Maxime Rodinson kimdir? Maxime Rodinson kitapları ve sözleri

Fransız Tarihçi, Sosyolog ve Doğu Bilimci Maxime Rodinson hayatı araştırılıyor. Peki Maxime Rodinson kimdir? Maxime Rodinson aslen nerelidir? Maxime Rodinson ne zaman, nerede doğdu? Maxime Rodinson hayatta mı? İşte Maxime Rodinson hayatı... Maxime Rodinson yaşıyor mu? Maxime Rodinson ne zaman, nerede öldü?

Fransız Tarihçi, Sosyolog ve Doğu Bilimci Maxime Rodinson edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Maxime Rodinson hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Maxime Rodinson hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Maxime Rodinson hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 26 Ocak 1915

Doğum Yeri: Fransa

Ölüm Tarihi: 23 Mayıs 2004

Ölüm Yeri: Fransa, Paris

Maxime Rodinson kimdir?

Fransız tarihçi, sosyolog ve doğu bilimci. 1937'de Fransız Komünist Partisi'ne girdi. 1958'de ayrıldı. Stalinizme karşı çıktı, İslam araştırmalarının özgünlüğüyle tanındı.

Maxime Rodinson Kitapları - Eserleri

  • Muhammed
  • İslam ve Kapitalizm
  • İslam'ın Mirası

Maxime Rodinson Alıntıları - Sözleri

  • ..teknik ilerlemeden haberi olmayan her geleneksel medeniyet kadercilik içinde yüzüyor. (İslam ve Kapitalizm)
  • Yeni dinin ortaya koyduğu ahlâk anlayışının, varolan Arap ahlâkından kökten bir kopuşu temsil ettiği doğrudur. (Muhammed)
  • Bu masal diyarlarından üstelik, başta ipek ve baharat olmak üzere, değerli mallar geliyordu. Bu mallar, iki dünya arasındaki geniş bir bölgede oturan, dolayısıyla da iki dünya arasındaki bütün trafiği tekelleri altında bulunduran barbar halklar aracılığıyla getirilmekteydi. Kuzeyde Türkler, güneyde Araplardan oluşan bu barbar halkların ülkesine ulaşanlar da, bir anlamda kendilerini dünyanın sonuna gelmiş sayarlardı. (Muhammed)
  • ..tarih ezeli bir yeniden başlayış değil. Bir asır başka bir asra göz kırpar boyuna, suç ortağı gibi. İdeolojilerin tarihi, oluşumları ve çözülüşleri, anlamlı benzerliklerle doludur. (İslam'ın Mirası)
  • Tarih bir rolün peşinde koşan insanların sürekli yarışmasıdır.. (İslam ve Kapitalizm)
  • Avrupalı bir gözlemcinin belirttiğine göre, 17. yüzyılın ortalarına doğru Osmanlı İmparatorluğu'nda İstanbul'da mescitlerin mülklerini yönetenler büyük camilerinki gibi geniş müreklere sahip olmadıklarından bağış yoluyla gelen paraları %18 faizle ödünç vererek kendi geçimleri için gelir sağlıyorlardı.. (İslam ve Kapitalizm)
  • "Münafık" kelimesiyle ifade edilen Arapça söz, aslında Hıristiyan Habeş kilisesinin yarattığı bir sözdü. Habeş dilinde kararsızları, şüpheci ve çekimser olanları, ruhu bölünmüş, inancı az kişileri ifade ediyordu... Oysa Arapçada bir de Afrika'da yaşayan bir çeşit kır faresinin dönekliğini, kaçaklığını anlatmak için de kullanılıyordu. (Muhammed)
  • Hiç kimse, kendi dışında bir milleti ve kültür dünyasını başkasının hayrına sevmez, sevgileri de, nefretleri de belli sebeplere dayanır. İdeolojiler nasıl oluşursa, imajlar da aynı yollardan geçer. (İslam'ın Mirası)
  • ..bilgiler biriktikçe kendiliğinden bir ilerleme olacak. Ama hiçbir şey araştırıcıları önlerine çıkan engellerden kurtaramayacak. Mazide de birtakım baskılar ve çelişkiler vardı. Anlayış, bugün de var olan bu badireleri aşarak ilerleyecektir. Teorik ilerleyiş, ne verilerden hareket ederek kendiliğinden, ne büyük bir dahiyane düşüncenin uygulanmasından, ne cemiyetin topyekun bir görüşünü hesaba katmayan nazariyelerden, ne de yalnız bir alanı incelemekten geçer. (İslam'ın Mirası)
  • Tutuculuk, değişiklikten korkmaktır, çekinmektir. Kuşkulanmaktır. Her istikrarsızlık endişe vericidir. İstikrarsızlık son zamanlarda moda oldu ve kelime kötüleyici bir anlam yüklendi. (..) İstikrarsızlık tarihin kanunudur. Gerçi yeniden istikrara kavuşmak da başka bir kanun. (İslam'ın Mirası)
  • Hâlâ oryantalizm zindanına mahpus birçok oryantalistler var. Üstelik bu geto'dan hoşlanıyorlar da. Oryantalizm mefhumunun kendisi de birtakım zorunluluklardan doğmuştur. Öteki kültürleri incelemekle uğraşan Avrupalı bilginler birtakım zorunluluklarla karşılaşmış ve oryanta­lizm kelimesini uydurmuşlardır. Kendi toplumları öteki toplumların üzerinde egemen olduğu için bu isim yerleşmiş ve durum görüş açılarını ister istemez çarpıtmıştır. (İslam'ın Mirası)
  • Meselâ, derinin yarısını karşılık olarak vereceğim diyerek, bir hayvanın derisini bir işçiye yüzdürmek, ya da kepeği senindir diyerek ona buğdayı öğüttürmek ahlâksızlıktır. Gerçekte, derinin bozulup bozulmayacağı ve iş süresince değerini yitirip yitirmeyeceği ya da ne kadar kepek elde edileceği bilinemez (İslam ve Kapitalizm)
  • Herkes bilir ki ilerlemiş kapitalist bir toplumun çok işlek bir sindirim mekanizması vardır. Bu mekanizma, yoldan çıkanları ödüllendirir çok defa, ve yoldan çıkışı moda haline getirir. (İslam'ın Mirası)
  • Sıradan insanlar, ideolojilerin mantığına hiçbir zaman çok dikkat etmezler. (Muhammed)
  • Hazreti Muhammed'in savaş boyunca geri hatlarda, kendisi için kurulan bir çadırda kaldığı gerçektir. Heyecanla dua ediyordu, tedirgindi. Bir ara çadırdan çıktı ve düşmanların bulunduğu tarafa bir avuç çakıl taşı fırlattı: "Yüzünüzü şeytan görsün!" diye bağırdı. Bu törensel jestini dinsel teşviklerle tamamlıyor ve şöyle haykırıyordu: "Muhammed'in ruhunun yüce sahibi Büyük Allah adına söylüyorum, bugün gerilemeyen, dövüşün çilelerine göğüs geren her savaşçı, eğer ölürse doğrudan doğruya cennete gidecektir!" Ümeyr ibn el-Hamam, elindeki hurmaları yiyordu, Peygamberin bu sözlerini işitince şöyle bağırdı: "Demek, cennete girmek için şu heriflerin elinde şehit düşmek yetiyor?". Hurmaları fırlattı, kılıcını çekti ve düşman hatları arasına daldı, kısa bir süre sonra da şehit düştü. (Muhammed)
  • Dine katılanlar, kendilerini "bağlananlar" (mümin'ler) olarak adlandırırlar. Bu ismin yerini, çok daha sonraları, Allah'a "boyun eğenler" anlamına gelen Müslim sözü alacaktır (ki Müslüman sözcüğü, bu kelimeden türemedir). (Muhammed)
  • Toplumun zihniyeti baştan başa gelişiyor, yeni fikir akımları yayılıyor, yeni durumlar ortaya çıkıyor. İşte bugünkü buhranın sebepleri. Temelde, insan ilimlerinin gelişmesi var. Bu gelişme büyük ilerleyişlerin kaynağı olmalıydı. Yazık ki ameli güçlük ortadan kalkmış değil: filolojik bilgilerle genel teorik ilimleri kaynaştırma güçlüğü. Gerçekten de, bu ilimleri kucaklamak gittikçe zorlaşıyor. İnsanoğlu bir sınırla karşı karşıya. (İslam'ın Mirası)
  • Persler, Suriyeliler, Mısırlılar, Berberiler, Gotlar, Grekler ve daha niceleri akın akın Araplara bağlandılar. Kendilerini Arap kabul ettiler ve gerçekten Araplaştılâr. (Muhammed)
  • Faizle ödünç verme hakkında şeriat buyruklarının kesinlikle uygulandığına inanabilecek olanlar aynı kitapta anlatılan olayı okumalıdırlar. Bu olayı, 1896 yılında Fas’ta Fransa'nın konsolos yardımcılığını yapmış olan Michaux-Bellaire görmüştür. Kendisinin birçok Faslı dostu vardı. Bu devirdeki Fas hakkında ilginç gözlemlerde bulunmuştur. Dindar bir Müslüman olan Faslı bir tüccarı ziyaret eden Michaux-Bellaire iğrenç bir durumla karşılaşır. Bu koyu Müslüman paralarını bir kasaya koymakla meşguldür. O sırada bir başka tüccar ondan ödünç ister. Veremeyeceğini söyler. Sonunda, kendisinde bulunduğunu iddia ettiği ama gerçekte bir başkasından satın aldırdığı şekeri tüccara ödünç verir. Adamcağız bu sözde malı (aslında %100 faizle) üç ay içinde ona geri vermek zorundadır. Bu yılda %400 faiz demektir. Bir senet imzalanır ve ödünç alanın evi rehin gösterilir. Fakat borçlu borcunu vadesinde ödeyemediğinden, kendisine bir vade daha tanınır, buna karşılık da borcu iki katma çıkartılır. Adamcağız borcunu hiçbir zaman ödeyemeyeceği için, rehindeki ev, değerinin dörtte birini bile karşılamayan bir fiyata alacaklıya kalır. Üstelik, zorla kabul ettirdiği şekeri düşük fiyata tüccardan geri almakla, borçlusunun borcunu ödeyememesine katkıda bulunmuş olduğunu da biz ilâve edelim. Bu yetmiyormuş gibi, bir de kalkar bir hizmette bulunduğunu, Müslümanların birbirlerine yardım etmesi gerektiğini belirterek dinden, ahlâktan dem vurur. Yüzlerce defa tekrarlanan bu olay, Müslümanlığın kurallarının İktisadî ilişkiler alanında yüksek bir ahlâklılık sağlayacağı hakkındaki bütün bu yürekler acısı saçmalıkların gerçek yüzünü göstermektedir. (İslam ve Kapitalizm)
  • genellikle bir malın mülkiyetinin, insanın özerk faaliyetinden çok Tanrının iradesine bağlı olması caizdir (İslam ve Kapitalizm)