrafı- verir; buna karşılık köylü de, bir çift öküzü ile tarlada çalışır, sürebildiği denli toprak sürer, ürün kalkınca kazanca ortak olurdu." (Bütün Öyküler)
- Bakın şu şehrin damlarında yuva kuran leyleklere. Evlerin saçaklarındaki kumrucuklara: Ekmek belâsına bizler gibi sağa sola uçuşur dururlar. Ama onların hali bizden iyi. Geçimlerinin yeri yöresi belli... (Yolun Üstündeki Kaya)
- " Sizi, Müjgan Hanım" dedi, "memleketim kadar, Türkiye kadar sevdim. İnanınız" (Kalpaklılar)
- Aradan yıllar geçti. Ondan kalan kitapları karıştırırken sırrını çözdüm. Kafamdaki soruların karşılığını buldum. (Nabi’nin Park Kahvesi)
- ''Milletin malı, millete gerek arkadaşlar!'' ''Allah'ın emri, Mustafa Kemal Paşa'nın kavli bu: Hak milletindir! dayanın kardaşlar!'' (Doludizgin)
- (Türkiye bugün, sosyalist bir mücadele yapacak aşamada değildir. Türkiye'nin feodal yapısı ve yarı-bağımlı olması, buna engeldir. Öyleyse önce, anti feodal ve anti emperyalist mücadele verilmelidir. İlk sorun demokratik özgürlüklerin ve bağımsızlığın sağlanmasıdır. Sosyalizme ancak bu aşamaya geldikten sonra geçilecektir. Anti - emperyalist mücadele, devrimci eylemin «milli» olmasını gerektirir. Bu nedenle anti - emperyalist mücadeleye, işçi sınıfından başka bütün öteki «milli» güçler de katılacaklardır. Sınıflararası bir ittifak, bir güçbirliği söz konusudur.) (Tartışma)
- "Biz halkımızdan bu denli koptuk mu? Hani Haziranda tankların üstünden atlayan işçi kardeşlerimiz? Hani bizi destekleyen köylülerimiz? Hani partili, partisiz aydınlarımız!..." (Tartışma)
- "İktidarın maşaları, kendisi de ya, illa bilimcilerle, sanatçılarla uğraşacak. Kitaptan, yazıdan ödleri kopuyor." " Ee.. hak veririm, neden korkacaklarını biliyorlar. Hiç olmazsa bu denli akılları var." (İzmir'in İçinde)
- ''Daha neler kaldıracağız... Ali Kemal namussuzu istediği kadar Peyâm-ı Sabah gazetesinde bir yerlerini yırtsın. ''İki buçuk baldırı çıplak Anadolu'da isyan etmiş diye yazıyor ya... Görür o iki buçuk baldırı çıplağı...'' (Doludizgin)
- Demek çıban, yara sandığımızdan da derin, büyük. Bizim kuşağın çoğunlukta olan namuslu kişileri, Balkan denildi dövüştük; seferberlik denildi, koştuk; İstiklal Harbi deyince, canımızı ortaya koyduk. (Nabi’nin Park Kahvesi)
- ''Söyle Hasan oğlum,'' dedi, ''söyle Kumandan'a biz ne Yunan'ı ne de İtalyan'ı istiyoruz... İyi anlat.'' (Doludizgin)