Nuri Bilge Ceylan kimdir? Nuri Bilge Ceylan kitapları ve sözleri
Altın Palmiye ödüllü Türk yönetmen, senarist ve fotoğraf sanatçısı Nuri Bilge Ceylan hayatı araştırılıyor. Peki Nuri Bilge Ceylan kimdir? Nuri Bilge Ceylan aslen nerelidir? Nuri Bilge Ceylan ne zaman, nerede doğdu? Nuri Bilge Ceylan hayatta mı? İşte Nuri Bilge Ceylan hayatı...
Doğum Tarihi: 26 Ocak 1959
Doğum Yeri: İstanbul
Nuri Bilge Ceylan kimdir?
26 Ocak 1959'da İstanbul, Bakırköy'de doğan Nuri Bilge Ceylan'ın çocukluğu baba memleketi olan Çanakkale, Yenice'de geçer. İstanbul Yeşilköy'de Zirai Araştırma Enstitüsü'nde çalışmakta olan Ziraat mühendisi babasının idealist amaçlarla memleketi Çanakkale'ye tayinini istemesi sonucu, Nuri Bilge iki yaşındayken ailece Yenice'ye taşınırlar.
Nuri Bilge ve ablası Emine için Yenice kırlarında özgür bir çocukluk dönemi demektir bu. Ama bu özgürlük ablası ortaokulu bitirene kadar devam eder ancak. Yenice'de o yıllarda lise bulunmadığı için 1969 yılında tekrar İstanbul'a dönmek zorunda kalırlar. Nuri Bilge Ceylan, ilkokul beşi, ortaokulu ve liseyi Bakırköy'de devlet okullarında okur. Ama yaz tatillerinin bir kısmını genellikle Yenice'de geçirmeyi tercih eder.
Liseden sonra, 1976 yılında, İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümüne girer. Ancak olaylı yıllardır. Boykotlar, çatışmalar, siyasi kutuplaşmalar nedeniyle dersler sürekli kesintiye uğrar. O günlerde olayların en yoğun yaşandığı Maçka kampüsüne iki yıl gider gelir. Ancak olaylar derslere pek izin vermez.
1978 yılında tekrar sınava girer ve o yıllarda olayların görece daha az sirayet ettiği Boğaziçi Üniversitesi'nin Elektrik Mühendisliği bölümüne geçer.
Lise yıllarında filizlenen fotoğraf merakı burada fotoğraf klübünün de katkısıyla artar. Üniversitenin zengin kütüphanesi ve müzik arşivi, özellikle görsel sanatlara ve klasik müziğe olan tutkusunu beslemekte önemli rol oynar. Üstün Barışta'dan aldığı seçmeli sinema dersleri ve sinema klübünün yaptığı özel gösterimler, daha önce Taksim'deki Sinematek gösterimlerinde filizlenmiş sinema sevgisinin pekişmesini sağlar. Henüz DVD ya da videonun olmadığı, filmlerin sinemada seyredilmek zorunda olduğu yıllardır bunlar.
Boğaziçi yıllarında okul harçlığını çıkarmak için klüpte vesikalık fotoğraf çeker. Fotoğraf klübü dışında, dağcılık ve satranç klüplerinde de faaliyet gösterir.
1985 yılında okuldan mezun olan Nuri Bilge, 'Ne yapmalıyım?' sorusunun cevabını önce Londra'da, ardından Katmandu'da arar. Aylar süren batı ve doğu seyahatlerinin ardından Türkiye'ye dönen Ceylan askerlik yapmaya karar vererek kararsızlığın verdiği sıkıntılara bir son verir. Ve Ankara Mamak'ta geçen birbuçuk yıllık askerlik günleri boyunca hayatının geri kalanını nasıl şekillendireceğini keşfeder. Sinema...
Askerlikten sonra bu kararını hayata geçirmak amacıyla işe koyulur: Bir yandan geçimini sağlamak için tanıtım fotoğrafları çekerken bir yandan da Mimar Sinan Üniversitesi Sinema bölümüne devam eder. Ama artık otuz yaşlarında olan okulun bu en yaşlı öğrencisinin hayata atılmak için acelesi vardır, iki sene sonra okulu bırakır.
Önce arkadaşı Mehmet Eryılmaz'ın bir kısa filminde oyunculuk yapar ve teknik sürece baştan sona katılarak bilgisini pekiştirir. Sonra da o filmin çekildiği Arriflex 2B kamerayı kendi kısa filmini çekmek amacıyla satın alır. O yıllar henüz video kameralar bir opsiyon değildir.
1993 yılı sonlarında, bir kısmını Rusya'dan kendi valizinde getirdiği, bir kısmını TRT'nin verdiği son kullanma tarihi çoktan geçmiş filmlerle kısa filmi Koza'yı çekmeye başlar. Film 1995 Mayıs'ında Cannes'da gösterilir ve Cannes Film Festivalinde yarışmaya seçilen ilk Türk kısa filmi olur.
Ardından Koza'nın devamı sayılabilecek ve bazılarınca "taşra üçlemesi" diye nitelendirilen üç uzun metrajlı film gelir: Kasaba (1997), Mayıs Sıkıntısı (1999) ve Uzak (2002). Bu filmlerde Ceylan yakın arkadaşlarını, akrabalarını ve ailesini oyuncu olarak kullanır ve hemen her işi kendisi üstlenir. Görüntü yönetimi, ses dizaynı, yapımcılık, kurgu, senaryo ve yönetmenlik.
Üçlemenin son filmi 'Uzak', 2003 Cannes Film Festivali'nde Büyük Jüri Ödülü'nü alır ve bir anda Ceylan'ı uluslararası alanda tanınan bir isim haline getirir. Cannes sonrasında yolculuğuna devam eden Uzak, 23'ü uluslararası olmak üzere toplam 47 ödül alarak Türk sinemasının en fazla ödül kazanan filmi olur.
Ardından bu kez yine 2006 Cannes Film Festivali'nde FIPRESCI ödülünü alacağı 'İklimler' filmi gelir. Filmde eşi Ebru Ceylan ile birlikte başrolü paylaşır.
2008 tarihli filmi 'Üç Maymun' ile 61.Cannes Film Festival'inde yarışır ve En İyi Yönetmen Ödülü'ne layık görülür. 'Üç Maymun' daha sonra Oscar yarışında da ilk dokuza kalmayı başaran ilk Türk filmi olur.
Nuri Bilge Ceylan 2009 yılında tekrar Cannes'a geri döner. Ancak bu kez ana yarışmada jüri üyesidir.
2011 tarihli filmi "Bir Zamanlar Anadolu'da", Cannes Film Festivali'nde bir kez daha Büyük Jüri Ödülü'nü kazanır.
2003 yılı sonlarında 'İklimler' filminin mekan aramaları sırasında, askerlik yıllarından beri el sürmediği fotoğraf sanatına geri döner. Sinemanın yanı sıra onu da yürütmeye başlar.
Nuri Bilge Ceylan Kitapları - Eserleri
- Söyleşiler
- Bir Zamanlar Anadolu'da
- Üç Maymun
- İklimler
- Bir Zamanlar Anadolu'da
- Kasaba
- Uzak
- Mayıs Sıkıntısı
- Üç Maymun Kurgu Günlüğü
- Sinemaskop Türkiye
- Taşra Üçlemesi
Nuri Bilge Ceylan Alıntıları - Sözleri
- “Ben bu Mayıs aylarını hiç sevmem, hep içime bir sıkıntı çöker. Hep bir terslik olur Mayıs’ta.” (Mayıs Sıkıntısı)
- "Üşümesin diye üstünü örttüğünüz birinin cenazesine katılmadan dünyayı anlayamazsınız" (Taşra Üçlemesi)
- Sanıyorum Walter Benjamin'in bir sözüydü: "Nasıl uyku insan bedeninin dinlenmesinin doruk noktasıysa, sıkıntı da ruhsal dinlenmenin doruk noktasıdır. " (Kasaba)
- Farklı bölgelerin kendine has iklimleri olduğu gibi, ruhların da kendi iklimleri vardır. Üstelik değişmek için mevsimlerin dönüşümünü beklemeyen, anlık değişimler bile gösterebilen iklimler. Burjuva bireyselliğinin duygusal hazza dayalı iklimi." (İklimler)
- Her şeyi düzeltmenin yok ettiği... (Mayıs Sıkıntısı)
- Doktor Cemal aslında kasabalının birçok şeyi herkesten daha iyi bildiğini ama bunu kendi gündelik yaşamının durağanlığı içerisinde tuhaf bir şekilde erittiğini fark eder. Saim için de restoran sahibi için de her şey olması gerektiği gibidir ve normaldir. Önemli olan “cenaze namazının öğlen vaktine yetişip yetişmeyeceğidir.” “Olacak olan olmuştur, su testisi su yolunda kırılmıştır.” (Bir Zamanlar Anadolu'da)
- Gurur aslında kurtulunduğunda insana çok rahatlık veren bir şeydir. Gurur omuzlarımızda taşımak zorunda olduğumuz bir yüktür sonuçta. (Söyleşiler)
- Ben bu Mayıs aylarını sevmem ,hep içime bir sıkıntı çöker , hep bir terslik olur nedense... (Mayıs Sıkıntısı)
- Hey gidi hey!.. 50 küsür yıl geçmiş aradan... İnsan hayatta her şey görüyor, daha da alnımıza yazılmış ne varsa görücez... Demek ki yaşayacak günlerimiz varmış... (Kasaba)
- İç dünyanın derinliği ile ağızdan çıkan söz arasındakı uçurum her zaman acı vermiştir bana (Söyleşiler)
- "Mehmet sana bir soru soracağım ama hiç düşünmeden iki kelimeyle cevap vereceksin" demişti. "Sinema yapmak amacın ne?" Fazla düşünmeden "vicdanları uyandırmak" demiştim. Gülümsedi. Bir şey demedi. Biraz misyoner bir cevaptı benimkisi. Bilge'ye ilk bakışta asla böyle bir cümleyi söyletemezsiniz, kendini hiçbir şeyle kısıtlamak istemeyecek kadar özgür ruhlu ve o oranda her şeyi merak edecek ve hayretle bakacak kadar da çocuk safiyetine ve masumiyetine sahiptir. (Söyleşiler)
- Klasik müzik bana herkesin malı gibi geliyor bütün insanlığa ait bir şey. (Mayıs Sıkıntısı)
- Taşradan gelmişsiniz, işiniz gücünüz torpil aramak. Bir vasif filan bulmak diye bir derdiniz yok. Amcaydı, dayıydı, bakandı, milletvekiliydi cart curt. Her şeyi hazır bulmaya çalışıyorsunuz! (Uzak)
- Zaman zaman dünyanın birlikte gezdiğimiz çeşitli yerlerinde, ilk ziyaret yerimiz genellikle müzeler olur. Sonra da köyler. Biri kültürün damıtılmış bir birikimini gösterirken, diğeri de pratik hayatın ve insan doğasının en temel unsurlarını ortaya koyar. (Söyleşiler)
- Renk açısından pek sevmediğim bir aydır mayıs. Güneş sert olur. Ekimi severim, yaprakların yarısı yeşil yarısı sarı olur. Güneş ışığı daha yakıcıdır. Renklerin en güzel olduğu aydır ekim. (Söyleşiler)
- .. Aynı şairin dediği gibi: “Yine yıllar geçecek ve geride benden bir iz kalmayacak“ yorgun ruhumu, karanlık ve soğuk kuşatacak. (Bir Zamanlar Anadolu'da)
- "O zaman bir bir yönetmenin karakter yaratma çabalarının çoğu ,ancak bu duygularıyla yakalanan bir realite ile karakterin ilişkisini kurmaktan çok bu ilişkiyi neden kurması gerektiğini dışarıdan edindiği kavramlarla karakteri ilişkin kılmakta harcanır gider."Nur Bilge Ceylan (Üç Maymun)
- ''Size şunu söylemek istiyorum. Evet belki ben bir baltaya sap olamayan, sıkıcı ve acınacak durumda biriyim. Tersliğim, uyumsuzluğum canınızı sıkıyor. Galiba hiçbir yeteneğim de yok. Kanımdan başka da verecek bir şeyim... Gençliğim, kimseye gerekli olmayan bir izmarit gibi yok olup gidiyor. Ne bir yuvam, ne dostlarım, ne de bir işim var. Gençliğimin en verimli çağında, bu kasabaya kısıldım kaldım. Erkekliğim, dinçliğim, kalbim gözümün önünde eriyor. Şunu da söyleyeyim, askere gitme vakti gelene kadar bu kasabadan kurtulmaktan başka bir şey düşünmedim. Ama o sabah gelip çattığında, beni bu kasabaya bağlayan, o güne kadar fark etmediğim daha derin bağlar olduğunu fark ettim. Çiğ damlalarıyla kaplı kavaklardan havaya ince bir koku yayılıyordu. Nedense o gün bana bu kavakları, çamları, çınarları hayatımda sanki ilk kez görüyormuşum gibi geldi. Sabahın bu erken vaktinde sokaklarda serseri bir mayın gibi dolaşan köpek çetelerinden başka bir şey olmaz. Galiba bu sessiz sabahları, köpekleri, toprak kokusunu seviyorum. Ama bu kasabada yaşayan insanları ve onların küçük hesaplarını anlamıyorum. Ruhuma yabancı ve boğucu buluyorum. Şimdi söyleyin bana büyük, ciddi ve herkese gerekli bir işin yapıldığı bir yerlere gitmek istemekte kötü olan ne var?'' (Mayıs Sıkıntısı)
- “Üşümesin diye üstünü örttüğünüz birinin cenazesine katılmadan dünyayı anlayamazsınız.” (Uzak)
- Ben bu Mayıs aylarını sevmem ,hep içime bir sıkıntı çöker , hep bir terslik olur nedense... (Mayıs Sıkıntısı)