Şadi Eren kimdir? Şadi Eren kitapları ve sözleri
Prof. Dr. Şadi Eren Şadi Eren hayatı araştırılıyor. Peki Şadi Eren kimdir? Şadi Eren aslen nerelidir? Şadi Eren ne zaman, nerede doğdu? Şadi Eren hayatta mı? İşte Şadi Eren hayatı...
Doğum Tarihi: 1962
Doğum Yeri: Manisa
Şadi Eren kimdir?
Şadi Eren, 1962 Manisa/Gördes doğumlu. 1981 - 1986 tarihleri arasında Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde okudu. 1988 - 1992'de Diyarbakır Merkez İmam-Hatip lisesinde meslek dersleri öğretmeni olarak çalıştı. 1989 - 1994 yılları arasında, öğretmenlik görevi yanında, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Tefsir alanında " Kur' an'da Gayp Bilgisi " isimli doktora çalışması yaptı. 1992 - 1993 öğretim yılında Ankara'da Devlet Lisan Okulu'nda Arapça kursuna devam etti. 1993 - 1994 öğretim yılında Anakara/Çamlıdere İmam-Hatip Lisesinde meslek dersleri öğretmeni olarak görevde bulundu. Kasım 1994'de Erzincan İlahiyat Meslek Yüksek Okulunda Tefsir alanında Yardımcı Doçent, Kasım 1998'de ise Doçent oldu. 2000 - 2003 yıllarında Rotterdam İslam Üniversitesinde görev yaptı. Evli ve üç çocuk babası olup, çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmış makaleleri ve basılmış eserleri vardır.
Şadi Eren Kitapları - Eserleri
- Güzel Konuşmanın Sırları
- Kur'an Işığında Beden Dili
- Hz.Ali Diyor Ki
- Olaylar ve Örneklerle Nefis Terbiyesi
- Adem'in Torunları
- Tartışılan Ayetler
- Olaylar ve Örneklerle İslam Medeniyeti
- Kur'an'da Gayb Bilgisi
- Elmalı'lı Hamdi Yazır'dan Tefsir Nükteleri
- Kur'an ve Toplum
- Kalp Ülkesi
- Kur'an'da Teşbih ve Temsiller
- Mesnevi-i Nuriye Üzerine Notlar
- Mesnevi'de Temsili Anlatım
- Muhakemat Notları
- Bir Zaman Yolcusu Hz. Hızır
- Delikanlı - Yiğidin Dünyası
- Ana Hatlarıyla ve Tartışılan Yönleriyle Tasavvuf
- Mesnevi Bahçesinde Tasavvuf
- Ölüme Çare
- Kur'an ve Hadis Işığında Gaybdan Haberler
- Çocuk ve Aile
- Kur'an Mucizesi
- Dua İklimi
- Risale-i Nur'dan Orijinal Tespitler
- Kur'an'ı Anlamada Farklı Yaklaşımlar
- Allah Yolunda Cihad
- Söz İncileri
- Zirvenin Adımları
Şadi Eren Alıntıları - Sözleri
- Âyet-ül Kürsi, baştan sona Allahı anlatan haşmetli bir âyettir. 745 Bediüzzaman, bu âyette on cümle ile on tevhid tabakasının isbat edildiğini söyler. Âyeti meydana getiren cümleler alt alta sıralandığında bu cümleleri rahatlıkla görebiliriz. Biz burada hem sırasıyla cümleleri yazacak, hem de kısa bir tefsirini nazara vereceğiz. وهِلااِهلاِلاِللّٰا 1-“Allah'tan başka hiç bir ilâh yoktur.” İbadete layık olan ancak O’dur, bir başkası asla ibadet edilmeye ehil olamaz. مويقلاِىحلا 2-“O, Hayy - Kayyum’dur.” Allah Hayy’dır, bilmesi ve güç yetirmesi ve daha diğer sıfatları O’nun Hayy olmasıyla alâkalıdır. 746 Kayyum, dâimî olandır. Kıyam, mahlûkatın tedbiri ve muhafazası, Kayyum ise bütün varlıkların tedbirini gören, onları kollayıp gözeten demektir. ِمونِلاوِةنسِهذخاتِلا 3-“O’nu ne bir uyuklama tutar, ne de bir uyku.” Âyette geçen “sine” (uyuklamak), uyku öncesi görülen gevşekliktir. Nevm, uyku anlamındadır. Uykuda beyin kasları gevşer. Âyette “O’nu ne bir uyuklama tutar, ne de bir uyku” derken, normalde “O’nu ne bir uyku tutar, ne de bir uyuklama” denmesi gerekirken önce uyuklamanın geçmesi, bunların tertibine göredir. Yani, önce uyuklama olur, ardından uykuya geçilir. Bu cümle, Allahın mahlûkata benzemesini nefyeder. Ayrıca O’nun Hayy ve Kayyum oluşunu da tekid eder. Çünkü uyuklayan veya uyuyan yarı ölü gibidir, koruma ve tedbirini görmede noksandır. Bundan dolayı hem burada, hem bundan sonraki cümlelerde atıf kullanılmamıştır. ِضرلااِىفِاموِتاومسلاِىفِامِهل ِ 4-“Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur.” Bu ifade Allahın Kayyum oluşunu ortaya koyar ve bununla ulûhiyette tek olduğuna bir delil getirir. “Göklerde ve yerde ne varsa” ifadesi bunların hakikatine dâhil veya hariç bunlarda ne varsa hepsini içine alır. ِهنذابِلااِهدنعِعفشيِىذلاِاذِنم 5-“İzin vermesi dışında, Onun huzurunda kim şefaat edebilir?” Bu ifade Cenab-ı Hakkın şanının büyüklüğünü beyan eder. Hiç bir şey O’na müsavi veya O’na yakın bir kuvvette değildir. O’nun dilediğini yapmasına hiç bir şey engel olamaz. Bırakın hasım olarak karşısına çıkıp iradesine engel olmak, şefaat ve talep yoluyla da dilediğini yapmasına engel olmak söz konusu değildir. ِمهفلخِاموِمهيدياِنيبِامِملعي 6-“O, onların önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir.” Allah onların hem öncelerini, hem sonralarını bilir. Hem dünya, hem ahiret işlerini bilir. Onların hem hissettiklerini, hem de akıllarından geçenleri bilir. Hem idrak ettiklerini, hem de idrak etmedikleri şeyleri bilir. ِءاشِامبِلااِهملعِنمِءىشبِنوطيحيِلاو 7-“Onlar ise, O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar.” Onlar, Allahın malumatından Onun insanların bilmesini istediğinden daha fazlasını bilemezler. Bu ifadenin öncesine atfedilmesi şundandır: Allahın insanların hem önlerindeki hem arkalarındaki her şeyi bilmesi, O’nun birliğine delâlet eden zâtî ve tam ilmine delalet eder. ِضرلااوِتاومسلاِهيسركِعسو 8-“O'nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kuşatmıştır.” Kürsî kelimesi aslında, üzerine oturulan şeydir. Bu ifade, Allahın azametini bir tasvîrdir ve “Allah'ı hakkıyla takdir edemediler. Hâlbuki yeryüzü kıyâmet gününde bütünüyle O’nun kabzasındadır. Gökler de O’nun sağ elinde dürülmüştür” 747 âyeti gibi mücerret bir temsildir. Allahın kürsisinin, O’nun ilim ve saltanatından bir mecaz olduğu da söylenmiştir. Bu mana, âlim ve hükümdarın kürsisi olmasından hareketledir. امهظفحِهدؤيِلاو 9-“Onları korumak O'na güç gelmez.” Göklerin ve yerin korunması Allaha ağır gelmez. ِميظعلاِىلعلاِوهو 10-“O, Aliyy - Azîm’dir.” O, Aliyy’dir, benzeri ve şeriki olmaktan yücedir. Azîm’dir, O’na nisbetle masivası (Allah dışında her şey) hakirdir, küçüktür. Bu âyet, başlıca İlâhiyat meselelerine şümullüdür. -O Allah vardır ve ulûhiyette birdir. -Hayat ile muttasıftır. -Bizâtihi var olup başkası için de mucittir. Çünkü Kayyum, bizâtihi kâim, başkası için de mukîm olandır. -Bir mekânda bulunmaktan ve âleme hulûl etmekten münezzehtir. -Değişme ve yorulmadan müberradır. -Ruhlara arız olan durumlar O’na arız olamaz. -Mülk ve melekûtun sahibidir. -Asıl ve füru’nun, yani hem kök, hem de bundan dallananların yoktan yaratıcısıdır. Şiddetli bir yakalayış sahibidir. - İzin vermediği O’nun huzurunda şefaat edemez. -O, her şeyi bilir, açık olanı da bilir, gizli olanı da. Küllî olanı da bilir, cüzî olanı da… -Saltanat ve kudreti geniştir. -Hiç bir meşakkatli şey O’na zor gelmez, hiç bir durum O’nu meşgul etmez. -İdrak edilmekten yücedir. -O, hiç bir fehmin ihata edemeyeceği tarzda azîmdir. Bundan dolayı Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Kur’anda en büyük âyet, âyete’l- kürsidir. Kim onu okusa, Allah bir meleğe diğer gün aynı saate kadar o kimse için hasenat yazmasını, seyyiatını ise silmesini emreder.” (Kur'an Mucizesi)
- Vicdan bile duymaz çıkmazsa bir âhı. Sessiz kölelerdir yaratan binbir İlahı! (Delikanlı - Yiğidin Dünyası)
- Seyyid Kutub şöyle der:" Şüphesiz bu günler, bizim bildiğimiz günler cinsinden değildir. Çünkü alem yaratılmadan önce ne güneş vardı, ne de ay." Kur'an'da bin ve elli bin senelik zaman dilimlerinden bir gün olarak bahsedilir. (Tartışılan Ayetler)
- "Ömrün yarısı boşa geçer, yarısı da boşa geçen ömre ah vah etmekle geçer." (Delikanlı - Yiğidin Dünyası)
- Bediüzzaman, bu kısımda insanın felsefe ve hikmetinin iki görüşüne yer verir: Felsefe, 1- Dünyaya sabit bakar. 2-Varlıkların mahiyetlerinden, özelliklerinden ayrıntılı bahseder, Allaha karşı vazifelerinden pek bahsetmez, bahsetse de kısaca bahseder. Âdeta kâinat kitabının yalnız nakış ve harflerinden bahseder, manasına ehemmiyet vermez. Buna mukabil Kur'an ise, 1-Dünyaya geçici, akıcı, aldatıcı, seyyar, kararsız, değişken olarak bakar. 2-Varlıkların mahiyetlerinden, maddî özelliklerinden kısaca bahseder. Fakat Allaha ait vazifelerinden, Onun isimlerine ne vecihle ve nasıl delalet ettiklerinden ve Allahın tekvini emirlerine karşı boyun eğmelerinden ayrıntılı söz eder. (Kur'an Mucizesi)
- "Kelamdan maksat, ifade-i meramdır" denilir. Bu hakikatten gafil nice kelam veya kalem erbabı, bilmece gibi ifadeler kullanmayı hüner zannetmektedirler. Halbuki asıl hüner sözün anlaşılır olmasıdır. (Güzel Konuşmanın Sırları)
- ... yaptığı hırsızlığa gerekçe olarak “şartlar beni hırsız yaptı” diyen biri, şu soruya cevap aramalıdır: “Peki, aynı şartlar niye başkalarını hırsız yapmadı!” (Kur'an Işığında Beden Dili)
- Her sahada ihtisasa müracaat edilen bir dünyada yaşıyoruz. Öyle ki, bir göz doktoruna kulakla ilgili bir hasta gelse. "benim branşım değil" diyebildiği halde, nedense dini konularda aynı hassasiyet gösterilemiyor; bilen de, bilmeyen de konuşuyor. Daha kuranda kaç sure olduğunu bilmeyenler, kuran hakkında ahkam kesiyorlar. Halbuki, hamdi yazır'ın dediği gibi, "kurandan bahsetmek isteyenler, onu hiç olmazsa harekesiz olarak yüzünden okuyabilmelidirler" (Elmalı'lı Hamdi Yazır'dan Tefsir Nükteleri)
- Özellikle Bâtını akımların Kur'an lafızlarını rastgele kullanmaları, kendilerine tabi nice insanı Kur'an'ın gerçek anlamından uzaklaştırmıştır. Zira onlara göre namaz bir duadır; zekât, temizlenmektir; oruç;sır tutmaktır... (Tartışılan Ayetler)
- Hoştur bana senden gelen. Ya gonca gül, ya da diken. Ya hil'atu, ya da kefen. Narın da hoş, nurun da hoş. (Mesnevi'de Temsili Anlatım)
- "Vatan sevgisi imandandır" (Mesnevi'de Temsili Anlatım)
- “De ki: Allah size üstünüzden veya ayaklarınızın altından bir azap göndermeye veya sizi grup grup birbirinize düşürmeğe ve kiminizin şiddetini kiminize tattırmaya da kadirdir."(Enam,65) Kur'anın ibareleri, pek çok manalara kapı açacak zenginlikte gelmiştir. Mesela ayette geçen "üstten ve alttan gelebilecek azap" olarak, -üstten taş, alttan çöküntü; -üstten kötü idareci, alttan ayak takımının musallat olması;95 -üstten rüzgâr, alttan sel felaketi;96 -üstten Nuh kavminde olduğu gibi helak edici bir su, Ebrehe ordusunu helak eden ebabil kuşları gibi felaketler, alttan ise deprem kuraklık gibi musibetler nazara verilmiştir. 97 Bu gibi açıklamalara bakıp da ”acaba Allahın muradı hangisidir?” diye tereddütte kalmak uygun değildir. Hamdi Yazır'ın da dediği gibi, “ ayet hepsine muhtemildir."98 (Tartışılan Ayetler)
- "Her hakikî hasenet gibi cesaretin dahi menbaı, imandır, ubudiyettir. (Delikanlı - Yiğidin Dünyası)
- Seyyid Kutub, âyetin yorumunda şöyle der: "Bütün beşerî sistemlerde insanların bir kısmı bir kısmını Allah yerine rab edinir. Bu durumu hem en ileri demokrasilerde, hem de en ilkel diktatörlükler-de görmek mümkündür. Çünkü rububiyetin ilk vasfı, insanların ona ibadet etmesi (boyun eğmesi) hakkıdır... Başkalarını kendi kanunları, değer ölçüleri ve tasavvurlarına boyun eğdirenler, muhatapları her ne kadar onlara rükû ve secde etmeseler de, onların "min dûnillah" rableri olurlar. (Kur'an Mucizesi)
- Bilgi çağında Müslümanlar yeterince okumuyorsa bunun vebali İslamda değil, "oku" emriyle inmeye başlayan kuranı uygulamayan mensuplarındandır. (Olaylar ve Örneklerle İslam Medeniyeti)
- وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُون۪ٓي اَسْتَجِبْ لَكُمْۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَت۪ي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِر۪ينَ۟* Oysa Rabbiniz: "Bana yalvarın ki, size karşılık vereyim; çünkü Bana ibâdet etmeyi kibirlerine yediremeyenler, yarın hor, hakir cehenneme gireceklerdir. "buyurdu. • Bu Kadar Kibirli Olmayalım Arkadaşlar! (Elmalı'lı Hamdi Yazır'dan Tefsir Nükteleri)
- Denizin derinliklerinde meydana gelen çalkantılar, dalgalar şeklinde sahile vurduğu gibi, şuuraltı dünyamızdaki hareketlilik ve faaliyet, davranışlar şeklinde kendini gösterir. (Kur'an Işığında Beden Dili)
- Nereye varırsan izzetle var. Nerede oturursan edeple otur. Bir söz söylersen hikmetle söyle, söylemezsen dinle. Kalktığında hizmetle kalk. (Olaylar ve Örneklerle İslam Medeniyeti)
- Fakat şu da unutulmamalıdır: "Duru konuşup duru yazmak için dupduru bir hayat yaşamak lazımdır." (Güzel Konuşmanın Sırları)
- tasavvufta yer alan "zikir, fikir, nefis terbiyesi" gibi esaslar, Kur'an'da çokça bahsedilen konulardır. "Yaşayan Kur'an" durumunda olan Rasulullah ise, tasavvufi hayatın en zirve tatbikini göstermiştir. (Mesnevi'de Temsili Anlatım)