dedas
diorex

Muhammed Zahid el-Kevseri kimdir? Muhammed Zahid el-Kevseri kitapları ve sözleri

Osmanlı Alimi Muhammed Zahid el-Kevseri hayatı araştırılıyor. Peki Muhammed Zahid el-Kevseri kimdir? Muhammed Zahid el-Kevseri aslen nerelidir? Muhammed Zahid el-Kevseri ne zaman, nerede doğdu? Muhammed Zahid el-Kevseri hayatta mı? İşte Muhammed Zahid el-Kevseri hayatı... Muhammed Zahid el-Kevseri yaşıyor mu? Muhammed Zahid el-Kevseri ne zaman, nerede öldü?

  • 24.10.2022 05:00
Muhammed Zahid el-Kevseri kimdir? Muhammed Zahid el-Kevseri kitapları ve sözleri
Osmanlı Alimi Muhammed Zahid el-Kevseri edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Muhammed Zahid el-Kevseri hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Muhammed Zahid el-Kevseri hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Muhammed Zahid el-Kevseri hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 1879

Doğum Yeri: Osmanlı İmparatorluğu, Düzce, Çalıcuma

Ölüm Tarihi: 11 Ağustos 1951

Ölüm Yeri: Mısır, Kahire

Muhammed Zahid el-Kevseri kimdir?

Son dönem Osmanlı alimlerindendir. Kafkasya’dan göç edip Düzce’ye yerleşen bir aileye mensuptur. Medrese eğitimini tamamladıktan sonra muhtelif medreselerde müderrislik yapmış ve Şeyhülislamın ders vekilliğine kadar yükselmiştir. Zamanının büyük bir bölümünü ilme adamış, çok sayıda talebe yetiştirdiği gibi bir çok eser de kaleme almıştır. Dinde reform adı altında yapılan saldırılara karşı makale yazmak suretiyle cevap vermeye çalışmıştır. Risale-i Nur’un neşir zamanlarında Mısır’da bulunmaktadır. Bediüzzaman’ın, eserlerinin korunması ve Arapça’ya tercüme edilmeleri hususunda vekalet verdiği kişiler arasında ismi zikredilmiştir.

Mehmed Zahid, 1879 yılında Düzce’nin Hacı Hasan Efendi (Çalıcuma) köyünde doğdu. Köy, adını alim bir zat olan ve Kafkasya’dan göç edip buraya yerleşen babası Hüseyin Efendiden aldı. Hüseyin Efendi buraya göç edip medrese açtı ve talebe yetiştirmeye başladı. Yöre halkı tarafından da ilim ve şahsiyetine hürmeten köylerine adı verildi ve bundan sonra köy bu isimle anılmaya başlandı.

Mehmed Zahid ilk eğitimine Düzce’de başladı. İlk derslerini babasından aldı. Düzce’de bulunan iptidaiye ve rüşdiye mekteplerinde okudu. Mehmed Nazım Efendiden tarih, coğrafya ve matematik derslerini aldı. Buradaki eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul’a gitti. Fatih Camii Medresesine giderek burada eğitime başladı. Eğinli İbrahim Hakkı Efendinin derslerini takip ederek medrese eğitimini sürdürdü. Bunun dışında Alasonyalı Ali Zeynelabidin Efendiden ders aldı. Ders aldığı hocalarından biri de Kastamonulu Şeyh Hüseyin Efendidir.

Medrese eğitimini tamamlayan Mehmed Zahid Efendi, 1907 yılından itibaren Fatih Camiinde müderrislik yapmaya başladı. Bu görevini Birinci Dünya Savaşının başlamasına kadar sürdürdü. Medreselerde eğitim verirken belagat, mantık ve aruz derslerini okuttu. Bu sıralarda Kastamonu’da yeni bir medrese açıldı. Yeni medreseyi faaliyete geçirme görevi kendisine tevdi edildi. Bu yeni görevi için Kastamonu’ya giderek çalışmaya başladı. Üç yıl kadar hizmet gördükten sonra tekrar İstanbul’a geri döndü.

Mehmed Zahid Efendi İstanbul’a geldikten sonra yeni görevlerde bulundu. İlk önce Darüşşafaka’da müderrislik yaptı. Kısa bir süre sonra alanında uzman yetiştiren Medresetü’l-Mütehassisin’de müderrislik yapmaya devam etti. Bu görevlerinin dışında Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendinin ders vekilliğinde de bulundu. Bayezid Medresesinde Şeyhülislamlar tarafından ders verilirdi. Şeyhülislamların ders vekilleri ise yüksek dereceli müderrisler arasından seçilir ve vekaleten ders okuturlardı. Bu aynı zamanda bir unvan ve memuriyete de tekabül etmekte olup, Osmanlının son zamanlarına kadar devam etti. Ayrıca Meşihat Müsteşarlığı görevinde de bulundu.

Mehmed Zahid Efendi, 1922 yılında İstanbul’dan ayrılarak Mısır’a göçtü. Önce Kahire’ye yerleştiyse de kısa bir zaman sonra Şam’a gitti. Bir süre Şam’da kaldıktan tekrar Kahire’ye döndü. Bu ikinci gelişten sonra ailesini de yanına alarak Kahire’ye yerleşti. Burada da talebe yetiştirmeye ve ilim irfanla uğraşmaya devam ederek Mısır’ın önemli alimleri arasında yer aldı.

Mehmed Zahid Efendi, zamanının önemli bir kısmını ilme hasretti. Başta hadis, fıkıh, tefsir olmak üzere muhtelif ilimlerle uğraşarak değerli hizmetlerde bulundu. Çok sayıda talebe yetiştirdiği gibi bir çok eser de yazdı. Türkiye’de bulunduğu süre zarfında, talebe yetiştirmeye daha fazla zaman ayırdığından, Mısır’a oranla burada çok daha fazla talebe yetiştirdi. Mısır’da bulunduğu zamanlarda ise önceliği ilmi araştırma ve eser yazmaya verdi. Dolayısıyla daha az talebe yetiştirmiş oldu.

Mısır kütüphanelerinde Türkçe olarak yazılmış eserler üzerinde inceleme ve araştırmalarda bulunan Mehmed Zahid Efendi, bir çok vesikayı gün ışığına çıkararak istifadeye sundu. Özellikle dinde reform iddiasıyla ortaya çıkan ve İslamî değerlere saldıran kişilerle ilmi mücadelede bulundu. Bunların iddialarını makale ve eserleriyle çürütmeye çalıştı. Söz konusu kişiler onun bulunduğu ortamlarda konuşamaz duruma geldiler. Ömrünü ilme adayan Osmanlının son dönem önemli alimleri arasında yer alan, çok sayıda talebe yetiştirip eser yazan Mehmed Zahid Efendi, 11 Ağustos 1951 tarihinde Kahire’de vefat etti. Naşı İmam-ı Şafii hazretlerinin kabrinin yanına defnedildi. Mezar taşına kendisi için yazdığı şu şiiri hak edildi.

Ey kabrimin başında durup ibretle bakan adam,

Dünkü ziyaretçi bugün buraya defn olunmuştur.

Bediüzzaman, Mısır’da bulunan zamanın önemli alimleri ile haberleşmelerinde Risale-i Nur’a sahip çıkılmasını, kendi bedeline eserlerinin hamiliğini yapmalarını isim belirterek istemiştir. Mısır’ın önemli alimleri arasında saydığı ve aralarında Mehmed Zahid Kevseri’nin de bulunduğu; eski şeyhülislam Mustafa Sabri ve Camiü’l-Ezher’in büyük müderrisi dediği Ali Rıza Efendi’den “Nur mecmualarına benim bedelime sahip ve hâmi ve vâris olsunlar ve Arabçaya tercümeye [etsinler]…” (Emirdağ Lahikası, 1997, s. 302) talebinde bulunmuştur. Bediüzzaman Hazretleri bu talebini, Ali Rıza tarafından yanına gönderilen hususi adamına iletti. Camiü’l-Ezher’e hediye olarak eserlerini gönderirken, bunların basım ve tercümeleri için de bir mektup yazdı. Yazdığı mektubunu söz konusu şahıs aracılığıyla gönderdi.

Eserleri

Mehmed Zahid Kevserî, yukarıda belirtildiği gibi çok sayıda makale ve eser yazdı. El-Esma ve’s-Sıfat ile Makalatü’l-Kevserî adlı eserleri meşhur olanlarıdır. Tasavvuf ve tasavvuf büyükleri hakkında kaleme aldığı eseri Irgamü’l-Merid adını taşımaktadır. Muhtelif konularla ilgili olarak yazdığı makaleleri Makalat adlı eserinde toplanmıştır. İmamı Rabbani hakkında yazdığı Türkçe eseri Er-Ravdun Nazirü’l-Verdî fî Tercemetü’l- İmamü’r-Rabbani es-Sirhendî’dir. Bunların dışında; Esseyfü’s-Sakil, El-İşfâk ala Ahkamü’t-Talak ile Farsça yazılmış bulunan Nazm-ı Avamili’l-İ’rab adlı eserleri de vardır.

Muhammed Zahid el-Kevseri Kitapları - Eserleri

  • Nüzul-i İsa (aleyhisselam) Meselesi
  • Hanefî Fıkhının Esasları
  • Makalatu'l-Kevseri 1
  • Hanefi İmamların Biyografisi 1
  • Altun Silsile
  • Zarif Nükteler
  • Hanefî Mezhebinde Fıkıh ve Hadis
  • Te'nîbu'l Hatîb

Muhammed Zahid el-Kevseri Alıntıları - Sözleri

  • İmam Malik'e 'Ebu Hanifeyi gördün mü?' diye soruldu. Bunun üzerine, 'Öyle bir adam gördüm ki seninle şu direğin altın olduğu hususunda tartışsa mutlaka delilini getirir' dedi. İmam Şafii de şöyle demiştir: "İnsanlar fıkıhta Ebu Hanife'ye muhtaçtır." (Hanefî Mezhebinde Fıkıh ve Hadis)
  • Allah kör ve sağır eden taassubu kahretsin! (Hanefî Mezhebinde Fıkıh ve Hadis)
  • Ya cahilliğinden ya da cahillikten kaynaklı taassubundan dolayı Hanefilerin aleyhinde atıp tutan inatçılardan yeryüzü hiçbir zaman kurtulamamıştır. Bazen nassın bulunmadığı yerlerde onların rey ile hüküm vermeleri hususunda konuşurlar. Oysa reysiz fıkıh olmaz. Bazen de onları az hadis bilmekle itham ederler. Halbuki bütün diyarlar onların hadisleriyle dolmuştur.  (Hanefî Mezhebinde Fıkıh ve Hadis)
  • Delilleri inceleyen bir alimin basiretini kapatan en tehlikeli şey mezhep taassubudur. (Hanefî Mezhebinde Fıkıh ve Hadis)
  • İmam Züfer'in şöyle dediği nakledilmiştir: "Vaktinden önce oturan zelil olur." Yani, kim ilmen olgunlaşmadan ilim neşri için kendine has bir meclis kurarsa imtihan onun kusurunu ortaya çıkarır, meselelere verdiği cevaplardaki hataları sebebiyle cehaleti ortaya çıkar. (Hanefi İmamların Biyografisi 1)
  • Ancak kendisi çeşitli ilmi tartışmalarda yöneltilen sorulara büyük bir deha ve hazır cevaplılıkla karşılık vermesiyle başkalarından ayrılırdı. Kendisine yöneltilen soruları doyurucu bir şekilde cevaplandırarak ya anında karşısındakini susturur veya problemi kaynaklara havale ederek çözerdi. İlmi bir konuda konuşurken coşkun bir seli andırırdı. O böyle anlarda konuşurken, karşında ne tek başına bir alim ne de bir grup alim görürdün. Gördüğün yegane şey kendisine başvuranlara en kıymetli bilgileri, dikkatli, düzenli ve güvenilir bir biçimde sunan ayaklı bir kütüphane olurdu. (Makalatu'l-Kevseri 1)
  • Ehli Medine'nin Yedi Fakih'in ilmini, bunların öğrencileri vasıtasıyla tevarüs eden Hicret yurdu alimi İmam Malik'in durumu da böyledir. Ebu Hanife'nin hacca ve ziyarete gelmesini gözler, geldiğinde de kendisiyle buluşarak ilmi çalışmalar yapar, kitaplarını mütalaa ederdi. (Makalatu'l-Kevseri 1)
  • el-Hasen b. Ziyâd şöyle demiştir: "Züferle münazara eden kimi gördümse ona acıdım." (Hanefi İmamların Biyografisi 1)
  • "Ebû Hanîfe, talebelerinden biri, gereği kadar incelenmeden bir meseleyi yazmak için acele ettiği zaman ona engel olurdu." (Hanefî Fıkhının Esasları)
  • "Allah şu taassup denen şeyi kahretsin. İnsanı kör ve sağır ediyor." (Hanefî Fıkhının Esasları)
  • İbn Teymiyye,bütün şazz meselelerinde,birbirine sağlamca bağlanmış ama herhangi bir anlam ifade etmeyen sözlerde başka bir şeye sahip değildir.Herhangi bir ifadesi olmayan söz de,esasen söz sayılmaz. (Makalatu'l-Kevseri 1)
  • İnsanların, dünya işlerini yoluna koymak amacıyla dinlerinden terk ettikleri her husus için Allah Teala onların başına, düzeltmek istedikleri o işten daha zararlısını getirir. (Makalatu'l-Kevseri 1)
  • "Kadınla (şu) dört şey(i) için nikâh yapılır:Malı için,nesebi için,güzelliği için ve dindarlığı için.Allah iyiliğini versin, sen dindar olanı elde et." (Makalatu'l-Kevseri 1)
  • Ey ibretle bu kabrin yanı başında duran, Bir ziyaretçi idi dün, şu kabirde bulunan. Gafil olma dikkat et, ölüm kaçınılmazdır. Vadesi dolanları an beklemez, ayırır. Şeyh Zahid Kevseri'dir bu mezarda bulunan Rabbinden af bekleyen, ilahi rahmet uman. (Makalatu'l-Kevseri 1)
  • "Büyük tâbiî Mesrûk b. el-Ecda’ şöyle der: “Hz. Peygamberin ilminin genel olarak sahâbîlerden altı kişide toplandığını gördüm.Bunlar Ali b. Ebî Talib, Abdullah b. Mes’ûd, Ömer b. el-Hattab, Zeyd b. Sabit, Ebu’d-Derda ve Übey b. Ka’bdırlar. Bu altı kişinin ilminin de Ali b. Ebî Talib ve Abdullah İbn Mes’ûd’da toplandığını gördüm.” (Hanefî Fıkhının Esasları)
  • Keza Hanefîler, hadis ehli olmaya daha da layıktır. Görülmez mi ki sünnetin onlar katında çok kuvvetli bir yeri olduğu için Kitabullâh'ın Sünnetle nesh edilmesini caiz kabul etmektedirler. Ayrıca onlar sünnet ve hadise temessük adına mürsel hadislerle de amel etmekte; mürsel olmasına rağmen onunla amel etmeyi reyle amel etmekten üstün görmektedirler.  (Hanefî Mezhebinde Fıkıh ve Hadis)
  • Allah kör ve sağır eden taassubu kahretsin! (Hanefî Mezhebinde Fıkıh ve Hadis)
  • Hanefîler, Ebu'l-Usr el-Pezdevî'nin ifadesiyle "ashâbu'l-hadis ve'l-me'ânî"dir. Yani hadisi kabul ve onunla amel etmelerinin yanı sıra öne çıkan vasıflarından bir diğeri hadisi anlamakla iştigal etmeleri ve o noktada ağırlıklarını hissettirmeleridir.  (Hanefî Mezhebinde Fıkıh ve Hadis)
  • İmam Mâlik'e 'Ebû Hanifeyi gördün mü?' diye soruldu. Bunun üzerine, 'Öyle bir adam gördüm ki seninle şu direğin altın olduğu hususunda tartışsa mutlaka delilini getirir' dedi. İmam Şâfii de şöyle demiştir: "İnsanlar fıkıhta Ebû Hanife'ye muhtaçtır." (Hanefî Mezhebinde Fıkıh ve Hadis)
  • Fitne ve yalanın yaygın olduğu bir devirde Hz. Peygamber buyurdu, diyerek hadis nakleden herkesin rivayet ettiği hadisi kabul edenler, Hanefilerin hadislere muhalefet ettiğini sanırlar. Halbuki durum böyle değildir. Aksine Hanefilerin usul ve füru' meselelerinde dayanakları hadiselerdir. Nitekim bu hususu kör taklide, heva ve hevesine uymaksızın iyi bir araştırma ve mukayese yapan kimseler açıkca görebilirler. (Hanefî Fıkhının Esasları)

Yorum Yaz