Peter Burke kimdir? Peter Burke kitapları ve sözleri
İngiliz tarihçi ve akademisyen. Peter Burke hayatı araştırılıyor. Peki Peter Burke kimdir? Peter Burke aslen nerelidir? Peter Burke ne zaman, nerede doğdu? Peter Burke hayatta mı? İşte Peter Burke hayatı...
İngiliz tarihçi ve akademisyen. Peter Burke edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Peter Burke hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Peter Burke hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Peter Burke hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...Doğum Tarihi: 1937
Doğum Yeri: Stanmore, Birleşik Krallık
Peter Burke kimdir?
Peter Burke (d. 1937, Stanmore, İngiltere) İngiliz tarihçi ve akademisyen.
Katolik bir baba ve sonradan Katolikliğe geçen Yahudi bir annenin oğlu olarak dünyaya geldi. St John's College'de Cizvit eğitimi aldı. Daha sonradan St Antony's College'e devam etti. 1962'den 1979'a kadar Sussex Üniversitesi'nde Avrupa Çalışmaları Okulu'nda görev aldı. Burada tarih dersleri verdi ve düşünce tarihi alanında okutmanlık yaptı. Daha sonradan Cambridge Üniversitesi'ne geçti. Halen Emmanuel College'de Emeritus Profesör olarak görev yapmaktadır. Burke erken dönem modern Avrupa tarihi kadar, sosyal ve kültürel tarih konularında da önemli bir isim olarak kabul edilmektedir. Burke Brezilyalı tarihçi Maria Lúcia Garcia Pallares-Burke ile evlidir.
Peter Burke Kitapları - Eserleri
- Annales Okulu
- Kültür Tarihi
- Tarih ve Toplumsal Kuram
- Avrupa’da Rönesans
- Tarihin Görgü Tanıkları
- Medyanın Toplumsal Tarihi
- Sosyoloji ve Tarih
- Bilginin Toplumsal Tarihi 1
- Bilgi Tarihi Nedir?
- Kültürel Melezlik
- Medyanın Toplumsal Tarihi
- Sohbet Sanatı
- Yeniçağ Avrupası'nda Diller ve Topluluklar
- Rönesans
- Tarih Yazıcılığında Yeni Bakış Açıları
- Yeniçağ Başında Avrupa Halk Kültürü
- Bilginin Toplumsal Tarihi 2
- Erken Modern Avrupa'da Kültürel Çeviri
- Dilin Toplumsal Tarihi
- Montaigne
- Erken Modern Dünyada Kimlik, Kültür ve İletişim
Peter Burke Alıntıları - Sözleri
- Mucizeye inanmaya sebeb olan şey bir mucize olması gerektiği fikriydi. (Annales Okulu)
- Geleneksel paradigmaya göre tarih, esas olarak siyasetle ilgilenir. Cambridge'in regius* tarih profesörü Sör John Seeley'in kendinden emin, Viktoryen bir üslupla ifade ettiği gibi: "Tarih geçmiş siyasettir, siyaset ise şimdiki tarih." *Regius: Ataması kraliyet tarafından yapılan profesörlere verilen unvan. (Tarih Yazıcılığında Yeni Bakış Açıları)
- O gün ikimiz birden öldük (Montaigne)
- Francis Bacon ise bilginin yönetimleri güçlendirdiğini ya da kendi ifadesiyle yönetimleri 'etkin' kıldığını, öte yandan yönetimlerin de bilgiyi yönettiğini gayet iyi biliyordu. (Bilgi Tarihi Nedir?)
- İngiltere’de 1101 yılında, bazı insanları aşağılayarak ‘mürekkeple lekelenmiş iğdiş koç derileri’ dedikleri bir papalık belgesinin yerine üç piskoposun sözüne güvenmeyi tercih ettiler. (Medyanın Toplumsal Tarihi)
- Çevreye veya topluma yönelik uzun vadeli sonuçlarını ne olacağını bilmeksizin ekonomik büyüme veya teknolojik değişim peşinde koşan hükümetler bilgisizliğin ne kadar tehlikeli olabileceğini gösterir. (Bilgi Tarihi Nedir?)
- Belli sembolik objeler belirli toplumsal rollere göndermede bulunur. Joshua Reynolds'ın hayali bir tablo olan portresinde, poz verenin elinde tuttuğu kocaman anahtar onun Cebelitarık Valisi olduğunu göstermek için orada bulunmaktadır. Canlı aksesuarların da kullanıldığı olur. Örneğin, İtalyan Rönesans sanatına ait bir erkek portresinde yer alan köpek, avlanma ve böylelikle aristokrat erkeklik kavramı ile bağdaştırılırken, bir kadının ya da evli bir çiftin portresinde yer alan küçük bir köpek büyük olasılıkla sadakati temsil edecektir (yani köpek insan karşısında neyse, kadın da kocası için öyledir). (Tarihin Görgü Tanıkları)
- Alman general Erich von Ludendorff (1865-1937) Birinci Dunya Savaşı'nda 'sözcükler savaşa dönüştü' dediği zaman, propaganda tekniklerindeki gelişmelerin ulaştığı yeni bir noktayı işaret ediyordu. (Medyanın Toplumsal Tarihi)
- "Orta Çağ" denilen dönem ile "Rönesans" denilen dönem arasında keskin bir çizgi çizmek çok da anlamlı değildir. Rönesans kültürü, geç dönem Orta Çağ Avrupa'sını kültürüyle bir arada var olmuştur. (Avrupa’da Rönesans)
- Sansüre karşı başka bir tepki el altından iletişim organizasyonu ile gösterilmiştir. Yurtdışından kaçak olarak sokulan ya da Fransa'da gizlice üretilen kitaplar sansür denetiminden kurtularak insanlara ulaştiriliyordu. Bu şekilde satılan kitaplar arasında din karşıtı, politik ve pornografik yayınlar bulunuyordu. Amerikali tarihçi Robert Danton pornografinin Aydınlanma ve Reform ile bağlantılı olarak kutsal sayılan değerlerin yok edilmesi süreci için de var olduğunu öne sürmüştür. XVI. Louis'in eşi Marie Anto inette'in cinsel davranışlarına saldınıda bulunan Les amors de Carlot et de Faniette başlıklı kitap yalnızca reformu değil, aynı zamanda devrimi de teşvik etmiştir. Soylu ailelerin medyada sunulma şekilleri uzun vadede politik sonuçlara yol açabilmektedir. (Medyanın Toplumsal Tarihi)
- Lamprecht ve Turner gibi, Febre ve Bloch politik tarihin hâkimiyetinden hoşnut değillerdi. Bunun yerine "daha geniş ve daha insani bir tarih" getirmek istiyorlardı ki bu tarih, bütün insan faaliyetlerini kapsayacak ve olayların anlatımından çok "yapıların" analizine ağırlık verecekti. Yapıların analizi o tarihten bugüne, Fransız tarihçilerinin en sevdikleri terimlerden birisi haline gelmiştir. Febre ve Bloch'un ikisi de tarihçilerin komşu disiplinlerden yararlanmasını istiyorlardı. (Sosyoloji ve Tarih)
- Jakobo Tinteroretto’nun “Aziz Markos’un Köleyi Kurtarışı” adlı resminde Hristiyan bir köleyi kurtarmak İçin cennetten başını uzatan Aziz Markos 400 yıl sonrasının çizgi romanındaki Süpermen gibi görünmektedir. (Medyanın Toplumsal Tarihi)
- Bilim insanı J. B. S . Haldane'in dediği gibi, "Her şeyin bir tarihi vardır." (Tarih Yazıcılığında Yeni Bakış Açıları)
- Ötekilere ait kalıpyargıların çoğu ya düşmanca ve aşağılayıcı ya da en iyi ihtimalle sözde alçakgönüllü bir tavır yansıtıyordu ve yansıtıyor. Bir psikolog, muhtemelen bu nefretin altında yatan korkuyu ve 'kendi'nde olan sevimsiz yönlerin bilinçsiz olarak 'öteki'ne aktarılmasını arayacaktır. Kalıpyargıların çoğu kez izleyicinin kendine biçtiği imajın tam tersi bir biçime girmelerinin nedeni belki de budur. (Tarihin Görgü Tanıkları)
- Augustine Packington, William Tyndale’ye gidip ona “Biliyorum sen fakir bir adamsın ve arkadaşlarını tehlikeye attığın ve kendini sefalete sürüklediğin bir sürü yeni Ahit’in ve kitapların var, eğer karlı olacağını düşünürsen sahip olduklarının hepsini alacak bir tüccar tanıyorum” der. Tyndale “Kim bu tüccar?” Diye sorar. Packington “Londra Piskoposu” der. “Hepsini yakmak İçin alacak.” Der Tyndale. Packington “Evet” der. “Memnun olurum, benim için iki bakımdan yararlı olur: Ondan kitaplar İçin gelecek parayla borcumu öderim ve bütün dünya Tanrı’nın sözcükleri yandığı İçin feryat eder. Ve paranın bana kalanı Yeni Ahit’i tashih etmem için beni daha da gayretlendirecek ve öyle ki aynısını bir kere daha yeni bir biçimde bastığımda ikincisini birincisinden bile çok beğeneceğine inanıyorum.” Der Tyndale. Böylece pazarlık başladı; piskopos kitapları, Packington teşekkürü ve Tyndale parayı aldı. (Medyanın Toplumsal Tarihi)
- Orta sınıftan insanlar kendi başlarına okumaya eğilimliyken, işçi sınıfı topluca dinlemeye eğilimlidir. (Medyanın Toplumsal Tarihi)
- "Son kuşakta, özellikle ABD' de kültür tarihçilerinin çoğuna esin kaynağı olan antropolog, kendi deyişiyle yaptığı "kültürün yorumsal kuramı" Uvi-Strauss'un kuramının karşı kutbu niteliğindeki Clifford Geertz'dir. Edward Tylor'un "bilgi, inanç, sanat, ahlak, yasa, görenek" diye yapnğı kültür tanımını, "açıkladığından fazlasını gizlediği" gerekçesiyle eleştiren Geertz, anlamı ve bu başlığı taşıyan ünlü bir denemesinde dediği gibi "kalın betimleme"yi vurgulamaktadır. Onun kendi kültür tanımıysa şöyledir: "Simgelere dönüştürülmüş olarak tarih içinde aktarılan bir anlamlar kalıbı; insanların, aracılıklarıyla yaşam hakkındaki bilgilerini ve yaşama dönük tutumlarını birbirlerine ilettikleri, sürekli kıldıkları ve geliştirdikleri simgesel biçimlerde anlatım kazandırılan [önceki kuşaklardan] kalıt (miras) alınmış bir kavramlar sistemi." Bunun uygulamada ne anlama geldiği, Geertz'in kendi etnografik yazılarına, özellikle de çok alıntılanan Bali'de horoz-döğüşü yorumuna baktığımız zaman daha bir açıklık kazanmaktadır; o çalışmasında yazar, bu "spor"u Bali kültürünü anlamanın anahtarı olabilecek bir "felsefi tiyatro oyunu" gibi ele almaktadır. Geertz'in horoz-döğüşünü "daha geniş Bali kültürü dünyası"na bağlayışı, horoz-döğüşünü o kültürün bir "yansıması" olarak görmek anlamında değildir. Yaptığı iş, döğüşü bir metin olarakele almaktır, "Bali deneyiminin Balice bir okunuşu, kendileri hakkında anlattıkları bir öykü." Ve bunu bizim kültürümüzdeki Kral Lear,e ya da Dostoyevski'nin Karamazov Kardeş/er'iyle oranlamaktadır (kıyaslamaktadır). Bir horozun kazanacağına dair yüksek bahislere girilmesi yolundaki yaygın uygulamayı ise, "statü kaygularının dramatize olması" diye anlatıyor. Oyunu "derin" kılan da budur." "Darnton antropologları izleyerek kültür tarihçisinin ödevini "ötekiliğin yakalanması" diye tanımlamış, özellikle de Geertz'in peşinden giderek 'bir halk masalı ya da felsefe metni nasıl okunuyorsa, bir törenin ya da bir şehrin de öylece okunabileceği'ni ileri sürmüştür. Büyük Kedi Kıyımı işte böyle okumalardan oluşmaktadır." (Kültür Tarihi)
- İbadete yönelik resimler hastalara, ölüm döşeğindekilere ve idamı bekleyenlere moral verilmesinde de önemli bir role sahipti Örneğin, 16. yüzyılda Roma'da, suçlulara idam sehpasına giderken eşlik ederek onlara Çarmıha Gerilme ya da İsa'nın Çarmıhtan İndirilmesi ile ilgili resimler göstermek, San Giovanni Decollata (Başı Vurulmuş Aziz Yahya) Baş Kardeşlik Cemiyeti biraderlerinin göreviydi. Bu uygulama, “ölüme mahkûm edilmiş suçlunun idam sehpasına doğru yaptığı korkunç yolculuk sırasında duyduğu korkuyu ve ıstırabı dindirmek üzere bir çeşit uyuşturucu” olarak betimlenmiştir. Resmin, ölüme mahkûm kişiyi kendisini İsa ve onun çektikleri ile özdeşleştirmeye yönelttiğini de vurgulamak gerek." (Tarihin Görgü Tanıkları)
- “Psikotarihçi” denilen bir grup, Freud’un fikirlerini tarihçilik pratiğine uygulamaya çalıştılar. Aralarında 1950’lerde “Genç Luther’in kimlik sorunları hakkındaki incelemesiyle bir sansasyon yaratan psikanalist Erik Erikson’dan hem psikotarihin sözcülüğünü yapıp hem de bu alanda çalışmalar yapan tarihçi Peter Gay’e kadar birçok düşünür vardı. Yaklaşımlarının tartışmalara neden olduğu ve “tarihi daraltmakla”
, başka bir deyişle yetişkin bir bireyin karmaşıklığını (ya da yetişkinler arasındaki çatışmayı) bir çocuğun ebeveynleriyle ilişkisine indirgemekle suçladıklarını görmek hiç de şaşırtıcı değildir. (Tarih Yazıcılığında Yeni Bakış Açıları) - 1640 yılında matbaanin kuruluşunun 200. yılı ve 1740 yılında 300. yılı kutlanmiştir-akademisyenlere göre doğru tarihten onar yil önce. Dünya tarihi hakkında önemli çalışmalarda bulunmuş olan Marquis de Condorcet (1743-94) yazı gibi, matbaanin icat edilmesinin de insanlık tarihi açısından bir kilometre taş olduğunu yazmiştir. 1837 yılında Mainz'de Gutenberg'in heykelinin dikilmesi heyecanlı kutlamalarla gerçekleştirilmiştir. Top seslerinin arasında binlerce sesten oluşan bir korodan ilahiler yükseliyordu. Daha sonra soylevler başladı. Ardindan akşam yemekleri, balolar, oratoryolar, tekne yarışları, meşale ışığında yürüyüşler... Gutenberg! Bir Rhineland şarabinin tamponları arasına sıkışmıştı. Ayni zamanda bazı yorumcular yeni bir dönemin asla gelmemesini arzulamışlardı. Yeni icadın muzaffer etkileri kıyamet çığırtkanlarının kehanetleriyle uyum içindeydi. Yazmanlar, ki onların işleri yeni teknoloji ile tehdit altinda kalmıştır, başlangıcından itibaren matbaanın gelişinden kaygı duymuşlardır. Kilise adamlarına göre, temel sorun matbaanin toplumsal ve kültürel hiyerarşi içinde düşük seviyedeki insanların otoritenin kendilerine söylediklerine güvenmek yerine, dinsel metinleri kendi kendilerine çalışabilecek olmalarıydı. Yönetimler ise Hartlib'in belirttiği etkilerden çekiniyorlardı. Onyedinci yüzyılda gazetelerin artmasi matbaanın etkileri hakkindaki kızgınlıkları artardi. Ingiltere'de 1660'lı yıllarda kitap sansür şefi Sir Roger L'Estragne, kitapların Hırıstiyan dünyasina verebilecekleri zararlara göre değerlendirme yapyordu, Ingiliz şair Andrew Marvell (1621-78) 1672 yıanda "Insantin bargine yok eden matbaa!" diye yazmıştır. (Medyanın Toplumsal Tarihi)