Randall Collins kimdir? Randall Collins kitapları ve sözleri
Sosyolog, Yazar Randall Collins hayatı araştırılıyor. Peki Randall Collins kimdir? Randall Collins aslen nerelidir? Randall Collins ne zaman, nerede doğdu? Randall Collins hayatta mı? İşte Randall Collins hayatı...
Sosyolog, Yazar Randall Collins edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Randall Collins hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Randall Collins hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Randall Collins hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...Doğum Tarihi: 1941
Doğum Yeri: Knoxville, Tennessee, ABD
Randall Collins kimdir?
Pennsylvania Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde devam ettiği çalışmaları, siyasi ve iktisadi değişimin makro-tarihsel sosyolojisinden yüz yüze etkileşimin mikro-sosyolojisine, toplumsal çatışmadan entelektüel sosyolojisine kadar geniş bir alana yayılıyor.
Randall Collins Kitapları - Eserleri
- Dünya Felsefe Tarihinin Oluşumu
- Toplumun Keşfi
- Sosyolojide Dört Ana Gelenek
- Max Weber Bir Kılavuz
- Felsefelerin Sosyolojisi
Randall Collins Alıntıları - Sözleri
- Tarih din savaşlarında Protestanlar ve katoliklerin propagandasını yazma taleplerinin baskısı altında kaldı . (Sosyolojide Dört Ana Gelenek)
- Bireyin özgünlüğü, sosyal yolun özgünlüğüdür. (Dünya Felsefe Tarihinin Oluşumu)
- Demokrasinin kötüIükIerinden birisi sevsen de sevmesen de seçtiğin insana katIanmak zorunda oImaktır. (Max Weber Bir Kılavuz)
- Weber’in terminolojisinde , en başarılı devlet sınırları içindeki insanların kendilerini tek bir statü grubunun , yani ulusun üyeleri olduklarını hissetmelerini sağlayabilen devlettir (Sosyolojide Dört Ana Gelenek)
- İslami ağlarda, septisizm görece geç onaya çıkar; dinin politik gücü gerçek anlamda bir bütünüyle-septisizme izin vermez ve üçüncü bir taraf olarak beliren Sufizm'i desteklemek için Yunan yönelimli falsafa (Arapçada "felsefe") ve İslami kelamın rasyonel teolojisini reddeden el-Gazzali (yaklaşık olarak 1065) tarafından ileri sürülen inancı (fideist) septisizm bunun sonucudur. Burada, İslami kogito, septisizme bir yanıt olarak değil, ondan birkaç kuşak önce ortaya çıkar. Matris, 900'lerin başında tam teşekküllü felsefi konumlar dizisinin oluşumudur: Rasyonalist kalam, Yunan falsafa ile karşılaşmıştır; Arap-İslam ulusalcılığı gelişmiştir ve İslam dışı dinlere hoşgörü, din değiştirme kampanyalarının dalgasında ortadan kaybolmuşrur. Kelamı daha muhafazakar teolojik eğilimlerle harmanlayan Eş'ari Okulu'nda, öğretiyi yazan Bakıllani (900'lerin sonunda) bilginin çeşitli kaynaklarını sistematize eder. Diğerlerinin arasında, şüphe duyulamayacağını söylediği benliğin bilgisini de sıralar. Bu, henüz eleştirel bir epistemoloji değildir ve septisizmle yüzleşmeye dayanmaz; duyulardan ve başka kişilerin anlatımlarından gelen bilgi, el-Bakıllani'nin kogiro'suyla aynı seviyede listelenir. (Felsefelerin Sosyolojisi)
- Bhartrihari'ye göre, dünya dil tarafından oluşturulur. Dilin kendisi kutsaldır, Brahman'ın tezahürüdür. Çoğulluğun dünyası, gerçekte var değildir; yalnızca dilin konuşulma biçiminden gelir. Bhartrihari, kökeni Patafıjali'ya kadar uzanan (yaklaşık olarak M.Ö. 150) eski dilbilimsel ayrımı kullanır: Bir sözcüğün anlamı ve o sözcük telaffuz edilirken çıkarılan sesler arasındaki ayrım. Sesler, konuşmacılar arasında farklılık gösterebilir ama anlam sabittir. Bhartrihari, bunu genelleştirerek bir sözcüğün tek başına telaffuz edildiğinde muğlak kalabilecek olan anlamının, bir bütün olarak cümlenin bağlamından veya içinde geçtiği daha büyük pasajdan doğduğunu ileri sürer. Bhartrihari, bu dil teorisini felsefi holizmi desteklemek için kullanır. Dilin parçalarının gerçekte var olmadığını savunacak kadar ileri gider; bir cümleyi sözcüklere bölmenin ve sözcükleri de köklere, eklere vs. bölmenin, yalnızca analiz amacıyla veya konuşmayı henüz bilmeyen birine öğretmek amacıyla faydalıdır ve konuşmayı bilenler için gereksizdir. Bhamihari'nin argümanı, Madhyamika okulunda kümelerin cisimleşmesinin analiz edilmesinin karşılığıdır. "Yemek pişirmek" gibi bir eylem, belli bir zaman içinde gerçekleştir; yemek pişirme ifadesi bu olayları toplar. Nihayetinde, dilin bütün ayrımları, bir tek bütün içindeki gerçekdışı ayrımlardır. Bhartrihari'nın sphota'sı - sözel-ötesi anlam birimi - Platonik evrensel kavramı gibidir; ama nihayetinde anlam dil ve ayrımın ötesine geçer. Yalnızca Brahman, ayrımsız esas olarak vardır. Fenomenal dünya, Brahman'ın içinde ayrımlar yapılarak görünür; bunlar, Brahman'ın temel tezahüründen, dildeki dilbilimsel zamanları ve görünürdeki tüm deneyim farklılıklarını üreten zamanın gücünden kaynaklanır (Felsefelerin Sosyolojisi)
- "İnanç dağları yerinden oynatabilir, fakat çökmüş ekonominin ve sermaye açığının çaresi değildir." (Max Weber Bir Kılavuz)
- Weber, cinsel alanın dünyada her zaman rasyonelleştirilmemiş bir kuvvet olduğuna dikkat çeker. Erotik tutku hesaplanamaz olduğu için rasyonelleştirilmiş dinler onu her zaman bir düşman olarak görmüşlerdir. Keşiş ve rahiplerin bekar kalması gerekmiştir ve seks, şeytanın en kötü ayartması olarak görülmüştür. (Max Weber Bir Kılavuz)
- Entelektüel olmayan dünyada bırakıldığında, teknolojinin hızla değişmesi gerekmez; onu hızlandıran, entelektüel rekabettir. (Felsefelerin Sosyolojisi)
- Sanat; siyaset dünyasında belirgin bir şekilde açığa çıkan çelişkilerden, ekonomik hayatta açıkça var olan hırs ve ilkesizlikten ve bu çelişkiler arasında dinin anlamlı bir kılavuzluk yapamamasından bir nefes alma fırsatı vermektedir. (Max Weber Bir Kılavuz)
- Zengin patronların kaprisine dayanabilen ama devrim zamanı en çok devrimci olanlar : entellektüeller (Sosyolojide Dört Ana Gelenek)
- Geleneksel Çin dini, özel bir rahipler sınıfına sahip değildir. Önemli seremonileri, kralların kendisi gerçekleştirmiş ve daha sonra Konfüçyüs'ün çok eleştirdiği bir tarzda feodal beyler bunları kendilerine mal etmiştir. Konfüçyüsçü hareketinin taraftarları, özelleşmiş bir tür rahipliğin başlangıcı aşamasındadır; feodal beylere seremoni konusunda danışmanlık hizmeti sunmuşlardır. Mohistler, ölümüne sadakat yeminleri edilerek girilen bir askeri-dini tarikat oluşturarak onların karşısındaki yerini almıştır. Mohistlerin örgütlenmesi, Hristiyan Avrupa'daki Haçlı şövalyelerinin tarikatlarını andırır. Mohist pratik strateji, Savaşan Devletler'in kötülüklerine kendilerinin istihkimdaki uzmanlıklarına dayalı savunma savaşıyla karşı koymaktır. Savaşın ölçeği Mohist birliklerin sayısının çok ötesine geçtiği için bu askeri örgütlenme birçok kuşak boyunca devam etmemiştir. Mencius ve Chuang Tzu'nun kuşağından itibaren (yaklaşık olarak M.Ö. 320) Mohistler yalnızca entelektüel bir hizip olarak varlığını sürdürmüştür. Rakip hareketlerin kaderi de buna paralel olmuştur. Konfüçyüsçüler de politik-dini reformlarında başarısız olmuştur. Bunun yerine, entelektüelin arketipi - metinlerin muhafızı - haline gelmişlerdir. Her iki kampta da orijinal politika öğretileri, içsel bir dikkat alanı şekillendikçe, mantıksal olarak keskinleşmiştir (Felsefelerin Sosyolojisi)
- Wittgenstein, mantıksal olarak kusursuz bir dil metodunun matematikten ayrılabileceğini - ki Russell'ın teşebbüsü ramda bu noktada bir açmazla karşılaşmıştır - ve bürün felsefeye genelleştirilebileceğini görmüştür. 1912-1916 arasında, Russell'ın malzemelerini yeniden işlemiş ve radikalleştirmiştir. Wittgenstein, basit ögeleri veya objeleri - aslında Russell'ın mantıksal olarak uygun isimler diye nitelendirdiği şeyleri - dünyanın nihai bileşenleri olarak öne sürer. Olgular, objelerin durumları oluşturan kombinasyonlarıdır; tüm anlamlı ifadeler, iddiaya göre, bunlar hakkındaki önermelere çevrilebilir ve temel cümlelerin bütünselliği, dünyanın ram bilgisini sunacaktır. Objeler saf bir biçimde içsel özelliklere sahiptir; birbirlerinden etkilenmezler ve kombinasyonlar oluşturmanın tüm olasılıklarını barındırırlar. Bu mantıksal atomizm, Russell'ın Bradley holizmine karşı yörüngesini devam ettirir. Her durum, diğer her şeyden bağımsızdır ve birinden diğerine hiçbir çıkarım yapılamaz. Wittgenstein, Tractatus'ta basit şeylere bir örnek vermez; Russell'ın gerçeklerinin doğası hakkında tereddüde düştüğü gibi, 1914-1916 müsveddelerinde bunların ışık noktaları mı, yoksa atomik fiziğin parçacıkları mı olduğunu sorgular (Wedberg, 1984: 166). Aslında bunlar, Wittgenstein'ın dünyanın onun hakkında önermeler yapılmasının öncesinde veya "altında" neye benzediğini öne sürme çabasıdır. Basit şeyler, deneysel bir indirgemenin temel seviyesi değildir; deneyimin değişen konfıgürasyonlarının ötesinde, mantıksal alanda bütün kombinasyonların üretilebileceği olasılıklardır. (Felsefelerin Sosyolojisi)
- Yazmak, entelektüel tarihin ilk dönemlerinde şüphesiz daha az önemlidir; çünkü uygulamalar pahalı ve yayınlanma süreci zahmetli olmuştur. Ancak bu durumda baskı devriminden sonra (Çin'deki Sung Hanedanlığı döneminde, yaklaşık 1000 ve Avrupa'da 1450) entelektüellerin etkinliklerini birbirini hiç görmeden gerçekleştirmesinin giderek azalması gerekirdi. Ama bu tür bir eğilim yoktur. İlerleyen bölümlerde oldukça ayrıntılı bir biçimde göreceğimiz gibi, entelektüel toplulukların temel formu iki bin yılı aşkın bir süredir aynı şekilde kalmıştır. Önde gelen entelektüeller, milattan önce 400'lerde olduğu gibi milattan sonra 1900'lerde de gruplar halinde toplanır. Ünlü öğretmenler ve daha sonradan üne kavuşacak öğrenciler arasındaki kişisel temaslar, nesiller arasında aynı türden zincirler oluşturur. İletişim teknolojisi gittikçe daha yaygın hale gelmiştir ve Konfüçyüs'ün Çin'inde entelektüellerin sayısı yüzlerle ifade edilirken, günümüzde milyonlarca bilim insanı ve bilgin çalışmalarını yayınlamaktadır ama mevcut tablo değişmemiştir (Felsefelerin Sosyolojisi)
- Ölümden sonra gelen şöhretin bildiğimiz örnekleri, hiçbir zaman sıfırdan gelip zengin olma öyküleri değildir. Batı Felsefesi'ndeki en önemli örnek, ölümünden yaklaşık 100 yıl sonra Kant'ın dönemindeki İdealist ihtilaflardaki bir hizbin favorisi olarak gündeme gelen Spinoza'dır. Ama Spinoza, kendi zamanında da belirli bir şöhrete sahiptir; Leibniz tarafından ziyaret edilecek ve fikirleri çalınacak ölçüde tanınmıştır ve Kartezyen ağda en aktif merkeze yakın olmuştur. Nietzsche, deliliğinin son yıllarında ünlü olmadan önce 20 yıl boyunca bilinmezlik içinde boğuşmuştur. Schopenhauer, daha uzun bir süre beklemek zorunda kalmıştır ve çok yaşlandığında, esasen ölümünden sonra şöhrete kavuşabilmiştir. Ama hem Nietzsche hem de Schopenhauer, ilk gençliklerinden itibaren önemli entelektüel ağlara yakından bağlı olmuştur ve yurttaşlarıyla çatışmaları, yaratıcı ağ temasının olağan dinamiklerine hiçbir şekilde ters değildir. Ve hepsi, ürerken yayıncılardır; bu saygınlıkla bağlantılı bir motiftir; yaratıcı başarıya özgü duygusal enerjiye ve kültürel sermayeye sahiptirler. "Kayıp eserlerin" yeniden keşfi, entelektüel dünyanın ağlarıyla bir bağlantı bulunmadıkça mümkün değildir. Bu, entelektüellerin kendi ömürlerinde bu bağlantıları kurmaları gerektiği, aksi halde ölümlerinden sonra eserlerinin bunu asla başaramayacağı anlamına gelir. (Felsefelerin Sosyolojisi)
- Maliyetleri , rasyonaliteyi irrasyonel kılabilir (Sosyolojide Dört Ana Gelenek)
- Hegel’e göre tarih “ insanların mutluluğunun kurban edildiği katliam alanıdır” (Sosyolojide Dört Ana Gelenek)
- Sokrates eksendir; kendisinden önceki hemen her zincirle, çoğu zaman tartışma aracılığıyla bağlıdır ve bir sonraki kuşağın örgütlü okullarının birçoğu ondan doğar. Şöhretinin kaynağı, bu ağın merkeziyetidir. Sokrates'in orijinalliğinin abartılmış olduğuna inanıyorum. Çağdaş değerlendirmeler -özellikle de Aristophanes'in değerlendirmesi ve daha birçok yazar (Guthrie, 1961-1982:3:40)- onu fiziksel kozmolojilerin ikna edici bir taraftarı ve Anaksagoras'ın grubunun bir üyesi olarak anlatır. Anaksagoras'ın yaklaşık 430'da Atina'dan sürgün edilmesiyle aynı gerekçe den ötürü, MO 399'da ölümle cezalandırılır: Dine saygısızlık. Platoncu diyaloglarda aktarılan şey, büyük ölçüde Platon'un epistemoloji hakkındaki kendi çok yönlülüğüdür ve Formlar Teorisi, Pisagorcu sayı felsefesinin Platon tarafından genelleştirilmiş hali gibi görünür. (Dünya Felsefe Tarihinin Oluşumu)
- Fazla kazanan mesleklere gittikçe artan talep olması ilerleyen süreçte çöpçüyle doktorun hatta tüm mesleklerin eşit kazanmasına sebep olacaktır (Sosyolojide Dört Ana Gelenek)
- Hamlet kapı kolu kadar gerçektir (Sosyolojide Dört Ana Gelenek)