ergul
diorex

Mehmet Korkmaz kimdir? Mehmet Korkmaz kitapları ve sözleri

Mehmet Korkmaz hayatı araştırılıyor. Peki Mehmet Korkmaz kimdir? Mehmet Korkmaz aslen nerelidir? Mehmet Korkmaz ne zaman, nerede doğdu? Mehmet Korkmaz hayatta mı? İşte Mehmet Korkmaz hayatı...

  • 16.01.2023 05:00
Mehmet Korkmaz kimdir? Mehmet Korkmaz kitapları ve sözleri

Mehmet Korkmaz edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Mehmet Korkmaz hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Mehmet Korkmaz hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Mehmet Korkmaz hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

 

Mehmet Korkmaz kimdir? 

YAŞAM ÖYKÜM VE YAPITLARIM

Asıl adı Mehmet Korkmaz’dır. Mehmet Korkmaz; Tunceli merkez ilçeye bağlı Aşağı Taptikler köyünde merhaba dedi yaşama.

İlkokulu kendi köyünde bitirdi. Bir yıl ara verdikten sonra Tunceli Ortaokulu’na kayıt yaptırdı. Birinci sınıfı burada okudu. İkinci ve üçüncü sınıflarını Elâzığ Atatürk Ortaokulu’nda okudu.

1969 yılında Tunceli Öğretmen Okulu’ndan mezun oldu. 1987 yılında Anadolu Üniversitesi’ni bitirdi.

29 Temmuz 1969’da Tunceli Mazgirt ilçesi Seyitli köyünde öğretmenliğe başladı. Burada dokuz yılı aşkın bir süre çalıştı. 12 Ekim 1978’de atandığı Tunceli Merkez Hürriyet İlkokulu’nda öğretmen, müdür yardımcısı ve müdür vekili olarak görev yaptı. Burada çalıştığı dört yıllık süre içinde hakkında idari kovuşturmalar açıldı, sıkıyönetim mahkemelerinde yargılandı. Bununla birlikte birincisi Nisan 1980, ikincisi 13 Eylül 1982, üçüncüsü 18 Eylül 1982 tarihinde olmak üzere hakkında üç ayrı sürgün kararnamesi çıktı.  “Görülen Lüzum Üzerine” gerekçeli bu kararnamelerin birincisi ile Erzurum’a, ikincisi ile Kastamonu’ya, üçüncüsü ile Ordu’ya sürüldü. 1 Kasım 1982’de, “13 Eylül 1982” tarihli sürgün kararnamesini tebellüğ ederek 15 Kasım 1982 tarihinde Kastamonu-Araç-Recepbey Köyü İlkokulu’nda göreve başladı. Burada da öğretmenlik ve yöneticilik görevlerinde bulundu. Burada çalışırken sudan bir bahane ile 1 Mayıs 1985 tarihinden itibaren iki ay süreyle görevden uzaklaştırıldı. Zonguldak Bölge İdare Mahkemesi’ne dava açtı. Dava neticesinde 25 Haziran 1985 tarihinde görevine döndürüldü.

29 Eylül 1986’da göreve başladığı Adana-Kadirli-Aşağı Çiçeklidere Köyü İlkokulu’nda ve 16 Kasım 1987 tarihinde atandığı Adana–Seyhan-Hadırlı İlköğretim Okulu’nda öğretmen olarak çalıştı. 16 Şubat 1996 tarihinde emekliye ayrıldı. Başvurusu üzerine yeniden öğretmenliğe döndü. 10 Ekim 1996’da Adana, Seyhan Bahçelievler İlkokulu’nda göreve başladı. 27 Aralık 1996 tarihinde Adana Adasokağı İlkokulu’na yönetici olarak atandı. 19 Mayıs 1997 tarihinde ciddi bir rahatsızlık geçirince 16 Temmuz 1997 tarihinde ikinci kez emekliye ayrıldı.

 

****

 

Y A P I T L A R I M

BASILMIŞ KİTAPLARIM

 

1-Mitolojik Dinlerin Gizemi (2 Cilt)

2-Zerdüşt Dini İran Mitolojisi

3-Deylem’den Dersim’e Dersimliler

4-Antik Yunan Efsaneleri

5-Mitoloji Sözlüğü

6-Mitolojik İran Efsaneleri

7-Mitolojik Kadın Efsaneleri 

Image description

ALTER YAYINCILIK TARAFINDAN BASILAN KİTAPLARIM

 Image description

“KUM SAATİ YAYINCILIK” TARAFINDAN BASILAN VE 19 KİTAPTAN OLUŞAN “MİTOLOJİ SETİ” İÇİNDE YER ALAN ÜÇ KİTABIM.

BASIMA HAZIR KİTAPLARIM

1-Dersimli Bir Muallimin Yaşamından Kesitler

2-Ateşte Semah Dönenler

3-Kaleme Dökülenler (Deneme)

4-Edebiyata Emek Verenler

5-Efsanevi Aşk Öyküleri

6-Olymposluların Gizemli Aşkları

7-Tanıkların Dilinden Dersim Katliamı

8-Ulusların Yaratılış Ve Tufan Efsaneleri

9-Hallac-I Mansȗr Ve Yedi Ulu Ozan

 

NOBEL ÖDÜLLÜLER

1-Nobel Ödüllüler-(Tek Kitap)

2-Nobel Edebiyat-Barış

3-Nobel Tıp-Ekonomi

4-Nobel-Fizik-Kimya

 

DERLEME

1- Yörelerimiz Ve Efsanelerimiz

2- Eşekname

3- Faili Meçhullerimiz

4- Edebiyatımızda İz Bırakan Edebiyatçılarımız

5- Yurdumuz Ve Dünyamız

6-Atatürk Ve Cumhuriyet-

 

ÖYKÜLER

1-Ulucaköye Yol Geliyor (Bana ait)

2-Vefakâr Yusufçuk (Bana ait)

3-Türk Ünlülerden Öyküler

4-Yabancı Ünlü Yazarlardan Öyküler

 

SÖZLÜKLER:

1- Açıklamalı Atasözleri Ve Deyimler Sözlüğü

2- Genel Kültür Sözlüğü

 

YARDIMCI DERS KİTABI

1- Türkçe

2- Matematik

 

ŞİİRLER

1- Dersim'den Esintiler

2- Sevdaya Dokunmak

3- Dersim Kokulu Dizeler

4- Memleket Havası

5- Hasretimsin

6- Rüzgâra Savrulan Dizeler

7- Bitimsiz Vuslat

8- Dersim-38 Ağıtları

9- Bulut Gözlüm

10- Dörtlükler

 

NOT: 10 kitapta yer alan şiirlerimin toplam sayısı 1000 (Bin civarındadır)

 

YAPITLARIM

 

1- 7 tanesi basılmış

2- 37 tanesi basıma hazır olmak üzere

………………………………………………………

 

TOPLAM = 44 (Kırk dört) KİTAP

 

 ***

 

BEN BİR KÖYLÜ ÇOCUĞUYUM

 

Dersim’in Aşağı Taptikler köyünde merhaba dedim YAŞAMA.../

Annem, yırtık mintanıma dikerdi yama üstüne YAMA.../

Resmi kayıtlarda doğum tarihim 1950 olarak GEÇER.../

Küçük yaştan itibaren yokluğa olmuşuz DÜÇAR.../

İnsan gibi insan olanların hepsine açtım gönül HANEM.../

Beni dokuz ay karnında taşıyan o bir TANEM.../

Sen 1948’in baharında doğdun, derdi BANA.../

Bin bir cefa ile beni getirdi MEYDANA.../

Öyle ya da BÖYLE.../

Ne fark eder gel de sen SÖYLE.../

Yokluklarla geçen bir ömrün içinde lafı mı olur iki YILIN.../

Beyaz donum yırtıktı, ayağım YALIN.../

Ben, yokluğun ve yoksulluğun kol GEZDİĞİ.../

Acımasız doğanın insanları silindir gibi EZDİĞİ.../

Buna karşın insana ve insanlığa saygının zirvede OLDUĞU.../

Hazan gelmeden tüm çiçeklerin sararıp SOLDUĞU.../

Bir coğrafyada dünyaya açtım GÖZLERİMİ.../

Bir şiirimin dizeleriyle aralayayım SÖZLERİMİ.../

 

***

Gülümseyin ÇOCUKLAR!

hem de doyasıya...

çünkü büyüyünce

zaman bulamayacaksınız,

gülümsemeye.

çünkü bütün anlar;

yarın birer anıdan öteye geçmez.

İyisi mi siz,

şimdi gülümseyebildiğiniz kadar gülümseyin.

 

***

 

Çilekeş Anadolu köylülerinden biridir, benim yaşama merhaba dememe vesile olan BABAM.../

Yaşamı hep hengâmeyle geçti, istediği gibi yaşayamadı ADAM.../

Babasından miras kalan üç-beş tarlaydı, tek mal VARLIĞI.../

Yüreğinde hissetmişti ezikliği, görmüş geçirmişti her çeşit DARLIĞI.../

Bazen iki öküzüyle çift sürer, harman EDERDİ.../

Bazen çobanlık eder, koyun-kuzu GÜDERDİ.../

Herkes tarafından aranan bir taş duvar USTASIYDI.../

İnsanlığa gönül vermişti, dost HASTASIYDI.../

Kızgın yaz güneşinin sarı SICAĞINDA.../

Buram buram ter dökerken amacı kavrulmaktı kendi YAĞINDA.../

Göz nuruyla nakış nakış işlediği kesme taşlarla ev yapardı, aynı yazgıyı bölüştüğü İNSANLARA.../

Yaşadığı yokluk ve yoksulluklar, içinde açmıştı onulmaz bir YARA.../

1937–1938’deki Dersim Katliamı sırasında ramak kalmıştır, ağır makineli tüfeklerle TARANMAKTAN.../

Komşularıyla birlikte her gün ormana kaçarak saklanırlarmış, korkuyorlarmış GÖRÜNMEKTEN.../

Toplu halde katledilmek üzere askerler tarafından derdest edilerek Ağzunik köyüne doğru yola çıkarılır bir kısım yöre İNSANIYLA.../

Eğer askerin bir anlık gafletinden yararlanmasaymış yok yere bedel ödeyecekmiş CANIYLA.../

Ağzunik Deresi mevkiinde anlık bir fırsattan yararlanıp kaçınca kurtulur mutlak bir ÖLÜMDEN.../

Tıpkı katledilenler gibi suçsuz günahsızmış ama bir şey gelmiyormuş ELİNDEN.../

Babaannem; gözyaşlarıyla anlatırdı babamın askerler tarafından öldürülmeye GÖTÜRÜLÜŞÜNÜ.../

Babam götürüldüğünde saçlarını yolmaya başlamış, dövmüş ateşe yanan DÖŞÜNÜ.../

Köylülerin, köylere ani baskınlar düzenleyen askerlerce götürülüp öldürülmesinler diye gündüzleri ormanda SAKLANDIKLARINI.../

Gözleri yaşlı anlatırdı babaannem, ele geçirilen Kösoğlu Ailesi’nin cesetlerin altında kalan çocukları Hüseyin’in dışında kalanların tamamının nasıl HAKLANDIKLARINI.../

Derdi ki; saklanmaya gittiğimizde ağlayıp bizi ele vermesinler diye küçük çocukları eve kapatır öyle giderdik ORMANA.../

Ben neler yaşadıklarını sorunca, hüzünlü gözlerle bana bakar; ben anlatırım oğul derdi, gerek yok senin SORMANA.../

Rabat’tan Seyyid Kekil’in ve köylümüz Derviş Dede’nin sakallarının askerler tarafından nasıl tel tel çekilerek YOLUNDUĞUNU.../

Bir bir anlatırdı bana, en kutsal hak olan yaşam hakkının nasıl ellerinden ALINDIĞINI.../

Derdi ki bu yaşadıklarımız taze cumhuriyetin birer AYIBIYDI.../

Yaşananlar, onda büyük bir travma yaratmıştı, belli ki efkâr SAHİBİYDİ.../

Engel olamıyordu göz pınarlarından yağmur damlası gibi peş peşe akan GÖZYAŞLARINA.../

Annesiz babasız bırakılan çocuklar sürgüne yollanmışlar tek BAŞLARINA.../

Mektep-medrese görmeyen babam, okuma-yazmayı İkinci Cihan Harbi’nde izin kullanmaksızın dört yıl kaldığı askerlik ocağında ÖĞRENMİŞTİ.../

Buna rağmen köyünde çocuğunu ilk okutan kişi olarak cehalete karşı DİRENMİŞTİ/

Bilmeyenler, onu bir şeyden anlamayan sıradan bir köylü SANDI.../

Hâlbuki o, ileriyi gören bir baba, gerçek bir emekçi, güvenilir bir dost, dürüst bir İNSANDI.../

 

      ***    

                       

Hem köyümüzün hem de yakın çevremizin okuyan ilk kadınıydı ANNEM.../

Muallim olmasına sadece birkaç ay kalmıştır, babamla evlendiğinde o bir TANEM.../

15–20 kişilik bir grup kız arkadaşıyla birlikte kaçmıştı OKULDAN.../

Sevdası mutlu yaşamaktı, gözü yoktu paradan PULDAN.../

Akçadağ Köy Enstitüsü’nün son sınıfındadır, okuldan KAÇTIĞINDA.../

Kaçtığı için nedamet duymuştu, acımasız yaşam, sinesinde onulmaz yaralar AÇTIĞINDA.../

Okula dönmediği için öğrencilik yaşamı sona ermiş, öğretmenlik hayali yok olup GİTMİŞTİ.../ 

Arkadaş uğruna aydınlık yarınlarını kendi eliyle öteye İTMİŞTİ.../

Akçadağ Köy Enstitüsü’nü yatılı okuduğu için hem kefili olan Haydar Amcam hem de KENDİSİ.../

Verildikleri mahkemede berat ederler, okul masraflarını ödeyince EFENDİSİ.../

Sonra bir, iki, üç derken çoluk çocuğa KARIŞIR.../

Eşit olmayan koşullarda acımasız yaşamla başa baş YARIŞIR.../

Ağır bir hastalığın pençesinde KIVRANIYORDUN. /

Babam, seni doktora götürdüğünde ateşler içinde YANIYORDUN. /

Okula gitmiyordum henüz, küçücüktüm o ZAMANLAR. /

Siz gidince bizi sahiplendiler, köydeki bütün CANLAR. /

Geleceksiniz diye her gün yol gözler OLDUK. /

İki kardeşimle iki babaannemin yanında KALDIK. /

Nihayette hastanede derdine derman BULMUŞTUN. /

İki aylık hasret bitmiş, babamla köye GELMİŞTİN. /

Köye döndüğünde halsiz düşmüş, yürüyemez DURUMDAYDIN. /

Geçmiş olsuna gelenler, bana derlerdi; senin de gözün AYDIN. /

Şakakların çökmüş, gözlerin çukura İNMİŞTİ. /

Bedeninin yorgunluğu, bakışlarına SİNMİŞTİ. /

Bakışların çaresiz, gönlün hüzün DOLUYDU. /

Sanki köyün çeşmesiydi, gözlerin her zaman SULUYDU/

Sarıldık birbirimize, doyasıya kucaklaşıp KOKLAŞTIK. /

Aynı bedende özü öze verdik, ruh ruha YAKLAŞTIK. /

İki aylık yokluğun hasretini böyle gidermiştik ANA-OĞUL. /

Sen benim yaradanımdın ben, yaradanıma KUL. /

Ama ne yazık ki o zamanki iki aylık hasret, sonsuzluğa dönüştü ŞİMDİ.

Her gün artarak devam ediyor, sanma ki sana olan hasretim DİNDİ.

Sen gidince yüreğimden eksilmedi KORLAR.

Zaman, insana her şeyi unutturur DİYORLAR.

ama ben bir türlü unutamıyorum, seni ANNEM.

Sen benim şahdamarım, ey benim bir TANEM.

 

***

 

Evet, bir köylü çocuğuyum BEN.../

Yaşam yasak kılınmıştı bize, bir şey gelmiyordu ELDEN.../

Merhaba dedim yaşama, doğruluktan, duruluktan yana tavır koyan, içtenliği ve hoşgörüyü ilke edinen insanların OTAĞINDAN.../

Tutunmaya çalıştım yaşamın solundan, SAĞINDAN.../

Dolaştım köyümün taşını toprağını adım ADIM.../

Ne yaşanır bir gün buldum ne de bir şans YAKALADIM.../

Dostluğa, kardeşliğe gönül verenleri orada GÖRDÜM.../

Onların bu düsturuna gönülden destek VERDİM.../

Orada annemin kucağına baş koydum güvenle YATTIM.../

Yaşamın soğuk yüzüyle orada tanıştım, sevgiyi, sevdayı orada TATTIM.../

Doğruluğu, duruluğu orada ÖĞRENDİM/

Nefs-i emmâreyi orada YENDİM.../

Orada dünyaya GELDİM.../

Hayvanlarla orada haşır neşir OLDUM/

Morlu koyunlarım, kınalı kuzularım orada oldu, BENİM.../

Yaşamın kendisidir benim ilk ÖĞRETMENİM.../

Atlara ilk binişim, tayları ilk sevişim de ORADAN

Her şey yalan oldu, öyle uzun zaman geçti ki ARADAN.../

Orada tanıdım babamın çift sürdüğü KARASABANI.../

Çarıkla geze geze nasır bağlardı ayağımın TABANI.../

Kınalı kuzularımla fısır fısır KONUŞTUM.../

Ekin biçtiğim orakla orada TANIŞTIM/

İnsanların kimine teyze dedim, kimine emmi, kimine DAYI.../

Hiçbir şeye değişmezdim hayalimdeki DÜNYAYI.../

 

***

Evet, bir köylü çocuğuyum BEN.../

Yaşam yasak kılınmıştı bize, bir şey gelmiyordu ELDEN.../

Çamurdan yaptığım oyuncakları saymazsam hiç oyuncaklarım olmadı BENİM.../

Yazın sarı sıcağında, kışın kuru soğuğunda kararırdı TENİM.../

Ne boy boy oyuncaklar gördüm ne de renga renk BALONLARI.../

Doğanın kendisiydi düğün yerimiz, bulunmazdı düğün SALONLARI.../  

Ne gençler damatlık giyerdi ne de genç kızlar GELİNLİK... /

Kine, kibire meydan verilmezdi, her şeye egemen olurdu İÇTENLİK.../

Davul-zurnalıydı düğünler, orkestra BULUNMAZDI.../

Öylesine güzel olurdu ki düğünler, ölene dek belleklerden SİLİNMEZDİ.../

 

             ***

Peter Abrahams adındaki Afrikalı siyahî yazar, şu dizelerinde dile getirir, Afrikalı özgür çocukları:

 

“Bizi ısıtan sıcak bir güneş,

 Islak bedenlerimizi kuruttuğumuz ıslak çimenler

 Oynamak için killi çamur,

 Boğuşmak için ince kumumuz vardı.”

 

Evet, Afrikalı bir çocuk doğadan bulduğu oyuncaklarla oyun oynardı elbette; ağaç dalı, ıslak kum, çamurdan yapılma bebekler, taşlar…

 

***

Ya biz köylü ÇOCUKLARI.../

Bazen arpa ekmeği yerdik, bazen DARI.../

Bizim de yoktu Afrikalı çocuklardan FARKIMIZ.../ 

Yüreğimizde sevdamız, dilimizde TÜRKÜMÜZ.../

Ayağımızda çarık, başımızda BÖRKÜMÜZ.../

Doğanın kendisiydi bizim evimiz, BARKIMIZ...

Soğuktan tir tir titrerken sırtımızda ne mont vardı ne de KÜRKÜMÜZ.../

Ne bir oyun alanımız oldu ne de kaydıraklı, salıncaklı bir PARKIMIZ.../

Bizim de doğadandı OYUNCAKLARIMIZ.../

Dostluğa ve barışa daima açıktı KUCAKLARIMIZ.../

Söğüt dallarındandı bindiğimiz ATLARIMIZ…/

Bizim ne teknelerimiz vardı ne de YATLARIMIZ…/

Az koşuşturmadık söğüt dallarının ÜSTÜNDE…/ 

Dostluk meşalesi vardı her birimizin DESTİNDE…/

Binerdik söğütten dallara başlardık YARIŞA.../ 

Oradan koşardık hepimiz BARIŞA…/

Kimi zaman tek, kimi zaman gruplar HALİNDE…/ 

Koşturur dururduk taşlı, tozlu köy YOLUNDA…/

Yarışı ilk sıralarda bitirdiğimiz zaman SEVİNİRDİK…/

Biraz gerilerde kaldığımızda DÖVÜNÜRDÜK…/ 

Kimi zaman başımız dik, kimi zaman boynumuzu eğer BÜZÜLÜRDÜK…/

Kimi zaman gözyaşı döker günlerce ÜZÜLÜRDÜK…/

Üzülmek de ne kelime resmen AĞLARDIK…/

O ufacık yüreğimizi kora DAĞLARDIK.../

Oynadığımız belli başlı iki oyunumuz VARDI.../

Çünkü bildiğimiz oyunların sayısı sadece bu KADARDI.../ 

Bunlardan biri Yedikule, diğeri SAKLAMBAÇ’TI…/

Oynarken kimimizin karnı tok, kimimizin AÇTI…/ 

Yedikule oyununu oynarken yoktu lastik TOPUMUZ.../ 

Top yapmak için çevreden paçavra toplardık HEPİMİZ.../

Bu paçavralardan yaptığımız toplarla oynardık YEDİKULE’Yİ.../

Amacımız, rakip takıma kaptırmamaktı KALEYİ.../

Susayınca köy çeşmesine KOŞARDIK.../

Önümüze çıkan engelleri birer birer AŞARDIK.../

                          

****

 

Hani Koca Yunus der ya ben bir avuç toprak, biraz da SUYUM…/

Övünülecek bir yanım yok, işte ben BUYUM…/

Evet, ben bir köylü ÇOCUĞUYUM…/

Her şeyi böyle meydana dökerim, kurusun HUYUM.../

Çamur sıvalıydı taştan yapılma tek odalı EVİMİZ.../

Ama hiç kimseden esirgemezdik SEVİ’MİZ.../

Biz köylü çocukları sokaklarda büyüdük, zenginler KATLARDA.../

Tatil yapmadık asla YATLARDA.../

Hiç dadılarım olmadı BENİM.../

İdare lambasının ışığında doğmuştum, karaca’ydı TENİM.../

Doğum günüm kutlanmadı ASLA.../

Ömrümün yarısı geçti figanla, YAS’LA.../

Kutlamak bir yana doğum günüm hatırlanmadı BİLE.../

Rahat yüzü görmedim, yaşamım geçti efkâr ile dert İLE.../

Cicili bicili bayramlıklarım hiç OLMADI.../

Gözüm kimsenin bayramlıklarında da KALMADI.../

Çünkü bizim köyde hiç kimsenin bayramlıkları YOKTU.../

Hepimizin yaşamındaki artılar az, eksiler ÇOKTU.../

Ayakkabıyla, ortaokula başlarken TANIŞTIM.../

Bilmediğim şeyler olduğunda gurur yapmadan gidip bilenlere DANIŞTIM.../

Siyah Ankara lastiği ile çarıktan başka giyecek görmedi AYAĞIM.../

Halâ o günleri yaşıyor ruhum, kopmadı o günlerden gönül BAĞIM…/

Kışın yağan karların yüksekliği birkaç metreyi BULURDU.../

Günlerce kapalı kalırdı yollar, herkes içeride KALIRDI.../

Nereye bakarsan bak her taraf KARDI.../

Radyo dahi yoktu, dış dünyayla ilişkiler KOPARDI.../

Günlerce köye ne gelen olurdu ne de GİDEN.../

Dostluk vardı, kardeşlik vardı, insanlık vardı ESKİDEN.../

Böyle günlerde büyüklerimiz, her gün bir evde TOPLANIRDI.../

Yediden yetmişe herkes birbirini TANIRDI.../

Büyükler bir araya gelmek için evden çıktıklarında biz çocuklar hemen dışarı KOŞARDIK.../

Debelenirdik karların içinde, oynar COŞARDIK.../

Rüzgâr tepemizde soğuk soğuk ESERDİ.../

Öyle uzun kalırdık ki dışarıda ellerimiz ayaklarımız buza KESERDİ.../

Donumuza varana kadar ıslanırdı her YANIMIZ.../

Sanki sokakta bulmuştuk CANIMIZ.../

Dışarıda tir tir titrer, soğuktan DONARDIK.../

İçeri koşar, ocakta yanan koca kütüklerden çıkan alevlere YANARDIK.../

Sıcağı gören çoraplarımızdan damla damla su AKARDI.../

Yüzünün şekli değişen annemiz ters ters bize BAKARDI.../ 

Koca koca kütüklerin yandığı OCAKTA.../

Isınınca kemiklerimiz hemen uyurduk ya kuru yerde ya KUCAKTA.../

 

***

 

“Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına. Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır. Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.” der, Ataol Behramoğlu.

 

***

Hayat bize sunulmuş bir armağan ise EĞER…/

İşte o zaman bu hayat yaşanmaya DEĞER…/

Bırakın, armağanımızı istediğimiz biçimde KULLANALIM…/

Özgür kalalım, allanalım PULLANALIM…/

Hayatın her döneminde bize armağan olarak verilen YAŞAMA…/

Evde, okulda, askerde bazen müdahaleler gerçekleşir aşama AŞAMA…/

Müdahaleye nasıl karşı koyacağınızı BİLEMEZSİNİZ…/

Korkuyla yaşar, yaşadıklarınızı kimsenin yaşamasını DİLEMEZSİNİZ…/

Çocukluğuma dönmeye öylesine özlem duyuyorum ki ANLATAMAM…/

Ey özgürlük sen benim bir parçam gibisin, kendimi senden ayrı TUTAMAM…/

Şu an geçmişime muhtaç DURUMDAYIM…/

Uzaktayım çocukluğumdan, yanımda ne emmim var ne DAYIM…/

O zaman küçücüktü, minnacıktı ellerim, AYAKLARIM…/

Şimdi büyüdüm ama elimden alındı çocukluk yapma HAKLARIM…/

Dün yaşadıklarım, bugün öylesine ağır geliyor ki o küçük BEDENE…/

Yaşamın bir anlamı kalmadı artık bedel ödene ÖDENE…/

Dönmek istesem de dönemiyorum eskiye ARTIK…/

Düne bedel ödeye ödeye yarınımızı KARARTTIK…/

Hayal bile olsa artık o günlerden çok UZAKLARDAYIM…/

Kapana kısılmış yarınım, yaşamın bana kurduğu TUZAKLARDAYIM…/

Beden bile razı değilken akıl buna nasıl KANAR…/

Çocukluğuma özlem duyuyorum diye belki birileri kalkar beni KINAR…/

Ah bir dönsem, bir dönebilsem o GÜNLERE…/

Hasret kalmazdım çocukluğumdaki DÜĞÜNLERE…/

Bana bıraksalar ne alır ne getirirdim dünden bugüne BİLEMEM…/

Yaşam yasak getirmiş bana hep ağlarım, asla GÜLEMEM…/

Döşüm açıktı, divitinden mintanımın yarısı YIRTIK…/

O zamanlar yaşadıklarımın hiçbiri bana ait değil ARTIK…/

Çünkü sanki başkası yerime yaşamış gibi geliyor, bu GÜNLERDE…/
Kabul etsem de karşı çıksam da çocukluğum kaldı DÜNLERDE…/

Kendimden ne çalabilirim, çaldıklarımı nereye, nasıl SAKLAYABİLİRİM…/

Bilmem bu yaşamda insanca yaşamayı ne zaman HAKLAYABİLİRİM…/

Ey yaşayamadığım, savunamadığım, ellerimden uçup giden hayat bana yeniden ver bir YÖN…/

Ey benden uzaklara kaçıp giden çocukluğum, n’olur artık bana geri DÖN…/

Dön ki bıkmışlığım, çaresizliğim, korkmuşluğum benden uzaklara kaçıp GİTSİN…/

Onlar benden uzaklara gitsin ki benim yaşam çilem BİTSİN…/

Hayallerim, sürüklendiği okyanusta nefes alamaz olmuş, BOĞULMUŞ…/

Hâlâ öbek öbek duruyor. Sanma ki gönlümdeki sis bulutları DAĞILMIŞ…/

Okyanusun derinliklerinde kaybolmuş o koca koca UMUTLARIM/…

Bana yapmadığın kalmadı ey densiz yaşam seni yürekten KUTLARIM…/

Okyanus öylesine derin ki dumura uğramış hayallerimi bulmam mümkün değil ARTIK…/

Mevsim hazana döndü, zümrüt yeşili yapraklarımızı SARARTTIK…/

Hepsi karıştı ummana uzaklara aktı, GİTTİ…/

Bir bilseniz acımasız hayat beni nice dertlere İTTİ…/

Akıntı şiddetli, dünlerim dönmez artık GERİ…/

Şimdi yerinmenin, yakınmanın ne zamanıdır ne de YERİ…/

 

***

Evet, hasreti burnumda tüten o uzaktaki yaşam, yalnız benim değil, bütün köylü çocuklarının YAŞAMIDIR…/

Köylü çocuğunu, kentli çocuktan ayıran en önemli özelliği giyim KUŞAMIDIR…/

Afrikalı çocuklardan yoktu bir farkımız ama kentli çocuklarla aynı DEĞİLDİK…/

Biz köylü çocukları, yaşadıklarımızı sanki bir yazgıymış gibi BİLDİK.../

İstesek de kentli çocuklarla aynı OLAMAZDIK…/

Onlar gibi, sahip olmak istediklerimizi kolayca BULAMAZDIK.../

Kentli çocuklar elektrik ışığında doğmuşlardı, akçaydı TENLERİ…/

Kiloları bizden fazla, boyları bizden uzun iriceydi BEDENLERİ…/

Biz köylü çocukları titrek alevli gaz lambasının loş ışığında merhaba demiştik YAŞAMA…/

Onlar her bayramda yeni giysiler giyer, köylük yerde ise pek önem verilmezdi giyime, KUŞAMA…/

Sarı sıcağın altında büyüdük. Onun için rengimiz karacadır BİZİM.../

Kendi sorunumuza kendimiz arar bulurduk ÇÖZÜM…/

Duruşumuz haşindir ama dostluğumuz İÇTEN…/

Herkes birbirini tanırdı, kimse gazel okumazdı HARİÇTEN.../

Bakışımız sert, kalbimiz YUMUŞAKÇADIR.../

Dostluğumuz candan, adaletimiz HAKÇADIR.../ 

Henüz dört-beş yaşında iken başlardık doğanın ağır koşullarıyla BOĞUŞMAYA.../

Her defasında yenilirdik, Tabiat ANA’YA.../

Çok ezilirdik kentli çocuklara KIYASLA.../

Buna rağmen direncimizi yitirmezdik, pes etmezdik ASLA…/

Çünkü buna zorunluyduk, biz köylü ÇOCUKLARI.../

Ne yazın sarı sıcağı korkuturdu bizi, ne de kışın kuru SOĞUKLARI.../

Oysa kentli çocukların yoktu böyle bir DERDİ.../

İsteyen istediği gibi hareket EDERDİ.../

Köylü çocuklar, yanar tutuşurdu kentli çocuklar gibi yaşamanın HEVESİYLE.../

Kentte yaşayan köylü çocukları bile ya ayakkabı boyacılığı yapar ya da “Taze simit geldi, simiiiit…”  deyip simit satardı sabahın sessizliğini bozan ince ve cılız SESİYLE.../

O zaman bedeni kentli, ruhu köylü kentlilerin çocukları OLURDUK.../

Varoşların karbon dioksit kokan havasını SOLURDUK.../

Biz köylü çocukları gün ışımadan kalkıp kuzularımızı GÜDERDİK.../

Yalnız ailemize değil, muhtaç komşularımıza da yardım EDERDİK.../

Yaşımız küçücüktü, sorumluluklarımız KOCAMAN.../

Henüz okul çağında bile değildik, ağır sorumluluklar yüklendiğimiz ZAMAN.../

Gereği gibi beslenmezdik, çoğu zaman sağlığımızı hiçe SAYDIK.../

Başka çaremiz yoktu, bunu yapmak ZORUNDAYDIK.../

Zira yaşadığımız coğrafyanın koşulları bunu GEREKTİRİYORDU.../

Ömür törpüleyen bu yaşam son derece ZORDU.../

Bunu yapmayanın o coğrafyada barınması olanaklı DEĞİLDİ.../

Bir bilseniz o haşin doğa nicesinin adını kütükten SİLDİ.../

 

***

Köydeki öteki akranlarım gibi kuzu güdüp çobanlık yaptığımda henüz beş-altı YAŞLARINDAYDIM.../

Yaşamımın o kesitinin bir gününü iki gün SAYDIM.../

Sabahın köründe kalkar kuzu güderdim erini ERİNİ.../

Günün birinde kurda kaptırdım güttüğüm kuzulardan BİRİNİ.../

Kuzularımın en irisini boynundan kavrayan kurt, şaha kalkan at gibi bir çırpıda kayboldu GÖZDEN…/

Korkuyordum kurttan, ardından gidemedim bu YÜZDEN.../

Ya geri döner beni de yerse? korkusu var İÇİMDE.../

Gözlerim kan deryasına dönmüş, üstüm başım perişan BİÇİMDE.../

Kurt afiyetle yedi kuzumu, ben cesaret edip arkasından GİDEMEYİNCE.../

Oysa hiçbir şey senin olmamalı, emek verip bedel ÖDEMEYİNCE.../

Oturdum ağladım, koca koca yarıklarla birbirinden ayrılmış suya hasret toprağın ÜSTÜNDE.../

Yarenlerim; “İyi bir çoban olsaydın kuzuna sahip çıkardın” diyerek alay ettiler böylesi bir GÜNDE/

Yine de benimle alay edenlerden, anneme babama nasıl bir yalan söylemem gerektiğini SORDUM.../

Çünkü annemin, babamın; bana kızmalarından hatta dövecek olmalarından KORKUYORDUM.../

Hani haksız da değillerdi, o kadar emek verir zahmet ÇEKERDİ.../

Öyle olunca besleyip büyüttükleri kuzunun acısı içlerine ÇÖKERDİ.../

O kadar emek vermelerine rağmen yılda bir tane bile olsun kesip yemeye kıyamazlarken, kurt alıp götürmüştü kuzularının en güzelini, en İRİSİNİ.../

Artık varın siz düşünün bu adaletsiz yaşamın GERİSİNİ.../

Belki; “Altı üstü bir kuzu insan, bir kuzu için hiç evladına kızar mı?” DİYEBİLİRSİNİZ/

Hani belki zengin olsanız kızmazsınız bir kuzu yerine birkaç tane kuzu ALIRSINIZ.../

Ama yoksul bir köylü için bir kuzunun çok büyük bir önemi VARDI.../

Kimilerinin parayla oynadığı bir ülkede yoksul olmak son derece ZORDU...

Çobanlığımın ilk günlerinde yaşadığım bu talihsiz olayı bir daha yaşamadım ASLA.../

Çünkü zamanla ustalaştım eskiye KIYASLA.../

“Hadi canım sen de kuzu gütmenin ustalığı mı olurmuş?” DEMEYİN.../

İnsanlar dünyasında belki kabul görmez ama hayvanlar dünyasında boşa gitmez EMEĞİN.../

Her işte olduğu gibi bu işin de incelikleri vardır MUTLAKA.../

Bu söylediklerimin hepsini yaşadım, sanmayın ŞAKA.../

Bu talihsiz olay sonrasında kuzularımın, oğlaklarımın her birine ayrı birer isim VERDİM.../

Onları kurttan kuştan korumaktı benim yegâne DERDİM... /

Yakın çevremde dolaşsınlar, benden uzaklaşmasınlar DİYE... /

Annemden gizli gizli çaldığım ekmekleri onlara ederdim HEDİYE.../

Hatta ekmek çalamadığım zamanlar annemin bana verdiği azığı onlara yedirir, kendim aç KALIRDIM.../

Onlara bir verir ama karşılığında bin sevgi ALIRDIM.../

Adlarını söyleyerek yanıma çağırır sever, okşardım ONLARI.../

Hemencecik mayışır, kendinden geçer değişirdi ses TONLARI.../

Son derece hoşnut olurlardı bu İŞTEN.../

İki taraf da memnunluk duyardı bu GİDİŞTEN.../

Hemen pervane gibi dönerlerdi ÇEVREMDE.../

Demek ki iyiliğin de kötülüğün de karşılığı vardır EVRENDE.../

Onlar, benim arkadaşlarım, sadık DOSTLARIMDI.../

Onların derdi, tasası benim ah-û ZÂRIMDI.../

Kendilerine yaptıklarımı karşılıksız BIRAKMAZLARDI.../

Çok kalabalık değillerdi, sayıca AZLARDI.../

Yakınlıklarıyla, içtenlikleriyle karşılık verirlerdi BANA.../

Meleşip dururlardı arkamdan yana YANA.../

 

***

Evet, ben bir köylü ÇOCUĞUYUM.../

Gitsem de gitmesem de uzaktaki o köy, benim KÖYÜM.../

Gönülden sevdalandığım bir sevgilim VARDI.../

Adı, BERGÜZAR’DI.../

Çocukluk AŞKIMDI.../

Bir güvercin kadar ürkek ve ŞAŞKINDI.../

Kendisi bir Çingene KIZIYDI.../

Kalbimdeki ilk SIZIYDI.../

Sarıydı belik belik örülmüş saçları, yemyeşildi GÖZLER.../

Baldan daha tatlıydı, iki dudağının arasından süzülen SÖZLER.../

Bir hazan mevsiminin son GÜNLERİYDİ.../

Köyümüzün üst yanındaki eski köy çeşmesinin hemen yanı başındaki dut ağaçlarının altı, Bergüzar’ın ailesinin çadır YERİYDİ.../

Göçmen kuşlar gitmiş, Tabiat Ana libasını ÇIKARMIŞTI.../

Havalar iyiden iyiye soğumuş kar, dağları SARMIŞTI.../

Anlayacağınız kışın eli kulağındaydı, kar ha yağdı ha YAĞACAK.../

Sert esen rüzgârlar sanki her tarafı tipiye BOĞACAK.../

Bir başka olurdu bizim oraların karı çok, soğuğu bol, ömrü uzun KARAKIŞLARI.../

İçimi okşuyordu, Bergüzar’ın sıcacık BAKIŞLARI.../

Bir sabah baktık ki her tarafı kaplamış beyaz bir ÖRTÜ.../

Karakışa yenik düşmüştü hazan, yere gelmişti SIRTI.../

Bir yağmaya başladı mı günlerce devam ederdi KAR.../

Tipi olduğunda karın şiddeti kat be kat ARTAR.../

Bergüzarların ailesi, bu karı geçici SANDI.../

Ama aniden başlayan kar, günlerce devam edince yollar KAPANDI.../

Bergüzarlar gidemez oldular bir TARAFA.../

Zorunlu olarak yolculuğu kaldırdılar RAFA.../

Günler boyu devam edince fırtına, tipi, KAR.../

Köyden gitmeye fırsat bulamadı BERGÜZARLAR.../

Hemen yerleştirildiler teyzemlerin, bizim yanı başımızdaki boş EVİNE.../

Köylülerimiz bağrına basıp ağırladı onları sevine SEVİNE.../

Kalakaldılar bizim köyde yaklaşık altı ay BOYUNCA.../

Bergüzar’la bir kış boyu oyun oynadık, DOYUNCA.../

Böylece ilk çocukluk aşkım Bergüzar’la birlikte geçirdik, yöremizin acımasız karakışlarından BİRİNİ.../

Öylesine tutulmuştum ki ona, kimse dolduramazdı onun gönlümdeki YERİNİ.../

Sabah-akşam onunla birlikte OLURDUK.../

Aynı tasta su içer, aynı havayı SOLURDUK.../

Geceleri hariç hiç birbirimizden AYRILMAZDIK.../

Silinmesin diye çocukluk aşkımızı altın harflerle kalplerimize YAZDIK.../

Evcilik, en çok oynadığımız oyunların başında GELİRDİ.../

Ben baba, o da anne OLURDU/

Birer beze sarmaladığımız ÇUBUKLAR.../

Onlardı bizim ÇOCUKLAR/

Evcilik oynarken güya kimse bizi görmesin diye gözlerimizi kapar öpüşürdük yanak YANAĞA.../

Sonra birbirimize sarılıp uzandığımız çulun üzerinde bir sola dönerdik bir SAĞA.../

Uyku hemen tutsak alırdı, küçük BEDENLERİMİZİ.../

Her gece birimiz annelerimizin kucaklarında taşınarak bulurduk yatacak YERİMİZİ/

Aradan aylar geçtikten sonra ilkbahar gelip karlar eriyince yollar açılmaya BAŞLADI/

Bergüzarların göçünü Karakaçan’a yükleyip köyden ayrılması içime kor gibi İŞLEDİ/

Gözyaşlarıyla ayrıldılar bizim DİYARDAN.../

Bir daha da haber alamadım çocukluk aşkım BERGÜZAR’DAN.../

Sefil HAYRANÎ/Mehmet KORKMAZ

Emekli Eğitimci, Şair, Araştırmacı Yazar

 

Yorum Yaz