Mladen Dolar kimdir? Mladen Dolar kitapları ve sözleri

BİYOGRAFİ

Sloven Filozof Mladen Dolar hayatı araştırılıyor. Peki Mladen Dolar kimdir? Mladen Dolar aslen nerelidir? Mladen Dolar ne zaman, nerede doğdu? Mladen Dolar hayatta mı? İşte Mladen Dolar hayatı...

Sloven Filozof Mladen Dolar edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Mladen Dolar hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Mladen Dolar hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Mladen Dolar hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 29 Ocak 1951

Doğum Yeri: Slovenya

Mladen Dolar kimdir?

1951 Slovenya doğumlu felsefeci. Slavoj Zizek ve Rastko Mocnik ile birlikte, Ljubljana psikanaliz ekolünün kurucularından. Düşüncesinin temelini, Freud ve Lacan düşüncesi ile Alman idealizmini, psikanaliz ile felsefeyi bir arada, birbirini aydınlatan bir şekilde düşünme çabası oluşturuyor. Daha genel düzeyde, Aydınlanma düşüncesi, Alman idealizmi (bilhassa Hegel), psikanaliz (Freud ve Lacan) ve Fransız yapısalcılığına gösterdiği bağlılıkla modernliğin/modernizmin nasıl bir kırılmaya denk düştüğünü formüle etmeye çalışıyor. Son yıllardaki yazılarında bu kırılmayı bambaşka perspektiflerden, müzik, tiyatro, edebiyat, sinema ve felsefedeki görünümü ve elbette psikanalizin doğuşu üzerinden tekrar tekrar biçimlendirmeyi deniyor. Yazılarında sürekli Foucault, Althusser, Derrida, Badiou, Deleuze ve Butler gibi çağdaş düşünürlerle tartışma halinde.

Felsefe doktorasını, bugün için sadece Slovencede mevcut olan iki ciltlik "Hegel'in Tinin Fenomenolojisi: Bilinç/Özbilinç Diyalektiği" adlı teziyle almış olan Dolar'ın İngilizcede, Sahibinin Sesi dışında, Zizek ile birlikte yazdığı Opera's Second Death (2002) kitabı ve farklı yerlerde yayımlanmış birçok makalesi vardır. Bunlar dışında Slovence, Fransızca, Almanca gibi farklı dillerde yazdığı makale ve kitapları da mevcuttur. 1982 yılından beri Ljubljana Üniversitesi'nde ders vermekte, 2010 yılından bu yana da Maastricht'teki Jan Van Eyck Akademisi'nde danışman araştırmacı olarak görev yapmaktadır.

Mladen Dolar Kitapları - Eserleri

  • Sahibinin Sesi

Mladen Dolar Alıntıları - Sözleri

  • "Besbelli ki insan, arılardan ya da sürü halinde yaşayan diğer hayvanların herhangi birinden daha siyasal bir hayvandır. Sıkça söylediğimiz gibi, doğa hiçbir şeyi boşuna yapmaz ve konuşma yetisi bahşettiği tek hayvan da insandır. Salt ses (phone) acı ya da haz belirtisinden başka bir şey olmayıp, dolayısıyla diğer hayvanlarda da bulunurken (zira doğalan, acı ve hazzı algılamaya ve bu algılan birbirlerine sezdirmelerine elverişlidir, bundan öteye gitmez), konuşma kabiliyeti yararlı ve zararlı olanı, dolayısıyla da haklı ve haksız olanı ortaya koymak için tasarlanmıştır. Ve insanın ayırt edici bir özelliği, herhangi bir iyi/kötü, haklı/haksız vb. anlayışının sadece onda olmasıdır; bu anlayışa sahip canlı varlıkların birliği de, bir aile ya da devlet oluşturur. (Aristoteles- Politika 2001,1253a 7-18; Türkçesi: 1993: 9-10, çeviri değiştirildi)" (Sahibinin Sesi)
  • ŞÖYLE BİR HİKÂYE VARDIR: Bir muharebenin ortasında, siperlerde bir bölük İtalyan askeri ve "hücum!" emri veren İtalyan bir komutan varmış. Hengâmenin ortasında sesini duyurabilmek için anlaşılır bir sesle bağırmış komutan, ama hiçbir şey olmamış, kimse yerinden kıpırdamamış. Bunun üzerine sinirlenen komutan daha yüksek sesle haykırmış: "Hücum!" Yine kıpırdayan olmamış. Fıkralarda bir hare­ket olması için bir şeyin üç defa olması gerektiğinden, sesini daha da yükseltip bağırmış: "Hücum!" Bu noktada siperlerden bir yanıt gel­ miş, takdir dolu ufacık bir ses yükselmiş: "Che bella voce!/Ne güzel bir ses!" Bu hikâye ses problemi için geçici bir giriş kapısı olabilir. İlk dü­zeyde, başarısız bir celp, çağırma hikâyesidir bu. Askerler ötekinin hitabında, çağrısında, görev çağrısında kendilerini tanıyamaz, ona uygun davranmazlar. Bunda askerlerin İtalyan olmasının da belli bir payı vardır tabii; haklarındaki rivayete, yeryüzündeki en cesur asker­ler olmadıkları şeklindeki imgelerine uygun hareket ederler -...hikayemizin bir siyaseten doğruculuk örneği olmadığı da belli, örtük bir şovenizmle ve ulus klişeleriyle haşır neşir. Neyse; emir sonuç ver­mez, muhatapları iletilen anlamda kendilerini tanımayıp, bunun ye­rine mecraya, yani sese odaklanırlar. Dikkatin sese yönelmesi, çağır­mayı ve simgesel yetkinin üstlenilmesini, görev aktarımını aksatır. (Sahibinin Sesi)
  • Aristoteles'i takip edersek, salt ses hayvanlar ve insanlarda ortak olan şeydir, insanın hayvani parçasıdır. Hayvanlarla insanların paylaştığı deneyimler olan acı ve hazza işaret edebilir sadece. Ama söz (logos) işaret etmekle kalmaz, ifade eder ya da daha da iyisi, açığa vurur: Yararlı (faydalı) ve zararlıyı ve bunun sonucu olarak haklı ve haksızı, iyi ve kötüyü açığa vurur. Yumruk yiyen biri, gayet tabii haykırabilir, yani acısını dışa vurmak için bir ses çıkarabilir; bir at ya da köpek de bunu yapar. Ama aynı zamanda şunu diyebilir: "Bana yanlış yapıldı" (kötü muamele, zarar gördüm) ve böylece söz, doğru/yanlış ölçüsünü ortaya çıkarır. Sadece hisleri dışa vurmakla kalmaz, bir yargı standardı ortaya çıkarır. (Sahibinin Sesi)
  • Yasa daima bir takım kısmı nesneler aracılığıyla,ansızın tanık olunan anlık bir bakış,parçalanmışlığı içinde esrar olarak kalan ufak bir parça aracılığıyla kendini açığa vurur;kırıntılarla;hademeler,bekçiler,hizmetçilerle;ıvır zıvırla,çerçöple,yasanın molozuyla.Kismi nesneler,anlamı olmayan geçerliliğin özetidir ve bunlar fantazi oluşumu için yeterlidir;aruzuyu yakalamak için kâfidir.Ve bunlar arasında ses vardır,yasanın manasız sesi:Yasa durmadan tuhaf bir gürültü yapar, esrarengiz sesler çıkarır.Yasanın gerçekliği manasız bir sese iliştirilebilir... ...Ses yasanın aynı anda içinde ve dışında olan belirlenemez noktadadır tam olarak,daima bir acil durum tehdidir bu yüzden. (Sahibinin Sesi)
  • Bu makine ancak Freud'un "tekinsiz" sözcüğüyle tarif edilebilen etkiler yaratmaya devam etmiştir. Bir makinenin, tümüyle mekanik yollardan, ses ve konuşma kadar insana özgü bir şey üretebilmesini sağlayan gedikte bir tekinsizlik vardır. Etki, mekanik kökeninden kurtulup bir fazlalık olarak işlemeye başlayabiliyordur adeta -tam da makinede­ ki hayalet gibi; sanki tam bir nedeni olmayan bir etki, açıklanabilir nedenini geride bırakan bir etki vardır- ve sesin, tekrar tekrar geri döneceğim garip özelliklerinden bir tanesi budur. (Sahibinin Sesi)
  • Tecrit halinde, tek başına, çılgın kalabalıktan uzakta yapayalnızken, sesten öylece kurtulmuş değiliz - böyle zamanlar başka türlü bir sesin, alışıldık şamatadan daha sırnaşık ve zorlayıcı bir sesin ortaya çıktığı zamanlar olabilir: susturulamayan bir sesin, iç sesin. Sanki ses toplumun yanımızda taşıdığımız ve uzaklaşamadığımız nüvesidir. (Sahibinin Sesi)
  • Sesin, ikircikli bir konuma yerleşmesini sağlayan hayati bir eksen rolü oynadığını görebiliriz. Ahlak yasasını ayakta tutan sese Sokrates'ten Rousseau'ya uzanan koca bir gelenek ve Kant dahi, ilahi demiş ve bu ilahi aşkın yasa, aynı anda öznenin en mahrem çekirdeğine yerleştirilmiştir. Heidegger'le birlikte bu ses asgari ölçülerine indirilmiştir: bir radikal başkalığa açıklık/açılma, Varlığa açıklık, öz-benimsemeyi ve öz-düşünümü atlatan bir sesleniş, var-olanın dışında, tekinsizin diyarında konumlanan bir şey. Bütün bu geleneğin ortak fikrine göre ses, Öteki'den gelir, ama içerideki Öteki'dir bu. (Sahibinin Sesi)
  • Kapatılamayacak bir gedik, insan bedenini "kendi" sesinden ilelebet ayırır. Ses hayaletimsi bir özerklik gösterir, gördüğümüz bedene asla tam olarak ait değildir, bu yüzden konuşan canlı birini gördüğümüzde bile, asgari bir vantrilokluk daima işbaşındadır: Kendi sesi, konuşanı oyup, bir bakıma "kendi başına", onun aracılığıyla konuşuyor gibidir.( Žižek 2001b: 58) (Sahibinin Sesi)
  • Dü­şük çoğaltım kalitesi anlamı çözmeyi zorlaştırıyordu,ama ses -tam da bıraktığı asli insanlık intihasıyla- herkesi anında kavramış ve ev­rensel bir huşu yaratmıştı. Fakat bu ses-etkisi, pürüzsüz bir mekanik nedensellikle değil, nedensellikteki gizemli bir sıçrama, bir ihlal, ak­sayan bir nedensellik, nedenini aşan bir ses-etkisi yoluyla üretiliyor­du; ses bu noktada bir yarığın, kayıp bir halkanın, neden-sonuç ağın­daki bir gediğin yerini alır. Sloganlar konusundaki benzersiz hüne­riyle Lacan şöyle der:"Sadece aksayan bir şeyde neden vardır" (Sahibinin Sesi)
  • Akuzmatik ses, kaynağı görülmeyen sestir; kökeni saptanamayan, yeri belirlenemeyen sestir. Bir köken, bir beden arayan sestir, ama bedenini bulduğunda bile bunun pek bir işe yaramadığı ortaya çıkar, ses bedene oturmaz, bedene uymayan bir yumrudur - çabuk ama parlak bir örnek isterseniz, Hitchcock'un Sapık'ını düşünün; film tümüyle "Annenin sesi nereden gelir? Hangi bedene atfedilebilir? sorusu etrafında döner. Bedenden yoksun sesin bünyesi gereği tekinsiz olduğunu ve yarattığı huzursuzluğun, bir bedene atfedilmesiyle yatışmadığını hemen görebiliriz. (Sahibinin Sesi)