dedas
Turkcella

Michael Ryan kimdir? Michael Ryan kitapları ve sözleri

Profesör Michael Ryan hayatı araştırılıyor. Peki Michael Ryan kimdir? Michael Ryan aslen nerelidir? Michael Ryan ne zaman, nerede doğdu? Michael Ryan hayatta mı? İşte Michael Ryan hayatı...

  • 31.12.2022 03:00
Michael Ryan kimdir? Michael Ryan kitapları ve sözleri
Profesör Michael Ryan edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Michael Ryan hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Michael Ryan hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Michael Ryan hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 1946

Doğum Yeri: St. Louis, Missouri, ABD

Michael Ryan kimdir?

Michael Ryan Kitapları - Eserleri

  • Politik Kamera
  • Film Çözümlemesine Giriş
  • Politik Kamera
  • Eleştiriye Giriş

Michael Ryan Alıntıları - Sözleri

  • “Böyle zamanlarda gizli güçler kavranamaz görünen fenomenleri açıklamaya yarayan etkili bir ideoloji tarzı olarak kendisini gösterir. Anlaşılmaz görünen şeyin aslında bir anlamı olduğun söyler. Eşitsiz iş ve ödül dağılımının irrasyonel ilkeleri üzerine kurulu bir toplumun bu tür anlam yapılarına duyduğu gereksinim, sistemin işleyişindeki sakatlıklar arttığı ölçüde büyüyecektir; sözü edilen dönemin bize kanıtladığı gibi bu kaçınılmaz sonuç piyasa kapitalizminin sürekli yinelenen bir gerçekliğidir. Bu yüzden gizli güçleri bir korku yansıtması olarak okumak gerekir, ama bir yandan da bunlar kapitalist düzen içindeki ‘gerçek hayatta’ ulaşılması mümkün olmayan bir anlamı yakalama çabasıdır.” (Politik Kamera)
  • Yaptığımız ankette, Yıldız Savaşları serisinin birinci filminde kahramanın neyi temsil ettiğini bir dizi seçenek arasından seçmele­ri istenen katılımcıların % 57’si “insanın inandığı yolda yürümesi­ni” temsil ettiğini, % 17’si ise bireysel özgürlük ve kapitalizm gibi Amerika’ya özgü değerleri savunduğunu düşünmüştür. Örneklemin % 53’ü filmdeki imparatorluğu “kötülüğün” simgesi olarak al­gılarken, % 24’ü sağ kanat diktatörleri temsil ettiğini. % 12’si ise komünizmi temsil ettiğini belirtmiştir. Yaptığımız sözlü görüşme­lerde en sık karşımıza çıkan tanımlama, kahramanın “büyük kurumlara”. “emperyalizme” ya da “diktatörlere” açılmış bir savaşta “mazlum” tarafı temsil ettiği olmuştur. Kimi katılımcılar kahrama­nı bağımsızlık mücadelesi veren Amerikan devrim kahramanlarına benzetmiş, bu tanımlamaya daha güncel bir yurtseverlik anlamı yükleyen başkaları ise. Amerikan “demokrasisi” ile komünizm ara­sındaki savaşı temsil etliğini ya da Amerikanın“diğer ülkelerin kendisine kabadayılık etmesine” artık izin vermemesi için bir çağrı olduğunu söylemiştir. Bu arada bir bölüm katılımcı da kahramanla­rın düşünce özgürlüğünü ve kendi kaderini tayin hakkını temsil et­tiğini düşünmüş, imparatorluk için en sık kullanılan deyim ise “despotizm” olmuştur. Filmin liberal değerleri temsil ettiğini düşü­nenlerin % 30 ile örneklemdeki en kalabalık grubu oluşturmasına karşın, bu araştırmada sık sık karşılaştığımız üzere, insanların aynı anda birbirinden tümüyle ayrı politik görüşler savunma eğiliminde olduğu da gözlenmiştir. Örneğin, barışın ancak güçlü olmakla ko­ runabileceği düşüncesine dayalı muhafazakâr idealin filmde des­teklenip desteklenmediği sorusuna katılımcıların % 54’ü evet demiş, % 74’ü filmdeki kahramanların solcu devrimcilerden çok muhafazakâr “özgürlük savaşçılarını” andırdığım söylemiş, buna karşılık, % 67’si aynı zamanda politik özbelirlenim hakkını (“hal­ta, diyelim, Nikaragua’da bile”) savunan liberal görüşe destek ve­rildiğini düşünmüştür. Ancak, muhafazakâr katılımcıların liberal olanlara göre çok daha büyük bir bölümü (% 46’ya karşılık % 76) filmin anlamını muhafazakâr ideale bağlarken, liberallerin en büyük bölümü ise (% 43) filmin genel olarak liberal değerleri des­teklediği sonucuna varmıştır. (Politik Kamera)
  • Bir yönetmen, genellikle çerçevenin merkezindeki ya da görüntünün üst yarısındaki karakterlere daha fazla önem ve değer atfeder. Daha az değere sahip olan ya da ikinci planda kalan karakterler ise görüntünün alt yarısına ya da çerçevenin yanlarına yakın konumlandırılır. (Film Çözümlemesine Giriş)
  • Gerçekten de, altmışların başlarından ortalarına kadar yapılmış belli başlı filmler şöyle bir gözden geçirildiğinde, Biskind’in “solun sessizce yaklaşması” diye nitelediği şeyin belirtilerine rast­lanabiliyor: 1960 - Spartaküs bir köle ayaklanmasını anlatıyordu. Garsoniyer (The Apartment) iş hayalının cinsel ayrımcılığını hic­vediyordu, Rüzgârın Mirası (Inherit the Wind) köktendincilige sal­ dırıyordu; 1961- Raisin in the Sun, Tek Başına (The Outsider) ve Batı Yakasının Hikâyesi (West Side Story) ırkçı hoşgörüsüzlüğü eleştiriyordu, Aşk Bahçesi (Splendor in the Grass) evlilik öncesi cinselliğe yönelik baskıya açıktan açığa kafa tutuyordu, Niinıherg Duruşması (Judgment at Nuremberg) hoşgörüsüzlüğe karşı özgür­lükçü bir kınama niteliğindeydi; 1962 - Alkatraz Kuşçusu (The Birdman of Alcatraz) suçluların ıslahına dair iyicil bir yaklaşım ge­liştirirken, Yaralı Kadın (Sweet Bird of Youth) kilisenin evangelist ikiyüzlülüğünü eleştiriyordu; 1963 - Vadideki Zambak (Lilies of the Field) ırksal dayanışmayı resmediyordu, Uğursuz Kuş (To Kill a Mockingbird) güneydeki ırklar arası ilişkiyi duyarlı bir bakışla be­timliyor ve ırkçılığı kınıyordu, Şarap ve Gül (Days of Wine and Roses) alkolizm sorununu açıkyüreklilikle ele alıyordu; 1964 - Fa­ilsafe nükleer ideolojiyi eleştiriyordu, Seven Days in May aşırı Sağ’a liberal bir saldırıda bulunuyordu, Dr. Strangelove nükleer savaş çılgınlığını ve sağ kanadın paranoyasını hicvediyordu, Not­ hing but a Man siyahların güneydeki yaşamını siyahların gözüyle resmediyordu; 1965 - The Bedford Incident kaza eseri bir nükleer savaş başlamasının ne derece gerçek bir olasılık olduğunu anlatı­yordu, Sevgili Arkadaşım (Patch of Blue) ırksal hoşgörüsüzlüğü yansıtıyordu, The Pawnbroker bağnazlığın sonuçlarını hikâye edi­yordu; ve 1966 - A Man For All Seasons fikir ayrılığı hakkını savu­nuyor, The Russians Are Coming soğuk savaş mentalitesini alaya alıyor. Kim Korkar Hain Kurttan? (Who’s Afroid of Virginia Woolf?) varoşlardaki yaşama hüzünlü bir bakış getiriyord (Politik Kamera)
  • Ben hiçbir şeyi çözmedim sade­ce her şeyin ortasına düşüverdim. (Politik Kamera)
  • Cinnet filminde 'otel' Amerika'nın ve kizilderililere karşı girişilen soykırımın tarihini görmezden gelmenin bir metaforudur. (Film Çözümlemesine Giriş)
  • Erkekler için piyasa dünyası, kendilerini -empati gibi- her türlü “kadınsı’”özellikten sıyırmak suretiyle ayakta kalmak için toplumsallaştırıldıkları tehlikeli bir arena ise, evin dünyası da onların tek sığınağıdır. Ev içi ya da aileyle kısıtlı kalan empati kolayca iç bayıltıcı ve abartılı bit hal alır, dış dünyadaki empati yokluğunu telafi edici bir kan bağı duygusallığına bürünür. Dolayısıyla, filmlerde ekonomik politika ile cinsel politika sıkı sıkıya iç içe geçmiştir. (Politik Kamera)
  • Drama sanatı için tarihte iz bırakmak, başka hiçbir edebi tür için olmadığı kadar elzemdir. -WALTER BENJAMIN Sinema hayaletlerin birbiriyle yarışıdır. JACQUES DERRIDA İçine gömülü olduğumuz varsayımları anlamadıkça kendimizi anlayamayız. ... Feminist itkiyle hareket eden ...radikal bir eleştiri, her şeyden önce, nasıl yaşadığımıza, nasıl yaşamış olduğumuza, kendimizi nasıl tahayyül etmeye yöneltildiğimize ilişkin bir ipucu sunmayı amaçlamak zorundadır... ADRIENNE RICH Belki de artık, dilin hapishanesini terk edip tarihin kesimevine doğru hareket etmenin zamanıdır. CORNEL WEST (Politik Kamera)
  • Nasıl düşünmemiz ve neye inanmamız gerektiğini biçimlendiren kültürler içinde yaşarız ve bu etkiler yaptığımız filmlerin türünü belirler. Irkçı bir kültür içinde büyüyen bir yönetmen, bilinçli olarak yapmasa bile, büyük ihtimalle ırkçı filmler çekecektir. Olaylara bakma tarzını baştan kabullenecek ve dünyayı bu şekilde görecek ve yansıtacaktır. (Film Çözümlemesine Giriş)
  • Rüyadaki düşme korkusu sevdiğiniz birini kaybetme korkusuna ait bir metafordur. (Film Çözümlemesine Giriş)
  • “Eşitsizlikten yana olmayan bir sivil toplum, şiddeti suçlu ilan eder ve bu yolla kendi örtük şiddetini meşrulaştırır. Antonioni’nin göstermek istediği, devrimci şiddetin aslında bu şiddetin yöneldiği topluma ayna tutmaktan başka bir şey yapmadığıdır.” (Politik Kamera)
  • “Hollywood filmlerinin çoğu, şu ya da bu anlamda ‘erkek’ filmlerdir; ataerkil bir toplumda başka türlüsü düşünülemez. Ancak, tıpkı ‘ırk’ sözcüğünün ‘beyaz dışı’ anlamına geldiği varsayımının beyaz bir öznenin merkezi konumunu imlemesi gibi, geleneksel Hollywood ‘kadın filmleri’ kategorisi de sinemasal dünyada merkezi konumu erkeğin işgal ettiği kabulünü beraberinde taşır; erkek filmleri bir tür olarak adlandırılmamıştır, çünkü onlar türsel olamayan normu oluşturur.” (Politik Kamera)
  • Filmler toplumsal mahrumiyetler ve potansiyel öfkeler en üst seviyede yaşanmaya başladığı anda en ideolojik düzeylere ulaşırlar ve hem boş vaatler, nafile arzular yaratırlar hem de toplumun kurumlarının (yarattığı eşitsizlikleri görmezden gelerek) doğru ve adil olduğu duygusunu yayarlar. (Film Çözümlemesine Giriş)
  • Baba'nın, Kıyamet'in, The Conversation'ın ve Siyam Balığı'nın hep aynı sonla, güvenilmesi mümkün olmayan ya da tehlikeli olduğu anlaşılmış bir dünyanın dışına çekilmiş yalnız erkek imgeleriyle bitmesi ilgi çekicidir. Bu dört filmin hepsinde de erkekler ya kadınlardan ayrı ya da erkek grupları içinde yaşar ya da kadınları şiddetle reddederler. (Politik Kamera)
  • “Sağ ile sol, paylaşımdaki bir alan için rekabet eder ve her biri sorunlara farklı eğimler verse de ikisi de aynı sorunlarla uğraşır. Bu toplumsal alanın üç cephesi birey, tarih ve toplumdur. Sağ, politik programının merkezine tecrit edilmiş bir birim olarak tasavvur ettiği bireyi yerleştirir. …Solun programı da bireyi hedef alır, ancak onu piyasanın vahşi ormanında başkalarını alt eden hayatta kalmacı yalnız savaşçı olarak değil ilişkisel bir kendilik varlık ve kolektifin sorumlu bir parçası olarak algılar.” (Politik Kamera)
  • ''Bir gün kaybolup gidecek olan değer verdiğimiz her şey aslında sonsuza değin mevcudiyetini koruyacaktır.'' (Eleştiriye Giriş)
  • Alfred Hitchcock'un Kuşlar filminde, Melanie, 1960'ların başında katoliklerin onaylamadığı bağımsız ve eğlence meraklısı bir kadındır. Hitchcock'un desteklediği doğal kadın rolüne uygun değildir. Bu nedenle de doğa Melanie'den intikamını alır. Kuşlar önceden tanımlanmış belirli toplumsal cinsiyet tiplerine ve formüllerine bağlı kalmamızı sağlayacak doğa güçlerinin bir metaforudur. Doğanın kanunlarını ihlal edenler ise cezalandırılmalıdır. Melanie bir kuşun saldırısına uğrar ve bu olayın ardından kuslar şehre musallat olmaya ve insanları öldürmeye başlar. (Film Çözümlemesine Giriş)
  • “Temsiller, içinde yer alınan kültürden de devralınır ve içselleştirilerek benliğin bir parçası haline getirilir. İçselleştirilen bu temsiller benliği, söz konusu kültürel temsillerde içkin olan değerleri de benimseyecek şekilde yoğurur. Bu nedenle, bir kültüre egemen olan temsiller aslında politik önem taşırlar. Kültürel temsiller, yalnızca psikolojik duruşları şekillendirmekle kalmaz, toplumsal gerçekliğin nasıl inşa edileceğine ilişkin olarak da, yani, toplumsal yaşamın ve toplumsal kurumların şekillendirilmesinde hangi figür ve sınırların baskın çıkacağı konusunda da çok önemli rol oynar. Kapitalizmin, güçlünün güçsüzü yuttuğu vahşi bir orman gibi mi yoksa özgürlükçü bir ütopya olarak mı kavranacağını (hissedilip yaşanacağını) bu temsiller belirler. Bu yüzden, kültürel temsillerin üretimi üzerinde söz sahibi olmak toplumsal iktidarın muhafazası açısından kritik önem taşıdığı gibi toplumsal dönüşümler amaçlayan ilerici hareketler için de vazgeçilmez bir kaynak oluşturur.” (Politik Kamera)
  • Perdedeki şey bireylerle ilgiliyse bir filmdir, sınıflarla ilgiliyse propagandadır. (Politik Kamera)
  • Başkalarına karşı, bilin­çaltımızda gizlenmiş önyargılarımızın farkında değilizdir. (Eleştiriye Giriş)

Yorum Yaz