Meral Demir kimdir? Meral Demir kitapları ve sözleri
Eğitimci-Şair-Yorumcu-Sunucu Yazar Meral Demir hayatı araştırılıyor. Peki Meral Demir kimdir? Meral Demir aslen nerelidir? Meral Demir ne zaman, nerede doğdu? Meral Demir hayatta mı? İşte Meral Demir hayatı...

Doğum Tarihi: 1970
Doğum Yeri:
Meral Demir kimdir?
70‘li yılların ikizler burcunu işaret ettiği günlerden biridir, Meral Demir’in dünyadaki geri sayımının
ilk nefesi… Ve başlangıcın “gong” sesini ilk defa Karabük‘te duyumsar, Bursalı eğitimci-şair-yazar...
İlk kitabı, “NERESİ GÜZEL 15 YAŞIN?” için,
-Bunun içinde aşk var mı aşk?
-!...
-E niçin yazdınız o zaman?
…suskunluğunu YA/SAKLI SARM/AŞIK'la bozan şair diyor ki: “Şiirlerin duvar diplerindeki güllerin
dikenleriydi elimi kanatan…G(k)ülleri savurdum akan damlacıklarla, dizelerde (ş)ahlandılar… Yaz
dediler, yazdım… Tarihsel mizanda zerre olur mu, bilinmez…
Aşkın karnını kim doyurabilmiş ki?İşte tadını söz taşından, tuzunu göz yaşından katıkladığım
aşım… “YA/SAKLI SARM/AŞIK” Bir kaşık da siz tatmaya, ne dersiniz?”
Arka Kapak Yazısı
Zamana yapıştırılmış
Bir fotoğrafım sadece…
Yandıkça etrafını hoş kokularla süsleyen,
tütsü misali…
Dumanım,
ya zamanlardan öte,
ya var oluştan önce…
Meral Demir Kitapları - Eserleri
- Söğüt
- Söğüt 2
- Nar
- Söğüt 3
- Söğüt 4
- Adım Kadın
- Yasaklı Sarmaşık
- Neresi Güzel 15 Yaşın
- Kavil
- Şairiçe
- Yöremi Bir de Benden Dinleyin
- Kalem Ucu Şiirler
- Kalem Ucu Öyküler
- Çocukların Kaleminden Anne Babaların Okul Anıları
Meral Demir Alıntıları - Sözleri
- Babaannem derdi ki: "Yoksa yanımda biri alıp elime kahvemi, açarım perdeleri… Şöyle bir döner ağaçlara, balkondaki kedilere, dallardaki kuşlara, yaprakları çisil çisil okşayan damlalara baktığım yerde görmeyi umduğum her ne varsa, onlara… Bir yudum bana… Bir yudum yanımda olmayanlara… Sonra fısıldarım: "Ferah kahveniz olsun emi…" Kim demiş “Tatsız, tuzsuzdur yalnızın kahvesi”…? Bazen sadece kendinsindir kızım telvenin bahanesi…” (Söğüt)
- Babaannem derdi ki; Varı varlık eden de sensin, yoku yokluk eden de... Kamburu dağ, topalı bağ sîneyi sağ selamet eden de... Senden gayrı her şey, herkes bir rüya... (Söğüt 2)
- “ Babaannem der ki; Hoş bulmak için, "Hoş geldin" i duymalı insan.. Hoş görmek için, hoşluğu görmeli. İnsan insanın aynasıdır kızım. Yağına kıyamayan çöreğini kuru yermiş.. Hoş ol ki hoş göresin.. Hal hatırı, kadri kıymeti bilesin.. Cenneti cehenneme çevirenler için "Günah benden gitti" diyesin.. Aman bozma istifini.. Olur ya!.. Kötü sözle dinden çıkanın faturasını sen neden ödeyesin? Tatlı sözle boşalt yılanın deliğini.. Kılıç kınını keser mi hiç? Bırak yılan kendi bildiğini eylesin.. Ancak densizler eşek arısını davet edermiş.. Sen dilini bahar bahçe belle ki eşek arısı da kendi haddini bilsin..” (Söğüt)
- Ancak densizler eşek arısını davet edermiş... Sen dilini bahar bahçe belle ki eşek arısı da kendi haddini bilsin... (Söğüt)
- Babaannem derdi ki: “Gitmek isteyeni halatla bağlasan tutamazsın. Kalmak isteyene saç teli yeter..” (Söğüt 4)
- "Babaannem derdi ki: “Herkese iyi olamazsın kızım… Kötü olmanında kıymetini bil… Sere serpe mavi boncuk dağıtan, İyi mi olurmuş hiç? Herkesle iyiysen kötüsündür belki, Herkesle kötüysen, Kimbilir belki iyi… Sen, sen ol… Gülüşlerine kastı olanları, Tez vakitte defterinden sil..! " (Söğüt)
- Babaannem derdi ki Görmezden gelenin gözüne Bağıra çağıra giremezsin... Sen aşını iyi pişir, kokut Bırak geleceği varsa buyursun kendi geldin Hoş... Görmedi diye de ölmezsin... Görseydi ziyafete konardı, Sonradan görmüşse Elleme senin insafının verdiğiyle yetinsin... (Söğüt 2)
- Babaannem derdi ki; İnsan bazen korkarak sever sevdiğini.. Neden sonra farkeder tılsımı düğümlü bir acı denizidir içinde yıkandığı.. Gavur bile etmez kendine ettiğini... (Söğüt)
- Babaannem derdi ki: "Gel" deyince geleni değil gelmeyince, soranı bil. "Dur" deyince duranı değil durmayınca, tutanı bil. "Bil" deyince, bileni değil bilmeyince, diyeni bil. "Sor" deyince soranı değil sormayınca, saranı bil... Kolay değildir hatıra hükmetmek... Maskeler de bir gün düşer… Dile dil vereni değil, gönle gönül vereni bil...." (Söğüt)
- D/ELİ KANLI BİR NOKTA Bu gün son kez, senin gözlerinle baktım gözlerime.. Meğer ne çok hazırmışım yüzümdeki uçurumlarda kendini boşluğa bırakıvermeye.. Toz duman dizelerin ürkek mültecisi.. Yürek kelimelerin suskun bezirganı olmayı kabullense de anı seninle yaşlandırmak varken, dil nasıl varır kör bir “elveda” ile d/eli kanlı bir noktayı koyuvermeye? (Yasaklı Sarmaşık)
- İnsan taşıyamadığı yükü indirir kızım" derdi babaannem. Kiminin gönlüne ağır gelirsin, kiminin ömrüne. Kiminin yoluna ağır gelirsin, kiminin mendiline. Kiminin dününe ağır gelirsin, kiminin gününe. Kiminin öğününe, kiminin düğününe... Boş ver umutların pusulası şaştı diye üzülme. Acılar da, sevinçler de adımlar da, ritmler de dengi dengine... (Söğüt)
- Babaannem derdi ki: "Ağzının tadı yoksa, ve bir öküz oturmuş gibi hissediyorsan sırtına, bir çay demle kızım... Doldur üç bardak... Biri sağlığına biri varlığına biri yandığına olsun... Birini hemen içeceksin sıcak sıcak... Birini ılık ılık.. Bırak diğeri soğusun... Sen nasıl olsa hangisine niyet ettiğini yudumlarken düşünür durursun..." (Söğüt)
- Tuzlu Yakı Babaannem derdi ki: İnsan birini hep en son bıraktığı hali ile hatırlar... Nerede bıraktığın önemli değil... Bazen dünlerde bazen toprak ananın koynunda, bazen başka yerlerde... Gülerek uğurlamışsan ne mutlu da sancı ile uğurlamışsan çekeceksin kızım... Ve zamanla göreceksin ki içindeki 'cız'lı yankılar her dem yaralarına tuzlu yakılar... (Söğüt)
- Olur da en toy zamanlarının heyecanları ısırdığın dudaklarının irkilişiyle titretiverirse aniden bedenini olur da gözlerindeki kıvılcımlarla tutuşmuş -mış gibi bir yaşanmışlığın “Mış’lığında mıhlanıp kalırsan olur da bir kağıt parçasında can bulmak için hırçın bir özlem duyarsa eksik söylenmişliklerin hatta söylenmemişliklerin sesi nemi kurumamış buğusu silinmemişliklerle karıl.. Kokusu silinmemişliklere sarıl.. Mış’ların beşiğinde uyu Mış’ılll Mış’ılll (Adım Kadın)
- "Varı varlık eden de sensin, yoku yokluk eden de.. Kamburu dağ, topalı bağ sineyi sağ selamet eden de.. Senden gayri her şey, herkes bir rüya Ayağındaki taşa, omuzundaki başa etrafındaki telaşa sen ne kadar anlam yüklersen o kadar vardır bağıra bağıra “varım” dese de güya Sev kızım.. Gözlerinin altındaki halkaları, umuduna sallanan baltaları da sev.. Yüzünün solan rengini saçının kırılan telini de sev.. “Bugün ben de doğdum” diyen alnındaki çizgiyi diline yarım yamalak mandallanan ezgiyi de sev..” (Söğüt)
- Yüreciğe oturmuşsa dağ gibi bir yalnızlık ne erkeklik önemli, ne kızlık.. Hala anlamadık mı? Aynalar fısıldıyor bak... Çoğaldığımıza inansak da aslında oldukça azdık.. (Kavil)
- Babaannem der ki: ''Seni kör kütük sevenlerden kork kızım'' ''Çünkü en esaslı düşmanlar onlardan çıkar... Sana ne körü ne kütüğü lazım...'' (Söğüt)
- Ne zordu -di’li geçmiş zamanlarda yakıştırmak bazı fiilleri.. Git... Bit... Ve şair etime batan diğerleri... (Nar)
- Babaannem der ki: “Anlıyorsa uzağın, yakınındır kızım; anlamıyorsa yakının, uzağın.. Anlamayanlarla aynı mekanı, aynı zamanı, aynı divanı paylaşmandır en büyük tuzağın.. Sadece dört duvarı olan bir yer değil ki okul.. Sen söylemediklerini de işiten bir yüreğe sokul. Canına besmeleyle yaklaşandan öğrenirsin kadri ve kıymeti.. Ancak kendini bilen bir yürekte bulursun himmeti.. Canı gönülden gelen, bırak yanında eğlensin.. Sen tüm kötülüklere diş bileyen ve en güzeli dileyensin.. Anlaştığına kenetlen.. Varsın aynı göğü paylaşan karga da kartal da layık olduğu dala pençelensin” (Söğüt 2)
- Babaannem der ki: “Her zaman kırılan cam kesmez insanın etini.. Kırılan güç, kırılan heves... Kırılan hayal, işitmesini bilene, kırılan onurdaki ses... Kırılan kalp ve kalpte can bulan nefes.. Dostluk tahtına oturttuğun ya ansızın arkasını dönen ya tekmesini yediğin herkes... Boş ver sözü boşa değil; Et kaynar da, can kaynamaz kızım.. Dirhem dirhem eksilsen de feleğin kırdığı potlara ver, cilala gitsin.. Sanır mısın ki ışıl ışıl el alemdeki kafes?...” (Söğüt)