Orlando Figes kimdir? Orlando Figes kitapları ve sözleri
İngiliz Tarihçi ve Yazar Orlando Figes hayatı araştırılıyor. Peki Orlando Figes kimdir? Orlando Figes aslen nerelidir? Orlando Figes ne zaman, nerede doğdu? Orlando Figes hayatta mı? İşte Orlando Figes hayatı...
İngiliz Tarihçi ve Yazar Orlando Figes edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Orlando Figes hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Orlando Figes hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Orlando Figes hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...Doğum Tarihi: 20 Kasım 1959
Doğum Yeri: Londra, İngiltere
Orlando Figes kimdir?
Orlando Figes Kitapları - Eserleri
- Nataşa'nın Dansı
- Karanlıkta Fısıldaşanlar
- Avrupalılar
- Kırım - Son Haçlı Seferi
- Haberini Alayım, Yeter
Orlando Figes Alıntıları - Sözleri
- Petro’nun tasarladığı gibi, Petersburg vatandaşı olmak “karanlık” ve “geri kalmış” Moskova âdetlerini geride bırakıp, Avrupalı bir Rus olarak ilerleme ve aydınlanmanın modern, Batı dünyasına girmekti. (Nataşa'nın Dansı)
- Bellek oyunlarına tutsak düşen diğer her disiplin gibi, sözlü tarihin de metodolojik güçlükleri vardır; fısıltıyla konuşmanın öğretildiği ve Sovyet tarihine ilişkin anıların efsanelerle ve ideolojilerle yüklü olduğu Rusya gibi bir ülkede bu sorunlar özellikle ağırdır. Kazara muhbirlere konuşmaktan dolayı milyonlarca kişinin tutuklandığı bir toplumda yaşamış olan birçok yaşlı insan, mikrofon (KGB'yle özdeşleşmiş bir araç) uzatan araştırmacılara bir şey anlatmakta son derece sakıngandır. Böyle bir vartadan geçenler acılı anılarını korku, utanç ya da metanet nedeniyle bastırmışlardır. Birçoğu kendi yaşamı üzerine düşünemeyecek durumdadır; çünkü herhangi bir konuyla, hele Sovyet sisteminde kişisel yükselmenin belirleyici anlarındaki ahlaki tercihlerle ilgili tekinsiz sorulardan kaçınmayı alışkanlık edinmiştir. (Karanlıkta Fısıldaşanlar)
- Stalin'in 1928'de Parti önderliğini ele geçirmesinden sonra, yarattığı sistemin değilse bile terör döneminin sona erdiği 1953'teki ölümüne kadar süren çeyrek yüzyıl içinde ölçülü tahminlere göre yaklaşık 25 milyon insan Sovyet rejimince bastırıldı. Bu 25 milyon kişi - infaz mangalarınca kurşuna dizilen insanlar, Gulag mahkumları, "özel yerleşme"lere gönderilen "kulaklar", çeşitli türden köle işçiler ve yurtlarından edilen milliyetlerin mensupları - 1941'de 200 milyona varan Sovyet nüfusunun yaklaşık sekizde birini temsil eder; yani, Sovyetler Birliği'nde her 1,5 ailede ortalama bir kişinin baskı gördüğü anlamına gelir. Bu rakamlar kıtlık kurbanlarını ya da savaş ölülerini kapsamıyor. Öldürülen ya da köle konumuna düşürülen milyonlarca insanın yanı sıra, Stalin'in mağdurlarının sayıca on milyonları bulan akrabalarının yaşamları da köklü sosyal sonuçları bugün hala hissedilen rahatsız edici yollarla zarar gördü. (Karanlıkta Fısıldaşanlar)
- Sessiz ve uyumlu bir toplum, Stalin döneminin kalıcı sonuçlarından biriydi. (Karanlıkta Fısıldaşanlar)
- 1917'den sonra Parti'ye katılmak sınıf atlamak gibi bir şeydi. Bürokratik görevlerde öncelik, seçkin bir statü ve ayrıcalıklar ve Parti-devlet içinde bir kişisel pay sağlamaktaydı. İç Savaş bittiğinde Bolşevikler devletin bütün önde gelen kademelerine sağlamca yerleşmişti; Sovyet Rusya'daki yaşamın hemen her veçhesinin devlet denetimi altına girmesiyle bürokrasi şişkinleşti. 1921'de Sovyet bürokrasisi çarlık devletinin on katı büyüklüğe ulaştı. (Karanlıkta Fısıldaşanlar)
- "Acı çekmek anlamsız şeyleri yok eder ve güçlü şeyleri pekiştirir." (Karanlıkta Fısıldaşanlar)
- 1921'in ilkbaharına varıldığında, savaş komünizmi politikaları Sovyet ekonomisini yıkıma uğratmış ve köylü Rusya'nın büyük bir bölümünü kıtlığın eşiğine getirmişti. Sovyet Rusya'da köylülüğün dörtte biri açlıktan kırılacak noktaya geldi. Ülkenin her yanında köylüler Bolşevik rejimine ve tahıla el koyma sistemine başkaldırarak, bizzat Lenin'in "bütün Beyazların bir araya gelmesinden çok daha tehlikeli" diye nitelendirdiği bir dizi ayaklanmaya giriştiler. Kırsal Rusya'nın büyük bir bölümünde Sovyet iktidarı fiilen ortadan kalkarken, köylerin denetimini ele geçiren köylüler kentlere tahıl sevkiyatını durdurdu. Aç işçiler grevlere gitti. (Karanlıkta Fısıldaşanlar)
- Ruslar, Avrupa'daki yerleri konusunda da kararsızdılar (hala da kararsızlar), üstelik bu kararsızlık kültürel tarihlerinin ve kimliklerinin en önemli anahtarıydı. Avrupa kıtasının sınırlarında yaşarken, kaderlerinin orada olup olmadığından hiçbir zaman emin olamadılar. (Nataşa'nın Dansı)
- Züppeler sosyal hayatlarını bir gösteri sanatına çevirmişlerdi; yapmacık pozlarının hepsi dikkatlice prova edilmişti. (Nataşa'nın Dansı)
- Aci cekmek anlamsız seyleri yok eder ve güçlü şeyleri pekiştirir. (Karanlıkta Fısıldaşanlar)
- Kilisenin hakimiyeti, Moskovi'nin Rönesans'tan bu yana Avrupa'da şekil alan dünyevi sanat biçimlerinde gelişmesini engelledi. Dünyevi sanat yerine, Moskovi'nin dini yaşam tarzının odak noktası olan ikonlar vardı. İkonlar yaratıcı sanat eserleri olmalarının yanı sıra, aynı zamanda günlük ritüelin insan eliyle yapılmış eserleridir. İkonlarla, sadece evlerde veya kiliselerde değil, dükkanlarda, ofislerde ya da yol kenarlarındaki mabetlerde, kısacası her yerde karşılaşılıyordu. İkonu Avrupa'nın, kökeninde Rönesans olan laik resim geleneğine bağlayacak hemen hiçbir şey yoktu. 17. yüzyılın sonlarında Siman Ushakov gibi Rus ikon ressamlarının, Batı Barok tarzının klasik teknikleri ve tenselliği için ortaçağ ikon resminin sade Bizans tarzını terk etmeye başladıkları doğruydu. Ama Avrupa'dan gelen ziyaretçiler, Rus görsel sanatlarının ilkel durumu karşısında daima şaşkına dönmekteydiler. Rus sarayının İngiliz Doktoru Samuel Collins, 1660'larda Kremlin'deki ikonlarla ilgili olarak "düz ve çirkin" gözleminde bulunmuştu: "Tasvirleri görseniz, yaldızlı bir kurabiyeden başka bir şey demezsiniz." İlk dünyevi portrelerin (parsuny') tarihi 1650'lere uzanmaktadır. Ama düz ikonik tarzı hala korumaktadırlar. 1645 ile 1676 arasında hüküm süren Çar Alexei, az da olsa kendisine benzeyen güvenilir bir resme sahip olduğumuz ilk Rus yöneticidir. Diğer resim türleri (natürmort, manzara, alegori, vb) ise Petro'nun zamanına, hatta daha sonrasına kadar Rus repertuvarında hemen hemen hiç yer almamışlardı. Rus Kilisesi diğer sanat dallarının dünyevi gelişimine de eşit derecede sekte vuruyordu. Enstrümantal müzik (kutsal ilahilerekarşıt olarak) günah olarak görülüyor ve kilise otoriteleri tarafından insafsızca bastırılıyordu. Ama zengin bir halk ozanlığı, müzik ve skomorokhi (Stravinski tarafından Petruşka'da [Petrushka] gösterilen) halk geleneği vardı; kilisenin ajanlarından kaçar, köyleri dolaşıp tef ve gusli (bir tür kanun) çalarlardı. Yine de her yerde hazır ve nazır olan kilise yüzünden edebiyat da geri kalmıştı. 17. yüzyılın sonuna doğru ucuz baskı teknikleri sayesinde halk hikayelerinin ve beyitlerin renkli baskı biçimlerinde yayımlanması ile canlı bir endüstri oluşsa da, henüz basılı gazete, dergi, oyun veya şiir yoktu. Petro 1682 yılında tahta çıktığında, Moskova Basımevi'nde 1560'lardaki kuruluşundan beri basılan din dışı konulu kitap sayısı üçten fazla değildi. (Nataşa'nın Dansı)
- ... terörden sağ kurtulan birçok insan, özellikle özgürlük ve bireycilik ideallerine güçlü biçimde bağlı aydınlar açısından bir gerçeği yansıtmakla birlikte, Stalinist rejimin birçok mağdurunu da kapsayan ve bu içsel özgürlük ya da muhalefet duygusunu paylaşmayan, aksine sistemin temel değerlerini sessizce benimseyip" içselleştiren, kamusal kurallarına uyan ve belki de suçların işlenmesinde işbirliği yapan milyonlarca sıradan insanı temsil etmez. (Karanlıkta Fısıldaşanlar)
- "Burjuva aile"nin sosyal bakımdan zararlı olduğu 1920'lerde kesin bir doğru olarak benimsendi: Çünkü içe dönük ve tutucuydu, din, boş inancın, cehaletin ve önyargının bir kalesiydi; bencilliği ve maddi açgözlülüğü güçlendiren, kadınları ve çocukları baskı altında tutan bir yapısı vardı. (Karanlıkta Fısıldaşanlar)
- "Gerçek bir Bolşevik'in ailesi olmamalıdır ve olamaz; çünkü kendisini tam anlamıyla Parti'ye vermesi gerekir." (Karanlıkta Fısıldaşanlar)
- St. Petersburg bir şehirden çok daha fazlaydı. Rus insanını Avrupalı olarak yeniden yapılandıracak geniş ve neredeyse ütopik bir kültürel mühendislik projesiydi. Dostoyevski, Yeral tından Notlar (1864) isimli eserinde, "Dünyadaki en soyut ve kasıtlı şehir," demişti St. Petersburg için.17 Petro kültürünün her yönü "ortaçağ" (on yedinci yüzyıl) Moskovi'sini inkar amacın daydı. Petro'nun tasarladığı gibi, Petersburg vatandaşı olmak "karanlık" ve "geri kalmış" Moskova adetlerini geride bırakıp, Avrupalı bir Rus olarak ilerleme ve aydınlanmanın modern, Batı dünyasına girmekti. (Nataşa'nın Dansı)
- Yüzyıllar boyunca köylüler karılarını dövme hakkını talep etmişlerdi. Rus atasözleri bu vahşetin hikmetiyle doluydu: "Karına baltanın sapıyla vur, eğil ve nefes alıyor mu bak. Eğer alıyorsa, o zaman hasta takliti yapıyor ve daha fazlasını istiyordur." "Yaşlı kadını ne kadar döversen çorba o kadar lezzetli olur." "Karını kürk mantoymuş gibi döv, o zaman daha az ses çıkar." "Bir eş iki kere güzel olur: Eve getirildiği zaman [gelin olarak] ve mezarına taşındığı zaman." (Nataşa'nın Dansı)
- Sevgili anne, dün gece yarısı uyandım ve birine -kim olduğunu bilmiyorum-geceyi, yıldızları ve Tanrı'yı sordum: Gerçekten bir daha hiç geri dönmeyecek miyim, gerçekten her şey bitti mi, silindi, yok mu oldu? Anne, dönmeliyiz, öyle değil mi, bütün bunlar ölmüş olamaz, toza dönmüş olamaz. Cennetimize ne kadar az değer vermişiz! Daha anlamlı, daha bilinçli sevmeliymişiz. (Nataşa'nın Dansı)
- Bolşeviklere göre, siyaset dünyasından ayrı "özel yaşam" fikri saçmaydı; çünkü siyaset her şeyi etkilerdi ve bir kişinin sözde "özel yaşam"ında siyasal olmayan hiçbir şey yoktu. Kişisel alan kamusal gözetime ve denetime tabi olmalıydı. Bolşevikler devlet denetiminin ötesindeki özel alanları, açığa çıkarılması ve kökünün kazınması gereken karşı-devrimcilerin üreyeceği tehlikeli kaynaklar saymaktaydı. (Karanlıkta Fısıldaşanlar)
- ... bir "kulak" çocuğunun, yıllarca bir "halk düşmanı" olarak sürgün yaşamakla birlikte hayatı boyunca inanmış bir Stalinist olarak kalan bir adamın sözleriyle, "Stalin'in adaletine inanmak ... aldığımız cezaları kabullenmeyi kolaylaştıran ve içimizdeki korkuyu çekip alan bir şeydi". (Karanlıkta Fısıldaşanlar)
- Solts Parti Ahlakı kitabında Parti'yi yoldaşların şahsi güdülerinin ve davranışlarının her Bolşevik tarafından dikkatle gözlendiği ve eleştirildiği bir özdenetimli kolektif yapı olarak algılamaktaydı. Ona göre, bu şekilde her Bolşevik kendisini Parti'nin bakışıyla tanır hale gelecekti. Ancak gerçek hayatta bu karşılıklı gözetim tam tersi bir sonuç doğurdu: İnsanları Sovyet ideallerine uyuyormuş gibi görünürken, gizli bir özel alanda gerçek benliklerini saklamaya yöneltti. Bağlılıkgöstensi isteyen ve aykırılığın dışa vuruluşunu cezalandıran Sovyet sisteminde böyle bir ikiyüzlülüğün yaygınlaşması kaçınılmazdı. ... İnsanlar evlerinin kapalı ortamında başka ilkelere göre yaşasalar bile, bir maske takmayı ve sadık Sovyet yurttaşı rolünü oynamayı öğrendiler. Bu toplumda konuşmak tehlikeliydi. Ailede konuşulanları evin dışında tekrarlamak tutuklanmaya ve hapse atılmaya yol açabilirdi. (Karanlıkta Fısıldaşanlar)