R. G. Collingwood kimdir? R. G. Collingwood kitapları ve sözleri
İngiliz Filozof ve Tarihçi, Yazar R. G. Collingwood hayatı araştırılıyor. Peki R. G. Collingwood kimdir? R. G. Collingwood aslen nerelidir? R. G. Collingwood ne zaman, nerede doğdu? R. G. Collingwood hayatta mı? İşte R. G. Collingwood hayatı... R. G. Collingwood yaşıyor mu? R. G. Collingwood ne zaman, nerede öldü?
İngiliz Filozof ve Tarihçi, Yazar R. G. Collingwood edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında R. G. Collingwood hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. R. G. Collingwood hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte R. G. Collingwood hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...Tam / Gerçek Adı: Robin George Collingwood
Doğum Tarihi: 22 Şubat 1889
Doğum Yeri:
Ölüm Tarihi: 9 Ocak 1943
Ölüm Yeri:
R. G. Collingwood kimdir?
Robin George Collingwood (22 Şubat 1889 – 9 Ocak 1943) İngiliz filozof ve tarihçidir. En ünlü kitabı Tarih Fikri'dir. (The Idea of History)
İngilizce konuşulan dünyada felsefe tarihi için temel bir esin kaynağı olmuştur. Felsefe tarihi dışında Collingwood tarihçi ve arkeolog olarak da aktif olarak çalışmalar yapmış,
Roma Britanya'sı konusunda otorite olmuştur. Sanatın İlkeleri adlı eserinde, Croce'nin yolundan giderek, sanatın temelde bir duygu ifadesi olduğunu savunmuştur. Sanat ona göre insan zihni için gerekli bir işlevdir ve işbirliğine dayanan bir etkinliktir.
R. G. Collingwood Kitapları - Eserleri
- Tarih Tasarımı
- Kısaca Sanat Felsefesi
- Doğa Tasarımı
- Speculum Mentis ya da Bilginin Haritası
- Bir Sanat Felsefesinin Ana Hatları
- Tarihin İlkeleri ve Tarih Felsefesi Üstüne Başka Yazılar
- Felsefi Yöntem
- Sanatın İlkeleri
- Bir Yaşam Öyküsü
R. G. Collingwood Alıntıları - Sözleri
- ⟨‹Kendimizi tanımanın amacı, kendi gizemli doğalarının aydınlatılmış zekâları tarafından tasarlanması değil, coşkulu bir gündelik yaşam içindeki bu doğanın daha özgür ve daha etkin bir biçimde kendini açığa çıkarmasıdır. ›⟩ (Speculum Mentis ya da Bilginin Haritası)
- Bilimsel tarihçi, kes-yapıştır tarihçisinin okumayı alışkanlık edindiği kitapların -Herodotos, Thukydides, Livius, Tacitus ve benzeri- aynısını okumak için kuşkusuz büyük bir zaman harcar; fakat o bunları tamamen farklı bir ruhla, Baconcı bir ruhla okur. Kes-yapıştır tarihçisi bunları, ne söylediklerini bulup ortaya çıkarmak için sadece alıcı bir ruhla okur. Bilimsel tarihçi ise bunlardan ne bulup çıkarmak istediğine kendi kendine karar verip inisiyatif alarak kafasında bir soruyla okur. Ayrıca kes-yapıştır tarihçisi, kendisine bunca sözcükle söylemedikleri şeyi, onlardan asla bulup çıkaramacağını düşünerek okur; bilimsel tarihçi görünüşte oldukça farklı bir şeyle ilgili bir pasajı, sormaya karar verdiği bir soruya cevap için eğip bükerek zorlar. Kes-yapıştır tarihçisinin kendinden oldukça emin biçimde "Filan yazarda falanca konuyla ilgili hiçbir şey yoktur" dediği yerde, bilimsel ya da Baconcı tarihçi "Yok mu? Tamamen farklı bir mesele hakkındaki bu pasajda yazarın, sizin metnin hiçbir şey içermediğini söylediğiniz konuyla ilgili şöyle şöyle bir görüşü benimsediğinin ima edildiğini görmüyor musunuz?" der. (Tarihin İlkeleri ve Tarih Felsefesi Üstüne Başka Yazılar)
- Başarısızlık ve başarı göreceli ifadelerdir: Başarısız olduğumuzda yapmak istediğimiz şey o olmasa dahi bir şey yapmayı başarırız. Başarılı olduğumuzda yapmak istediğimiz şeyi yaparız; ama yapmak istediğimiz o şey şimdi istediğimiz şey değildir artık. Bu yüzden zevk ve acı, kendi etkinliğimizin duygusal bir anlamı olan bir deneyiminin iki zıt kutbudur. (Kısaca Sanat Felsefesi)
- "Kişi kendisini sadece insan gibi hissettiği sürece,doğa onun için insansız bir dünya anlamına gelecektir." (Bir Sanat Felsefesinin Ana Hatları)
- Anaksimenes, bize ulaşan parçalarından birinde, onun aynı zamanda, "insan ruhunun insan bedenini sarması ve onu bir arada tutması gibi", dünyayı saran ve onu birarada tutan zarf ya da kabuk olduğunu söyler. (Doğa Tasarımı)
- Görülür dünyada hiçbir zaman bir şeyin tüm doğası birden kavranamaz. örneğin, bir hayvan, kendisi için uyumanın ve uyanık olmanın aynı şekilde doğal olduğu birşeydir; ancak bir hayvan birdenbire uyuyamaz ve uyanamaz; doğasının bu iki parçasını ancak farklı zamanlarda, birinden ötekine geçerken algılayabilir. Düşünülür dünyada ise herşey tüm doğasmı aynı anda kavrar: örneğin, bir üçgenin bütün özellikleri herhangi bir belli anda üçgende bulunmaktadır. Üçgenin öncesizsonrasızlığı bütün bu özelliklerine birden sahip olması olgusudur; öyle ki onlan biribiri ardına kavramak için bir zaman aralığı gerekmez. Gelip geçici ardıllık, düşünülür dünyanın her parçasını ıralayan bu zaman dışı kendi-olmamn (self-enjoyment) "devinen imgesi"dir. (Doğa Tasarımı)
- Kes-yapıştır tarihçilerinin fiilen kullandıkları usul kurallarının daha yakın bir tetkiki sadece kes-yapıştır yöntemleri için uygun olan ayrıntıları ortaya koyacaktır. Dolayısıyla, Herodotos bize kitabını belli olayların unutulmaması için yazdığım söylerken, tarihin sadece olaylarla değil, fakat bir kimsenin şimdi hatırladığı olaylarla ilgili olduğunu ve onların hatıralarının kitabını hazırlamasında otorite işlevi göreceğini söylemektedir. Bu çalışmanın amacı onların korunması, yani kendisini bilgilendirenlerin hatırladıkları her ne ise onların gelecek kuşaklara aktarılmasıdır. Bu üstü örtülü olarak, kendisini bilgilendirenlere ait olduğunu gördüğü ifadeleri kitabına dahil etmesi anlamına gelir: bir başka deyişle bu gerçek bir kes-yapıştır programını ihsas eder. Zorunlu olarak eleştirel olmayanı değil. (Tarihin İlkeleri ve Tarih Felsefesi Üstüne Başka Yazılar)
- Eğitmenle öğrencisi arasındaki biçimiyle viva voce düşünsel çalışma çok değerlidir, iki yakın dost arasında olduğu gibi. Biribirini çok iyi tanıyan bir iki arkadaş arasında da sürdürülebilir. Ancak, bu durumların hepsinde, etkinliğin tek değeri bir yandakilerin düşüncesinin öte yana aktarılmasıdır. Yapılan iş tartışmaya, körü körüne inançlarla çürütme çabalarına yönelince yararsızlaşır çünkü (en azından benim uzun boylu deneyimlerime dayanırsak) kimse kimseyi bir şeye inandıramaz. Etkinlik genel bir tartışma haline dönüşürse iş çığırından çıkar. Yanlardan biri bir bildiri sunar, öteki yandakiler ise bilisizlikleriyle doğru orantılı bir akıcılıkla okunanları tartışırlar. Bu tür durumlarda yıldızının parlaması için, insanın enikonu durgun, duyarsız bir us gücü olması ve hazırcevaplığı yeterli olacaktır. Papağanlar için ne derlerse desinler, düşünürlerin konuşamayanları belki de daha çok düşünenlerdir, çok düşünenleri kesinlikle daha az konuşur. (Bir Yaşam Öyküsü)
- Savaşkanlık itkileri ilk kuşakta sürecektir; ama bunların kesinkes bastırıldığını, böylece herkesin bütünüyle barışçıl davrandığını varsayalım. Bu kuşak, çocuklarına törel eğitim verirken, her ne olursa olsun savaşın yasak tatlarından sakınmaları için onları özenle uyarırlar. Teki, savaş nedir Baba?' Baba oturup savaşı betimler. Savaşın yanlışlığını vurgular ama (kuşkusuz istemi dışında) masum yavrusuna savaşın sürdüğü devirlerde bunun müthiş bir şey olduğunu, yapmaması gerektiğini bilmese, komşularıyla savaşmaya can atacağını apaçık belirterek yapar bunu. Çocuklar herşeyi hemen anlayıverirler. Yalnızca savaşın nasıl bir şey olduğunu ya da eskiden ne olduğunu öğrenmekle kalmazlar, bir yandan da onun su götürmez yanlışlığı yanısıra müthiş bir şey olduğunu da öğrenirler. Zamanı gelince de, bütün bu öğrendiklerini kendi çocuklarına iletirler. Böylece, bir kurum ya da geleneğin yasadışı görülmesi ve buna duyulan isteğin bastırılması sonucunda oluşan törel düşüncenin, eğitim yoluyla kuşaktan kuşağa aktarımı, bu isteğin kendisinin de aktarımıyla sonuçlanır. Her yeni kuşakta çocuklara, sakınmaları öğretilen şeye istek duymaları da öğretilir. (Bir Yaşam Öyküsü)
- "Felsefe grisini griye boyamaya başladığında, bir yaşam biçimi eskimiş demektir; griyi griye boyamak onu yeniden gençleştirmemizi değil, yalnız onu bilmemizi sağlar. Minerva'nın baykuşu ancak karanlık çökerken uçmaya başlar." (Doğa Tasarımı)
- Tıpkı akıl hakkındaki Yunan düşüncesinin temel ilksavının ruh bedende içkindir demesi gibi, Descartes'ın temel ilksavı da aklın aşkın olduğunu söyler. Descartes aşkınlığın ikilik noktasına götürülmemesi gerektiğini çok iyi bilir; iki şey bir biçimde bağlantılı olmalıdır; ama evrenbilimsel bakımdan Tanrıdan başka bağ bulamayınca, tek insanda o bağ kozalaksı bezde bularak Spinoza'ya alay konusu olan umutsuz yola sürüklenir; kozalaksı bezin ruh ile bedenin biraraya geldiği organ olması gerektiğini düşünür, çünkü, bir anatomi uzmanı olarak, ona başka bir işlev bulamaz. (Doğa Tasarımı)
- Önerme mantığına göre ('geleneksel' denilen mantığı, 18. ve 19. yüzyılların 'düşünceci' mantığını ve 19. ve 20. yüzyılların 'simgeci' mantığını da bu başlık altında toplu yorum), mantığın başlıca ilgi alanı olan doğruluk ve yanlışlık, olduğu gibi önermenin bir parçasıdır. Bu öğretide önerme, çoğunlukla 'düşünce birimi' adı verilerek dile getirilirdi. Bunun anlamı da, önermeyi özne, ekeylem, yüklem gibi parçalara ayıracak olursak, bu parçalardan herhangi birinin, tek başına ele alındığında bütünlüğü olan bir düşünce oluşturmadığı, başka deyişle, doğru ya da yanlış sayılamadığıdır. Bu öğreti bana, mantık ile dilbilgisinin çok erken elele vermesinden doğan bir yanlışlık gibi geliyordu. Mantıkçının önerme dediği şey, dilbilgicinin tümcesinin bir tür hayaleti gibiydi bana kalırsa; tıpkı insanların, usları bedenlerin hayaleti olarak düşledikleri ilkel anlayışlardaki gibi. Dilbilgisi, tümce adı verilen bir söylem biçimini tanır ve tümceler arasında da soruların, emirlerin, vb. sözsel dışavurum görevini yüklenen öteki türler gibi, savları ya da önermeleri dile getiren bir türü de benimser. Dilbilgisi terimi olarak bunlara bildirme kipinde tümceler adı verilir. Mantıkçılar da öteden beri, 'düşünce birimi'ni, başka deyişle, doğru ya da yanlışolan şeyi, dilsel 'beden'i, bildirme kipinde tümce olan bir tür mantıksal 'tin' olarak kavramaya çalışmışlardır. (Bir Yaşam Öyküsü)
- ⟨‹Aslında büyük adamların üstünde durmak kişinin kendisini tembel ve aptal görme utancına karşı oluşturulmuş bir savunma ve sorumluluklardan kaçma aracı olarak düzenlenmiş bir boş sözdür.›⟩ (Speculum Mentis ya da Bilginin Haritası)
- Herhangi bir güzelliğin doğal güzellik olarak farkında olmam için insan olarak kendimin farkında olmam gerekir ve sonrasında doğanın güzelliği kendisini insan dünyası dışında bir güzellik sunacaktır. (Kısaca Sanat Felsefesi)
- Düşüncenin yabana denizlerinde yapayalnız yolculuk eden Bir kafanın sonsuza dek mermerden kanıtı (Doğa Tasarımı)
- Resim yapmayı öğrenmek aslında görmeyi öğrenmek demektir ve resim yapmak bir bütün olarak ressamın kendisi yönünden, kendisinin kesin bir gözlem alışkanlığı edinmesini kapsayan bir eylemdir. (Bir Sanat Felsefesinin Ana Hatları)
- Fakat doğa bilimlerimizin varsayımına göre, on altı ve on yedinci yüzyıllarda bilinçli bir şekilde geliştirilen ve açık bir şekilde ifade edilen ve daha sonra doğru olarak kabul edilen varsayımlara göre, doğa dünyasında bu türden durumlar ayrılamazdırlar, çünkü doğa dünyasında, Tanrı'nın elinin eseri olduğundan, başarısızlık diye bir şey yoktur. Tanrı kadiri mutlak olduğundan "doğa yasaları" istisna kabul etmez; dolayısıyla bir doğa yasası olarak kabul ettiğiniz şeye bir istisna ile karşılaşırsanız eğer, bu sadece böyle bir doğa yasasının olmadığını kanıtlar. (Tarihin İlkeleri ve Tarih Felsefesi Üstüne Başka Yazılar)
- ⟨‹Yalnızca ölülerin hakkında iyiden başka bir şey söylenmez.›⟩ (Speculum Mentis ya da Bilginin Haritası)
- Yüce, guzelin ilk ve en temel şeklidir. (Bir Sanat Felsefesinin Ana Hatları)
- ⟨‹Kendimizi ve dünyamızı, yalnızca nasıl yaşayacağımızı öğrenmek için anlamaya çalışırız.›⟩ (Speculum Mentis ya da Bilginin Haritası)