Michael Hardt kimdir? Michael Hardt kitapları ve sözleri
Amerikalı edebiyat kuramcısı ve entelektüel Michael Hardt hayatı araştırılıyor. Peki Michael Hardt kimdir? Michael Hardt aslen nerelidir? Michael Hardt ne zaman, nerede doğdu? Michael Hardt hayatta mı? İşte Michael Hardt hayatı...

Doğum Tarihi: 1960
Doğum Yeri: Bethesda, Maryland, ABD
Michael Hardt kimdir?
Michael Hardt, amerikalı edebiyat kuramcısı ve entelektüel. Hâlen Duke Üniversitesi'nde edebiyat profesörlüğü yapmaktadır.1993 yılında Gilles Deleuze(Gilles Deleuze:An Apprenticeship in Pholosophy) üzerine kendi yazdığı kitabının dışında, Antonio Negri ile birlikte (Labor of Dionysus ve Empiere) gibi ortak çalışmaları bulunmaktadır.Ayrıca Paolo Virno ile 1996'da (Radikal Tought in Italy) ve Kathi Weeks ile 2000 yılında (The Jameson Reader) ortak çalışmalar yapmıştır. 20. yüzyıl edebiyatın da modernizm ve realizm üzerine çalışmaları devam etmektedir. Siyasl teori alanında Negri ile birlikte yeni durum icinde dünyanın yeniden kavranışı ve değiştirilemsi ile ilgili bir konumda durmakta, yalnızca bu yeni durumların değerlendirilmesinde geleneksel sol-muhalif konumlardan ayrı yönelimler göstermektedir. Foucault'un, özellikle iktidar çözümlemeleri bağlamında, ikilinin çalışmaları üzerinde belirgin bir etkisi olduğu görülmektedir. İkili biyoiktidar kavramını yeniden kullanıma sokmaktadır.Postmodern durum içinden bir karşı düşünce geliştirme arayışı içinde oldukları söylenebilir.
Michael Hardt Kitapları - Eserleri
- İmparatorluk
- Duyuru
- Meclis
- Dionysos'un Emeği
- Gilles Deleuze: Felsefede Bir Çıraklık
Michael Hardt Alıntıları - Sözleri
- ''Bir işçi planlı bir şekilde başkalarıyla işbirliği yaptığında,bireyselliğinin getirdiği engellerden sıyrılır ve türüne özgü becerilerini geliştirir. '' İşbirliği sayesinde içinde bireyin iyiliğiyle insanlığın iyiliği arasında, bencillik diğerkamlık arasında seçim yapmaya zorlanmadığımız, aksine bunların peşinden tek ve aynı proje olarak koştuğumuz bir dünya yaratarak türümüze has yetkinlikleri hayata geçiririz. Bu proje girişimciliğin en üst formudur. (Meclis)
- her şeyin herkese ait olduğu,kimsenin ayrıcalıklı olmadığı politik bir sistemi nasıl yaratabiliriz? ... bu soruyu yanıtlamak kamunun işidir:Herkese ait olan ve kimseye ait olmayan şey aslında devlete aittir.Müşterek varlıkları kavramış elini örtecek ve onun bizi temsil ettiğine ikna edecek bir şeylerin bulunması zorunlu olmuştur. (Meclis)
- Tarihsel bakımdan bu süreçler genellikle bir sıra içinde gerçekleşir. Bir toprak parçası ya da nüfus önce mübadeleye ve gerçekleştirmeye uygun bir dışarısı olarak erişilebilir hale getirilir ve sonraki adımda gerçek anlamda kapitalist üretim alanına dahil edilir. Ne var ki, önemli nokta şudur: bir kere çevrenin bir parçası “uygarlaştırılır uygarlaştırılmaz”, yani burjuvazinin yeni yeni genişlettiği kapitalist üretim alanının sınırları içine organik olarak alınır alınmaz, bu bölge artık sermayenin artık değerini gerçekleştirmesi için zorunlu olan dışarısı olamaz. Bu anlamda kapitalistleşme gerçekleşmenin önüne bir engel diker ve bunun tersi de doğrudur; daha doğrusu içselleştirme dışarıya bağlılıkla çelişir. Sermayenin susuzluğunu yeni kanla dindirmek şarttır ve sermaye sürekli olarak yeni sınırlar aramak zorundadır. (İmparatorluk)
- Çokluğun kalkanındaki eşmerkezli daireler, yeni bir uygarlığın yeni yaşam tarzlarının, yeni bir insanlığın, yaşayan canlılarla yeryüzü ve evren arasında kurulacak şefkatli bir ilişkinin ifadesi olmak zorundadır. (Meclis)
- Ortalığı kan gölüne çevirip adına barış diyorlar. Tacitus (İmparatorluk)
- Söz almak sadece kişinin kendisini ifade etmesinden ibaret değildir ve konuşma özgürlüğünden çok daha fazlasıdır. Söz almak sözcüklerin kendisini dönüştürmek, onlara yeni anlamlar kazandırmak, toplumun yeni eylem ve davranış mantığıyla bağlantılı anlamlar vermektir. Söz almak aynı zamanda insanın kendisinden çıkması,yalnızlıktan kurtulması, diğerleriyle karşılaşması ve topluluk inşa etmesidir. Her iki şekliyle de söz almak bir tercüme sürecidir. (Meclis)
- kapitalist ideolojiyle açığa çıkan öznenin teorisi sahiplik üzerinde temellenir. nitekim modern dönemin başlarında mülkiyet kelimesinin kendisi bile bir dönüşüm geçirerek, bir şeyin niteliği veya doğası olmaktan çıkıp(bir kişiye veya bir şeye has özellikler) sahipliğe yahut sahip olunan şeye dönüşmüştür. insan olmanın anlamı (hatta canlı olmanın anlamı bile) çeşitli sahiplik türleriyle birlikte tahayyül edilir hale gelmiştir. sahipliğin getirdiği mantığa itaat etmek için sadece toprak veya ticari mallar gibi dışsal maddi kalemlerin ötesinde, güç ve zeka gibi ''dahili'' gayri maddi özelliklerin de şeyleşmesi zorunludur. Siz sahip olduklarınızdan ibaretsiniz. (Meclis)
- Avrupa metafiziği özgürleşmiş tekilliklerin ve çokluğun devrimci kuruluşunun meydan okuyuşuna karşı ortaya çıkar (İmparatorluk)
- popülistler sadece kendi meşruiyetleri için değil projenin etkili bir şekilde hayata geçirilmesi için devlet iktidarının önemini abartmakta ve toplumsal hareketlerin politik ifadelerini hafife almaktadırlar.Popülizm bu sebeple temel bir paradoksla şekillenir:halkın iktidarı ağızlarından hiç düşmez fakat nihai kontrol ve karar alma mekanizmaları küçük bir politikacılar çevresine aittir. bu sebeple sol popülizm ile sağ popülizm çoğu kez rahatsız edici biçimde birbirlerine yakın düşerler.Ayrıca hareketlerin içinden çıkmış olsalar bile size önce devlet iktidarını almaları gerektiğini,ardından iktidarı hareketlere vereceklerini söyleyen siyasetçilere asla güvenmeyin.bu çerçevede popülizm önderliğin elinde strateji olmayı sürdürürür ve hareketleri taktiksel eylemlerle sınırlar. (Meclis)
- "Medyalaştırılan bir yanlış bilinç figürü değildir; o daha çok ağa takılmış, dikkat kesilmiş, büyülenmiş biridir.." (Duyuru)
- ... Baskıcı güçler insanların kendilerini ifade etmelerine engel olmuyor. Tam tersine onları kendilerini ifade etmeye zorluyor..... (Duyuru)
- O halde liderlik hala bir rol oynayacaksa, girişimci bir işlev oynamak zorundadır. diğerlerine emir vermemeli yahut onların adına hareket etmemeli, onları temsil ettiğini dahi iddia etmemelidir.Kendi kendisini örgütleyen ve zenginliği üretmek için özgür, eşit koşullarda işbirliği yapan çoğunluk içinde basit bir kurul/meclis düzenleyicisi olmalıdır. (Meclis)
- Çokluk toplumsal dünyamızın gerçek üretici gücüyken, İmparatorluk yalnızca çokluğun hayat damarlarını kurutan bir kapandır, ya da Marx’ın söyleyebileceği gibi ancak canlıların kanını emerek hayatını sürdürebilen, ölü emeğin biriktirilmesinden beslenen bir vampir rejimidir. (İmparatorluk)
- Bugün iş saatleriyle boş zaman giderek iç içe girdikçe ve yaşamımızın her anı boyunca bizden üretken olmamız istendikçe, işgünündeki ayrımlar yok olmaktadır. Elinizdeki akıllı telefonlarla aslında hiç bir zaman işin dışına çıkamıyorsunuz veya mesai dışı çalışmış oluyorsunuz. Dahası sayıları giderek artan bir grup insan için sürekli erişilebilir olmak,sadece iş saatleriyle ile boş zaman arasındaki sınırları muğlaklaştırmakla kalmayıp geceleri ve uykuyu da kemiriyor.Her an her saat e-postalarını kontrol edebiliyor, ayakkabı satın alabiliyor, güncel gelişmeleri takip edebiliyor veya porno sitelerine girebiliyorsunuz.Değere el konma süreci,yaşamımızın her anını kuşatma eğilimindedir.Asla uyumayan küresel bir sistem içinde üretip tüketmekteyiz. Neoliberalizmin durmak bilmeyen ritmi altında, Jonathan Crary'nin söylediği gibi ''zamandan mahrum bırakılmaktayız'' (Meclis)
- ... yeni ırkçılık biyolojik temelli ırkçılık teorisinden kültür temelli bir ırkçılık teorisine geçiş olarak betimlenir…..biyolojik farklılıkların yerine ırksal nefret ve korkunun anahtar temsilleri olarak sosyolojik ve kültürel gösterenler aldı. Bu biçimiyle emperyalist teori modern ırkçılık karşıtlığına arkadan saldırır ve fiili olarak onun argümanlarını seçip kullanıma sokar. Emperyal ırkçı teori ırkların yalıtılabilir biyolojik birimler oluşturmadığı ve doğanın farklı insan ırklarına bölünemeyeceği görüşlerine katılır. Yine bu teori bireylerin davranışlarının, yetilerinin ya da eğilimlerinin kanlarının ya da gen yapılarının değil, tarihsel bakımdan belirlenmiş farklı kültürlere ait oluşlarının sonucu olduğu görüşüne de katılır. Böylelikle farklılıklar sabit ve değişmez olmaktan çıkar ve toplumsal tarihin olumsal sonuçları haline dönüşür. Emperyal ırkçı teori ve modern ırkçılık-karşıtı teori gerçekte büyük oranda aynı şeyi söyler ve bu bakımdan onları ayırmak zordur. Aslında tam da bu süreci bu göreci ve kültürel argüman zorunlu olarak ırkçılık karşıtı var sayıldığı için, toplumumuzun tamamının hakim ideolojisi ırkçılığa karşıymış gibi ve emperyal ırkçı teori de hiç ırkçı değilmiş gibi görünür.. (İmparatorluk)
- Yeni bir küresel emperyal otorite kurulmasında ABD’nin ayrıcalıklı konumda olmasının bir çok nedeni vardır ……ABD’nin bu ayrıcalığının önemli oranda kendi anayasasındaki emperyal eğilimden geldiğini görebiliriz. Jefferson‘un dediği gibi ABD anayasası yayılmacı imparatorluk için biçilmiş kaftandır. Bir kere daha vurgulamamız gerekiyor ki, bu anayasa emperyaldir, emperyalist değil. Emperyaldir, çünkü (her zaman gücünü çizgisel olarak kapalı uzamlara yaymayı ve egemenliği altındaki bağlı ülkeleri işgal etmeyi, yıkmayı ve onlara boyun eğdirmeyi amaçlayan emperyalist projenin aksine) ABD kuruluş projesi bir açık uzamı yeniden eklemleme ve sınırsız bir alanda uzanan ağlar içinde sonsuz çeşide sahip ve tekil ilişkileri yeniden kurma modeline göre tasarlanmıştır (İmparatorluk)
- Ulus-devletler küresel dolaşım kanallarının filtreleri ve küresel komuta eklemlenmesinin regülatörleridir, başka bir ifadeyle ulus-devletler küresel güçten gelen ve küresel güce giden servet akışını denetleyip bölüştürür ve kendi topraklarındaki nüfusu bugün hâlâ mümkün olduğu kadarıyla disipline sokar. (İmparatorluk)
- Çağdaş toplumlarda 4 figür var; borçlandırılan medyalaştırılan ,güvenliklestirilen ve temsil edilen. (Duyuru)
- Büyük oranda basitleştirerek denebilir ki postmodernist söylemler ağırlıklı olarak küreselleşme süreçlerindeki kazananlara, köktenci söylemlerde kaybedenlere cazip gelmiştir…. Mevcut küresel eğilimler bazıları tarafından bir tür özgürleşme olarak görülürken, bazıları tarafından acıların artması olarak yaşanır.. (İmparatorluk)
- Uzun vadede hepimiz birer ölüyüz (Dionysos'un Emeği)